"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasında karşılıklı görülen “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve karşı davanın reddine ilişkin karar, davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; davalının, alacaklı vekili sıfatıyla müvekkili hakkında Gaziantep 6. İcra Müdürlüğünün 2009/3340 E. sayılı dosyası ile bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlattığını, müvekkilinin takibe konu bonodaki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek itiraz ettiğini, Gaziantep 1. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 2009/110 E. sayılı dosyasında alınan Adli Tıp raporunda bonodaki imzanın müvekkiline ait olmadığından bahisle icra takibinin iptal edildiğini, dava dışı alacaklı ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçunu işlediğinden bahisle Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu ve hakkında kamu davası açıldığını, Gaziantep 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucunda, senet üzerindeki imzanın ...'e ait olmadığının tespit edilmesi üzerine beraat kararı verildiğini, Gaziantep 17. Asliye Ceza Mahkemesi dosyasında talimatla beyanı alınan dava dışı alacaklının “davacıyı tanımadığını, davalıya yıllar önce boşanma için vekâlet verdiğini, davacıdan herhangi bir alacağının ve senedin tahsili yönünde bir talimatının bulunmadığını” beyan ettiğini, davalının aynı senede dayalı olarak Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemesinde alacak davası açtığını, yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verildiğini, icra takibi sürecinde işyerinin faaliyetlerine devam etmesi için gerekli tüm eşyanın haczedildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 100.000TL maddi ve 100.000TL manevi tazminat olmak üzere toplam 200.000TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı Cevabı ve Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı cevap dilekçesinde; davacının iftira atarak eldeki davayı açtığını, yargının tüm birimlerinde kırk yıla yakın bir süre görev yaptığını, mahkemece hiçbir araştırma yapılmadan tedbir kararı verildiğini, eski müvekkili ...’in korkutulduğu için alacağının olmadığını beyan ettiğini, davacının Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu dilekçesinde tutarsızlıklar olduğunu, iddia edilen haciz olayı 2009 yılında gerçekleştiğinden alacağın zamanaşımına uğradığını, taraf sıfatının bulunmadığını, davacının hiçbir zarara uğramadığını, dava dışı ... ile davacı arasında irtibat bulunduğunu, ... tarafından dava konusu senedi işleme koyması için tarafına yetki verildiğini ve bu konuda teslim tutanağı imzalandığını, dava konusu senetteki imzanın Nilgün Küçük'e ait olmamasından dolayı vekil olarak kendisine kusur atfedilemeyeceğini, taşınmazına haksız olarak tedbir konulduğunu, haksız yere suçlandığını ve kişilik haklarına saldırı gerçekleştirildiğini ileri sürerek asıl davanın reddine ve karşı davanın kabulü ile 10.000TL manevi tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.07.2013 tarihli ve 2012/421 E., 2013/478 K. sayılı kararı ile; icra dosyasındaki takibe konu bononun işleme konulması için dava dışı ... tarafından davalı avukata vekâlet verilmesi üzerine davalının dava konusu bonoyu icra takibine koyduğu, taraflar arasındaki borç ilişkisinin icra dosyalarından anlaşıldığı, davalının müvekkilinin talimatları doğrultusunda hareket ettiği gerekçesiyle asıl davanın reddine; davacı-karşı davalı Zuhal Patar (Şahin)’ın, dava dışı Nilgün Küçük'ün vermiş olduğu çelişkili ifadelerin kendisini yanıltması sonucu iş bu davayı açtığının anlaşıldığı, davalıyı rencide etmek ve maddi kazanç elde etme arzusu içinde olmadığı gerekçesiyle de karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29.04.2014 tarihli ve 2013/17179 E., 2014/12629 K. sayılı kararı ile;
‘‘…Dosya kapsamından davacı ile dava dışı alacaklı arasında Gaziantep 8. İcra Müdürlüğü'nde de takip dosyasının bulunduğu, gerekçeli kararda bu dosya hakkındaki açıklamada kopukluk bulunduğu, Gaziantep 17. Asliye Ceza Mahkemesi dosyasının yeterince incelenmediği, asıl davanın reddine yönelik gerekçenin de yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeye dayalı kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.02.2015 tarihli ve 2014/1265 E., 2015/158 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; gerekçeli kararda davacı ile dava dışı alacaklı arasındaki Gaziantep 8. İcra Müdürlüğü takip dosyası hakkındaki açıklamada kopukluk bulunup bulunmadığı, Gaziantep 17. Asliye Ceza Mahkemesi dosyasının yeterince incelenip incelenmediği, buradan varılacak sonuca göre asıl davanın reddine yönelik gerekçenin yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
13. Asıl dava sahte bonoya dayalı icra takibi ve haksız haciz sebebiyle maddi ve manevi tazminat, karşı dava ise kişilik haklarının ihlâli sebebiyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
14. Asıl ve karşı davanın hukuksal dayanağı haksız fiil olduğundan haksız fiil kavramı ile bu hukukî müessesenin kanunî düzenlemeleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
15. Haksız fiilden doğan borçlar; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41 ilâ 60 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 49 ilâ 76] maddeleri arasında düzenlenmiştir.
16. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.
17. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.
18. Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.
19. Uyuşmazlığın çözümü açısından “mahkeme kararlarının gerekçeli olması” ve “mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiği” üzerinde de durmak gerekmektedir.
20. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
21. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”.
22. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, bu kısım hükmün gerekçe bölümüdür.
23. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkündür.
24. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî nedenlerle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.
25. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyması gerekir.
26. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
27. Aksi hâlde tarafları adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan kanuna uygun verilerek yazılmış kanun yolu denetimine elverişli bir hükmün varlığından söz edilemez.
28. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
29. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davalının alacaklı vekili sıfatıyla davacı hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi yaptığı, davacının takip konusu bononun altındaki imzaya itiraz ettiği, icra mahkemesince yapılan inceleme sonucunda imzanın davacıya ait olmadığının Adli Tıp Kurumu’nun raporuyla sabit olduğu, olay nedeniyle dava dışı alacaklı hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan dolayı açılan kamu davasında Gaziantep 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/264 E., 2012/37 K. sayılı kararı ile “beraat” hükmü verildiği, mahkemece bu dosyanın yeterince incelenmediği, mahkeme gerekçesinde “Gaziantep 8. İcra Müdürlüğünün 2009/3402 esas sayılı dosyasının tetkikinde Alacaklı Nilgün Küçük tarafından borçlu” denildikten sonra hiçbir açıklama yapılmadan diğer paragrafa geçildiği, bu nedenle gerekçede kopukluk ve tutarsızlık meydana geldiği, toplanan deliller tartışılmadan ve yeterince değerlendirilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile karar verildiği sonucuna varılmıştır.
30. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.