Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/852 E. 2022/1226 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı şirketin, davalı şirket ile yaptığı hizmet sözleşmesi kapsamında verdiği iddia edilen ekstra hizmetlere ilişkin alacağın tespiti ve ödenmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı tarafından sunulan ve ekstra hizmetlere ilişkin olduğu iddia edilen belgelerdeki imzaların davalı şirketin ticari temsilcisine ait olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılması, imzaların gerçekliğinin tespiti halinde belgelerde yer alan bedellerin esas alınması, aksi halde vekâletsiz iş görme hükümleri uyarınca hizmet bedellerinin tespiti gerektiği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı arasında imzalanan 19.05.2006 tarihli sözleşme ile müvekkilinin, davalının müşterisi ... İlaç San. ve Tic. A.Ş. için bir kısım konaklama, eğlence, günlük tur ve transfer gibi hizmetleri üstlendiğini, yapılan hizmetler için davalının 916.145Euro karşılığı 1.758.265,40TL ödediğini, ancak bakiye 326.169Euro karşılığı 625.983,54TL’yi ödemediğini, sözleşme imzalanmadan önce karşılıklı tekliflerin verilerek davalı tarafından verilen hizmetlerin denetlendiğini, davalının 19.05.2006 tarihinde faks yoluyla sözleşmeyi imzalamasından sonra müvekkilinin birinci ve ikinci gruba ait depozito için düzenlediği proforma faturalarının en son 02.08.2006 tarihinde davalı tarafından ödendiğini, müvekkilinin 15.08.2006 tarihinde davalıya üçüncü gruba ait depozito için proforma fatura göndererek e-mail aracılığıyla da borcunu bildirdiğini, ancak davalının borcunu onaylamasına rağmen ödemediğini, 18-24 Ağustos 2006 tarihinde ise davalının üçüncü gruba ait ekstra hizmetler için düzenlenen masraf belgesini imzaladığı hâlde ödemediğini, son faturanın 31.08.2006 tarihinde davalıya gönderildiğini, müvekkilinin bu faturayı e-mail yazışmalarında davalı tarafından üçüncü gruba ait ekstra hizmetlere itiraz edilen 37.000Euro’luk kısmı düşerek düzenlediğini, buna rağmen davalının tartışmasız olarak kabul ettiği 286.663,55Euro karşılığı 550.164,68TL borcunu ödemediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000Euro alacağının 01.09.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 09.12.2013 tarihinde haçlandırdığı ıslah dilekçesinde ise; davalının müvekkiline yazılı belgelerle kanıtlanmış olan borcunun 952.568,70Euro+289.595,50Euro=1.242.164,20Euro alacaktan 916.145Euroluk ödeme düşüldüğünde 326.019,20Euro olduğunu, yerel hizmetler için tarafların mutabık olduğu 289.595,50Euro yerine bilirkişilerce hesaplanan toplam 236.359,50Euro rayiç bedel üzerinden karar verilecek ise bu tutara da itiraz etmediklerini belirterek toplam 272.783,20 Euro’nun davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin dava dışı ... İlaç San. ve Tic. A.Ş. ile anlaşarak bu şirketin ...’daki konaklama ve seyahat organizasyonuna aracılık ettiğini, bu hizmetlerin yerine getirilmesi için müvekkilinin, davacı şirket ile sözlü olarak anlaştığını, sözlü anlaşma gereğince davacıya yaptığı işin bedelinin fazlasıyla ödendiğini, buna rağmen davacının taahhüt ettiği hizmetleri tam anlamıyla yerine getirmediğini, müvekkili ile davacı arasında faks yoluyla imzalanan yazılı bir sözleşme bulunmadığı gibi faks ile imzalanan sözleşmenin delil olarak da ileri sürülemeyeceğini, müvekkilinin sözlü anlaşmaya uygun olarak davacının eksik ve ayıplı ifasına rağmen organizasyon için anlaşılan 916.145Euroluk bedeli ödediğini, bu ödemenin davacı tarafından da ikrar edildiğini, bunun dışında davacıya her ne ad altında olursa olsun herhangi bir borcun bulunmadığını, davacının faks yoluyla imzalandığını ileri sürdüğü sözleşmenin altındaki imzanın ...’a ait olduğunu kabul etmediklerini, öte yandan ...’ın müvekkili şirket adına sözleşme imzalamaya ve şirketi imzası ile temsil etmeye yetkili olmadığını, yetkisiz temsilci ...’ın yaptığı işleme icazet verilmediğinden sözleşmenin geçersiz olup müvekkilini bağlamayacağını, müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, dolayısıyla 01.09.2006 tarihinden itibaren faiz talep edilmesinin de yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

6. ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.12.2013 tarihli ve 2012/307 E., 2013/420 K. sayılı kararı ile; her iki tarafın da kabulünde olduğu üzere taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunduğu, ...’ın davalı şirketi temsile yetkili olmadığı, ancak ... tarafından imzalanan sözleşmeye davalı tarafından onay verilip kabul edildiğinden ve bu sözleşmeye göre davacıdan hizmet alındığından, taraflar arasındaki ilişkide bu sözleşme şartlarının uygulanacağı, sözleşmede verilecek hizmetlerin bedelinin 805.746,96Euro olarak belirtildiği, davacının sözleşmedeki birim fiyatların tahmini olup ekstra hizmetlerin verildiğini ve alacağın da buradan kaynaklandığını iddia ettiği, davalının ekstra verilen hizmetleri kabul etmediği, bir işleme icazet verilmesinin yetkisiz kişinin yaptığı özellikle borç altına sokan işlemlerin hepsine icazet verildiği anlamına gelmeyeceği, ...’ın imzaladığı iddia edilen belgeleri davalı kabul etmediğinden, davacının verdiği hizmetleri ve sözleşme dışı ekstra hizmetleri ispatlaması gerektiği, ancak davacı tarafından bu hususta hiçbir delil sunulmadığı, sadece tanık ...’in ifadesine dayanıldığı, bu tanığın da ekstra hizmetler konusunda herhangi bir beyanda bulunmadığı, davacının sözleşmedeki birim fiyatların ve işlerin tahmini olduğunu, sözleşmede yazılı olan işlerin ne kadar olduğunu, birim fiyatlarının neler olduğunu, kaç kişiye nasıl ve ne şekilde hangi fiyattan hizmet verildiğini ispatlaması gerektiği, davacının bu konuda sadece proforma faturalara dayandığı, faturaların davalıya tebliğ edildiğine dair belge sunulmadığı gibi davalının defterlerinde de faturaların kayıtlı olmadığı, sadece davacıya yapılan havaleler üzerine kayıt tutulduğu, davacı tarafından ekstra hizmetler verildiğine dair sunulan belgelerdeki imza ...’a ait olsa dahi ...’ın davalı şirketi temsile yetkili olmadığı ve bu belgeyi imzalamasına davalı tarafından icazet verildiğinin ispatlanamadığı, bu nedenle bu belge yönünden imza incelenmesine gerek olmadığı, asıl sözleşme yönünden ise; sözleşme bedelinin 805.746,96Euro olarak kabul edildiği, davacının bu bedelden fazla veya farklı hizmet verdiğini ispatlayamadığı, davacı tarafından davalının 916.145Euro ödediğinin kabul edildiği, sözleşme bedelinden fazla ödeme yapıldığı, dolayısıyla asıl sözleşme yönünden de imza incelemesine gerek kalmadığı, davacının dayandığı e-maillerde davalı şirket çalışanı ... tarafından yapılan yazışmalarının bulunduğu, yazılan cevaplarda davacının iddiasının kabul edildiğine dair bir yazının mevcut olmadığı, davacı tarafından sözleşmedeki işlerin başka birim fiyattan ve başka şekilde yerine getirildiği ispatlanamadığı gibi ekstra verildiği iddia edilen hizmetlerin de ispat edilemediği, davacı tarafından kabul edilen davalı ödemesinin de sözleşme bedelini kapsadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 24.06.2014 tarihli ve 2014/1972 E., 2014/4834 K. sayılı kararı ile;

“…Taraflar arasında 19.05.2006 tarihli hizmet sözleşmesi imzalanmış, bu sözleşmenin tamamlayıcı şartlar başlığı altında "beklenen kira miktarı 805.746 Euro, hizmetlere göre değişebilir" ibaresinin yazılı olduğu, bu sözleşme uyarınca yapılan asıl hizmet bedeli 952.568,70 euro’nun tahsili için belgelerin davalıya gönderildiği, davalı tarafça bu bedelden hizmet bedelinin 921.850 euro olduğu kabul edilerek ödendiği, gönderilen bu hizmet belgelerinde davalı şirketi temsilen ...’ın imzasının bulunduğu, davalı tarafın belirtilen bedeli ödemekle mahkemenin kabulünde olduğu üzere yapılan işlemi benimsediği konusunda artık ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf, asıl hizmet bedelinden bakiye kısmından ve yerel hizmet adı altında ekstra hizmet olduğu iddia edilen hizmetlerin yapılıp yapılmadığı ve bu bedelden davalının sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Davacı vekili, ekstra hizmetlere ilişkin belgelerin de davalı tarafa gönderildiği ve bu belgeleri şirketi bu sözleşme kapsamında temsilen hareket eden ...’un aldığı ve imzaladığı, bu nedenle şirketin bu bedellerden sorumlu olduğunu ileri sürmüş, davalı vekili ise hizmetin verilmediğini ve ...’ın şirketi temsile yetkili olmaması ve belge altındaki imzaların bu kişiye ait olmaması nedeniyle bedelden sorumlu olmadığını savunmuştur. Dosya kapsamındaki belgelerden sözleşmeye istinaden davalı şirketi tüm yazışmalarda ve sözleşmenin imzalanmasında ...’ın temsil ettiği, şirketin bu nedenle davacı şirkete ödemede bulunduğu, sunulan faks mesajları, sözleşmedeki imza ve davalıya gönderilen belgelerdeki imzaların aynı kişiye ait imza olup olmadığının çıplak gözle dahi anlaşılabilecek durumda olup olmadığı, ekstra hizmet bedellerinin rayiç bedellerinin tespitine ilişkin bilirkişi raporuna karşı taraf beyanları da gözetilerek ek rapor alınıp, oluşacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

