"İçtihat Metni"
İtirazname No : 2022/90710
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 3. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 1081-610
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5/1, TCK'nın 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.05.2019 tarihli ve 513-169 sayılı hükme yönelik, sanık ve müdafii tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince 26.09.2019 tarih ve 1081-610 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 06.02.2020 tarih ve 11035-845 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.07.2022 tarih ve 90710 sayı ile; "...Müdafisinin yanında ayrıca istinaf isteminde bulunan sanığın istinaf davasının, Bölge Adliye Mahkemesince incelemeye esas alınmadan karar verilmesinin kanun yolu başvuru hakkını ortadan kaldıran bir hukuka aykırılık oluşturduğu değerlendirilmiştir. İstinaf kanun yoluna başvuruda, istinaf nedenlerinin gösterilmesinde zorunluluk bulunmamakla birlikte, Ceza Genel Kurulunun 14.09.2021 tarih ve 2021/6-13 esas 2021/392 karar sayılı kararında da vurgulandığı gibi, sanığın ve müdafisinin ayrı ayrı kanun yoluna başvurma hakkına sahip olmaları, farklı istinaf ve temyiz neden ve gerekçeleriyle hükmü istinaf ve temyiz etme hak ve yetkilerinin bulunması, kanun koyucunun amacının sanığın haklarını korumaya yönelik olması karşısında, Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın, sanığın istinaf başvurusu nazara alınmadan eksik inceleme ile verilmesi nedenine dayalı olarak bozulması gerekirken, Yüksek Dairenizce sanık ve müdafiinin temyiz istemlerine istinaden yapılan inceleme sonucunda CMK’nın 303/1-c maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesinin hukuka aykırılık oluşturduğu" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesi 19.10.2022 tarih ve 29183-6403 sayı ile itirazı kabul ederek Dairenin düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve "... sanık tarafından yasal süresi içerisinde 09.05.2019 tarihinde istinaf süre tutum dilekçesi verildiği, hükmen tutuklu bulunan sanığa gerekçeli kararın 28.05.2019 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, sanığın yasal süresi içerisinde 12.06.2019 tarihinde gerekçeli istinaf dilekçesi vererek kararın bozulmasını talep ederek istinaf başvurusunda bulunduğu ancak istinaf merciince sanığın talebi yönünden bir değerlendirme yapılmadığı, bu şekilde sanığın adalete erişim hakkının da doğal bir sonucu olan kanun yoluna başvuru hakkının elinden alındığı, eksik inceleme ile oluşturulan kararla ilgili anılan bu usuli eksilik giderildikten sonra temyiz incelemesi yapılması gerektiği anlaşılmakla;
Sanığın istinaf talebi yönünden değerlendirme yapıldıktan ve gerekirse bu hususta ek tebliğname düzenlendikten sonra gönderilmesinin temini için, hükmün sair yönleri incelenmeksizin dosyanın öncelikle bu nedenle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine" karar vermiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 07.12.2022 tarih ve 90710 sayı ile;
"... İtiraza konu uyuşmazlık, sanığın istinaf istemi dikkate alınmaksızın sadece müdafinin istinafına istinaden yapılan inceleme sonucunda verilmiş 'istinaf isteminin esastan reddi' kararı ortadan kaldırılmadan sanık istinafının ayrıca değerlendirilerek bir karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir.
