Logo

Ceza Genel Kurulu2023/83 E. 2025/13 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Haksız tutuklama nedeniyle açılan tazminat davasında hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, cezaevinde kaldığı süre, atılı suçun niteliği, tutuklamanın davacı üzerindeki olumsuz etkileri ve haksız tutukluluğun gerçekleştiği tarihteki paranın satın alma gücü gözetilerek hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

YARGITAY DAİRESİ : 12. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ : Ağır Ceza

SAYISI : 216-181

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Davacının, Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menetmeye teşebbüs suçundan beraatine karar verilmesinden sonra, bu suçtan dolayı tutuklu kaldığı süre nedeniyle 167.548,90 TL maddi ve 1.500.000 TL manevi tazminatın davalı ... Hazinesinden tahsili talebiyle açtığı davada, maddi tazminat talebinin reddine manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulü ile 450.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.01.2016 tarihli ve 368-15 sayılı hükmün, davalı ve davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 09.09.2019 tarih, 560-8459 sayı ve oy çokluğuyla;

"1- Davacının gözaltında ve tutuklu kaldığı dönemlerde emekli olup olmadığı araştırılarak, emekli olduğunun belirlenmesi halinde 16 yaşından büyükler için belirlenen net asgari ücret miktarları üzerinden hesaplanacak kazanç kaybı tutarının maddi tazminat kapsamında davacıya ödenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Yargıtayın görevi ülke genelinde uygulama birliğinin sağlanması ve benzer olaylarda aynı çözüm tarzının oluşturulmasıdır. Bu görev yerine getirilirken hukukun genel ilkeleri, ülkedeki pozitif hukuk normları ve uluslararası temel insan haklarına ilişkin kural ve kabullere uygun bir yorum ve uygulama benimsenmelidir.

Bu ilke yalnızca denetim mahkemeleri için değil, hüküm mahkemeleri için de geçerlidir. Hukuk devletinin en belirgin özelliği hiçbir kurum ve makam ayrımı gözetilmeden herkesin hukuk kurallarına uymasıdır.

Dairemizin yerleşik kararlarında da vurguladığı üzere, nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminat miktarının davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarının bu ölçütlere uymayacak ve emsal uygulamaların da üzerinde olacak şekilde fazla tayini," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş;

Daire Üyesi ...; "...Emekli korgeneral olup tutuklanması nedeniyle emekli maaşında bir azalma meydana gelmeyen davacıya “tutuklanmasa idi çalışıp gelir elde etme ihtimali vardı” varsayımıyla hareket ederek emekli aylığını almaya devam eden davacıya tutuklu kaldığı her ay için ayrıca asgari ücret miktarınca maddi tazminat ödenmesine hükmedilmesi hukuka ve daire içtihatlarıyla konan temel prensiplere aykırıdır.

Asgari ücret üzerinden maddi tazminat hesabı yapılabilmesi için geçinmesi için gerekli olan asgari gelirinden mahrum kalması gereklidir. Sosyal Güvenlik Kurumu davacı tutuklandıktan sonrada emekli maaşını ödemeye devam ederek ilgilinin geçim standardını korumaya devam etmiştir. Bu itibarla; (1) numaralı bölümündeki bozma gerekçesinin yerinde olmadığı görüşüyle sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

Bozma ilamı sonrası devam olunan yargılama sonucunda İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesince 24.12.2019 tarih ve 255-411 sayı ile; maddi tazminat talebinin reddine manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulü ile 450.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı ve davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince kararın yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilerek yapılan inceleme sonucunda 08.02.2021 tarih ve 571-1267 sayı ile;

"1- Mahalli Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin incelenmesinde;

Her ne kadar 5271 sayılı CMK'nın 142/8. maddesinde, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat taleplerine ilişkin kararlara karşı, Cumhuriyet savcısının kanun yoluna müracaat edebileceği belirtilmiş ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.12.1977 tarih, 393-435 sayı ve 23.03.1992 tarih ve 68-91 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, kişisel hakka ilişkin taleplerle ilgili olarak Cumhuriyet savcısının temyiz isteminde bulunamayacağı; bu kapsamda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında, Cumhuriyet savcısının belirlenen tazminat miktarına yönelik olarak temyiz hak ve yetkisinin bulunmadığı anlaşıldığından, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince isteme aykırı olarak reddine,

2- Davalı vekilinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;

...Dosya içeriğine göre, davacının gözaltında ve tutuklu kaldığı dönemlerde emekli olduğunun anlaşılması karşısında, net asgari ücret üzerinden hesaplanacak gelir kaybı miktarının maddi tazminat kapsamında hüküm altına alınması gerektiğinin gözetilmemesi, davacı tarafın temyiz isteminde bulunmadığı dikkate alınarak bozma nedeni yapılmamıştır.

