Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/725 E. 2022/652 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Dava konusu taşınmazların bir kısmının dava sırasında üçüncü kişilere devredilmesi üzerine, davacının açtığı tapu iptali ve tescil davasının akıbeti ve davacı vekilinin seçimlik hakkını kullanıp kullanmadığı hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, bozma kararında belirtilen hususları gözeterek karar vermemesi ve bozma sonrası yeni deliller toplayarak yeni bir hüküm kurması nedeniyle, direnme kararının usulüne uygun olmadığı ve yeni hükmün temyizen incelenmesinin Hukuk Genel Kurulu’nun değil Özel Daire’nin görevi olduğu gerekçesiyle dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ile davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekilince, davalı tarafın temyiz isteminden vazgeçmiş sayılmasına ilişkin 12.07.2018 tarihli ek karar ise davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının evli olup uzun süredir yurt dışında yaşadıklarını, İstanbul ili Maltape ilçesinde bulunan dava konusu 42 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 5 ve 7 numaralı bağımsız bölümlerin miras yoluyla müvekkiline intikal ettiğini, ancak bu durumun müvekkili tarafından yaşadığı ülkenin yetkili makamlarına bildirilmediğini, 2004 yılında yaşanan ailevi sorunlar ve davalı eşin baskısı ile müvekkilinin anılan bağımsız bölümlerin ½’şer paylarını davalıya devretmek zorunda kaldığını, müvekkilinin eşine duyduğu bağlılık, evliliklerinin bir ömür süreceği, taşınmazların aile malı olacağı ve gerektiğinde geri alabileceği inancı ile bedelsiz devir yaptığını, ancak davalının ekonomik beklentilerinin yükselmesi ve yapılan harcamalar nedeniyle müvekkilinin 2007 yılında iflas talebinde bulunduğunu, bu durumu fırsat bilen davalının bağımsız bölümlerde geriye kalan ½’şer payları da istediğini, isteğinin karşılanmaması hâlinde yaşadıkları ülkenin yetkili makamlarına bu malları beyan edeceği şeklinde tehditte bulunduğunu, müvekkilinin de kalan ½’şer payları 2008 yılında rızası hilafına devretmek zorunda kaldığını ileri sürerek dava konusu bağımsız bölümlerin davalı adına olan tapu kayıtlarının iptaline ve müvekkili adına tesciline, bunun mümkün olmaması hâlinde takdir ve tespit edilecek bedelin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, dava konusu 1 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerin yargılama sırasında (20.03.2009 tarihinde) üçüncü kişilere devredilmeleri üzerine davacı vekili 15.02.2012 tarihli oturumda; 1 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerle ilgili davalarını alacağa dönüştürdüklerini, 7 numaralı bağımsız bölüm ile ilgili olarak da Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/411 E. sayılı dosyasında müvekkilin annesi tarafından müvekkile ve davalıya karşı tapu iptali ve tescil davası açıldığından bu bağımsız bölüm ile ilgili talepleri bulunmadığını beyan etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacının 1994 yılında evlenip Berlin’de yaşamaya başladıklarını, davacının devlet dairesinde çalışması nedeniyle müvekkili adına bir işyeri açtığını ve Almanca bilmemesinden yararlanarak bir çok evrak imzalattığını, işyerinden kaynaklanan tüm borçların müvekkili üzerinde kaldığını, davacı tarafından işyeri borçlarının ödenmediğini, müvekkilinin zor duruma düştüğünü ve icra takipleri ile uğraştığını, davacının da durumu düzeltmek ve ortak çocuklarının geleceğini garanti altına almak amacıyla dava konusu bağımsız bölümlerin ½’şer paylarını 2004 yılında müvekkiline devrettiğini, 2008 yılına gelindiğinde müvekkili adına hâlen 250.000 Euro civarında borç kaldığını, çekişmeli daireler ile borçları kapatmayı isteyen davacının kalan ½’şer payları da müvekkiline devrettiğini, ancak taşınmazların borçları karşılamaya yetmediğini, davacının açtığı boşanma davası sonrası yapılan işlemlerden geri dönmek istediğini belirterek davanın reddini savunmuş, 17.02.2009 tarihli cevap dilekçesinin tamamen ıslahı dilekçesinde; müvekkilinin dava konusu taşınmazları bedeli karşılığında satın aldığını, tapu kaydı ve resmî senet ile bu durumun sabit olduğunu, resmî senedin aksinin ancak aynı kuvvette yazılı ve kesin delillerle kanıtlanabileceğini, davacının iddiasını ispat etmesi gerektiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.01.2013 tarihli ve 2008/371 E., 2013/26 K. sayılı kararı ile; 2004 yılında yapılan temlikin inançlı işlem olduğunun iddia edildiği, ancak iddianın ispatı bakımından yazılı delil sunulmadığı, yine 2004 yılındaki temlik yönünden hak düşürücü sürenin de geçtiği, 2008 yılında yapılan temlik ile ilgili ikrah nedenine dayanıldığı, tanık beyanları ile "tutanak" başlıklı ve 05.02.2009 tarihli belgedeki mesaj içeriği dikkate alındığında davalı tarafın devir konusunda davacıya baskı yaptığı, devrin yapılmaması hâlinde yaşanılan ülkedeki yetkili makamlara taşınmazların bildirileceği şeklinde davacının tehdit edildiği gerekçesiyle 29.07.2004 tarihli resmî senetle ilgili davanın hak düşürücü süre geçmiş olduğundan reddine, 15.08.2008 tarihli resmî senetle ilgili davanın 1 ve 5 numaralı bağımsız bölümler yönünden kabulü ile ½’şer paylara isabet eden 107.500TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14.10.2014 tarihli ve 2013/13313 E., 2014/15597 K. sayılı kararı ile; "...Dava, inançlı işlem ve ikrah hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

