"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından istinaf istemi kabul edilerek ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden hüküm kurulmuş, karar davalılar vekilinin temyizi nedeniyle Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ...’ın Kocaeli ili İzmit ilçesi Arızlı köyünde bulunan 1015 ve 1144 parsel sayılı taşınmazlarda 288/768’er payın maliki iken, davalı kardeşlerinin muris muvazaası nedenine dayalı olarak açtıkları dava neticesinde Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/605 E., 2013/528 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne ve çekişmeli taşınmazlarda müvekkili adına kayıtlı 288/768’er payların tamamının iptaline karar verildiğini, ne var ki müvekkilinin bu parsellerdeki 2/8’er payları üçüncü kişi ....’dan edindiğini, muris ile bir ilgisinin bulunmadığını, buna rağmen 2/8’er payların muristen gelmiş gibi değerlendirilerek kabul kapsamına alındığını ileri sürerek, dava konusu 1015 ve 1144 parsel sayılı taşınmazlarda davalılar adına kayıtlı 2/8’er payların iptali ile müvekkili adına tesciline, mümkün olmazsa paylara isabet eden bedelin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin davacı aleyhine Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/605 esas sayılı dosyasında muris muvazaası nedenine dayalı tapu iptal-tescil davası açtıklarını, davacının davayı kabul etmesi nedeniyle davanın kabul ile sonuçlandığını, davacının temyize başvurmaması üzerine de kararın kesinleştiğini, kesinleşen mahkeme kararına karşı hata yapıldığından bahisle başka bir dava açılamayacağını, şartları bulunması hâlinde yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabileceğini, Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/605 E., 2013/528 K. sayılı kararı eldeki davada maddi anlamda kesin hüküm teşkil ettiğinden davanın öncelikle kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, esas yönünden de iddiaları kabul etmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.06.2017 tarihli ve 2014/259 E., 2017/311 K. sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazlarda 6/8 pay muris Emin Çoban, 2/8 pay Hasan Bayır adına kayıtlı iken, davacının 2/8 payı 27.02.1985 tarihinde Hasan’dan, 6/8 payı da muristen devir aldığı, Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/605 E., 2013/528 K. sayılı kararı ile muristen geçen 6/8 pay iptal edilmesi gerekirken davacı adına kayıtlı tam payın iptale konu edildiği, kararın kesinleşmesinden sonra yeni maliklerin paylarını temlik ettikleri, bu nedenle tapu iptali ve tescilin mümkün olmadığı, ancak muristen gelmeyen 2/8 paylar yönünden haksız zenginleşme nedeniyle davalıların bedelden sorumlu oldukları gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile tapu iptali ve tescil isteminin reddine, 28.210’ar TL’nin davalılardan ayrı ayrı tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesi kararına karşı davalılar vekili tarafından süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 24.05.2018 tarihli ve 2017/1320 E., 2018/1008 K. sayılı kararı ile; eldeki davanın yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı olduğu, TMK’nın 1024/2. maddesine göre geçerli bir hukukî sebebe dayanmayan tescilin yolsuz hâle geldiği, aynı Kanun’un 1015. maddesine göre de istemde bulunan gerçek hak sahibi değilse ya da tescil dışı kazanma hâlleri söz konusu olup da tapu kütüğüne açıklayıcı tescil yapılmamışsa gerçek hak sahipliği ile tapu sicilinin birbirine uymayacağı ve sicilin yolsuz olacağı, Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/605 E. sayılı davasına konu taşınmazlarda muris tarafından davacıya devredilmeyen 2/8’er payların da iptaline karar verildiği, davalılar tarafından bu payların yolsuz edinildiği, ancak üçüncü kişilere devredilmeleri nedeniyle iptal-tescil kararı verilemeyeceği, sadece bedele hükmedilebileceği, alınan bilirkişi raporu uyarınca bedel yönünden davalılar vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olduğu gerekçesiyle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulü ile 23.810’ar TL’nin davalılardan ayrı ayrı alınarak toplam 71.430TL’nin davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli ve 2018/3335 E., 2019/4122 K. sayılı kararı ile;
"...Bilindiği ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 303. maddesinde düzenlendiği üzere
“ (1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
(3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
(4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.
