"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Demre Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/03/2011
NUMARASI : 2011/12-2011/46
Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil,olmazsa tenkis ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Demre Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.1.2010 gün ve 2008/44 E.,-2010/11 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 2.11.2010 gün ve 2010/6998 E.,11369 K.sayılı ilamı ile;
(...Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan A..’nin çekişme konusu 761 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını ölünceye kadar bakım koşuluyla davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin bakım ihtiyacı olmayıp, kandırılması suretiyle devrin gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.511).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.514).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; yukarıdaki ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Mahkemece, miras bırakanın temlike konu ettiği taşınmazın genel malvarlığı içindeki oranının belirlenip, temlik dışı mal varlığına göre devredilen taşınmaz payının makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı bakımından bir değerlendirme yapılmış değildir.
Öyle ise, noksan soruşturma ile karar verilmiş olması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir...)
gerekçesi ile bozulmasına karar verilip dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece; davacı Z...'in miras bırakan A..'nin kızı ve tek mirasçısı olduğu, davalının ailesi ile birlikte muris A...'ye baktığı, onun ihtiyaçlarını giderdiği ve bakım borcunu yerine getirdiği, murisin sağlığında da bakım borcunun yerine getirilmediğine dair bir iddianın ileri sürülmediği, davacının ve murisin resmi olarak üzerine kayıtlı olmayan diğer çocuklarının ise muris ile yeterince ilgilenmediği; muris A.'nin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri itibariyle sözleşme tarihinde ve sonrasında bakıma ihtiyaç duyması davalı ve ailesinin muris A..'nin bakımı ile ilgilenmeleri nazara alındığında sözleşmenin ivazlı olduğu muvazaalı olmadığı; tenkis isteminin de süresinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile karar bozulmuştur.
Yerel mahkemece; ilk kararın gerekçesine ek olarak, taşınmazın davalıya intikalinin muvazaalı olmayıp, ivazlı olduğunun kabul edilmiş olmasına göre devre konu taşınmazın tüm malvarlığına oranının tespitinin gerekli görülmediği, taşınmazın değerinin murisin malvarlığının çok büyük bir kısmını oluşturduğunun açık olduğu, ancak bu durumun muvazaanın varlığını kabul etmek için tek başına yeterli olmadığı, aksinin kabul edilmesinin tek malvarlığı devre konu taşınmaz olan bir kişinin ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapamaması anlamına geleceği, bu durumun sözleşme serbestisi ve mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gerekçeleri ile önceki kararda direnildiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu'nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; yerel mahkeme, temyize konu kararında, bozma ilamında değinilen temlik edilen taşınmazın miras bırakanın genel malvarlığı içindeki oranının belirlenip, temlik dışı mal varlığına göre devredilen taşınmaz payının makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı bakımından bir değerlendirme yapılması gerektiği hususuna eylemli olarak uymak suretiyle bozmada işaret olunan şekilde değerlendirme yapmış ve kararını bu yeni hukuki olgu ve gerekçeye dayanarak oluşturmuştur.
Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; bozmadan esinlenilerek ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 18.1.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.