Bozma ilamı üzerine yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekilinin, davanın reddine karar verilmesi gerektiğine, eksik araştırma yapıldığına, zararın dayandığı sebeplerin ispatlanmadığına, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Yargıtayın görevi ülke genelinde uygulama birliğinin sağlanması ve benzer olaylarda aynı çözüm tarzının oluşturulmasıdır. Bu görev yerine getirilirken hukukun genel ilkeleri, ülkedeki pozitif hukuk normları ve uluslararası temel insan haklarına ilişkin kural ve kabullere uygun bir yorum ve uygulama benimsenmelidir.

Bu ilke yalnızca denetim mahkemeleri için değil, hüküm mahkemeleri için de geçerlidir. Hukuk devletinin en belirgin özelliği hiçbir kurum ve makam ayrımı gözetilmeden herkesin hukuk kurallarına uymasıdır.

Dairemizin yerleşik kararlarında da vurguladığı üzere, nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar faizi ile birlikte elde edeceği parasal değer gözetilmek suretiyle, hak ve nesafet ilkelerine uygun, makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, belirlenen ölçütlere uymayacak ve emsal uygulamaların da üzerinde olacak şekilde fazla manevi tazminata hükmolunması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi ise 29.04.2021 tarih ve 216-181 sayı ile; "Davacının yukarıda belirtilen 22.02.2010-31.03.2010 ve 11.02.2011-19.06.2014 tarihleri arasında tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde kalması yargılama süreci, üzerine atılı suçun niteliği, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, kamuoyunda balyoz olarak bilinen davacının yargılandığı söz konusu dosyada davacı ve diğer sanıklara açıkça kumpas kurulduğunun kabul edilen bir husus olması davacının hiç ilgisi olmayan olay nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerindeki hiyerarşik yapıyı etkileyecek nedenlerden dolayı basında aleyhinde yayınlar yapılıp emekliye sevk edilmiş olması sonrasında ülkemizde yaşanan 15 Temmuz 2016 darbeye teşebbüs süreci dikkate alındığında davacının aleyhe delil yaratılarak emekliye sevk edildiği ve tutuklanıp mahkûmiyet kararı verildiği sabit olduğundan lehine 450.000 TL manevi tazminata hükmedilmesinin somut olaya, yasal düzenlemelere, adalete ve hakkaniyete uygun düşeceği kabul edilerek bu nedenle bozma ilamına uyulmamıştır." şeklindeki gerekçeyle bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi karar vermiştir.

Direnme kararına konu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.10.2021 tarihli ve 76327 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 21.12.2022 tarih ve 6863-10360 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU

Özel Dairece, davacı hakkında koruma tedbirleri nedeniyle hükmolunan manevi tazminatın miktarına yönelik Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin CMK’nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme davalı vekilinin temyiz talebiyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; koruma tedbirleri nedeniyle hükmolunan manevi tazminatın fazla tayin edilip edilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Emekli Korgeneral olan davacının kamuoyunda Balyoz Davası olarak bilinen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/283 esas sayılı dava dosyası kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren menetmeye teşebbüs suçundan 22.02.2010 tarihinde gözaltına alındığı, 24.02.2010 tarihinde tutuklanıp 31.03.2010 tarihinde tahliye edildiği, 11.02.2011 tarihinde aynı suçtan yeniden tutuklandığı, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.09.2012 tarihli ve 283-245 sayılı kararı ile müsnet suçtan 18 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, söz konusu mahkûmiyet kararının Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 09.10.2013 tarihli ve 9110-12351 sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği, akabinde aynı davada yargılanan ve hükümleri onanan diğer bazı sanıklarla birlikte adil yargılanma haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu, Anayasa Mahkemesi tarafından başvurusu kabul edilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi üzerine İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesince 19.06.2014 tarihinde yargılanmanın yenilenmesine ve infazın durdurulmasına karar verildiği ve aynı gün davacının tahliye edildiği, yeniden yapılan yargılama sonucunda İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesince 31.03.2015 tarih ve 188-143 sayı ile davacının beraatine karar verildiği ve söz konusu kararın temyiz edilmeksizin 08.06.2015 tarihinde kesinleştiği,