(5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir.
Somut olaya gelince, tarafları ve konusu aynı olan ve temyiz edilmeden kesinleşen Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/603 E-2013/528 K sayılı ilamının eldeki dava bakımından kesin hüküm teşkil ettiği açıktır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kesin hüküm kuralı gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…" gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/1152 E., 2019/1198 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; 6100 sayılı HMK’nın 303. maddesi gereğince kesin hükümden bahsedebilmek için her iki davanın taraflarının, dava sebebinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ilişkin talep sonucunun aynı olması gerektiği, somut olayda her iki davanın tarafları aynı ise de dava konusu ve sebebinin farklı olduğu, kesin hüküm teşkil ettiği iddia edilen davanın konusunun murisin devre konu yaptığı paylar olduğu, eldeki davada ise davacının kendi paylarını dava konusu yaptığı, yine önceki davada muris muvazaası sebebine dayanıldığı hâlde eldeki davada yolsuz tescile dayanıldığı, bu nedenle Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/605 E., 2013/528 K. sayılı kararının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafları aynı olan ve 09.09.2013 tarihinde kesinleşen Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.06.2013 tarihli ve 2012/605 E., 2013/528 K. sayılı kararının, eldeki dava bakımından kesin hüküm teşkil edip etmediği, varılacak sonuca göre davanın kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle, Bölge Adliye Mahkemesinin davanın kısmen kabulü ile 23.810’ar TL’nin davalılardan ayrı ayrı alınarak toplam 71.430TL’nin davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine ilişkin direnme kararının davalılar vekili tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında; somut olayda davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı, dava değerine her bir davalı yönünden ayrı ayrı bakılmasının gerekip gerekmediği, varılacak sonuca göre her bir davalı aleyhine hükmedilen 23.810TL’nin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-a ve Ek 1. maddelerindeki hükümler kapsamında direnme kararının verildiği 19.09.2019 tarihinde geçerli olan 58.800TL temyiz kesinlik sınırı altında kaldığından bahisle temyiz isteminin miktardan reddinin gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
15. Ön sorunun çözümü için konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun "İhtiyari dava arkadaşlığı" başlığını taşıyan 57. maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a)Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması,
b)Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri,
c)Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması”,
" İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu" başlığını taşıyan 58. maddesinde ise; "İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder."
hükümleri yer almaktadır.
17. Şu durumda, maddede açıkça sayılan dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir. Maddede sayılan bu hâller dışında ihtiyari dava arkadaşlığından söz etmek mümkün değildir.
18. Birlikte dava açma hakkına sahip olanlar (m.57), davalarını birlikte açmak zorunda değildirler. Bu kişilerden her biri ayrı ayrı dava açabilecekleri gibi, dilerlerse (isterlerse) birlikte de dava açabilirler. İşte bu son hâlde, davacılar arasında dava arkadaşlığı doğar; fakat bu, ihtiyari (isteğe bağlı) bir dava arkadaşlığıdır.
Davalılar arasındaki ihtiyarî dava arkadaşlığı bakımından da durum böyledir. Meselâ, alacaklı, müteselsil borçlulardan (BK m.162 vd) her birine karşı ayrı ayrı dava açabileceği gibi, isterse, müteselsil borçluların bir kaçına veya tümüne karşı birlikte dava açabilir. Bu son hâlde, davalı tarafta bulunan müteselsil borçlular ihtiyari dava arkadaşı durumundadır; yani, bunlara karşı birlikte dava açılması zorunlu değildir.
İhtiyarî dava arkadaşlığında, dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır; bu davalar, (mahkemece) birlikte görülür. Bu ise, zaman, emek ve masraftan tasarruf sağlar, tahkikat ve yargılamayı kolaylaştırır ve basitleştirir ve nihayet çelişik hükümler verilmesini önler (Kuru, Baki: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, C.1, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 956 ).
19. Öte yandan, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un Geçici 2. maddesinin 1. fıkrasında, “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamış ve böylece istinaf yargılaması hukuk sistemimize dahil olmuştur.
20. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar; 361 ve 362. maddelerinde ise temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar hüküm altına alınmıştır. HMK’nın 362. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca, “Miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulmaz.
21. Hemen belirtilmelidir ki, kesinlik sınırı kamu düzeninden olup bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
22. 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesiyle HMK'ya eklenen "Parasal sınırların artırılması" başlıklı Ek 1. madde ile aynı Kanun'un 362/1-(a) maddesinde öngörülen kesinlik sınırı her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenmektedir. Anılan Ek 1. maddenin 2. fıkrasına göre, "... 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır".
23. Bu açıklamalara göre direnme kararının verildiği 19.09.2019 tarihinde HMK’nın 362/1-(a) maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 58.800TL’dir.
24. Somut olaya gelince; Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.06.2013 tarihli ve 2012/605 E., 2013/528 K. sayılı kararıyla dava konusu 1015 ve 1144 parsel sayılı taşınmazlarda eldeki davanın davacısı ... adına olan 288/768’er payların tapu kaydının 4/5 oranında iptali ile 1/5’er paylar oranında eldeki davanın davalıları Ayşe, Fatma ve Nigar ile dava dışı kardeş Mustafa adına tesciline karar verildiği, kararın kesinleşmesi ile 05.12.2013 tarihinde mahkeme kararında belirtilen payların paylı mülkiyet üzere eldeki davanın davalıları Ayşe, Fatma ve Nigar ile dava dışı kardeş Mustafa adına tescil edildiği, davalılar Ayşe ve Nigar’ın çekişmeli taşınmazlarda hükmen iktisap ettikleri 3/40’ar payları 16.12.2013 tarihinde diğer paydaş Fatma’ya satış yoluyla temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
25. Eldeki davada, davacı tarafından Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/605 E., 2013/528 K. sayılı kararında üçüncü kişiden satın aldığı ve dava konusu yapılmayan payların da kabul kapsamına alındığını ve ilgili paylar yönünden davalılar adına oluşan tescilin yolsuz olduğunu ileri sürülerek tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat isteminde bulunulmuştur.
26. İstemin niteliği ve hükmen tescil ile davalıların paylı mülkiyet üzere malik olmalarına göre, eldeki davada davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığı değil, ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. Nitekim, davacı da ihtiyari dava arkadaşlığını dikkate alarak dava dışı kardeşi Mustafa’ya karşı dava açmamıştır. Bu saptamadan sonra ihtiyari dava arkadaşlığının mevcut olduğu hâllerde ihtiyari dava arkadaşının sayısı kadar dava olduğu gözetildiğinde, dava değerinin de her bir dava, bir başka ifadeyle her bir dava arkadaşı yönünden ayrı ayrı belirlenmesi ve belirlenen bu değerlerin kesinlik sınırı altında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerektiği ortadadır.
27. Eldeki davada, Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekilince temyiz edilmiş ise de; dava tapu iptal ve tescil, olmazsa bedele ilişkin olup, tapu iptal ve tesciline değil bedele hükmedildiği, ihtiyari dava arkadaşı olan her bir davalı aleyhine hükmedilen 23.810TL, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-a ve Ek 1. maddelerindeki hükümler kapsamında direnme kararının verildiği tarihte geçerli olan 58.800TL temyiz kesinlik sınırı altında kaldığından, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, eldeki davada öncelikle tapu iptali ve tescil isteminde bulunulduğu, taraflar arasındaki temel uyuşmazlığın taşınmazın aynına ilişkin olduğu, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda davayı açan mirasçıların miras paylarının değişiklik göstermesi hâlinde kesinlik bakımından farklılıklar ortaya çıkabileceği ve böyle durumların hakkaniyet ilkesine uygun olmayacağı, bu nedenle somut olayda işin esasının incelenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de temyize konu edilen kısmın davalılar aleyhine hükmedilen bedele ilişkin olduğu değerlendirilerek bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
29. Hâl böyle olunca davalılar vekilinin temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekilinin temyiz isteminin miktardan REDDİNE,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 08.03.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.