Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/673 E. 2022/379 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı şirketin, davalı bankaya ciro ettiği bono nedeniyle bankaya borçlu olmadığının tespiti davasında, bonodaki cironun tahsil cirosu mu yoksa temlik cirosu mu olduğu ve davacının bankaya karşı temel ilişkiye dayalı def’i ileri sürüp süremeyeceği hususlarında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı şirket ile davalı banka arasında imzalanan kredi sözleşmelerine dayalı olarak davacı şirketin bankaya borcunun olmadığı ve dava dışı şirketlere kullandırılan kredi sözleşmelerinde davacı şirketin kefaletinin bulunmadığı tespit edilerek, davacı şirketin icra takibine konu senet nedeniyle davalı bankaya borçlu olmadığı gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin lehtarı olduğu 31.10.2008 vade tarihli 300.000TL bedelli senedi ciro ederek tahsil için davalı bankaya verdiğini, bankanın aynı senet borçluları ......-2 Mühendislik Isı Tesisat Taah. Tic. Ltd. Şti., ... ... Kimya Makinaları San. ve Tic. Ltd. Şti., ...r ve ...'ün, bankaya olan borçları nedeniyle, hiçbir borcu bulunmayan müvekkili şirketi de borçlular arasında gösterip icra takibi başlattığını ileri sürerek icra takibine konu senetten dolayı davalıya borçlu bulunmadığının tespitine, icra takibinin iptaline ve senedin müvekkili şirkete iadesine, alacağın %20'si oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; icra takibine konu senedin “sebepten bağımsız olması” ilkesi nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, davacının kambiyo senedi sebebiyle borçlu olmadığı iddiasına dayanmasına rağmen asıl borç ilişkisine dayanıldığının kabulü hâlinde de davanın reddinin gerektiğini, müvekkili bankanın İstanbul Anadolu Ticaret Merkez Şubesi ile ... Beton Mühendislik Isı Tesisat Taah. Tic. Ltd. Şti. arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, ..., ..., ...... Makine San. ve Tic. Ltd. Şti., CHNY ...-2 Mühendislik Isı tesisat Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti., ... ... Kimya Makinaları San. ve Tic. Ltd. Şti. ve davacının ise kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, davaya konu senedin protesto edilerek ihtiyati haciz kararı alındığını ve borçlular hakkında kambiyo senedine dayalı icra takibi yapıldığını, davacı tarafından verilen senedin temelde bir ilişki bulunsa bile ifa uğruna ödeme amaçlı olarak verildiği için yine davanın temel ilişkiye girilmeden “kambiyo senedinin mücerretliği” ilkesi gereği reddinin gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.07.2014 tarihli ve 2013/190 E., 2014/149 K. sayılı kararı ile; davaya konu senedin lehtarının davacı şirket olduğu ve davalı bankaya ciro yoluyla devredildiği, ciranta/lehtar davacının senedi ciro ettiği hamil/davalı bankaya karşı aralarındaki ilişkiden doğan şahsi def’îleri ileri sürerek ödemezlik iddiasında bulunabileceği, ancak dava konusu olayda davacının senedin düzenlenmesine sebep olacak bir ilişki bulunmadığını, davalı bankaya borcunun olmadığını, senedin bedelsiz olduğunu iddia ettiğinden temel ilişkiye dayanan bedelsizlik iddiası şahsi def’îlerden olduğundan hamile karşı ileri sürülemeyeceği, sadece hamil bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş ise bu hâlde ispatı davacıya ait olmak üzere bedelsizlik iddiasının ileri sürülebileceği, davacının bu hususu ispatlayamadığı, davacının, dava dışı borçluların genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borçlarının teminatı olmak üzere senede imza attığı anlaşıldığından davacının borcunun bulunmadığını ileri sürmesinin dürüstlük kuralına uygun olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Onama Kararı:

7. İstanbul 20. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 21.03.2016 tarihli ve 2015/15878 E., 2016/5010 K. sayılı kararı ile;

“…1-Davalı vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını da ileri sürmüş ise de, söz konusu dilekçe temyiz defterine kaydedilmemiş olduğu gibi, harcının da yatırılmadığı anlaşıldığından, davalı vekilinin temyiz isteminin bu nedenle reddi gerekmektedir.

