"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
(Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla)
SAYISI : 2021/267 E., 2021/355 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.04.2021 tarihli ve
2020/453 Esas, 2021/3620 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Aksaray 3. Asliye Hukuk Mahkemesince (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kabulüne dair 09.12.2021 tarihli ve 2021/267 Esas, 2021/355 Karar sayılı kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
2. Davacı vekili; müvekkili şirketin uzun yıllardır "..." ibaresini ticaret ünvanı olarak kullandığını, bu isimle pazarlama ve diğer faaliyetlerine devam ettiğini, müvekkilinin ''...'' adını 19.02.2009 tarihinde marka olarak 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye (556 sayılı KHK) göre 17.12.2007 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil ettirdiğini, yine 12 ve 37. sınıflar için de Türk Patent Enstitüsüne (TPE) başvurarak bu sınıflar içerisindeki hizmetlere dair de marka tescilini gerçekleştirdiğini, davalı şirket tarafından ''...'' adının ticaret ünvanı olarak davacının ticari faaliyetlerinde iltibas yaratacak şekilde kullanıldığını, her iki şirketin aynı konularda faaliyet gösterdiğini, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) 47/2. maddesi gereğince ayırt edici hiçbir ekinin de olmadığını, davalı şirketin haksız rekabete sebep olduğunu, davalının kullanımının marka hakkına tecavüzü oluşturduğunu, davalıya noter kanalıyla ihtar etmelerine rağmen sonuç alamadıklarını ileri sürerek davalının "..." ismi ve markasına tecavüzünün tespitini, davalının ''...'' ismini her şekilde kullanımının durdurulması ve ilgili ismin ticaret sicilinden terkinini, müvekkiline ait tescilli markanın kullanıldığı tabelanın sökülmesini, 10.000,00 TL manevi tazminatın ihtarnamelerin tebliği tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, masrafı davalıdan alınarak hükmün yüksek tirajlı gazetelerden birinde ilânını talep etmiştir.
Davalı Cevabı
3. Davalı vekili; müvekkilinin uzun yıllardır "..." ibaresini ticaret ünvanı olarak ve ilan panolarında, yazışma evrakı ve faturalarında kullandığını, 35, 12 ve 37. sınıflarda TPE nezdinde iki adet tescilli markasının bulunduğunu, davacı tarafın günümüze kadar dava açmamış olmasının sessiz kalma nedeniyle hak kaybı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkilinin yaklaşık altı senedir bu ticaret ünvanı ile ticaret yaptığını ve sektörde bu şekilde tanındığını, bu kadar zamandan sonra müvekkilinin kullanmakta olduğu ismi bırakmasının istenmeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
4. Aksaray 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) 09.06.2016 tarihli ve 2015/353 Esas, 2016/238 Karar sayılı kararı ile; tarafların ortak faaliyet alanlarına sahip olduğu, davalının ticaret ünvanının davacı ticaret ünvanına iltibas oluşturduğu, davalının sicilin yarattığı itimada dayanarak ticaret ünvanının kullanmış bulunmasına göre bu ünvanının terkin edilmesine kadar davacının haksız rekabet olgusuna dayanarak 6762 sayılı Kanun'un 58. maddelerindeki yazılı istemlerde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile davalı şirketin ünvanının sicilden terkinine, davalının "..." ismi ve markasına tecavüzünün tespitine, davalının "..." ismini her şekilde kullanımının meni ve davacıya ait tescilli markanın kullandığı tabelanın sökülmesine, manevi tazminat talebinin reddine, kararın yüksek tirajlı gazetelerden birinde ilânına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
5. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
6. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20.06.2018 tarihli ve 2016/13591 Esas, 2018/4658 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Davalı ticaret ünvanının 2009 yılında sicile tescil olunduğu dosyada mevcut sicil kaydından anlaşılmaktadır. Huzurdaki ticaret ünvanından “...” ibaresinin terkinine dair 6102 sayılı TTK'nın 52.maddesine dayalı olarak terkin davasının açıldığı 14/09/2015 tarihi itibariyle tescil işleminin ticaret sicilinde ilanı tarihinden itibaren 6 yıllık süre geçtikten sonra açılmasının MK 2.maddeye aykırılık oluşturduğu halde mahkemece yazılı gerekçe ile ünvan terkinine karar verilmesi doğru görülmediğinden, kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Öte yandan mahkeme kararında davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin tesis olunan hükmün 3. bendinde; "davalının, "..." ismi ve markasına tecavüzünün tespitine, davalının, "..." ismini her şekilde kullanımının men'i ve davacıya ait tescilli markanın kullandığı tabelanın sökülmesine, ticari faizi ihtarnamelerinin tebliği tarihinden itibaren işlemek üzere 10.000,00 TL manevi tazminata davalı şirket aleyhine hükmedilmesine dair taleplerin reddine" şeklinde karar oluşturulmuş ise de HMK'nın 359/2.maddesi gereğince hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Oysa bahsi geçen hükmün 3.bendinde yukarıda belirtildiği şekilde taleplerden hangilerinin kabul ve hangilerinin reddedildiğinin açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterildiğinden söz edilemeyeceği gibi bu husus kararın gerekçesinden de anlaşılamamaktadır. O halde, marka hakkına tecavüz ile ilgili olarak oluşturulan hüküm ile haksız rekabet talepleri bakımından oluşturulan hükümlerin belirli bir sıra altında açıklanmaması nedeniyle HMK 359/2'ye aykırı hüküm oluşturulması sebebiyle hükmün taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
3-İkinci bentte açıklanan bozma sebep ve şekline göre taraf vekillerinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine yönelik sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir,…” gerekçesiyle (1) No.lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına bozulmasına, (2) No.lu bentlerde açıklanan nedenlerle kararın taraflar yararına bozulmasına, (3) No.lu bentte açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince Verilen İkinci Karar
7. Aksaray 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi sıfatıyla) 25.12.2018 tarihli ve 2018/241 Esas, 2018/487 Karar sayılı kararı ile; Özel Daire bozma kararına uyulması suretiyle yapılan yargılama sonunda, davalının ticaret ünvanının 2009 yılında sicile tescil olunduğu, bu tarihten sonra davanın açıldığı tarihe kadar geçen süre içerisinde davacının tecavüzün tespiti ve meni istemini ileri sürmediği, tescil tarihinden sonra dava tarihine kadar geçen süre içerisinde dava açılmayıp yaklaşık beş yıl kadar sonra dava açılmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 2. maddesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesince düzeltilerek onama kararı verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.04.2021 tarihli ve 2020/453 Esas, 2021/3620 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, meni; manevi tazminat ve ticaret ünvanı terkini istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davalı ticaret ünvanının 2009 yılında sicile tescil olduğu, bu tarihten davanın açıldığı tarihe kadar geçen sürede davacının tecavüzün tespiti ve meni istemini ileri sürmediği, tescil tarihinden dava tarihine kadar sürede dava açılmamasının MK. m. 2’ye aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece uyulan Dairemizin 20.06.2018 tarihli Bozma İlamının 1. bendinde, davalı şirketin ticaret ünvanının 2009 yılında ticaret siciline tescil olunduğu, ticaret ünvanından ‘‘...’’ ibaresinin terkini talebiyle açılan huzurdaki dava tarihinin 14.09.2015 olduğu, ticaret sicilinde ilan tarihinden itibaren 6 yıllık süre geçtikten sonra bu davanın açılmasının MK m. 2’ye aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle karar bozulmuştur. Ancak, dava tarihinin 14.09.2015 değil 23.09.2014 olduğu, bu hususun bozma ilamına maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar mahkemece bozma ilamına uyulmuşsa da, maddi hataya dayalı olan bu hususta davalı lehine usuli müktesep hakkın doğduğundan bahsedilemez.
Gerçek dava tarihi olan 23.09.2014 ve ticaret ünvanının tescil tarihinin 16.10.2009 olduğu, keza davacı tarafça davalı şirkette gönderilen 21.05.2014 tarihli ihtarname ile mevcut kullanımlara itiraz edildiği dikkate alındığında, ticaret ünvanındaki ‘‘...’’ ibaresinin terkini istemi yönünden Dairemizin yerleşik uygulamalarında benimsenen 5 yıllık sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresinin somut uyuşmazlıkta geçmediği değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir.
