Logo

Hukuk Genel Kurulu2012/4-1162 E. 2013/631 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı gazetenin yayınladığı haberin davacıların kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği ve manevi tazminat gerektirip gerektirmediği.

Gerekçe ve Sonuç: Haber başlığının ve içeriğinin eleştiri sınırlarını aşarak davacıların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, özle biçim arasında gerekli dengenin gözetilmediği ve kullanılan ifadelerin haksız bir saldırı oluşturduğu gerekçesiyle direnme kararı onanmış, ancak tazminat miktarı yönünden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daire'ye gönderilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi

TARİHİ : 12/06/2012

NUMARASI : 2012/268-2012/286

Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 8.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.04.2010 gün ve 2009/472 E., 2010/115 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 25.01.2012 gün ve 2011/15877 E., 2012/880 K. sayılı ilamı ile;

“...Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın tazmini talebine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar, davalı şirketin sahip olduğu gazetenin 26.07.2009 tarihli nüshasında “ETÖ Âşıklarına Suç Duyurusu” başlığı ile yayınlanan haberin kendilerine ağır hakaret ve saldırı niteliğinde olduğunu iddia etmiş, kişilik haklarına saldırı oluşturan yayın nedeniyle davalı şirketin manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemişlerdir.

Davalı ise, davacı K. Ö.hariç diğer davalılar için matufiyet şartının oluşmadığını, davalı şirkete husumet tevcih edilemeyeceğini, haberin eleştiri sınırları içerisinde görünür gerçekliğe uygun olduğunu belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Somut vakıa, Adalet Platformu Başkanı Avukat .......'ın, HSYK üyeleri A. S.E.ve K. Ö. ile diğer üyelerin Ergenekon soruşturmasını engellemeye çalıştıkları, askeriyeden emir-birifing-muhtıra alan savcı ve hakimlerin görev yapmasına göz yumdukları ve benzeri ithamlarla İstanbul C.Başsavcılığı'na yaptığı suç duyurusunun, davalı şirketin sahibi olduğu gazetenin 26.07.2009 tarihli nüshasının birinci ve onuncu sayfasında "ETÖ aşıklarına suç duyurusu" başlığı altında haber olarak verilmesinden ibarettir.

Basının haber verme hakkı, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi, konu ile anlatım arasında düşünsel bağlılık gibi temel kurallarla sınırlıdır. Sözü geçen gerçeklik, somut gerçeklik değil, olayın haberinin verildiği andaki görünüş biçimine uygunluk olarak anlaşılması gereken gerçekliktir. Basın, maddi gerçeği araştırma ve ortaya çıkarma göreviyle sorumlu değildir. Zira ancak maddi gerçekliğin tespitinden sonra yayın yapılabileceğini kabul etmek, haber verme hakkını sınırlandırır.

Gerçeklik ilkesine nazaran dava konusu yayın görünüşteki gerçeklik olgusuna uygundur. Zira HSYK üyesi olan davacıların kamuoyunun yakından takip ettiği "Ergenekon" ismi ile bilinen davayı etkilemek istedikleri, etkilemeye çalıştıkları iddiası yukarıda ismi geçen sivil toplum örgütü başkanı tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ihbar edilmiş ve dava nedeni haber de bu suç duyurusuna istinaden, suç duyurusu metni esas alınmak sureti ile yapılmıştır.

Davacılar ve "Ergenekon" davası kamuoyunca bilinmekte ve yakinen takip edilmektedir. Dolayısıyla yukarıda sözü geçen suç duyurusunun haber değeri vardır. Dosya kapsamına göre haberin referans alınan suç duyurusu metnine uygun olduğu da tartışmasızdır. Şu durumda gerek yayın ve gerekse işbu yayından sonraki tarihlerde ajanslara düşen sair haberler gözetildiğinde dava konusu güncel yayının görünür gerçekliğe uygun olduğu ve davacılar hakkında yapılan suç duyurusunun paylaşılmasında kamu yararı olduğu, "ETÖ aşıklarına suç duyurusu" şeklindeki çarpıcı manşet haber başlığının yazı içeriği ile bir düşünsel irtibatı olduğu ve kelime anlamları itibariyle de davacıların kişisel haklarını ihlal edecek nitelikte olmadığı kabul edilmelidir.

Mahkemece, yukarıda açıklanan olgular gereğince, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçelerle davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulması usul ve yasaya uygun düşmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…”

gerekçesiyle oyçokluğu ile karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın tazmini talebine ilişkindir.

