"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “gaiplik ve taşınmaz bedelinin Hazineye intikali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin istinaf isteminin esastan reddine ilişkin kararı davacı tarafın temyizi nedeniyle Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Manisa ili Merkez ilçesi Topçu Asım mahallesinde bulunan 1520 ada 19 parsel sayılı taşınmazın ortaklığının giderilmesi için Manisa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/1092 E. sayılı dosyasında açılan davada paydaş Ahmet kızı Ümmü’yü temsil ve malvarlığını idare etmek üzere Manisa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.05.2005 tarihli ve 2005/468 E., 2005/548 K. sayılı kararı ile Manisa Defterdarının kayyım olarak atandığını, ortaklığın satış suretiyle giderilmesi kararı sonrası satış memurluğunun 2005/55 satış numaralı dosyasında anılan taşınmazın satıldığını, Ahmet kızı Ümmü’nün payına isabet eden bedelin Manisa Defterdarlığı Kayyımlık Bürosunun T.C. Vakıflar Bankası Manisa Şubesinde bulunan hesabına yatırılarak nemalandırıldığını, Ahmet kızı Ümmü’nün gaip kişilerden olup, malvarlığı on yıldan fazla resmen idare edildiğinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 588. maddesi gereğince payına isabet eden bedelin Hazineye intikal şartlarının oluştuğunu ileri sürerek 1520 ada 19 parsel sayılı taşınmaz paydaşlarından Ahmet kızı Ümmü’nün gaipliğine ve payına isabet eden bedelin nemalarıyla birlikte Hazineye intikaline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
5. Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.03.2017 tarihli ve 2016/452 E., 2017/241 K. sayılı kararı ile; davanın hasımsız olarak açılması nedeniyle yargılamanın görülebilirlik koşulu olan taraf teşkilinin sağlanmadığı, davanın kayyıma ihbar edilmesinin ya da kayyımın davaya dâhil edilmesinin kayyıma taraf sıfatı kazandırmayacağı, bu hususun yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınacağı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 115/2. maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
6. İlk derece mahkemesi kararına karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
7. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 10.07.2017 tarihli ve 2017/1046 E., 2017/991 K. sayılı kararı ile; dava dilekçesinde davalı kısmının hasımsız olarak gösterildiği, davanın hasımsız açılması nedeniyle yargılamanın görülebilirlik koşulu olan taraf teşkilinin sağlanmadığı, ancak kayyıma karşı açılacak bir davada işin esasının değerlendirilebileceği, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 21.11.2018 tarihli ve 2017/4148 E., 2018/14741 K. sayılı kararı ile; "...dava dilekçesinde kayyıma yer verilmiş olup, davanın hasımsız açıldığından söz edilemez.
O halde, işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın usulden reddi doğru değildir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.02.2019 tarihli ve 2018/964 E., 2019/132 K. sayılı kararı ile önceki gerekçe yanında; dava dilekçesinde kayyım olarak Manisa Defterdarlığı yazılmış ise de davanın kayyıma yöneltilmediği, davalı kısmının hasımsız olarak gösterildiği, ilgililerin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla malvarlığına yönelik bu tür davaların kayyıma yöneltilmesinde zorunluluk bulunduğu belirtilmek suretiyle önceki kararda direnilerek davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 4721 sayılı TMK’nın 588. maddesine dayalı olarak açılan eldeki davanın dava dilekçesinde, davalı sıfatının karşısına ''hasımsız'' ve kayyım sıfatının karşısına "Manisa Defterdarı Abdullah Kırım" yazılmasının kayyıma husumet yöneltildiği anlamına gelip gelmeyeceği, varılacak sonuca göre 6100 sayılı HMK’nın 115. maddesinin 2. fıkrası gereğince davanın usulden reddedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Dava, 4721 sayılı TMK’nın 588. maddesine dayalı gaiplik kararı verilmesi ve taşınmaz bedelinin Hazineye intikali isteğine ilişkindir.
14. Türk Medeni Kanunu’nun 588. maddesi; ‘’Sağ olup olmadığı bilinmeyen bir kimsenin malvarlığı veya ona düşen miras payı on yıl resmen yönetilirse ya da malvarlığı böyle yönetilenin yüz yaşını dolduracağı süre geçerse, Hazinenin istemi üzerine o kimsenin gaipliğine karar verilir.
Gaiplik kararı verilebilmesi için gerekli ilân süresinde hiçbir hak sahibi ortaya çıkmazsa, aksine hüküm bulunmadıkça, gaibin mirası Devlete geçer.
Devlet, gaibe veya üstün hak sahiplerine karşı, aynen gaibin mirasını teslim alanlar gibi geri vermekle yükümlüdür’’ hükmünü taşımaktadır.
15. 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun ile de, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi nedeniyle malvarlıkları üzerinde Hazine menfaatinin korunmasını sağlamak üzere mahallin en büyük mal memurunun kayyım olarak atanması öngörülmüştür.