2-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir,..." gerekçesiyle karar onanmıştır.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 27.02.2018 tarihli ve 2016/14044 E., 2018/999 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı şirket ile davalı banka arasında genel kredi sözleşmesine dayalı finansman temini ilişkisi bulunduğu ve davacı şirketin lehtarı olduğu bonoyu bu bağlamda beyaz ciro ile davalı bankaya devrettiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda davacının bonoya yönelik menfi tespit talebinin; taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye göre davalı tarafından davacıya açılan krediye ilişkin hesap hareketlerine göre incelenmesi gerekir.

Bankalar, Bankalar Kanunu çerçevesinde faaliyet göstermek zorundadırlar. Bu yüzden bir kimseye mal satarak veya açıktan para vererek bono alamazlar.

Öte yandan davacı, bono lehtarı ve 1. ciranta olarak kendisinden sonraki ciranta olan bankaya karşı aralarındaki bankacılık sözleşmesine dayanarak menfi tespit davası açtığından aralarındaki çekişmenin bu sözleşme çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Bu itibarla, keşideci tarafından açılan davalarda hamillerin yararlandığı iyiniyet karinesinden işbu davada davalı bankayı yararlandırmak mümkün değildir.

Diğer taraftan davalının dayandığı uzlaşma tutanağında, davacının imzası olmadığından davacı lehine hükümler taşısa da bu tutanağın davacıyı sorumlu tutacak bir yönü yoktur.

Yine bu tutanakta dava konusu bonoya teminat olduğu yönünde doğrudan bir atıf yoktur.

Mahkemece yapılacak iş, banka kayıtları inceletilerek taraflar arasındaki kredi ilişkisi nedeniyle davacının davalıya borcu olup olmadığını saptamak ve borcu varsa davacının bu borcu kadar bu bonodan sorumlu olduğunu değerlendirmekten ibarettir.

Bu yüzden eksik inceleme ve yanlış değerlendirmeye dayalı yerel mahkeme kararının bozulması gerekirken Dairemizce onanması doğru olmamış davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü gerekmiştir,…” gerekçesiyle onama kararı kaldırılarak karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.01.2019 tarihli ve 2018/508 E., 2019/19 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda icra takibine konu senedin davacı tarafından davalı bankaya teminat olarak verilip verilmediği, senet nedeniyle davacı lehtarın davalı hamil bankaya karşı, aralarında imzalanan kredi sözleşmesinden kaynaklanan def’îleri ileri sürmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

15. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), Ankara 2013, s. 346).

16. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.

17. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).

18. Diğer bir deyişle, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması sebebiyle, menfi tespit davası görülürken borç davalı alacaklıya ödenirse, menfi tespit davası istirdat davasına dönüşür ve davaya istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen istemin temeli menfi tespit davasıdır.

19. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıdadır [(6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 6)]. Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıdadır. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya aittir (Kuru-El Kitabı, s. 370-372).

20. Borçlu, kambiyo senedi nedeniyle alacaklıya karşı, genel olarak, ya kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ya da temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunabilir. Başka bir deyişle borçlunun kambiyo senedi borcundan dolayı sorumlu olmaması, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan doğan nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, temel borç ilişkisine yönelik nedenlere de dayanabilir.

21. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dışı CHNY ...-2 Mühendislik Isı Tesisat Taah. Tic. Ltd. Şti., ... ... Kimya Makinaları San. ve Tic. Ltd. Şti., ... ve ...'ün keşideci, davacı şirketin lehdarı olduğu 31.10.2008 vade tarihli ve 300.00TL bedelli senet davacı şirket tarafından ciro edilerek davalıya bankaya verilmiştir. Davacı şirket, davalı bankaya karşı hiçbir borcu bulunmadığı hâlde senet borçluları dava dışı şirketlerle birlikte borçlu gösterilerek hakkında icra takibi yapıldığını ileri sürmüştür.