2- Öte yandan, marka hakkına tecavüz iddiası ile ilgili olarak Mahkemece, tecavüze davacının sessiz kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, Dairemiz uygulamalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresinin tecavüz eyleminin başladığı tarihten itibaren değerlendirilmesi gerekmekte olup, marka hakkına tecavüz iddiasının davacı tarafça 21.05.2014 tarihli ihtarnameyle ileri sürüldüğü dikkate alınarak, davalı tarafın markasal kullanımının bu tarihten geriye doğru 5 yıldan daha uzun bir süreye dayandığı ve davacının bu durumu bildiği veya bilebilecek halde olduğu tecavüze sessiz kaldığını ispat edilemediğine göre, markaya tecavüz ve buna bağlı talepleri yönünden buna göre değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerektiği halde davanın hatalı gerekçeyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bu durumda, mahkemece bu hususlar değerlendirilmeksizin davanın reddine dair verilen kararın bozulması gerektiğinden davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 16.12.2019 tarih ve 2019/1649 E.-2019/8212 K. sayılı düzeltilerek onama ilamının kaldırılarak mahkeme kararının açıklanan gerekçelerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Özel Dairenin 16.12.2019 tarihli ve 2019/1649 Esas, 2019/8212 Karar sayılı düzeltilerek onama ilâmının kaldırılarak mahkeme kararının bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince Verilen Üçüncü Karar
10. Aksaray 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla) 09.12.2021 tarihli ve 2021/267 Esas, 2021/355 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyulduktan sonra davalı şirket ticaret ünvanının 16.10.2009 tarihinde tescil edilerek davalıya 21.05.2014 tarihinde ihtarname gönderilmiş olması ve 23.09.2014 tarihinde dava açılması ile davacının davalının eylemine karşı sessiz kalmadığı, davalının eylemlerinin davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğu gerekçesiyle davanın kabulüne davalı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 712394 sicil numarasında tescilli “...” isimli ünvanının sicilden terkinine, davalının,“...” ismi ve markasına tecavüzünün tespitine, “...” ismini her şekilde kullanımının menine, davacıya ait tescilli “...” markasını kullandığı tabelalarının sökülmesine, davacının 10.000,00 TL manevi tazminat talebinin kabulü ile ihtarnamenin davalıya tebliğ tarihi olan 29.05.2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.03.2023 tarihli ve 2022/1697 Esas, 2023/1320 Karar sayılı kararı ile; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu gerekçesiyle dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
II. ÖZÜ
13. Davanın özü; mahkemece markaya ve ticaret ünvanına vaki tecavüzün tespiti, meni ve manevi tazminat istemlerine ilişkin davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce ilk derece mahkemesinin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
15. Öncelikle belirtilmelidir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle, 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 439. maddesinin 5. fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasın İlişkin Kanun’un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin 3. fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra:
“Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” hükmünü haizdir.
16. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir. “Kesin Bozma”, denetim mahkemelerinin yargılama hukukuna kazandırdığı bir kavramdır. Bu kavram, ilk derece mahkemelerinin davanın kabulüne ilişkin hükmünün reddedilmesini yahut davanın reddine ilişkin hükmünün kabul edilmesini öngören bozmaları içermektedir. Denetim mahkemesinin, aynı dava hakkında, verilerde değişme olmadan, birden fazla ve birbirine zıt kesin bozma kararı vermesi, başlı başına hukuk güvenliği sorununa işaret eder. İkinci kesin bozma kararı üzerine verilen ilk derece mahkemesi kararlarının temyiz incelemesinin, veriler değişmediği hâlde, birbirleriyle çelişen bozma kararlarını veren dairece değil, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması, hem sorunun doğasının, hem de adil yargılama hakkının bir gereğidir…” denilmektedir.
17. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür (Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2022 tarihli ve 2020/(15)6-461 Esas, 2022/1301 Karar; 29.03.2023 tarihli ve 2022/(23)6-686 Esas, 2023/273 Karar sayılı kararları).
18. Öte yandan Hukuk Genel Kurulunun görevi, davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
19. Bu nedenle “nihai karar” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 294/1. maddesinde mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekir ise; nihai karar (son karar); bir anlaşmazlığı sonuca bağlayan ancak, istinaf ve temyiz yoluna başvurma olanağı bulunan yargı kararlarıdır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 661-662).
21. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Uyuşmazlığı esastan çözmemekle birlikte, davaya görülmekte olan mahkemede son veren kararlar usule ilişkin nihai karar olarak nitelendirilir. Usule ilişkin nihai kararlar davanın esasına yönelik olmadığından maddi anlamda kesinleşmeye elverişli değildirler. Bu karar şekli anlamda kesinleşmiş olsa bile, maddi anlamda kesinleşmeye elverişli olmadığından, söz konusu eksiklikleri gidererek aynı tarafların aynı konuda ve aynı sebeplere dayanarak yeniden bir dava açması mümkündür (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz: Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. III, s. 1973-1974). Mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (6100 sayılı Kanun md.115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır.
22. Esasa ilişkin nihai kararlar (hüküm) ise hâkimin maddi hukuk kurallarını uygulayarak uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (6100 sayılı Kanun md. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık esastan sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o dava konusu uyuşmazlık hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir.
