"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2021/391 E., 2022/1 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.06.2021 tarihli ve
2020/816 Esas, 2021/8322 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin 4447 sayılı Kanun’un geçici 10 uncu maddesi gereği faydalandığı prim teşvikinin davalı Kurum tarafından iptal edilerek yararlandığı indirim bedelinin ödenmesinin istendiğini ancak Kurumca yapılan işlemin yasaya aykırı olduğunu, yapılan itirazın da reddedildiğini ileri sürerek müvekkilinden tahsil edilen 26.171,92 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı ... (SGK/Kurum) vekili; davacının ortalama sigortalı sayısının üzerinde sigortalı çalıştırmadığı tespit edildiğinden yersiz yararlandığı teşvik nedeniyle borç tahakkuk ettirildiğini Kurum işleminin yerinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 29.09.2016 tarihli ve 2015/319 Esas, 2016/532 Karar sayılı kararı ile; 2011/45 sayılı Genelgede alt işveren ile asıl işverenin işçi sayılarının ortalamasının nazara alınacağı yönünde düzenleme yapılmış ise de Kanun metninde bu tür bir kısıtlama öngörülmediği, Genelgenin Kanun’a aykırı olduğu, davacının teşvikten faydalanması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının teşvik iptali nedeniyle ödediği 16.380,70 TL’nin ödeme tarihi olan 17.02.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Kurumdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.12.2016 tarihli ve 2016/104 Esas, 2016/97 Karar sayılı kararı ile kanuni düzenleme ile teşvikten yararlanan işyeri için ortalama işçi sayısının dikkate alınması gerektiği belirtildiği hâlde Genelge ile asıl işveren ve alt işveren sigortalı sayısı toplamının ortalamasının dikkate alınması gerektiği yönünde düzenleme yapıldığı, bu düzenlemenin normlar hiyerarşisine aykırı olması nedeniyle Kurum işleminin hatalı olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"..Eldeki davanın, sosyal güvenlik mevzuatında prim teşviki, destek ve indirim uygulamalarından kaynaklanan uyuşmazlığa ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
4447 sayılı Yasanın geçici 10. maddesinde yer alan teşvik indiriminden faydalanma hakkının tespiti ile fazladan ödenen primlerin yasal faizi ile birlikte iadesi istemine ilişkin olarak açılmış olan davada, davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiş ise de, yargılama ve temyiz aşamasında 01.04.2018 tarihi itibari ile 5510 sayılı Yasanın ek 17. maddesi yürürlüğe girmiş, olup, bu maddenin ilk fıkrasında aynen: “Bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlerde gerekli tüm koşulların sağlanmış olması ve yararlanılmayan ayı/dönemi takip eden altı ay içerisinde Kuruma müracaat edilmesi şartlarıyla, başvuru tarihinden geriye yönelik en fazla altı aya ilişkin olmak üzere, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşviki, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” Hükmü ve ikinci fıkrasında ise; “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlere ilişkin olmak üzere tüm şartları sağladığı halde bu Kanun veya diğer kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanmamış işverenler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yararlanılan prim teşviki, destek ve indirimlerin değiştirilmesine yönelik talepte bulunan işverenler tarafından en son bu maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından itibaren bir ay içinde Kuruma başvurulması halinde, yararlanılmamış olan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabilir veya yararlanılmış olan prim teşviki, destek ve indirimleri başka bir prim teşvik, destek ve indirimi ile değiştirilebilir.” şeklinde belirtilmiş hükümleri mevcut olup, bu yeni madde hükümleri ile tüm teşvik unsurlarından faydalandırılma veya fazla ödemelerin iadesi veya değiştirme istemleri hakkındaki uyuşmazlıklarda ek 17.maddede yer alan hükümlerin irdelenmesi gerektiği açıktır.