16. Kayyımın atanması, görev ve sorumluluklarına ilişkin TMK’nın ilgili hükümleri ile 3561 sayılı Kanun hükümleri dikkate alındığında, ilgililerin hak ve menfaatlerinin korunması isteğini içeren bu tür davaların kayyıma yönetilmesi gerektiği açıktır. Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olduğundan yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gereken bir usul kuralı olduğu da kuşkusuzdur.
17. Diğer yandan, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'nın 141/son maddesi; “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir”,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun "Usul ekonomisi ilkesi" başlıklı 30. maddesi ise;
‘’ (1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür’’ hükümlerini içermektedir.
18. Usul ekonomisi ilkesi; uyuşmazlıkların en az giderle, en makul sürede ve en az emekle çözümü ve gereksiz yere dava açılmasının engellenmesi şeklinde açıklanmaktadır. Öte yandan usul ekonomisi ilkesi, madde gerekçesinde de belirtildiği üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilgilidir. Usul ekonomisi ilkesinde amaç; adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından olan “yargılamanın makul bir süre içinde” bitirilmesidir.
19. Taraflar arasındaki uyuşmazlık (çekişme), bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra, artık kamu yararı alanına girmiş demektir. Davanın çabuk ve basit bir biçimde görülmesinde, tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararı vardır. (Kuru, Baki: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, C.1, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 589 ).
20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Manisa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.05.2005 tarihli ve 2005/468 E., 2005/548 K. sayılı kararıyla 1520 ada 19 parsel sayılı taşınmaz paydaşlarından Ahmet kızı Ümmü’nün kim olduğunun ve mirasçılarının kimler olduğunun tespit edilemediği gerekçesiyle 3561 sayılı Kanun’un 2. ve TMK’nın 426. maddesinin 2. fıkrası gereğince Ahmet kızı Ümmü’yü Manisa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/1092 E. sayılı ortaklığın giderilmesi davasında temsil etmek üzere Manisa Defterdarı Ali İhsan Tunçağıl’ın temsil kayyımı olarak atandığı, ortaklığın satış suretiyle giderilmesi kararı neticesinde anılan taşınmazın Manisa Sulh Hukuk Mahkemesinin 2005/55 satış dosyası üzerinden 12.12.2005 tarihinde ihale ile satıldığı, Ahmet kızı Ümmü’nün payına isabet eden bedelin Manisa Kayyımlık Bürosu Başkanlığının vadeli hesabına yatırıldığı anlaşılmaktadır.
21. Davacı Hazine vekili dava dilekçesinde; davalı sıfatının karşısına ‘’Hasımsız’’, kayyım sıfatının karşısına ‘’Manisa Defterdarı Abdullah Kırım’’ ve gaip sıfatının karşısına ‘’Ahmet kızı Ümmü’’ yazmak suretiyle, dava konusu 1520 ada 19 parsel sayılı taşınmaz paydaşlarından Ahmet kızı Ümmü’nün gaip kişilerden olduğunu, gaibi ortaklığın giderilmesi davasında temsil etmek ve mal varlığını idare etmek üzere Manisa Defterdarının kayyım olarak tayin edildiğini, ortaklığın satış yoluyla giderilmesi neticesinde gaibe isabet eden ve kayyımlık bürosu hesabına yatırılan bedelin TMK’nın 588. maddesi gereğince Hazineye intikalinin gerektiğini ileri sürerek Ahmet kızı Ümmü’nün gaipliğine ve taşınmaz satış bedelinden Ümmü’ye isabet eden tutarın Hazine’ye intikaline karar verilmesi için eldeki davayı açmıştır. Davacı vekili dava dilekçesine ek olarak, Ahmet kızı Ümmü’ye kayyım tayin edilmesine ilişkin Manisa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 25.05.2005 tarihli ve 2005/468 E., 2005/548 K. sayılı kararını da sunmuştur.
22. Yukarıda açıklanan usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak dava dilekçesi şekil ve içerik olarak bir bütün hâlinde yorumlandığında, davacı tarafça kayyıma (Manisa Defterdarı) karşı husumet yöneltildiği, bir başka ifadeyle kayyımın davalı olarak gösterildiği ortadadır. Aksinin düşünülmesi, uyuşmazlığın makul bir sürede bitirilememesine ve adil yargılanma hakkının ihlâline de yol açabilecektir.
23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Ahmet kızı Ümmü’yü ortaklığın giderilmesi davasında temsil etmek üzere atanan kayyıma husumet yöneltilmediği, davanın hasımsız olarak açıldığı, dahili dava yoluyla kayyıma husumet yöneltilmesi ve taraf sıfatı kazandırılmasının da usulen mümkün olmadığı, bu itibarla direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
24. O hâlde; mahkemece dava dilekçesi davalı kayyıma tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması, tarafların dayandıkları delillerin toplanması ve işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekmektdir.
25. Diğer yandan, 02.05.2016 olan dava tarihi direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 28.12.2018 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğindedir.
26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.03.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.