Dosyanın özelliğine göre, taraf teşkilinin eksik yapılması veya sair nedenlerle tarafların istinaf istemlerinin ayrı ayrı değerlendirilerek birden fazla karar ile istinaf kanun yolunun sonuçlandırılabilmesi mümkün hâller bulunmakta ise de,
Somut olayımızda;
Tek bir hüküm mevcut olup itiraza konu ilamda değinildiği ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.10.1984 tarih ve 320 sayılı kararında belirtildiği üzere, sanık hakkında verilen hükmün bir bütün olduğu, bu hükme karşı kanun yollarına başvurulduğunda bir bütün olarak incelenmesi gerektiği, kanun yoluna başvuru sonucunda başvuranların bir kısmının başvurusu gözetilmeden yapılan incelemenin, bir bütün olan hükmün kısmen ya da tamamen kesinleşmesine imkan tanımadığı gibi aynı hükme ilişkin istinaf değerlendirmesinin birden fazla karar ile yapılması hâlinde temyiz incelemesinde taraf teşkili ve temyiz kapsamının belirlenmesinde sorunlara yol açabileceği kanaatine varıldığından, sanığın başvurusu dikkate alınmaksızın verilmiş istinaf kararının bozulmasına karar verilmesi" gerektiği görüşüyle bir kez daha itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 07.02.2023 tarih ve 40344-377 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın istinaf istemi dikkate alınmaksızın sadece müdafinin istinaf istemine istinaden yapılan istinaf incelemesi sonucunda verilen istinaf isteminin esastan reddi kararındaki bu eksikliğin bozma mı yoksa tevdi kararı mı verilerek çözümleneceğinin belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetine ilişkin Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince 03.05.2019 tarihli celsede verilen hükmün hazır bulunan sanık ve müdafiine tefhim edildiği, müdafinin 03.05.2019 tarihli istinaf talepli dilekçesi ile istinaf yoluna başvurması üzerine gerekçeli kararın 28.05.2019 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra müdafinin 11.06.2019 tarihinde ayrıca istinaf nedenlerini bildiren dilekçesini sunduğu, sanığın ise 06.05.2019 ve 09.05.2019 tarihli dilekçeleri ile kanun yoluna başvurduğunu belirterek gerekçeli kararın kendisine tebliğini talep ettiği ve 28.05.2019 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ edilmesi üzerine 12.06.2019 tarihinde istinaf nedenlerini bildiren ek dilekçesini sunduğu,
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin 26.09.2019 tarihli karar ile sanık müdafiinin istinaf talebinin yerinde görülmediğinden bahisle CMK'nın 280/1-a maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verdiği,
Bu kararı 06.10.2019 tarihinde tebellüğ eden sanık müdafiinin 15.10.2019; 02.10.2019 tarihinde tebellüğ eden sanığın ise 09.10.2019 tarihli dilekçeleri ile süresinde nedenlerini de belirtmek suretiyle usulüne uygun olarak temyiz isteminde bulundukları,
Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 06.02.2020 tarihli ve 11035-845 sayılı kararıyla sanık ve müdafiinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK'nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddine ancak yargılama giderleri ile ilgili fıkrasındaki "346,25 TL" ibaresi çıkarılıp yerine "70 TL" ibaresinin yazılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün düzeltilerek onamasına karar verdiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.07.2022 tarih ve 90710 sayı ile; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik istinaf incelemesinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince sanığın istinaf istemi nazara alınmaksızın, sanık müdafiinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmek suretiyle sonuçlandırılarak Bölge Adliye Mahkemesince eksik inceleme ile karar verilmesi nedenine dayalı olarak bozulması gerektiği düşüncesiyle sanık lehine itiraz yoluna başvurduğu,
İtirazı inceleyerek kabul eden Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19.10.2022 tarih ve 29183-6403 sayı ile; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin (Kapatılan) 06.02.2020 tarihli ve 11035-845 sayılı düzeltilerek onama kararının kaldırılması ile sanığın süresi içinde sunduğu dilekçeleri ile bulunduğu istinaf talebi yönünden bir değerlendirme yapılmadığından eksik inceleme ile oluşturulan kararla ilgili anılan bu usul eksikliği giderildikten sonra temyiz incelemesi yapılması gerektiği gerekçesiyle sanığın istinaf talebi yönünden değerlendirme yapıldıktan ve gerekirse bu hususta ek tebliğname düzenlendikten sonra gönderilmesinin temini için, hükmün sair yönleri incelenmeksizin dosyanın öncelikle bu nedenle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verdiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun'un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin "adli yargı ikinci derece mahkemeleri" olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
CMK'nın "Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma" başlıklı 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar "istinaf başvurusunun esastan reddine", "düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine", "hükmün bozulmasına" ve "davanın yeniden görülmesine" olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itiraz incelemesinde de hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
Temyiz ise kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlık konusunda hüküm mahkemesinden başka bir yargı mercii bakmaktadır. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden hukuki derece yoludur.
