Logo

Hukuk Genel Kurulu2017/1486 E. 2021/1239 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalının bir siyasi parti grup toplantısında yaptığı konuşmada kullandığı ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği ve manevi tazminat gerektirip gerektirmediği.

Gerekçe ve Sonuç: Davalının konuşmasında kullandığı "ileri derecede geri zekalı" ifadesinin, ifade özgürlüğü sınırlarını aşan, aşağılayıcı ve küçük düşürücü nitelikte olup davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 09.10.2012 tarihinde, Genel Başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi grup toplantısında yaptığı konuşmada Hükümetin icraatlarına yönelik eleştirilerde bulunduğunu, savaş yaşamakta olan sınır ülke Suriye'ye yönelik izlenen dış siyaset ve Hükümetin sergilemekte olduğu politik tutuma ilişkin olarak "...Türkiye'nin yanında kim var? Hamas var, Barzani var, Katar var, Suudi Arabistan var. Denklemin diğer tarafına dönüyorum. Suriye'nin yanında, İran, Rusya, Çin, Brezilya var. Dünya nüfusunun yarısı var. Bu stratejik derinlik midir, yoksa stratejik körlük müdür? Böyle bir anlamsız dengenin içine Türkiye'yi sokan bir süreci bizim başımıza bela eden, çapsızlığı dünyada bilinen bir Dışişleri Bakanıyla yola çıkılırsa Türkiye'nin geldiği nokta budur. Bunun için engin bilgiye gerek yok. Bunu yapmak için ileri derecede geri zekâlı olmak lazım." şeklinde sözler söylediğini, sözlerin eleştiri sınırlarını aştığını, kullanılan ifadelerin müvekkilini küçük düşürmeye yönelik olup kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini ileri sürerek 50.000TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin açıklamalarının kamuyu bilgilendirmeye yönelik, gerçeğe uygun ve güncel konulara ilişkin olduğunu, hayali ve eleştiri sınırlarını aşan ifadeler kullanılmadığını, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmayacak nitelikte olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.07.2013 tarihli ve 2012/641 E., 2013/456 K. sayılı kararı ile; davalının 09.10.2012 tarihli Cumhuriyet Halk Partisi Meclis grup toplantısında söylediği sözlerin eleştiri sınırlarını aştığı, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, milletvekili ve Dışişleri Bakanı olan davacının olay nedeniyle duyduğu elem ve üzüntünün derecesiyle hükmedilecek tazminat miktarının zenginleşmeye neden olmaması gerektiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, söylenen sözlerin niteliği ve tarafların konumu dikkate alınarak davanın kısmen kabulü ile 4.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.10.2014 tarihli ve 2013/18169 E., 2014/12616 K. sayılı kararı ile;

‘‘…Davacı, davaya konu konuşmanın yapıldığı tarihlerde Dışişleri bakanı, davalı ise ana muhalefet partisi genel başkanı olup her iki taraf da siyasi hüviyete sahip kişilerdir. Davaya konu konuşmada, hükümet ve davacı bakan tarafından yürütülen dış politika ve dış politikadaki başarısız sonuçlar eleştirilmektedir. Dış politika konuları ulusal konular olup muhalefet tarafının siyasal denetimine tabidir. Bu nedenle davacının bu denli siyasal eleştirilere katlanma yükümlülüğü bulunmaktadır. Tarafların siyasi kimlikleri de göz önünde bulundurulduğunda, konuşma bütünü itibari ile sert siyasi eleştiri mahiyetindedir. Bununla beraber Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarında da belirtildiği üzere siyasi hüviyete sahip şahısların kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanmaları gerekir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğünün sadece “zararsız ve ilgilenmeye değmez olarak görülen bilgi ve fikirler değil aynı zamanda rahatsız eden, şaşırtan ve gücendiren ifadelerin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği” belirtilmiş ve bu ifadeler var olmadan "demokratik bir toplum"dan söz edilemeyeceği vurgulanmıştır.

Mahkemece bu yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir’’gerekçesiyle oy çokluğuyla karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.11.2015 tarihli ve 2015/260 E., 2015/494 K. sayılı kararI ile önceki karar gerekçesi genişletilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının 09.10.2012 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşma içeriğinde yer alan ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği, buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır”

Düzenlemesi mevcuttur.

17. Dava konusu konuşmanın yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 58. maddesinde ise;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir”

Hükmü yer almaktadır.

18. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

19. Görüldüğü üzere TBK'nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

20. Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:

21. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.

22. Hâl böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşme'nin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır.

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.

24. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976, parag. 49).

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005).

26. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.

27. AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:

i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:

AİHM Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukukî normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20.10.2009).

ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:

Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “…bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir”.

Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir.

iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:

AİHM ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991).

28. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2021 tarihli ve 2017/4-1352 E., 2021/476 K.; 02.12.2020 tarihli ve 2017/4-1463 E., 2020/991 K.; sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

29. Konunun iç hukukumuzda nasıl yer aldığına gelince;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın;

25. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz”.

26. maddesinde de “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar… Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir”

Düzenlemeleri yer almaktadır.

30. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının dava tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, davalının ise Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olduğu, davalının 09.10.2012 tarihli Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantısında yaptığı konuşma içeriğinde Hükümetin dış politikasına yönelik eleştirilerini dile getirirken davacı hakkında “…çapsızlığı dünyaca bilinen bir Dışişleri Bakanıyla yola çıkılırsa Türkiye’nin geldiği nokta budur. Bunun için engin bilgiye gerek yok. Bunu yapmak için ileri derecede geri zekalı olmak lazım” şeklinde sözler söylediği, bu konuşmanın yazılı ve görsel basın yayın organlarında yer aldığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

31. Davalının davacı hakkında söylediği “çapsızlığı dünyaca bilinen” şeklinde sözler sert, ağır ve inciti bir siyasi eleştiri mahiyetinde olup ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı gözetildiğinde bu sözlerin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini kabul eden direnme kararı bu yönüyle yerinde değil ise de; dava konusu konuşmanın içeriği bir bütün olarak ele alındığında, davalı tarafından kullanılan sözlerin davacının siyasetçi kimliği taşıyan bir kişi olarak katlanması gereken eleştiri sınırlarını aştığı, özellikle “ileri derecede geri zekalı olmak lazım” ifadesinin aşağılayıcı ve küçük düşürücü olduğu, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı tarafından söylenen sözlerin ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında kaldığı, bu nedenle davanın reddi ve direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca; davalının yaptığı konuşmada kullandığı “ileri derecede geri zekalı” ifadesinin, küçük düşürücü olduğunu ve eleştiri sınırları aşılarak söylendiğini, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu kabul eden direnme kararı bu yönüyle yerindedir.

34. O hâlde, direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenle onanmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Aşağıda dökümü yazılı (204,74TL) harcın temyiz edenden alınmasına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.