Davacılar, davalı şirketin sahip olduğu gazetenin 26.07.2009 tarihli nüshasında “ETÖ Âşıklarına Suç Duyurusu” başlığı ile yayınlanan haberin ağır hakaret ve saldırı niteliği taşıdığından, kişilik haklarına saldırı oluşturan yayın nedeniyle, her bir davacı için 10.000.TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, hükmün tirajı en büyük gazetelerden birinde yayımlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı ise, davacı K.Ö. hariç diğer davalılar için matufiyet şartının oluşmadığını, davalı şirkete husumet tevcih edilemeyeceğini, haberin eleştiri sınırları içerisinde görünür gerçekliğe uygun olduğunu belirterek, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, söz konusu yayının davacıların kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığından, davanın kısmen kabulüne her bir davacı için 5.000.TL tazminatın davalıdan alınarak davacılara verilmesine, B.K.'nun 49.maddesi gereğince karar kesinleştiğinde hüküm özetinin Türkiye genelinde yayınlanan tirajı en yüksek üç gazeteden birisinde ilanına dair verilen karar; Özel Dairece metni yukarıda başlık bölümünde aynen alınan gerekçeler ile bozulmuş, mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı vekili temyize getirmektedir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafından yayınlanan 26.07.2009 tarihli gazetenin manşetinde ve 10.sayfasında verilen haberin davacıların kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyıp taşımadığı; burada varılacak sonuca göre, davacılar yararına manevi tazminat verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın niteliği gözetilerek öncelikle, basın özgürlüğü kavramına ilişkin şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar bulunmaktadır:

Anayasa’nın 28.maddesi ile 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 3.maddesi, basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir.

5187 sayılı Kanunun 3. maddesinde;

“Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.

Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”

hükmü yer almaktadır.

Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar.

Bunun gereği olarak basın, haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle, denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal ödevleridir.

Yine, basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa’da düşünce ve kanaat (m. 25); düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.

Kısaca, basın özgürlüğü, demokrasinin “olmazsa, olmaz” koşuludur.

Doğaldır ki, basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi, yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayımlarda, gerek Anayasa’nın “Temel Hak ve Özgürlükler” Bölümünde yer alan ve gerekse de M.K.nun 24 ve 25.maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır.

Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli; olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi, hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de, hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır.

Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaçla, kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayımın hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayım yapmak, hukuka aykırıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun başta 9.10.1985 gün ve 1985/4-96-790 sayılı kararı olmak üzere bir çok kararında bu ilkeler vurgulanmıştır.

Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki;

Basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için, haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayımın haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden, özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayımın hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi, ancak, açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı halinde mümkündür. Yapılan bir yayım, bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır.

Basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması, Borçlar Kanunu’nun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.

Önemle vurgulanmalıdır ki, yayımlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda, manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan “hukuka aykırılık” gerçekleşmeyeceğinden, basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.

Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir.

Diğer taraftan, haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule olanak kılar.

Anayasa ve Yasaların güvencesi altında bulunan basın özgürlüğü ile kişiyi insan yapan kişilik haklarının çatışması halinde, birinin diğerine üstün tutularak sonuca ulaşılması mümkün değildir.

Her olay, kendine özgü koşullar içerisinde değerlendirilerek, çözüme bağlanmalıdır.

Bu bağlamda, gerek devamlılık kazanan yargısal kararlarda ve gerekse doktrinde ifade edilen görüşlerden hareketle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ilkelere göre; yayın yoluyla yapılan eylemin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının saptanmasında, “gerçeğe uygunluk”, “kamusal ilgi ve toplumsal yarar”, “güncellik” ve “şekle uygunluk” unsurlarının bulunup bulunmadığının araştırılması zorunludur.

En önemlisi basın, objektiflikten ayrılıp, haber sınırını aşarak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunarak, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanır, dürüstlük kuralına aykırı davranır ve kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayın yaparsa ve amaç ile kişilik haklarına saldırı arasında açık bir oransızlık varsa bu hukuka aykırı olur ve sonuçta da haberde özle biçim arasındaki dengenin bozulması halinde bu hal tazminatı gerektirir.

Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; manevi tazminat isteminin dayandırıldığı Anadoluda Vakit Gazetesi’nin 26 Temmuz 2009 günlü nüshasında yayımlanan 'ETÖ Aşıklarına Suç Duyurusu' başlıklı haber/yazıda gerekli, yararlı ve ilgili olmayan başlık ile haberin verilmesinde kamu görevi yapmakta olan davacıların silahlı bir terör örgütünün “aşıkları” yani “bağımlıları” gibi gösterilmek suretiyle verilen haberin içeriğine uygun düşmeyen, bir üslubun kullanıldığı; böylece, eleştiri sınırları aşılarak öz ile biçim arasındaki dengenin bozulduğundan, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiştir. Yayında kullanılan bu sözler amacı ne olursa olsun başlı başına kişilik haklarına haksız bir saldırı oluşturduğundan manevi tazminata hükmedilmesi gereklidir.

Her ne kadar haberde kullanılan başlık çarpıcı olabilir ise de, başlık verilirken de yukarıdaki ilkelerden ayrılmaması, başlık ile haberin içeriği arasında düşünsel irtibat bulunması zorunludur. ‘ETÖ aşıklarına suç duyurusu’ başlığında kullanılan ifadelerle bu sınır aşılmış ve davacıları Ergenekon adlı örgütün “aşıkları” gibi göstermek suretiyle davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulmuştur.

Sonuçta, açıklanan nedenlerle kişilik haklarına saldırının varlığını kabul eden direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

S O N U Ç : Yukarıda yazılı gerekçelerle yerel mahkemenin direnme kararı yerinde bulunduğundan, tazminat miktarı yönünden mahkemenin kurduğu hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08.05.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.