(…)

Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonrada sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde, dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur. Usûl Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, 6100 sayılı HMK'nin 125. (1086 sayılı HUMK'nin l86. md.) maddesinde dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usûli işlemler düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, iki taraftan biri dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde diğer taraf seçim hakkını kullanmakta dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltmekte, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilmektedir.

Bu usûl kuralının kendiliğinden (re'sen) gözetilmesi gerektiği de açıktır.

Somut olaya gelince; çekişmeye konu 1 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin dava açıldıktan sonra 20.03.2009 tarihinde dava dışı Cengiz Cengiz ile Erdoğan Gögce isimli kişilere satış suretiyle devredildiği, davacının yeni maliklere karşı da aynı mahkemenin 2009/424 Esas sayılı dosyasında tapu iptali ve tescil davası açtığı, öte yandan, davacı vekilinin 15.02.2012 tarihli duruşmada da; '' 1 ve 5 nolu bağımsız bölümler davacı tarafça 3. kişilere devredilmiş olduğundan bu bölümlerle ilgili davamızı alacağa dönüştürdük. 7 nolu bağımsız bölüm ile ilgili olarak da Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/411 Esas sayılı dosyasında müvekkilimin annesi tarafından müvekkilim ve davalı aleyhine tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. 7 nolu bağımsız bölümle ilgili iş bu davada talebimiz bulunmamaktadır.'' şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır.

