"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
SAYISI : 5-2
I. HUKUKİ SÜREÇ
Sanıklar hakkında haberleşmenin gizliliğini ihlal, özel hayatın gizliliğini ihlal ve görevi kötüye kullanma suçlarından açılan kamu davalarının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66/1-e ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince verilen 28.05.2024 tarihli ve 5-2 sayılı hükümlerin katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.01.2025 tarihli ve 3428 sayılı red istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca görüşülüp değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Katılan vekili; sanıklar hakkında verilen düşme hükümlerinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle temyiz başvurusunda bulunmuştur.
III. İNCELEME KONUSU
Sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma, özel hayatın gizliliğini ihlal ve haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından kurulan düşme hükümlerinin temyiz incelemesi sırasında Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; katılan vekili tarafından herhangi bir neden gösterilmeden 12.06.2024 tarihinde temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılan dosyada, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin yedi gün içerisinde sunulabileceğine ilişkin ihtarda bulunulmasının zorunluluk arz edip etmediği değerlendirilmiştir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Daire kararının kanun yolu bildirim kısmının; "…Katılan ... ... vekili Av. ...'in yüzüne karşı, sanıklar ve katılan ile müştekilerin yokluğunda kararın katılan vekili yönünden tefhimden itibaren 15 gün, müştekiler ve sanıklar yönünden tebliğden itibaren 15 gün içinde ilk derece adliye ceza mahkemeleri veya mahkememize verilecek dilekçeyle veya mahkememiz zabıt katibine beyanda bulunmak yoluyla Yargıtay Ceza Genel Kurulu nezdinde temyizi kabil olmak üzere yasa yolu açık olarak…" şeklinde olduğu,
Kısa kararın katılan ... vekilinin yüzüne karşı 28.05.2024 tarihinde verildiği,
Hükümlerin, katılan vekili tarafından temyiz edildiği ve 12.06.2024 tarihli süre tutum dilekçesinin; "Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... haklarında TCK'nın 132/1-2. cümle, 134/1-2. cümle ve 137/1-a maddelerinden sanık olarak yargılanmaları neticesinde verilen düşme kararı ve ... hakkında TCK'nın 257/1. maddeden yargılanması neticesinde verilen düşme kararı hukuka ve usule aykırıdır. Gerekçeli itirazlarımızı, gerekçeli kararın tarafımıza tebliğ edilmesinden sonra yapacağımızı belirterek, bu dilekçemizin süre tutum dilekçesi olarak kabul edilmesini vekâleten talep ederiz." hususlarını içerdiği,
Özel Dairece gerekçeli kararın katılan vekiline 29.06.2024 tarihinde, katılana ise 06.07.2024 tebliğ edildiği, tebliğ-tebellüğ belgesinde; CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde verilmesi gerektiği yönünde herhangi bir ihtara yer verilmediği, katılan vekili ve katılan tarafından karara yönelik gerekçeli temyiz dilekçesinin sunulmadığı
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
Anayasa'mızın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmünü içermektedir.
İlk derece mahkemesinin hükümlerine karşı kanun yoluna başvuru hakkının sözleşme kapsamında korunması gereken bir hak olarak kabul edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 No.lu protokolle gerçekleşmiştir. 25.03.2016 tarihinde onaylanarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Protokol'ün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesi; "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir..." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, CMK’nın 231. maddesinin ikinci fıkrası;
"Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.",
"Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesi;
"(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddenin 6. fıkrası;
"Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.",
"Eski hâle getirme" başlıklı 40. maddesi;
"(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.",
Hükümlerini içermektedir.
CMK’nın "Temyiz istemi ve süresi" başlığını taşıyan 291. maddesi ise karar tarihi itibarıyla;
"(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar." biçiminde iken 02.03.2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun'un 19. maddesiyle birinci fıkrada yer alan "hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün" ibaresi, "hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ tarihten itibaren iki hafta" olarak değiştirilmiş ve ikinci fıkra ilga edilmiştir.
"Temyiz başvurusunun içeriği" başlığını taşıyan 294. maddesinde karar tarihi itibarıyla;
"(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.", hükmüne yer verilmişken 7499 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle birinci fıkraya "Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir." cümlesi eklenmiştir.
Son olarak, "Temyiz gerekçesi" başlığını taşıyan 295. maddesinde karar tarihi itibarıyla yer alan;
"(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır." düzenlemesi 7499 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle mülga edilmiştir.
Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden merciince incelenmesi, Anayasa'nın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.
Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." şeklindedir.
Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
Söz konusu emredici düzenlemeler uyarınca yargı mercilerince verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek açıklıkta taraflara bildirilmesi gerekmekte olup kanun koyucunun Anayasa'daki emredici düzenlemeye paralel şekilde ilgililerin kanun yolu başvurularında hak kayıpları ile sonuçlanabilecek yanılgıyı önlemek için ayrıntılı düzenleme yapmak ihtiyacını hissettiği görülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanmasının, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmekte olduğu, bu bakımdan iç hukuktaki usullerin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallara tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği ancak mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmiştir.
Süresi içinde vermiş olduğu dilekçeyle sebep göstermeksizin hükmü temyiz eden tarafın, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya kararın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde sunacağı dilekçeyle sebep bildirmesi gerekmektedir. Bu sürenin hak düşürücü veya düzenleyici nitelikte olduğu uygulamada ve doktrinde tartışmalıdır. Hukuki bir konuda kesin çizgilerle ayrışmış bir tartışma varsa ve yargı organları aynı konuda farklı sonuçlara varıyorlarsa taraflar açısından yasanın öngörülebilirliği ilkesinde sorun olduğu sonucuna ulaşılabilecektir. Nitekim 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama, sistemde değişiklik yapan ve istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren CMK’nın uygulandığı ilk dönemlerde yanılgı hâli olarak makul görülebilecektir. Kaldı ki, CMK’nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yedi gün olan temyiz süresi, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu on beş gün olarak, 7499 sayılı Kanun'un 19. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu da iki hafta biçiminde yeniden düzenlenmiş, CMK'nın 295. maddesinin birinci fıkrasında yer alan temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine dair yedi günlük süreye dair düzenleme karar tarihi itibarıyla herhangi bir değişikliğe uğramamış, ancak karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 7499 sayılı Kanun ile mülga edilmiştir. Bu husus, avukatlar da dahil başvurucuların temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçeyi verebilecekleri süre konusunda yanılmalarını mümkün kılmaktadır.
Hukuk devleti olmanın sorumluluğu bağlamında verilen kararlar ile kurulan hükümlere karşı kanun yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarının ilgililere açıkça bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi hâlinde, kanuni sürelerin tebligat tarihinden itibaren değil ancak öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, öğrenme tarihi kesin olarak belirlenebilen hâller dışında taraf beyanının esas alınması gerekliliğinden hareketle, usulüne uygun sebep içeren dilekçe var ise bu kapsamda temyiz incelemesi yapılması, aksi hâlde ilgiliye yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak meşruhatlı tebligatla karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan mevzuat gereğince yedi günlük süre içinde sebep bildirmemesi hâlinde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedileceği ihtar edilmeli, sonucuna göre esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;
Özel Dairece sanıklar hakkında haberleşmenin gizliliğini ihlal, özel hayatın gizliliğini ihlal ve görevi kötüye kullanma suçlarından yapılan yargılama sonucunda dava zamanaşımı gerçekleştiğinden bahisle kamu davasının düşmesine ilişkin katılan vekilinin yüzüne, katılanın ise yokluğunda 28.05.2024 tarihinde verilen hükümlere ilişkin katılan vekilinin 12.06.2014 tarihinde hükümlerin bozulması gerektiğine ilişkin süre tutum dilekçesi verdiği, katılan vekiline 29.06.2024, katılana ise 06.07.2024 tarihinde yapılan tebligatlarda ve hükmün ilgili bölümünde, karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan CMK'nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden itibaren yedi günlük ek süre içerisinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe sunabileceklerinin, bu süre içerisinde yasal düzenlemeye uygun şekilde temyiz sebebi bildirmemeleri hâlinde sebep yokluğundan temyiz taleplerinin reddedileceğinin ihtar edilmediği anlaşılan dosyada; öncelikle tebliğden itibaren yedi günlük süre içerinde yasal düzenlemeye uygun şekilde temyiz sebebi bildirilmeleri gerektiği, aksi hâlde sebep yokluğundan temyiz taleplerinin reddedileceği ihtarı ile gerekçeli kararın katılan ve vekiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi, bunun sonucuna göre Özel Dairece esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla esası incelenmeyen dosyanın Özel Daireye gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 28.05.2024 tarihli ve 5-2 sayılı gerekçeli kararının, tebliğden itibaren yedi günlük süre içerinde yasal düzenlemeye uygun şekilde temyiz sebebi bildirilmeleri gerektiği, aksi hâlde sebep yokluğundan temyiz taleplerinin reddedileceği ihtarı ile katılan ve vekiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi, katılan veya vekili tarafından gerekçeli temyiz dilekçesi verilmesi hâlinde bu hususta ek tebliğname düzenlendikten sonra iade edilmek üzere esası incelenmeyen dosyanın Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.02.2025 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.