22. Davalı banka ise, senedin sebepten bağımsız olduğunu ayrıca müvekkili banka ile ... Beton Mühendislik Isı Tesisat Taah. Tic. Ltd. Şti. arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, ..., ..., ...... Makine San. ve Tic. Ltd. Şti., CHNY ...-2 Mühendislik Isı tesisat Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti., ... ... Kimya Makinaları San. ve Tic. Ltd. Şti. ve davacının da kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, müvekkili banka tarafından anılan şirkete kullandırılan kredinin geri ödenmesinde temerrüde düşülmesi nedeniyle krediye müşterek ve müteselsil kefil olan davacı tarafından ifa uğruna olmak üzere senedin ciro edilerek teslim edildiğini savunmuştur.

23. Dosya içerisinde yer alan kredi sözleşmeleri incelendiğinde, davacı şirket ile davalı banka arasında 11.03.2004 tarihli ve 100.000TL bedelli genel kredi sözleşmesi, 19.10.2004 tarihli ve 200.000TL bedelli genel kredi sözleşmesi imzalanmıştır. Dosya içerisinde yer alan 26.02.2014 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, anılan sözleşmelere dayalı olarak davalı banka tarafından davacı şirkete 25.03.2004 tarihinde 50.000TL bedelli teminat mektubu verilmiş, söz konusu teminat mektubu 12.11.2008 tarihinde davalı bankaya iade edilmiştir. Davalı banka tarafından davacı şirkete verilen 14.09.2005 tarihli ve 100.000TL bedelli teminat mektubu ise davacı tarafından 15.09.2008 tarihinde davalı bankaya iade edilmiştir. Bu durumda taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmelerine dayalı olarak davacı şirketin davalı bankaya borcunun olmadığı anlaşılmaktadır.

24. Dosya içerisinde yer alan ve davalı banka ile dava dışı ...-... Hazır Beton Sıva İnş. San. ve Tic. Şti. ile ve ... Beton İnşaat San. ve Tic. A.Ş. arasında imzalanan genel kredi sözleşmelerinde davacı şirketin kefaleti bulunmamaktadır. Nitekim alınan 26.02.2014 tarihli bilirkişi raporunda da, her iki sözleşme yönünden davalı bankanın kayıtları incelendiğinde bu sözleşmelerin davacı ile ilişkisinin kurulamadığı tespit edilmiştir.

25. Davacı, bono lehtarı ve birinci ciranta olarak, kendisinden sonraki ciranta/hamil olan bankaya karşı, aralarındaki bankacılık sözleşmelerine dayanarak menfi tespit davası açmıştır. Bu durumda davacı şirketin gerek davalı banka ile imzaladığı genel kredi sözleşmeleri kapsamında bankaya borcunun bulunmadığının tespit edilmesi gerekse dava dışı şirketlere kullandırılan kredi sözleşmelerinde davacı şirketin kefaletinin yer almaması göz önüne alındığında yeniden banka kayıtlarının incelenmesine gerek olmayıp icra takibine konu senet nedeniyle davacı şirketin davalı bankaya borçlu bulunmadığının kabulü gerekir.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, menfi tespit davasına konu bonoda davacı lehtarın kaşe ve imzasının yer aldığı cironun “bedeli tahsil içindir” ve benzeri ibare içermediği için temlik cirosu olarak kabul edilmesi gerektiği, davacı tarafından bono üzerindeki cironun tahsil cirosu olduğuna ilişkin yazılı belge de sunulmadığı, bono üzerindeki ciro temlik cirosu olduğundan senet üzerindeki hakların bu ciro ile davalı bankaya geçtiği, davalı bankanın da birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile yasal hamil olarak bonodan doğan hakkını lehtara karşı ileri sürebileceği, direnme kararının açıklanan bu gerekçelerle onanması gerektiği görüşü ile davacının menfi tespit talebinin, taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye göre davalı banka tarafından davacıya kullandırılan krediye ilişkin hesap hareketleri incelenmek suretiyle davacının borcu olup olmadığının tespiti yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

27. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.03.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin lehtarı olduğu 31.10.2008 vade tarihli 300.000TL bedelli senedi ciro ederek tahsil için davalı bankaya verdiğini, bankanın hiçbir borcu bulunmayan müvekkili şirketi de borçlular arasında gösterip icra takibi başlattığını ileri sürerek icra takibine konu senetten dolayı davalıya borçlu bulunmadığının tespitine, icra takibinin iptaline ve senedin müvekkili şirkete iadesine, alacağın %20'si oranından az olmamak üzere tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesi ile, icra takibine konu senedin "sebepten bağımsız olması" ilkesi nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davacı kambiyo senedi sebebiyle borçlu olmadığı iddiasına dayanmasına rağmen, senedin "sebepten bağımsız olması" ilkesinden hareketle davanın reddinin yeterli görülmemesi ve davanın dayanağı açısından bağlayıcı iddialar olmasa da asıl borç ilişkisine dayanıldığının kabulü hâlinde de davanın reddi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davaya konu senedin lehtarının davacı şirket olduğu, bu senedin davalı bankaya ciro yoluyla devredildiği, ciranta/lehtar davacının senedi ciro ettiği hamil/davalı bankaya karşı aralarındaki ilişkiden doğan şahsi def’îleri ileri sürerek ödemezlik iddiasında bulunabileceği, ancak dava konusu olayda davacının senedin düzenlenmesine sebep olacak bir ilişki bulunmadığını, davalı bankaya borcunun olmadığını, senedin bedelsiz olduğunu iddia ettiğinden temel ilişkiye dayanan bedelsizlik iddiası şahsi def’îlerden olduğundan hamile karşı ileri sürülemeyeceği, sadece hamil bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş ise bu hâlde ispatı davacıya ait olmak üzere bedelsizlik iddiasının ileri sürülebileceği, davacının bu hususu ispatlayamadığı, davacının bu ilişkiye, dava dışı borçluların genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borçlarının teminatı olmak üzere girdiği, senede bu nedenle imza attığı anlaşıldığından davacının, lehine borç altına girdiği kişiler tarafından borcun ödenmemesi hâlinde borcunun bulunmadığını ileri sürmesinin dürüstlük kuralına uygun olmadığı, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyiz itirazı üzerine, Özel Dairece; davalı ve davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar verilmiştir. Özel Dairenin onama kararına karşı davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine; davacı ile davalı banka arasında genel kredi sözleşmesine dayalı finansman temini ilişkisi bulunduğu ve davacı şirketin lehtarı olduğu senedi bu bağlamda beyaz ciro ile davalı bankaya devrettiği, bu durumda davacının senede yönelik menfi tespit talebinin, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye göre davalı tarafından davacıya açılan krediye ilişkin hesap hareketlerine göre incelenmesi gerektiği, bankaların, Bankalar Kanunu çerçevesinde faaliyet göstermek zorunda olduğu, bu nedenle bir kimseye mal satarak veya açıktan para vererek bono alamayacakları, öte yandan davacının, bono lehtarı ve birinci ciranta olarak kendisinden sonraki ciranta olan bankaya karşı aralarındaki bankacılık sözleşmesine dayanarak menfi tespit davası açtığından aralarındaki çekişmenin bu sözleşme çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, keşideci tarafından açılan davalarda hamillerin yararlandığı iyi niyet karinesinden bu davada davalı bankanın yararlanmayacağı, diğer taraftan davalının dayandığı uzlaşma tutanağında davacının imzası olmadığından davacı lehine hükümler taşısa da bu tutanağın davacıyı sorumlu tutacak bir yönü bulunmadığı, söz konusu tutanakta dava konusu bonoya teminat olduğu yönünde doğrudan bir atıf olmadığı, mahkemece yapılacak işin, banka kayıtları inceletilerek taraflar arasındaki kredi ilişkisi nedeniyle davacının davalıya borcu olup olmadığını saptamak ve borcu varsa davacının bu borcu kadar bu bonodan sorumlu olduğunu değerlendirmek olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile onama kararının kaldırılarak kararın bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Mahkemece; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık davaya konu bonodaki davacının cirosunun tahsil cirosu mu yoksa temlik cirosu mu olduğu noktasındadır.