O hâlde, davacı vekiline 15.02.2012 tarihli celsedeki anılan beyanı açıklattırılarak, yargılama sırasında dava dışı kişilere temlik edilen 1 ve 5 nolu bağımsız bölümlerle ilgili tapu iptal ve tescil isteğini bedele dönüştürüp dönüştürmediği ve 7 nolu bağımsız bölümle ilgili davasını sürdürüp sürdürmediği hususlarının şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmesi, davacı vekilinin bu hususlarda duruşmada beyanda bulunması halinde alınan beyanının kendisine imzalatılması, öte yandan; 1 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin yeni maliklerine karşı mahkemenin 208/411 Esas sayılı dava dosyasından açılan tapu iptali ve tescil davasının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 166. maddesi hükmü gereğince irtibat sebebi ile eldeki dava dosyası ile birleştirilerek, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar gözardı edilip yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.07.2016 tarihli ve 2015/226 E., 2016/294 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, bozma ilamında birleştirilmesi gerektiği belirtilen 2008/411 E. sayılı dava dosyasının mahkemelerine ait olmayıp İstanbul Anadolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası olduğu, anılan dava dosyasının davacının annesi Febiye Kaplankıran tarafından 7 numaralı bağımsız bölüme yönelik eldeki davanın taraflarına karşı açılan tapu iptali ve tescil davası olduğu, davacı tarafından yeni maliklere karşı tapu iptali ve tescil istemiyle açılan 2015/349 E. sayılı dava dosyasında ise davanın reddine ilişkin kararın kesinleştiği, bu nedenle birleştirmenin mümkün olmadığı, 15.02.2012 tarihli celsede davacı vekili tarafından 7 numaralı bağımsız bölüme yönelik talepleri olmadığının açıkça ifade edildiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.07.2018 tarihli ek kararı ile; eksik temyiz harcının tamamlanması konusunda 31.05.2018 tarihinde tebliğ olunan muhtıraya rağmen yasal süre içerisinde eksikliğin davalı tarafça tamamlanmadığı gerekçesiyle HMK’nın (doğrusu HUMK) 434/3. maddesi gereğince davalı tarafın temyiz isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmiştir.

12. Ek karar, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu 42 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki 1 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerin dava açıldıktan sonra üçüncü kişilere devredildiği eldeki davada; davacı tarafından yeni maliklere karşı açılan tapu iptali ve tescil davasının eldeki dava ile birleştirilmesinin gerekip gerekmediği, davacı vekilinin 15.02.2012 tarihli oturumda; "1 ve 5 nolu bağımsız bölümler davacı tarafça 3.kişilere devredilmiş olduğundan bu bölümlerle ilgili davamızı alacağa dönüştürdük. 7 nolu bağımsız bölüm ile ilgili olarak da Kartal 2 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/411 esas sayılı dosyasında müvekkilimin annesi tarafından müvekkilim ve davalı aleyhine tapu iptali ve iptali davası açılmıştır. 7 nolu bağımsız bölümle ilgili iş bu davada talebimiz bulunmamaktadır." şeklindeki beyanı ile HMK’nın 125. maddesi (HUMK’nun 186.) kapsamında usulüne uygun seçimlik hakkını kullanıp kullanmadığı ve 7 numaralı bağımsız bölüm yönünden davanın devam edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.

15. Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi).

16. Başka bir anlatımla mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukukî olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.

17. Somut olayda davanın kısmen kabulüne dair verilen ilk karar Özel Dairece esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmeksizin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125. maddesi (HUMK’nun 186.) gereğince davacı vekiline 15.02.2012 tarihli oturumdaki beyanının açıklattırılması, dava konusu 1 ve 5 numaralı bağımsız bölümlerin yeni maliklerine karşı açılan tapu iptali ve tescil istemli davanın eldeki dava ile birleştirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararından sonra mahkemece; İstanbul Anadolu 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/57 E. sayılı dava dosyası (Kapatılan Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/411 E. sayılı dava dosyası) ile İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/349 E. sayılı dava dosyası (Kapatılan Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/424 E. sayılı dava dosyası) celp edilerek anılan dosyalar içindeki dava dilekçeleri, gerekçeli kararlar, bozma kararları ve son duruşma tutanak suretleri dosya arasına alınmış, yine dava konusu 7 numaralı bağımsız bölümün tapu kütük sayfası ilgili tapu müdürlüğünden getirtilmiş ve bozma sonrası getirtilen tüm bu kayıtlar değerlendirilmek suretiyle direnme olarak adlandırılan karar verilmiştir.

18. Buna göre mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozma konusu ile ilgili bozma kararı sonrası ortaya çıkan yeni delil ve olgulara dayalı olarak oluşturulan yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

19. Hâl böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.

20. Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin yeni hükme yönelik, davalı vekilinin ise ek karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.