Logo

Hukuk Genel Kurulu2007/10-585 E. 2007/603 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Murisin hem Bağ-Kur hem de SSK sigortalılığı bulunduğu durumda hangi kurumdan ölüm aylığı bağlanması gerektiği ve çakışan sigortalılık sürelerinin nasıl değerlendirileceği uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararında istenen kazanç ve faaliyet durumuna ilişkin araştırmayı yapıp yeni bir hüküm kurmasının bozmaya uyma sayılacağı ve bu nedenle dosyanın direnme kararı incelemesi için Hukuk Genel Kurulu’nda değil, yeni hükmün temyizen incelenmesi için ilgili Özel Dairede olması gerektiği gözetilerek dosyanın ilgili daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Eskişehir İş Mahkemesi

TARİHİ : 17/01/2007

NUMARASI : 2006/227-220

Taraflar arasındaki “iptal-tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.07.2005 gün ve 417-294 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 13.12.2005 gün ve 9598-13272 sayılı ilamı ile,

(...Davacılar, murislerinin SSK hizmetlerine üstünlük tanınarak, Bağ-Kur’a prim borcu olmadığının tespitine; birleşen dosya ile de davacı (sigortalının eşi) F., SSK’dan ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiş, mahkemece, murisin Bağ-Kur hizmetlerinin iptaline, Bağ-Kur’a prim borcu olmadığının ve davalı SSK tarafından ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.

Davacılar murisi, vergi mükellefiyeti nedeniyle 23.01.1980-01.04.1981, 18.01.1984-16.01.1985, 18.02.1985-15.01.2002 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıtlı olup, prim borcu bulunduğu; 01.10.1997-30.09.2001 tarihleri arasındaki SSK isteğe bağlı sigortalılığının tümü ile 1987 yılında 75, 1989 yılında 60, 1990 yılında 240, 1991 yılında 245, 1992 yılında 230, 1993 yılında 195, 1994 yılında 240, 1995 yılında 180, 2001 yılında 78, 2002 yılında 15 günlük zorunlu SSK sigortalılığı ile Bağ-Kur sigortalılığının çakıştığı, 1410 gün çakışmayan zorunlu SSK sigortalılığının olduğu görülmüştür.

506 sayılı Kanunun 85/A-C maddesine göre herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmayan kimseler isteğe bağlı sigortalı olabilirler. Davacı Sosyal Sigortalar Kurumuna isteğe bağlı sigortadan prim ödediği sürede kendi nam ve hesabına Bağ-Kur kapsamında bağımsız çalışması nedeniyle zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı olup bu nedenle zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı ile 506 sayılı Yasaya tabi, Sosyal Sigortalar Kurumu isteğe bağlı sigortalılığının çakışma nedeniyle 1479 sayılı Yasanın 24 ve 25. maddeleri uyarınca zorunlu Bağ-Kur sigortalılığına geçerlilik tanınıp Sosyal Sigortalar Kurumu isteğe bağlı sigortalılığın iptali gerekir.

1479 sayılı Kanunun 24. maddesine göre, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan gelir vergisi mükellefi olanlar zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayıldığı gibi, 506 sayılı Kanunun 2. maddesi gereğince, hizmet akdine dayalı olarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar da Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı olarak kabul edilmiştir. Sosyal güvenlik sistemimize göre bir kimsenin aynı anda iki sosyal güvenlik kuruluşu kapsamında bulunması olanaksızdır. Çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü, yasalarca kabul edilmemiştir. Somut olayda, davacının çalışmaları hem 1479, hem de 506 sayılı Kanun kapsamına girmektedir. Bu itibarla davacının zorunlu SSK sigortalılığı çakışan dönemde Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi hizmet akdine dayalı fiili çalışması ile Bağ-Kura tabi faaliyeti ve kazanç durumu yöntemince araştırılarak belirlenmeli, baskın çalışmanın geçtiği sigortalılığa üstünlük verilmelidir.

Davacılar murisinin yukarıda belirtilen şekilde sigortalılığı belirlenip, Bağ-Kur sigortalısı olarak kabul edilen süreler yönünden Bağ-Kur’a prim ödemekle yükümlü bulunduğu kabul edilmeli, giderek davacı eşin SSK’dan ölüm aylığı istemi de bu çerçevede yeniden değerlendirilmelidir. Bu yönde davacı eş sadece SSK’dan ölüm aylığına hak kazansa bile, bu olgunun Bağ-Kur’a karşı sigortalılık süresi üzerine prim ödeme yükümünü ortadan kaldırmayacağı husus gözetilmelidir.

Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı SSK ve Bağ-Kur vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yerel mahkemece, bozma kararı sonrasında davacının kazanç ve faaliyet durumu hakkında delillerin sunulması istenmiş, bu kapsamda olmak üzere tanık ifadelerine başvurulmuş olup, sonraki oturumda ise önceki kararda direnildiği belirtilmiştir.

Yerel Mahkemenin, bozmaya uyma veya direnme yönünde bir karar vermeksizin bozmada sözü edilen nitelikte bir araştırma yaparak, hüküm oluşturması bozma kararına eylemli uyma niteliğindedir.

Bu durumda, ortada bir direnme kararı değil, bozma kararında belirtilen inceleme ve araştırmanın gereğini yerine getirme suretiyle oluşturulmuş yeni bir hükmün varlığının kabulü gerekir.

Yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir. Bu nedenle dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

S O N U Ç : Davalılar vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 19.09.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.