23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen birinci kararın taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20.06.2018 tarihli kararı ile, eldeki davada ticaret ünvanından “...” ibaresinin terkinine dair 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 52. maddesine dayalı olarak terkin davasının açıldığı, 14.09.2015 tarihi itibariyle tescil işleminin ticaret sicilinde ilânı tarihinden itibaren altı yıllık süre geçtikten sonra açılmasının 4721 sayılı Kanun'un 2. maddesine aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle kararın davalı yararına bozulmasına; mahkeme kararında davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin tesis olunan hükmün 3. bendinde; "davalının, "..." ismi ve markasına tecavüzünün tespitine, davalının, "..." ismini her şekilde kullanımının men'i ve davacıya ait tescilli markanın kullandığı tabelanın sökülmesine, ticari faizi ihtarnamelerinin tebliği tarihinden itibaren işlemek üzere 10.000,00 TL manevi tazminata davalı şirket aleyhine hükmedilmesine dair taleplerin reddine" şeklinde karar oluşturulmuş ise de, 6100 sayılı Kanun'un 359/2. maddesi gereğince hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün taraflar yararına bozulmasına; bozma sebep ve şekline göre taraf vekillerinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine yönelik sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmediğine karar verilmiştir.
24. Mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulduktan sonra, davalının ticaret ünvanının 2009 yılında sicile tescil olduğu, bu tarihten sonra davanın açıldığı tarihe kadar geçen süre içerisinde davacının tecavüzün tespiti ve meni istemini ileri sürmediği, tescil tarihinden sonra dava tarihine kadar geçen süre içerisinde dava açılmayıp yaklaşık beş yıl kadar sonra dava açılmasının 4721 sayılı Kanun’un 2. maddesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İkinci kararın taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.12.2019 tarihli kararı ile; mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine Özel Dairenin 13.04.2021 tarihli kararı ile; ticaret ünvanının tescil tarihinin 16.10.2009, dava tarihinin 23.09.2014 olduğu, keza davacı tarafından davalı şirkette gönderilen 21.05.2014 tarihli ihtarname ile mevcut kullanımlara itiraz edildiği dikkâte alındığında, ticaret ünvanındaki "..." ibaresinin terkini istemi yönünden Özel Dairenin yerleşik uygulamalarında benimsenen beş yıllık sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresinin somut uyuşmazlıkta geçmediği değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği; öte yandan mahkemece marka hakkına tecavüz iddiası ile ilgili olarak davacının tecavüze sessiz kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de Daire uygulamalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresinin tecavüz eyleminin başladığı tarihten itibaren değerlendirilmesi gerekmekte olup marka hakkına tecavüz iddiasının davacı taraf 21.05.2014 tarihli ihtarnameyle ileri sürüldüğü dikkâte alınarak davalı tarafın markasal kullanımından bu tarihten geriye doğru beş yıldan daha uzun bir süreye dayandığı ve davacının bu durumu bildiği veya bilebilecek hâlde olduğu, tecavüze sessiz kalındığını ispat edilemediğinden markaya tecavüz ve buna bağlı talepleri yönünden buna göre değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
25. Mahkemece, Özel Dairenin ikinci bozma kararına da uyularak yapılan yargılama sonucunda “davanın kabulüne” dair üçüncü karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
26. Yukarıda da belirtildiği üzere 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle usul yasalarına eklenen fıkra uyarınca davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır. Değişiklik gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Hukuk Genel Kurulunca inceleme yapılabilmesi için; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların, mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması durumunun söz konusu olması gereklidir.
27. Öte yandan madde gerekçesinde “kesin bozma” kavramından kanun koyucunun neyi kastettiği açıklanmış; bu kavramın “ilk derece mahkemelerinin davanın kabulüne ilişkin hükmünün reddedilmesini yahut davanın reddine ilişkin hükmünün kabul edilmesini ön gören bozma” olduğu belirtilmiştir.
28. Maddenin farklı şekilde yorumlanması, Yargıtay dairelerinin ilk derece mahkemesini araştırmaya yönelten birden fazla bozma kararı verdiği tüm durumlarda temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı sonucunu doğurur ki bu da 1086 sayılı Kanun’un 429/4. maddesinin ruhuna aykırıdır.
29. Netice itibariyle eldeki davada, Özel Dairece verilen birinci bozma kararı ticaret ünvanının terkini davasının 14.09.2015 tarihi itibariyle tescil işleminin ticaret sicilinde ilânı tarihinden itibaren altı yıllık süre geçtikten sonra açılmasının 4721 sayılı Kanun'un 2. maddesine aykırılık oluşturduğuna ve usuli hataya ilişkin olup kesin bozma niteliğinde olmadığı gibi birbirleriyle çelişen iki ayrı bozma kararı da bulunmamaktadır. 1086 sayılı Kanun’un 429/4. maddesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmediğinden, mahkemece Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyularak verilen son kararın temyiz incelemesini yapma görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
30. Hâl böyle olunca mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gereklidir.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
19.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.