Değinilen Ek 17. maddenin üçüncü fıkrasında ise; “Bu maddenin ikinci fıkrası kapsamında talepte bulunan işverenlere iade edilecek tutar, maddenin yürürlük tarihinden önce talepte bulunanlar için maddenin yürürlük tarihini takip eden aybaşından, yürürlük tarihinden sonra talepte bulunanlar için ise, talep tarihini takip eden aybaşından itibaren kanuni faiz esas alınmak suretiyle hesaplanarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak üç yıl içinde ödenir. Ödeme, öncelikle bu Kanunun 88 inci maddesinin on dört ve on altıncı fıkralarına göre muaccel hale gelmiş prim ve her türlü borçlardan, sonrasında ise ilgili kanunlar uyarınca yapılandırma veya taksitlendirme de dâhil olmak üzere müeccel haldeki prim ve her türlü borçlarından mahsup yoluyla gerçekleştirilir. Ancak, üç yılsonunda ilgili kanunları gereği yapılandırılma veya taksitlendirilme sebebiyle vadesi gelmemiş taksit ödemelerinden peşinen mahsup edilir. Kuruma borcu bulunmayan işverenlere altı ayda bir eşit taksitlerle iade yapılır.” Hükümleri mevcuttur.
Eldeki davada ise, Ek 17. maddenin yürürlüğe girmesi ile birlikte “5510 sayılı Yasa veya diğer Kanunlarla sağlanan prim teşviki, destek ve indirimlerinden yararlanılabileceği halde yararlanılmadığı ay/dönemlere ilişkin olarak 5510 sayılı Yasa ile birlikte anılan ilgili kanunların teşvik veya destek hükümlerinde yer alan yararlanma şartlarının irdelenmesi gerekmekle birlikte, değiştirme veya oluşabilecek fark prim tutarlarının iadesi istemleri hakkında yapılacak değerlendirmede; aynı maddenin üçüncü fıkrasındaki hükümlerin de uygulanıp uygulanmayacağı hususunda bir değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Diğer taraftan Ek 17. maddenin 4. fıkrası hükmündeki “Görülmekte olan davalarda, ayrıca bir başvuru şartı aranmaksızın, dava öncesi yapılan idari başvuru tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte hesaplanacak tutar üçüncü fıkra hükümlerine göre mahsup veya iade edilir. Mahkemelerce, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir. Yargılama giderleri idare üzerinde bırakılır ve vekâlet ücretinin dörtte birine hükmedilir. Ayrıca, ilk derece mahkemelerince verilen kararlar hakkında ...'nca kanun yollarına başvurulmaz ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan kanun yolu başvurularından vazgeçilmiş sayılır.” İbaresinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunulmuş ve Anayasa Mahkemesince 19.02.2020 gün ve 2018/139 E. 2020/12 K. sayılı karar ile bu hükmün iptaline karar verilmiş olup, karar 05.05.2020 tarih ve 31118 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi hükümlerine göre, Türk hukukunu resen uygulamakla yükümlü olan mahkemelerin ve giderek Yargıtay’ın iptal kararı ile yok hükmünde olan ve böylece yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulü doğal olup, bu yönde bir uygulama yapılmasına imkânı yoktur. Belirtilmelidir ki, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararları, bozma kararları ile oluşan usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler. Buna göre; usuli kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken bir kanun maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği takdirde artık usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ortaya çıkan yeni hukuki duruma göre karar verilir. Şu halde, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı karşısında, yeni oluşan durumun kesin hüküm halini almamış derdest tüm davalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Eldeki davada ise, Bölge Adliye Mahkemesince, yazılı şekilde karar verilmiş ise de, Ek 17. maddesinin 4. fıkrasının iptali ile oluşan bu yeni durumun dikkate alınması ve davaya konu uyuşmazlığa ilişkin yasal tüm dayanaklar ve teşvik hükümlerinden faydalandırılma, fazla ödenen tutarların iadesi/mahsubu istemleri bakımından ek 17. maddenin ilk üç fıkrası dâhil yasal tüm dayanaklar irdelenmeli ve şartlarının varlığı incelenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; eldeki davanın 5510 sayılı Kanun'un Ek 17 nci maddesinin yürürlük tarihi 01.04.2018 tarihinden önce 29.06.2015 tarihinde açıldığı, sözü edilen düzenlemenin 15.04.2021 tarihinde yayımlanan 7316 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesi ile değişikliğe uğradığı, maddenin prim teşviki destek ve indiriminden yararlanabileceği hâlde yararlanmamış olanlara ilişkin bir düzenleme getirdiği, dolayısıyla işverenlerin tercihlerine bağlı olarak daha öncesinde Kurumdan herhangi bir taleplerinin olmaması sebebiyle yararlanmamaları hâlinde maddenin uygulanması gerektiği, eldeki davada ise davacı sigorta prim teşvikinden faydalandığı hâlde Kurumca yersiz olarak yararlandığı gerekçesiyle iptal işlemi yapıldığı, davacının söz konusu teşvik indiriminden tercihine bağlı olmaksızın Kurumun yaptığı iptal işlemleri nedeniyle yararlanamadığı, uyuşmazlığın temelini davacının teşvikten faydalanıp faydalanamayacağı hususunun oluşturduğu, dolayısıyla ilgili madde düzenlemelerinin davacı hakkında uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Kurum vekili, Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu ve resen gözetilecek nedenlerle de kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 4447 sayılı Kanun’un geçici 10 uncu maddesi gereği faydalandığı prim teşvikinin iptal edilmesi neticesinde tahsil edilen primlerin iadesi istemiyle açılan eldeki davada; dava tarihinden sonra 01.04.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7103 sayılı Kanun’un 70 inci maddesi ile eklenen 5510 sayılı Kanun’un Ek 17 nci maddesinin dördüncü fıkrasının 05.05.2020 tarihli ve 31118 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 19.02.2020 tarihli ve 2018/139 Esas, 2020/12 Karar sayılı kararı ile iptal edilmesi ile oluşan yeni durum dikkate alınıp davaya konu uyuşmazlığa ilişkin yasal dayanaklar ve yasal şartların tümünün bulunup bulunmadığı incelenerek sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce direnme adı altında verilen kararın yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Daire tarafından mı yapılması gerektiği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
E. Gerekçe
1. Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
2. Başka bir deyişle mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez.
3. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarında mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp yeni hüküm olarak kabul edilmektedir.
4. Somut olayda İlk Derece Mahkemesince davacının teşvikten faydalanması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara ilişkin davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiş, bu karara yönelik davalı Kurum vekilinin temyiz yoluna başvurması üzerine kararın Özel Dairece 5510 sayılı Kanun’un Ek 17 nci maddesine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasının Anayasa Mahkemesince iptal edildiğine değinilerek oluşan bu yeni durumun dikkate alınması ve davaya konu uyuşmazlığa ilişkin yasal tüm dayanaklar ve teşvik hükümlerinden faydalandırılması, fazla ödenen tutarların iadesi/mahsubu istemleri bakımından Ek 17 nci maddenin ilk üç fıkrası dâhil yasal tüm dayanakların irdelelenip şartların varlığının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasından sonra İlk Derece Mahkemesince 5510 sayılı Kanun’un Ek 17 nci maddesi değerlendirilerek davacının teşvik indiriminden Kurumun yaptığı iptal işlemler nedeniyle yararlanamadığı, ilgili madde düzenlemelerinin davacı hakkında uygulanamayacağı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
5. Görüldüğü üzere İlk Derece Mahkemesince bozma kararı kapsamında irdeleme yapılarak bozmanın gereği eylemli olarak yerine getirilmek suretiyle yeni bir karar verilmiştir.
6. Bu durumda ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi gereken direnme kararı değil bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm bulunmaktadır.
7. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.03.2023 tarihli ve 2023/10-250 Esas, 2023/257 Karar, 17.11.2022 tarihli ve 2022/10-969 Esas, 2022/1530 Karar, 02.11.2022 tarihli ve 2021/10-319 Esas, 2022/1419 Karar, 2021/10-600 Esas, 2022/1420 Karar ile 29.06.2022 tarihli ve 2022/10-462 Esas, 2022/1080 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
8. Hâl böyle olunca yeni hükme yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmelidir.
9. Bu nedenle dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı ... vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.