Davacı vekilinin yasal süresi içerisinde mahkemesinden koruma tedbirleri nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunduğu,

Davacı vekilinin 02.09.2015 havale tarihli dilekçesi ile; 40 yıl süre ile devletine hizmet etmiş ve Koramiral rütbesine kadar terfi eden davacının başarılı bir geçmişi olduğunu, meslek hayatı boyunca tek bir disiplin cezası dahi almadığını, ancak kumpas sonucu açılan bu dava kapsamında yazılı ve görsel medyada davacının onur ve haysiyetini hedef alan, onu peşinen suçlu ilan eden ve darbeci yaftasıyla aşağılayan çok sayıda yazının yer aldığını, meslek hayatının son senesinde yaşanan bu kumpas sonucu emekli edilmesini müteakip açılan davaların kendisi ve ailesinde yarattığı depresyon nedeni ile kendisi ile eşinin ruh ve beden sağlıklarının bozulduğunu bu nedenle tedavi gördüklerini yine kızı, annesi ve kardeşlerinde de derin üzüntü, keder ve ızdırabın yol açtığı psikolojik rahatsızlıkların davacının tahliyesine kadar devam ettiğini belirterek 1.500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu,

Anlaşılmaktadır.

IV. GEREKÇE

1. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar

Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasası'nın 30. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede yakalama ve tutuklamanın hangi hâllerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra; "Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir." hükmü yer almıştır.

Anayasa'da yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki 466 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yedi bent hâlinde, tazminatı gerektiren durumlar ayrıntılı olarak belirtilmiş, 466 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 8. bendinde yer alan aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası hâline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm 10.01.1991 tarihli ve 3696 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır.

Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasası'nda da sürdürülmüş, 19. maddede yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra anılan maddenin son fıkrasında; "Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir." hükmüne yer verilmiştir.

Söz konusu hüküm 17.10.2001 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile; "Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir." şeklinde değiştirilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hâllerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş, maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması durumunda mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilerek, kişilerin keyfî olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasının engellenmesi amaçlanmıştır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesi ile 466 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, CMK'nın Yedinci Bölümü'nde, "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" ana başlığı altındaki 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir.

Bu kapsamda CMK'nın "Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesi şöyledir;

"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

(3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.

(4) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder."

Maddi tazminat ile davacının malvarlığında meydana gelen somut bir azalma ya da kazanç kaybı, ödediği avukatlık ücreti gibi masrafların karşılanması amaçlanırken, manevi tazminat kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden mahrum kalması nedeniyle duyduğu elem, keder, ıstırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacına yöneliktir.

Manevi zararın tümüyle giderilmesi imkânsız ise de belirlenecek manevi tazminat kişinin acı ve ızdıraplarının dindirilmesinde, sıkıntılarının azaltılmasında etken olacaktır. Bu nedenle manevi tazminata hükmedilirken kişinin ceza infaz kurumunda kaldığı süre, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, atılı suçun niteliği, tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler dikkate alınarak, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşır bir miktar olmasına özen gösterilmelidir.

2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

1950 doğumlu, evli, bir çocuklu, tutuklandığı tarihte Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan ve Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menetmeye teşebbüs suçundan 1265 gün tutuklu kaldıktan sonra bu suçtan beraat eden davacının sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu ve ceza infaz kurumunda kaldığı süre, müsnet suçun niteliği, tutuklamanın davacı üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve haksız tutukluluğun gerçekleştiği tarihteki paranın satın alma gücü göz önüne alındığında, davacı lehine hükmolunan 450.000 TL manevi tazminatın fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Bu itibarla, isabetli bulunmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğu düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 216-181 sayılı direnme kararına konu hükmünün, davacı tarafından tutuklu kalınan süre nedeniyle açılan tazminat davasında hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.01.2025 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.