Bono ülkemizde en yaygın kullanılan kıymetli evraklardandır. Bir borcun ileri bir tarihte ödenmesini güvence altına almak ve borcun varlığını ispat etmek amacıyla düzenlenen kambiyo senedidir. Bonoda, düzenleyen (keşideci), lehtar ve bono üzerindeki hakkını devir eden cirantalar ile bonoyu elinde bulunduran hamil bulunmaktadır.

Bononun kambiyo senedi olarak en önemli özelliklerinden biri temel ilişkiden bağımsızlık (İlletten mücerretlik-Soyutluk) ilkesidir. 6102 sayılı TTK 645. maddesine göre, “Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunların içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez.”

Bono kıymetli evrak olması dolayısı ile üzerinde taşıdığı hak bonodan ayrı ileri sürülemez. Bir başka deyişle bono varsa hak vardır bono yoksa hak yoktur. Bu nedenle bono “illetten mücerrettir.” Bunun anlamı bonoda var olan hakkın ancak senet ile ileri sürülebileceği bono hamilinin o bononun elinde olmasını gerektiren hukukî ilişkiyi senet borçluları olan keşideci ve cirantaya başvuruda ispat yükü altında olmamasıdır. Bu ilke nedeniyle hamilin bonoyu elinde bulundurma nedeni sorgulanamaz. Bunun bir sonucu olarak bonodan dolay borçlu olmadığını ileri süren senet borçluları aynı nitelikte bir belge ile bu iddiasını ispat yükü altındadırlar.

Bononun diğer bir özelliği ise, hamile karşı zincirleme sorumluluk ilkesidir. TTK 724. maddesine göre;

“(1) Bir poliçeyi düzenleyen, kabul eden, ciro eden veya o poliçeye aval veren kişiler hamile karşı müteselsil borçlu sıfatıyla sorumludurlar.

(2) Hamil, bunların borçlanmadaki sıraları ile bağlı olmaksızın her birine veya bunlardan bazılarına ya da hepsine birden başvurabilir.

(3) Poliçeden dolayı borç altına girmiş olup da poliçeyi ödemiş bulunan herkes aynı hakkı kullanabilir.

(4) Hamil borçlulardan yalnız birine başvurmakla, diğer borçlularla ilk önce başvurduğu borçludan sonra gelenlere karşı haklarını kaybetmez.”

Bu düzenleme gereği hamil kendisinden sonra gelen cirantalardan başlamak üzere keşideciye kadar hepsine karşı senetten doğan hakkını talep edebileceği gibi bunlardan yalnız birine veya birkaçına karşıda başvurabilir. Ayrıca senet borçlularından birine karşı başvurusu ondan sonra gelen borçlulara başvurusunu ortadan kaldırmaz.

TTK 684. maddeye göre “Ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile poliçeden doğan bütün haklar devrolunur.” Bu maddeye göre bono üzerinde bulunan hak bir başkasına ancak ciro ve bononun zilyetliğinin verilmesi ile devredilebilir. Ayrıca TTK 683. maddesine göre “Cironun poliçe veya poliçeye bağlı olan ve “alonj” denilen bir kâğıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması gerekir. Lehine ciro yapılan kişinin ciroda gösterilmesine gerek olmadığı gibi, ciro, cirantanın sadece imzasından ibaret olabilir. Bu şekildeki cirolara “beyaz ciro” denir. Beyaz cironun poliçenin arkasına veya alonj üzerine yazılması gerekir.” Bu düzenlemeye göre ciro bono arkasında yada bonoya eklenen alonjda yer almak zorundadır. Bu nedenle cironun şekli ve fonksiyonunu bono dışında ki bir belge ile değil bono üzerindeki ciroya göre belirlenir.

