"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 23.10.2008 gün ve 2008/122 E. 372 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 07.06.2010 gün ve 5237/6851 E., K. sayılı ilamıyla;
(...Dava, haksız eylem nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin reddine karar verilmiştir. Davacının temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır. Davacı kararın düzeltilmesini istemiştir.
Davacı, 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nce gerçekleştirilen Atatürk’ün Doğumunun 125. Yılında Türkiye Resimleniyor adındaki proje kapsamında hazırlanan kitapçıkta (katalogda) yer alan iki adet resmin yer aldığını, davalı Bakan'ın basına yansıyan ve eleştiri sınırlarını aşıp emeğine ve sanatına hakaret niteliği taşıyan sözleri nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir.
Davalı ise, yurtiçinde ve yurtdışında kullanılacak olan kitapçığın ciddi ve ağırlığı olan bir çalışma olduğunu, davacının eserlerinde kullandığı simgenin sevimli olmakla birlikte, çocuksu ve gülmece niteliği taşıdığını, eserde ele alınan konu ile anlatım arasında bulunması gereken dengenin sağlanamamış olması nedeniyle eleştiri, niteliğindeki sözlerle buna dikkat çekilmek istediğini ileri sürerek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, Türkiye’nin tanıtımını amaç edinen proje kapsamında kullanılan kitapçığın, davacıya ait eserlerle birlikte, tümünün temsil yeteneği yönünden sert biçimde eleştirildiği, eleştirilerin kişiye yöneltilmediği, davalı tarafından söylenen sözlerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı gerekçesiyle istemin tümden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, dava konusu sözlerin dava dışı Milliyet gazetesinin 25.11.2007 günlü sayısında “Tam bir rezalet” başlığı ile yayımlandığı, davacının da iki resminin yer aldığı kitapçığın gösterildiği davalının; “Bu tam bir rezalet. Ülkenin başkenti ile dalga geçmek. Abuziddin kim? Ankara bu resimle tanıtılır mı? Bunun bir de devlet kataloğunu basmış. Aaa Atilla Bey’in önsözü var Bakan Bey bunu görmemiştir… bu resimleri ilkokul çocukları yapmaz…” biçiminde sözler söylediği; kitapçıkta yer alan Başkent Ankara ile ilgili davacının imzasını taşıyan resimlerin “Abuziddin Ankara Kalesinde” ve “Abuziddin Ulus Atatürk Heykelinde” adını taşıdığı, davacının bu resimlerde, “Abuziddin” adı ile adlandırdığı oyuncak bebek motifini kullandığı, dosya kapsamından davacının resimlerinde pek çok bebek motifine yer verdiği ve konuları onun üzerinden öyküleştirdiği anlaşılmaktadır.
Kişilerin sanat eserlerini yorumlama ve eleştirme hakları vardır. Ancak, eleştiri yapılırken seçilen sözcüklerin kişilerin kişilik haklarına saldırı oluşturmaması gerekir.
Dava konusu olayda davalı Bakan'ın, bakanlığı tarafından düzenlenen kitapçıkta yer alan eserleri eleştirmesi de doğaldır. Ne var ki, eleştiri olarak söylenen sözlerin hangi oranda eleştiri sınırı içinde kaldığının tartışılması da gerekmektedir. Davacı ressam, sanatçı, davalı ise sanatçıları da temsil eden Kültür ve Turizm Bakanıdır. Davacı, sanatçı kimliği ile emek harcayarak resimler yapmış ve resimleri proje kapsamındaki kitapçıkta yer almıştır. Davalı, söz konusu resimleri beğenmek zorunda olmadığı gibi sert eleştiride de bulunabilir. Başka sözcüklerle dile getirilmesi gereken eleştirisini “Bu tam bir rezalet”, “…bu resimleri ilkokul çocukları yapmaz” biçimindeki sözlerle dile getiren davalının eyleminin eleştiri sınırları içerisinde kaldığı benimsenemez. kabulü de istemin reddedilmesi için yeterli bir gerekçe olamaz. Eserleri yapan oluşturan sanatçı olan davacının, eserlerine yöneltilen sert eleştirilere katlanması gerektiği kabul edilse bile, somut olayda söylenen sözlerin sert eleştiri sınırlarının aştığı kabul edilmelidir.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davalının basına yansıyan sözlerinin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu benimsenip davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekirken onanmış bulunduğundan, davacının karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin onama kararı kaldırılmalı ve karar yukarıda açıklanan nedenle bozulmalıdır....)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu'nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir(6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; yerel mahkeme direnme kararında, ilk kararındaki gerekçelerine ilave olarak “…Davacı dava dilekçesinde 'Abuzittin Ankara Kalesinde' isimli eserinin Ankara Büyükşehir Belediyesinin Ankara dokusunu yıktırıp yerine ticaret merkezi yaptıracağı söylentisi üzerine yapıldığını, bu düşüncenin kara mizah olarak eleştirildiğini belirtmişlerdir. Böyle olunca resmin yapılma maksadı ile projenin maksadı bir birine uymamaktadır. Bu sebeple davalı tarafından katalogun tamamının temsil kabiliyeti sert bir üslupla eleştirilmiştir...” gerekçesine de dayanmıştır.
Bu ilave yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirilmiş; çoğunlukça gerekçenin yasal sınırlarda genişletilmesi kapsamında kabul edilmekle temyize konu kararın yeni bir hüküm değil, direnme niteliğinde olduğu sonucuna varılarak, ön sorun oyçokluğu ile aşılmıştır.
İşin esasının incelenmesine gelince:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu yazının içeriği, kullanılan söz ve ifadeler itibariyle davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup, olmadığı; diğer bir deyişle davacı yararına manevi tazminat koşullarının oluşup, oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır:
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar, manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
Bunlar, kişilik değerlerinin zedelenmesi (TMK 24), isme saldırı (TMK 26), nişan bozulması (TMK 121), evlenmenin butlanı (TMK 158/2), boşanma (TMK 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma (BK 47) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (BK 49) olarak sıralanabilir.
TMK’nun 24. maddesi ile BK’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)'nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar yada kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)'nun 49. maddesinde de;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
hükümleri yer almaktadır.
TMK’nun 24. ve BK’nun 49. maddesinde belirlenen kişisel çıkarlar, kişilik haklarıdır. Kişilik hakları ise, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
Görüldüğü üzere, BK'nun 49. maddesi gereğince kişisel hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
Burada kural olarak; doğrudan doğruya zarar görme koşulu söz konusudur. Ancak, kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi; hayatın olağan akışına, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. BK'nun 49. maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır.
Somut olayda ise, dava konusu yazıda davalıya atfen yer alan ifadeler bir bütün olarak ele alındığında, davalının Kültür ve Turizm Bakanı olarak, davacının eserlerinin de yer aldığı katalogun bütününe yönelik genel bir eleştiri ve değerlendirmeye ilişkin bulunduğu, genel beyan ve yorum niteliğindeki bu açıklamaların davacının kişiliğine yönelik olmadığı, bu haliyle davalının söylemlerinin davacının kişiliğine yönelik bir saldırı oluşturmadığı belirgindir.
Hal böyle olunca, yerel mahkemece davanın reddine karar verilip, bu kararda direnilmiş olması usul ve yasaya uygundur.
Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 18.01.2012 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.