"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve terkin" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesince, davanın reddine dair verilen 11.09.2009 gün ve 2008/8. E., 2009/500 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 17.12.2009 gün ve 2009/12143-13410 sayılı ilamı ile;
(…
…Dava, 3621 sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini istemine ilişkindir.
Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli taşınmazın 15.11.1985 tarihli kadastro tespit çalışmaları sırasında 27.03.1971 tarih, 132 sıra nolu tapu kaydına dayalı olarak dava dışı İ…
… oğlu K.. G.. adına tespit gördüğü ve tespit tutanaklarının 21.12.1986 tarihinde kesinleştiği, anılan taşınmazın 16.12.1997 tarihinde satış yoluyla davalıya temlik edildiği, davanın ise 25.06.1999 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası'nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı Yasa'nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa'ya "Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.
Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.
Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine,
Ancak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.
Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.
Hal böyle olunca; somut olayda mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 07.11.2008 tarihli krokili raporda çekişmeli taşınmazın 517 m2lik kısmının kıyı kenar çizgisine göre kıyıda bulunduğu, dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekirken aksine yazılı düşüncelerle hüküm kurulması isabetsizdir…
…)
gerekçesiyle hüküm yargılama giderleri ve avukatlık ücretine hasren bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; 3621 sayılı Yasadan kaynaklanan iptal, sicil kaydının kütükten terkini istemine ilişkindir.
Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairece; yukarıda başlık bölümünde ayrıntısı yer alan gerekçe ile karar bozulmuştur.
Mahkemece; önceki gerekçelerle ve ayrıca davacının, davanın açıldığı tarih itibarıyla da davasında haksız olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, davanın açıldığı tarih itibarıyla davasında haklı olup olmadığı, bunun sonucu olarak da yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücreti ile harçtan sorumlu tutulması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak; bir davada, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davanın reddine karar verilmesi halinde taraflar yararına yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmedilemez.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu'nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Ön sorunun konusunu oluşturan olgu şudur:
Mahkemece, 11.9.2009 tarihli kararda, davacının davasında haklı olup olmadığı hususu değerlendirilmeksizin, 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra, 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; Özel Dairece, "mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 07.11.2008 tarihli krokili raporda çekişmeli taşınmazın 517 m2'lik kısmının kıyı kenar çizgisine göre kıyıda bulunduğu, dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerektiği" gerekçesi ile kararın bozulması üzerine; mahkemece, davacının, davanın açıldığı tarih itibarıyla davasında haksız olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir. (HUMK.429 mad.)
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; Mahkemece, ilk kararda, tartışılıp değerlendirilmeyen "davacının davasında haklı olup olmadığı" hususu, Özel Daire'nin bozma ilamı üzerine verilen ve direnme olarak adlandırılan kararda tartışılmış ve "davanın açıldığı tarihte davacının davasında haklı olmadığı, bu nedenle yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması ve davalı yararına vekalet ücreti verilmesi gerektiği" gerekçesine açıkça dayanılmıştır.
Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; bozmadan esinlenilerek ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu'na değil, Özel Daireye aittir. Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 13.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.