"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/2271 E., 2024/402 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27.04.2023 tarihli ve
2021/8650 Esas, 2023/2505 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince sözleşmenin feshinin haksız olduğunun tespiti, mahrum kalınan kâr ve müşteri (portföy) tazminatı taleplerinin reddine; komisyon ücreti alacağı talebinin ise kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği HMK'nın 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun'un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 10.11.1999 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme ile davalı şirketçe üretilen ... marka SC-Serisi ürünlerin İç Anadolu Bölgesi ile Ankara genel dağıtıcısı ve online ürünlerin Ankara tek yetkili satıcısının müvekkili olduğunu, davalı üretici şirket tarafından müvekkiline Ankara bölgesine doğrudan satışlar karşılığında satış komisyonu ödendiğini, davalı şirket tarafından Nisan 2012 tarihinde Ankara'da bir şube açılmasından sonra noter aracılığıyla davalı şirkete gönderilen ihtarnamede müvekkili şirkete bilgi verilmeksizin ve komisyon ödenmeksizin yapılan doğrudan satışların durdurulması ile müvekkili bilgisi dışında Ankara bölgesine yapılan satışlara ilişkin komisyonların tespiti ve faturalandırılması bakımından yapılan tüm satışların listesinin çıkartılarak gönderilmesinin istenildiğini, bu ihtarnameye cevaben davalı şirket tarafından 25.03.2013 tarihi itibariyle sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiğini, feshin haksız olduğunu ileri sürerek haksız fesih tarihi ile sözleşmenin sona ereceği 10.11.2013 tarihine kadar geçecek dönem içinde müvekkili şirketin mahrum kaldığı kâr kaybının tazmini ile müşteri tazminatının tahsiline ve sözleşmenin feshinin haksız olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkili ve davacı şirket arasında bayilik sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmenin karşılıklı yükümlülükler içerdiğini, davacının fatura bedellerini ödemediğini, borç ödeme yükümlülüğünün ihlâl edilmesi nedeni ile sözleşmenin feshedildiğinin kendisine noter marifetiyle bildirildiğini, davacının cevabî ihtarname ile sözleşmenin feshinin haksız olduğunu iddia ettiğini, sözleşmenin davacı tarafın kusurundan dolayı feshedildiğini, bu nedenle davacının kâr kaybı veya portföy tazminatı istemlerinin reddinin gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 27.12.2017 tarihli ve 2014/626 Esas, 2017/753 Karar sayılı kararı ile; davanın bayilik sözleşmesinden kaynaklanan sözleşmenin feshinin haksız olduğunun tespiti ile mahrum kalınan kâr, müşteri (portföy) tazminatı ve komisyon ücreti alacağının tahsili istemlerine ilişkin ve belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu, davacı tarafından ödemelerin zamanında yapılmaması ve bunun süreklilik arz etmesi sonucunda davalının sözleşmeyi feshetme hakkının doğduğu ve feshin haklı bir fesih olduğu, sözleşmenin haklı feshi nedeniyle davacının mahrum kalınan kâr talep edemeyeceği, müşteri (portföy) tazminatı talebi çerçevesinde ise sürümü arttırma ve müşteri çevresi yaratma gibi faaliyetlerinde ihmali bulunduğu hususunda yeterli bir delil ve belge sunulmadığı gerekçesiyle sözleşmenin feshinin haksız olduğunun tespitine, mahrum kalınan kâr ve müşteri (portföy) tazminatı taleplerinin reddine; komisyon ücreti alacağı talebinin kabulü ile 1.033.956,64 TL komisyon ücretinin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.06.2021 tarihli ve 2018/872 Esas, 2021/816 Karar sayılı kararı ile; bilirkişi asıl ve ek raporları gereğince davacı tarafın komisyon alacağının bulunduğunun ve hükmedilen miktardan daha yüksek olduğunun belirlenmiş olduğu istinaf kanun yoluna sadece davalının başvurduğu gerekçesiyle istinafa gelenin sıfatı ve aleyhine bozma yasağı nazara alınarak davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…1. İlk Derece Mahkemesi’nce davanın reddine (Doğrusu: Davacının sözleşmenin feshinin haksız olduğunun tespiti, mahrum kalınan kâr ve müşteri (portföy) tazminatı taleplerinin reddine; komisyon ücreti alacağı talebinin kabulü ile 1.033.956,64TL komisyon ücretinin dava tarihi 13.12.2013’ten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline) karar verilmiş, davacı vekilinin (Doğrusu: Davalı vekilinin) istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılarak bilirkişi raporu, tahkikat tamamlanmış, istinaf başvurusu 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendinin 1 inci alt bendi uyarınca esastan reddedilmiştir.
2. Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece yargılamasında görülen eksikliğin duruşma açılmak suretiyle tamamlandığı anlaşıldığından, 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendinin 1 inci alt bendi gereğince duruşma açılmaksızın tamamlanabilecek yargılama eksikliklerinin varlığı durumunda dâhi, Bölge Adliye Mahkemesince esastan yeni bir karar verilmesinin gerekli kılınmış olduğu nazara alındığında, yargılamadaki eksikliğin duruşma açılarak giderilmesi hâllerinde, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilemeyeceği, bu gibi hâllerde de esastan yeni bir hüküm kurulması gerektiği kuşkusuzdur. Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hâllerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki ve infazda tereddüt oluşacağı, bu durumun ise kanuna açık aykırılık nedeniyle re’sen bozma nedeni teşkil edeceği açıktır.
3. Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında bir karar tesis edilmesi gerekirken 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının b bendinin 1 inci alt bendi kapsamında istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle ve 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ve 371 inci maddesi uyarınca bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının usulden bozulmasına, bozma sebebine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına oy çokluğuyla karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten HMK'nın 356. maddesinin 2. fıkrasının Kanun'a eklenmesine dair gerekçeye yer verilmek ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararlarına atıfta bulunmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; usul ve yasaya uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesince bilirkişi raporları düzenlenmek suretiyle ve HMK'nın 356/2. maddesi esas alınarak davalı vekilinin istinaf talebinin aynı Kanun'un 353/1-b-1 maddesi çerçevesinde esastan reddine ilişkin verilen kararın yerinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesince HMK'nın 353/1-b-3 maddesi esas alınmak suretiyle bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341, 353, 354 ve 356. maddeleri.
2. Değerlendirme
1.Öncelikle konu ile ilgili kavram ve kurumların açıklanmasında yarar vardır.
2. Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesi veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesi yönündeki istek ve ihtiyaçları kanun yolu kavram ve kurumunun doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca yargı denetimi arttıkça kararların hatalı olma ihtimâli azalacak ve yargı kararlarına duyulan güven de artacaktır.
3. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamanın ve bu kapsamda somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi kanun yolunun kapsamını oluşturmaktadır. Öte yandan tüm kanun yollarında hukuki denetim yapılmasına rağmen, vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.
4. Kanun yolları ile aleyhine kanun yoluna başvurulan kararların kural olarak üst mercilerce, istisnai olarak kararı veren mahkemece denetlenerek ortadan kaldırılmasına veya değiştirilmesine; buna göre de hatalı kararın kesinleşmesinin önlenmesine imkân tanınmaktadır.
5. Görüldüğü üzere kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun “erteleyici etkisi” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.
6. Erteleyici etki, kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesini engellemekle birlikte kararın infazına engel teşkil etmez. Zira mahkeme kararlarının icra ve infazı için bazı durumlarda kararların kesinleşmesi gerekli kabul edilirken bazı durumlarda kesinleşme gerekli görülmemektedir. Kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi kararın icrasının ertelenmesi anlamında olmayıp kararın kesinleşmesini erteleyici etki olarak anlaşılmalıdır. Başka bir anlatımla kanun yoluna başvurulmayan karar, kanun yolunun erteleyici etkisinden faydalanmayacak ve şekli anlamda kesinleşmiş olacaktır. Kanun yoluna başvurulduğunda ise mahkemenin ayrıca bir karar vermesine gerek olmaksızın erteleyici etki kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
7. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen “aktarıcı etki” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi, böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnaî olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.
8. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken, kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.
9. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan bölge adliye mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dahil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak kabul edilmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.
10. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden yeniden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar sayılı kararı, §. 24).
11. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341. maddesinin 1. fıkrasında ilk derece mahkemelerince verilen nihaî kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği hükmü mevcut iken 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 34. maddesi ile 341. maddenin 1. fıkrasındaki hükümde; ilk derece mahkemelerinin hangi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
12. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341. maddesinin devam eden fıkralarında ise hangi kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği, hangi hâllerde bu kanun yolunun kapalı olduğu ayrıntıları ile düzenlenmiştir.
13. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda istinaf sebepleri tek tek gösterilmemiştir. Bununla birlikte istinaf kanun yolunu düzenleyen HMK'nın 341 ilâ 360. maddelerindeki hükümlerden hareketle istinaf sebeplerini tespit etmek mümkündür. Nitekim HMK'nın 342. maddesinin 2. fıkrasına göre istinaf dilekçesinde, başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresleri; varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu ve tarihi ile sayısı; kararın başvurana tebliğ edildiği tarih; kararın özeti, başvuranın veya kanunî temsilci yahut vekilinin imzası dışında başvuru sebepleri ve gerekçesi ile talep sonucu da bulunmalıdır. Ancak aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca istinaf dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355. madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılmalıdır.
14. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “Ön inceleme” başlıklı 352. maddesinde ise bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması; kararın kesin olması; başvurunun süresi içinde yapılmaması; başvuru şartlarının yerine getirilmemesi; başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye alınacağı belirtilmiştir.
15. Bunların yanı sıra HMK'nın 353. maddesinde“Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” düzenlenmiştir.
16. Aynı Kanun'un 355. maddesine göre de; istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. HMK'nın 356. maddesi ise 353. maddede belirtilen hâller dışında incelemenin, duruşmalı olarak yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dahil gerekli kararları vereceği belirtilmiştir.
17. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde genel olarak ilk derece mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Başka bir anlatımla vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi olacaktır.
18. İstinaf bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz kanun yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
19. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise, hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği yargılama denetlenir hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil, aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımaktadır.
20. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup, geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.
21. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını HMK'nın 355. maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra, kararın düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim HMK'nın 357. madde hükmüne göre, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
22. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK md. 353/b-1). Duruşma yapılmasına gerek olmayan, HMK'nın 353. maddesinin (a) fıkrasının 1 ilâ 6. bentleri arasında düzenlenen usuli hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.
23. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurar. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.
24. İstinaf incelemesi sonunda kararın nasıl verileceği Kanun’da ayrıntılı bir şekilde belirtilmemiş, sadece HMK'nın 359. maddede kararın neleri içereceği düzenlenmiştir. Bu durumda 360. maddenin atfı sebebiyle ilk derece mahkemesindeki karar aşaması istinafta da geçerli olacaktır. Buna göre 294. madde çerçevesinde, bölge adliye mahkemesi iddia ve savunmaları dinledikten sonra yargılamanın bittiğini bildirerek kararını tefhim eder ve karar tefhimi, en az hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur. Sadece hüküm sonucunun tefhimi hâlinde gerekçeli karar bir ay içinde yazılmalıdır (HMK md. 294/4) (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz, Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, C. III, İstanbul 2017, s. 2264).
25. Bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları içermesi gerektiği HMK'nın 359. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin devam eden fıkralarında ise; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (HMK md. 360).
26. Gelinen bu aşamada temyiz kanun yolu üzerinde durulmalıdır.
27. Temyiz kanun yolu HMK'nın 361 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. HMK'nın 361. maddesine göre, “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir”. Görüldüğü üzere temyiz kural olarak bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yoludur. HMK'nın 362. maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar hakkında düzenleme yapılmıştır.
28. Temyiz sebepleri HMK'nın 371. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte aynı Kanun’un 369. maddesinin 1. fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
29. Yargıtay, taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK md. 373/2).
30. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK md. 373/1).
31. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (HMK md. 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (HMK md. 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da, özünde ilk derece mahkemesinin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derece mahkemesinin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiş demektir. İstinafın kararı bozulmakla, aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk derece mahkemesine gönderilmektedir (Pekcanıtez Usûl, s. 2302). Dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ise, bozmaya uyularak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
32. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK'nın 360. maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Gerek ilk derece mahkemesi, gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına direnirse bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır ve daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
33. Bölge adliye mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu bozma kararının doğru olduğu kanaatine varırsa bozmaya uyulmasına karar verecektir. Bozmaya uyma kararı ile birlikte kendisi için o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Ayrıca uyma kararı, mahkemenin vermiş olduğu önceki kararının hatalı olduğu ve Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yeniden inceleme yaparak karar vereceği anlamına gelmektedir (Pekcanıtez Usûl, s. 2308).