Tüm bu kanun yollarının amacı, somut olayda doğru hukuki karara ulaşılmasıdır. Alt derece mahkemelerince verilen kararların üst derece mahkemelerince denetlenmesi, somut olayda kararın doğruluğunu güvence altına aldığı gibi içtihat birliğinin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır.
Bu aşamada, ceza muhakemesinde temyiz incelemesinin kapsamı ve sınırları açısından maddi sorun ve hukuksal sorun ayrımına değinilmesi faydalı olacaktır.
Temyiz incelemesinde, bölge adliye mahkemelerinin hüküm niteliğindeki kararlarının yalnızca hukuksal yönden denetimi söz konusu iken, istinaf incelemesinde ise ilk derece mahkemelerinin kararları hem maddi hem de hukuksal yönden denetlenmektedir.
Sübut da denilen maddi sorun, geçmişte yaşanmış bir olayın nasıl meydana geldiğinin, ilk derece ve bölge adliye mahkemeleri tarafından sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkeleri çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutularak ortaya konulmasıdır. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek eylemine hukuki vasıf vermek anlamına gelmektedir.
Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği ve işlenmiş ise şekli maddi sorunu oluştururken, sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur.
Hukuksal denetimi yapacak olan Yargıtayın, olay mahkemeleri olan ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin maddi soruna ilişkin tespitleri ve delil değerlendirmeleriyle ne dereceye kadar bağlı olduğu, olay mahkemelerinin tespitleriyle bağlılığın bir sınırının olup olmadığı, diğer bir söyleyişle temyiz incelemesi bakımından hukuksal sorun ve maddi sorun ayrımı büyük önem taşımaktadır.
İlk derece mahkemesince verilen bir kararın istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesi denetiminden geçmiş olmasının, söz konusu kararın olay tespiti bakımından hatasız olduğu konusunda kesin bir güvence oluşturacağını iddia etmek mümkün değildir. Yargıtayın, görevi olan hukuksal denetimi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilmesi, somut olayın objektif bir bakış açısıyla, hukuksal açıdan duraksamaya yer bırakmayacak biçimde tespit edilmiş ve delil değerlendirmesinin hatasız şekilde gerçekleştirilmiş olmasına bağlıdır. Olay mahkemelerinin tespitinin, hukuksal denetim yapılmasına olanak sağlamayacak derecede eksik, belirsiz ve çelişkili olması ile bilimin yerleşmiş kuralları, genel tecrübe kaideleri, mantık ve deneyim kuralları ile çatışması durumunda, Yargıtayın olay tespiti ile olan bağlılığı da ortadan kalkacaktır. Hukuksal denetimin, içeriğinde olay mahkemelerince yapılan tespitlerin hukuk kuralının olaya uygulanması için yeterli olup olmadığının değerlendirilmesini de gerektirdiği, başka bir ifadeyle maddi sorun ile maddi hukuk normlarının ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında da hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılmasının mümkün olmadığı gözden kaçırılmamalıdır. Maddi sorunun hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucu kurulan hükmün denetlenmesi de söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun'da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. CMK’nın "Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi" başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği düzenlenmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, hukuk normunun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek CMUK gerekse CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bunun yanında, Anayasa'nın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yürütülen yargılama faaliyetleri sonucunda ulaşılması gereken tüm deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki ilkelere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin belirlendiği hâllerde, adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacıyla Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre bir hüküm bozulmuş olmakla tamamen ortadan kalkar. Yargıtay, temyiz edilen hükmü temyiz başvurusunda gösterilen hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma kararı, hukuka aykırılık nedeniyle bölge adliye mahkemesinin son kararının kaldırılmasıdır (Fidan Balcı/Seyithan Öztürk, Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz, Adalet Yayınevi, Ankara 2020, s. 462).
YCGK’nın 12.12.1994 tarihli ve 1/317-338 E.K. ve 24.6.1997 tarihli ve 1/195-185 E.K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, temyiz bir davadır ve temyiz incelemesi yapılabilmesi için bir temyiz davasının varlığı gerekir. CMUK'un 310. maddesi uyarınca temyiz davasından söz edilebilmesi için de süresi içerisinde yapılmış bir istek koşulunun varlığı gerekmektedir.