Şekil açısından cirolar, tam ciro ve beyaz ciro olarak ikiye ayrılır. Lehine ciro edilenin adı soyadı yanın da ciro edenin imzasının da yer aldığı tüm şekil şartlarını taşıyan ciro tam cirodur. Bunun yanında lehine ciro yapılan kimsenin ciroda gösterilmemesi veya cironun, yalnızca cirantanın (ciro edenin) imzasını taşıması durumunda beyaz cirodan bahsederiz.

TTK 686. maddeye göre “Bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde, yetkili hamil sayılır.” Bu düzenlemeye göre keşideciden hamile kadar birbirini takip eden geçerli cirolar varsa senedi elinde bulunduran kişi yetkili ve yasal hamil sayılır ve senet borçlularına başvurabilir.

Fonksiyon açısından cirolar temlik, rehin ya da teminat ve tahsil cirosu olarak ayrılır.

a) Temlik cirosu : En yaygın kullanılan cirodur. Senetten doğan bütün hakların ciro edilen kimseye geçmesi sağlar. Temlik cirosunun, devir (temlik), garanti (teminat) ve teşhis işlevleri vardır; Temlik cirosunda lehine ciro edilen ciro edene düzenleyen yanında senetten doğan alacak için başvurma hakkı tanır. Ancak cirantalara ve lehtara başvuru için keşideciye protesto çekmesi gerekmektedir.

b) Rehin yada teminat cirosu: Senetteki tutarın rehnedilmesi amacıyla yapılan ciro; rehin cirosunda cironun “bedeli teminattır”, “bedeli rehindir” gibi ibareleri içermesi gerekir, teşhis işlevi vardır.

c) Tahsil cirosu: Senetteki tutarın bir başka kimse tarafından tahsil edilmesini sağlamak amacıyla yapılan cirodur. Bu ciroda, hamil ile ciro eden (ciranta) arasında vekalet ilişkisi vardır. Bu ciro ile hamil kendisine tahsil cirosu ile ciro edene karşı başvuramaz. Çünkü hamil zaten tahsil cirosu yapan kişi adına hareket etmektedir.

Somut davada davacı davaya konu bonodaki kendi cirosunu tahsil cirosu olduğunu iddia etmiş davalı ise bu cironun temlik cirosu olduğunu savunmuştur. 6762 sayılı TTK 600. maddesi ile 6102 sayılı TTK 688. maddesine göre tahsil cirosundan bahsedebilmemiz için ciroda “bedeli tahsil içindir” veya benzeri şekilde bir ibarenin bulunması zorunludur. Böyle bir ibare yoksa tahsil cirosu olarak nitelendirmek mümkün değildir.

Cironun tahsil cirosu mu yoksa temlik cirosu mu olduğunun tespiti tamamen senet üzerindeki ciroya bakarak karar verebiliriz. Senet dışına çıkarak senetteki cironun senet üzerindeki fonksiyonundan farklı olduğunu iddia eden senede karşı senetle ispat zorunluluğunun bir sonucu ancak senetle ispat etmesi gerekecektir.

Davaya konu bonoya baktığımızda ciro eden davacı lehtarın kaşesi ve imzası yer almaktadır. Bu durumda davacının cirosunun şekil bakımından beyaz ciro ve fonksiyon bakımında ise “bedeli tahsil içindir” ve benzeri ibare içermediği için iddia edildiği gibi tahsil cirosu değil temlik cirosu olduğu görülmektedir. Davacı bono üzerindeki cirosunun temlik cirosu değil de tahsil cirosu olduğuna yönelik yazılı bir belgede sunamamıştır.

Sonuç olarak; davaya konu bono üzerindeki cironun temlik cirosu olduğu ve bu ciro ile senet üzerindeki hakların davalı bankaya geçtiği davalı bankanın birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile yetkili ve yasal hamil olarak bonodan doğan hakkını davalı ciro eden lehtara karşı ileri sürebileceği anlaşıldığından bu gerekçeler ile mahkemece verilen kararının gerekçesi değiştirilerek onanması gerekirken bozma kararı veren çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.