34. Diğer yandan bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak düzelterek veya yeniden esas hakkında hüküm vermesi ve bu hükmün de Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilamına uyan bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden bozma kararına uygun olarak esas hakkında uyuşmazlığı sona erdirmesi ve infaza elverişli bir karar vermesi gerekir. Aksine hukuk dünyasında geçerli ve sonuç doğurabilir bir ilk derece mahkemesi kararı varmış gibi bu karara yönelik istinaf incelemesi yapılarak istinaf başvurusunun veya başvurularının esastan reddine karar verilmesine olanak bulunmamaktadır. Kaldı ki; ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kuran bölge adliye mahkemesince bu sefer bozmaya uyularak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi hâlinde, yıllar önce verilen ve hukuki geçerliliğini yitirmiş bir ilk derece mahkemesi kararına yeniden hayatiyet kazandırmanın sakıncaları dikkate alındığında bu durumun, infazda tereddütlere ve karışıklıklara neden olacağı, hükmün infazını engelleyecek şekilde bir etki yapacağını belirtmek gerekir.
35. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince sözleşmenin feshinin haksız olduğunun tespiti, mahrum kalınan kâr ve müşteri (portföy) tazminatı taleplerinin reddine; komisyon ücreti alacağı talebinin ise kabulüne karar verildiği, bu karara karşı taraf vekillerinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından duruşmalı olarak inceleme yapıldığı, bilirkişi raporu alınmak suretiyle taraf vekillerinin istinaf talebinin HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği, bu kararın taraf vekillerince temyizi üzerine kararın Özel Daire tarafından Bölge Adliye Mahkemesince yeniden hüküm tesis edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu ve Bölge Adliye Mahkemesince önceki hükümde direnildiği anlaşılmaktadır.
36. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun karar tarihinde yürürlükte olan 353/1-b-1 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmadığı ve kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediği anlaşılır ise istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekir.
37. 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile HMK'nın 353/1-b-3 maddesine eklenen “başvurunun esastan reddine veya” ibaresi ile HMK'nın 356. maddesine eklenen 2. fıkraya göre bölge adliye mahkemesi tarafından yargılamada eksiklik görülerek dava konusu uyuşmazlık üzerinde duruşma açılarak inceleme yapılması durumunda esastan ret kararı verilmesi mümkündür. Somut olayda da bölge adliye mahkemesince verilen karar tarihi 02.06.2021 olup kararın verildiği tarihte bu ibare ve hüküm yürürlükte olduğundan bölge adliye mahkemesince bu tarihte yürürlükte bulunan hükümler gereğince duruşma açılarak bilirkişi raporu alınması sonucunda HMK'nın 356/2. maddesi kapsamında istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi hukuka uygundur.
38. Önemle vurgulamak gerekir ki; getirilen yeni düzenleme ile bölge adliye mahkemesinin incelemenin duruşmalı olarak yapılmasına karar vermesinden sonra 352 ve 353. maddelerdeki eksikliklerin tespit edilmesi durumunda nasıl karar verileceği açıklığa kavuşturulmuştur [Selçuk Öztek, Sema Taşpınar Ayvaz, Serdar Kale: Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 20 Mart 2020 Tarihli Kanun Teklifi’ne İlişkin Bazı Açıklamalar ve Kanun Teklifinin Değerlendirilmesi, TBBD 2020 (149), s. 144].
39. Zira HMK'nın 356/2. maddesinin gerekçesinde de; anılan Kanun’un 352 ve 353. maddelerinde istinaf incelemesinin duruşmasız olarak yapılacağı hâllerin düzenlendiği, bu hâller dışında bölge adliye mahkemelerinin incelemelerini duruşmalı olarak yapılacağına karar verileceği, bununla birlikte 352 veya 352. maddelerinde belirtilen hâllerin mevcudiyetinin tespiti hâlinde ne şekilde karar verileceği konusunda Kanun’un mevcut hâlinde açıklık bulunmadığı, uygulamada da duruşma açılmasından sonra istinaf başvurusunun esastan reddi kararı ile 352. ve 353. maddelerdeki hâllerde gerekli kararların verilip verilemeyeceğine ilişkin tereddütler oluştuğundan bölge adiye mahkemeleri arasında çelişkili kararlar verildiği ifade edilmiştir.
40. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
41. Ne var ki davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin diğer diğer temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılması için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
05.02.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.