YCGK'nın 15.10.1984 tarihli ve 297-820 sayılı kararında; "...müddeti içinde verilen temyiz istidası hükmün katileşmesine mani olacaktır (....) Hükmün kesinleşmesi için, kanun yoluna gidilmemesi veya gidilip geri alınması veya temyiz isteğinin ister usulden, ister esastan reddedilmesi gerekir (....) Yerel Cumhuriyet Savcısı hükmü sanık aleyhine temyiz etmekle hükmün kesinleşmesini önlemiştir (....) Bir sanık hakkında bir suçtan verilen hüküm bir bütün teşkil eder, bir noktadan kanun yoluna gidildi veya bozuldu ise o hâlde öteki noktalar kesinleşti demeye yani kısmi kesinleşmeye olanak yoktur. Böylece kesinleşen kısım olmayınca olağanüstü yasal yola da gidilemez (Kunter No:514, s.737)(....) Hâl böyle olunca, hata sonucu görülüp incelenmeyen Yerel Cumhuriyet Savcısının itirazlarının incelenmesi…'" gerektiğine hükmedilmiştir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
İlk Derece Mahkemesince silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne ilişkin sanığın da istinaf talebinde bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince bu talep değerlendirilmeden karar verilmesinin hükmün kanun yolu incelemesi bakımından bütünlüğünü bozması, ilk derece mahkemesince verilen bir kararın istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesi denetiminden geçmiş olmasının, söz konusu kararın olay tespiti bakımından hatasız olduğu konusunda kesin bir güvence oluşturmaması, Yargıtayın görevi olan hukuksal denetimi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilmesi için somut olayın objektif bir bakış açısıyla, hukuksal açıdan duraksamaya yer bırakmayacak biçimde tespit edilmiş ve delil değerlendirmesinin hatasız şekilde gerçekleştirilmesine bağlı olması, sanık hakkında kurulan hükmün bir bütün teşkil etmesi ve herhangi bir noktadan kanun yoluna gidilmesi veya bozulması hâlinde diğer noktalarının kesinleşmesinin, diğer bir deyişle kısmi kesinleşmenin mümkün olmaması, sanık ve müdafii aynı hükme karşı istinaf yoluna başvurmuş olmalarına rağmen sadece müdafinin talebi üzerine verilen esastan ret kararının usulüne uygun olarak istinaf yolu incelemesinin sonuçlandırılmış olduğunu göstermemesi, verilen bu esastan ret kararı hukuk aleminde varlığını sürdürürken bu kez sanığın istinaf talebi ayrıca değerlendirilerek aynı hüküm hakkında yeni bir istinaf kararı verilememesi sanık hakkındaki hükme dair daha önce istinaf merciince karar verilmiş olması hâlinde merciin bu hükmü yeniden incelemesinin ancak daha önce verilmiş kararın bozularak ortadan kaldırılması hâliyle sınırlı bulunması hususları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet hükmüne yönelik sanığın istinaf isteminin Bölge Adliye Mahkemesi tarafından değerlendirilmeksizin yalnızca sanık müdafiinin istemi incelenerek verilen esastan ret kararının bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması akabinde sanık ve müdafiinin istinaf talepleri birlikte değerlendirilerek yeniden karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19.10.2022 tarihli ve 29183-6403 sayılı tevdi kararının kaldırılmasına, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin 26.09.2019 tarihli ve 1081-610 sayılı istinaf başvurusunun esastan reddi kararının, sanığın istinaf istemine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesince bir inceleme yapılmaksızın karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19.10.2022 tarihli ve 29183-6403 sayılı tevdi kararının KALDIRILMASINA,
3- Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin 26.09.2019 tarihli ve 1081-610 sayılı sanık ... hakkında verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararının, sanığın istinaf istemine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesince bir inceleme yapılmaksızın karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Bozma kararının içeriği ve mevcut tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik bulunmadığı gözetilerek CMK'nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca sanığın tutukluluk durumunun DEVAMINA,
5- Dosyanın, sanığın istinaf talebini de kapsayacak şekilde inceleme yapılabilmesi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.10.2023 tarihinde yapılan yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.