2- Bozma nedenine göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

9. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 03.11.2015 tarihli ve 2014/9594 E., 2015/7030 K. sayılı kararı ile;

“…Davalıya gönderilen belgelerdeki imzaların çıplak gözle ...'a ait olduğu anlaşılamayan hizmetler yönünden, dava tarihi itibariyle yürülükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 22. maddesi gözetilerek, davacının verdiğini iddia ettiği hizmetleri her türlü delille kanıtlayabileceği ve bu durumda, mahkemece emsal organizasyonlarda oluşan piyasa rayicine, verilen hizmetin niteliğine ve kapsamına uygun bir hizmet bedelinin bilirkişi raporu ile belirlenip, hüküm altına alınması gerektiği tabiîdir.

Bu açıklamalara ve Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir…” gerekçesiyle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 22.06.2016 tarihli ve 2015/1631 E., 2016/717 K. sayılı kararı ile; sözleşmenin taraflarca kabul edildiği, tarafların 805.746,96Euro bedelli olan sözleşmeyi yaptıkları ve bunun da tarafları bağladığı, sözleşmedeki “beklenen toplam gelir” ifadesinin sözleşmenin uygulanması ile elde edilecek gelir olduğu, sözleşmenin bedeli 805.746,96Euro olmasına rağmen, davalı tarafın ticarî defterlerinde 921.850Euro ödeme yapıldığı belirtildiğinden davalının bu kabulü nedeni ile sözleşme bedelinin 921.850Euro olarak kabul edildiği, davalının defterlerinde kayıtlı 921.850Euro ödemeye ilişkin banka internet çıktısı dekontları sunduğu, bu belgelere davacı tarafından da herhangi bir itirazda bulunulmadığından davalının 921.850Euro ödeme yaptığını ispatladığı ve davalının sözleşme bedeli olan 921.850Euro’yu ödediği, davacının davalıdan alacaklı olduğunu ispatlayamadığı, davacının sözleşme dışı extra hizmet verdiğini ispatlamakla yükümlü olduğu, davacının tanığı ...’in extra hizmet verildiğine dair herhangi bir beyanda bulunmadığı, davalı şirketi temsile yetkili olmayan ...’ın extra hizmetler nedeni ile imzaladığı belgelere davalı şirket tarafından onay verildiğinin de ispatlanamadığı, bozma kararında imzanın çıplak gözle incelenmesi ve faks yazışmaları incelenerek karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de; bozma kararından önce mahkemece ...’ın imzaladığı belgelerin çıplak gözle incelenerek değerlendirildiği ve imzanın ...’a ait olduğu, ancak davalı şirket tarafından icazet verildiğinin ispatlanamadığı ve davalı şirketi bağlamadığı, davacının extra hizmet verdiğini ispat edemediği, bedel talebinde bulunamayacağı ve rayiç değer üzerinden bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek olmadığı, eksik incelemenin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının asıl hizmet bedelinden kalan bakiye alacağını ve sözleşme dışı ekstra hizmet verdiğini ileri sürerek yerel hizmet adıyla nitelendirilen ekstra hizmetlerin bedelini talep ettiği, sözleşmeye istinaden tüm yazışmalarda ve sözleşmenin imzalanmasında davalı şirketi ...’ın temsil ettiği, buna dayanarak davalı şirketin davacıya ödemede bulunduğu somut olayda; mahkemece sunulan faks mesajları, sözleşmedeki imza ve davalıya gönderilen belgelerdeki imzaların aynı kişiye ait olup olmadığının çıplak gözle anlaşılabilecek durumda olup olmadığının belirlenip belirlenmediği, ekstra hizmet bedellerinin rayiç bedellerinin tespitine ilişkin bilirkişi raporuna karşı taraf beyanları da gözetilerek ek rapor alınmasının ve davalıya gönderilen belgelerdeki imzaların çıplak gözle ...’a ait olduğu anlaşılamayan hizmetler yönünden, emsal organizasyonlarda oluşan piyasa rayicine, verilen hizmetin niteliğine ve kapsamına uygun bir hizmet bedelinin bilirkişi raporu ile belirlenmesinin gerekli olup olmadığı, eksik inceleme ile karar verilip verilmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Bilindiği üzere hukukî işlemden doğan borç ilişkilerinin başlıca kaynağı sözleşmedir. Her sözleşme, taraflar arasında bir hukukî ilişki meydana getirir, bu ilişkiye “sözleşmeye dayalı=akdî ilişki” denir. Doktrin ve uygulamada sözleşme yerine “akit”, “mukavele” veya “bağıt” kelimeleri de kullanılmaktadır.

15. Sözleşme; hukukî bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının uyuşmasını ifade eder. Sözleşme türlerinden biri olan “hizmet sözleşmesi” ise, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 313/1. maddesinde;

“Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder” şeklinde tanımlanmıştır.

16. Aynı düzenlemenin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunundaki (TBK) karşılığı “Genel Hizmet Sözleşmesi” başlığı altında yer alan 393/1. maddesinde de; hizmet sözleşmesinin, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de işçiye zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme olduğu belirtilmiştir. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında da hizmet sözleşmesinin kanunda düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 491).

17. Anılan hükümler gereğince hizmet akdinin unsurları; hizmetin belirli veya belirli olmayan bir zaman içinde görülmesi, hizmet akdinin konusu olan edimin işverene ait işyerinde yerine getirilmesi, edimin ifası sırasında işverenin denetim ve gözetimi altında bulunması, edimin ücret karşılığında yapılması ve ücretin zaman esası üzerinden saptanmasıdır. Ücret zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi belirli ya da belirli olmayan bir zaman için alınmış veya çalışılmış oldukça hizmet akdi yine mevcuttur. Hizmet akdinin belirleyici ve ayırıcı unsurları zaman ve bağımlılıktır. Zaman ve bağımlılık unsurlarını birlikte gerçekleştirecek biçimde çalışmanın varlığı hâlinde aradaki ilişkinin hizmet akdine dayalı olduğunun kabulü gerekir.

18. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli ve 2017/(23)15-1692 E., 2021/949 K.; 09.12.2021 tarihli ve 2017/(23)6-868 E., 2021/1646 K.; 07.06.2022 tarihli ve 2021/(23)6-901 E., 2022/837 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

19. Bu arada adil yargılanma hakkı (AİHS m. 6, Anayasa m. 36) ve hukukî dinlenilme hakkının (HMK m. 27/2-b) bir gereği olarak “ispat hakkı”na ilişkin hükümlere değinmek gereklidir.

20. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) veya hukuksal durumun varlığı ya da yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen inandırma eylemine ispat denir. İspat faaliyeti aynı zamanda yargılama sürecinde taraflar açısından yargısal bir temel hak olarak da görünüm kazanır. Anayasal dayanağı da olan ispat hakkını taraflar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 189/1. maddesi gereğince kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak kullanırlar.

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesine göre ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. İspatı gerekli ve önemli olan vakıalar, hâkimin vereceği kararı etkileyen ve hâkimin karar verirken dikkate alması gereken vakıalardır.

22. Kural olarak hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kendiliğinden araştıramaz. Belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini, tarafların ispat etmesi gerekir.

23. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Aynı yöndeki düzenleme HMK’nın 190. maddesinin birinci fıkrasında, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ispat yükü, ispatı gereken vakıalara dayanan tarafa ait olup, herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

24. İspat için başvurulan araçları (vasıtaları) ifade eden deliller; HMK'da senet, yemin, tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü olarak sıralanmıştır. Ancak sayılan bu deliller sınırlayıcı (tahdidi) olmayıp, kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğu getirmediği hâllerde taraflar kanunda düzenlenmemiş diğer delillere de dayanabilirler. Delillerin değerlendirilmesinde ise, hâkimin bağlılığı ve her bir delile bağlanan hukukî sonuçlar bakımından “kesin” ve “takdiri” deliller ayrımı esas alınarak incelenme yapılmaktadır. Kesin deliller başka bir ifadeyle kanunî deliller hâkimi bağlayıcı nitelikte olduğundan, hâkimin bu delilleri takdir yetkisi bulunmamaktadır. Kesin delillerden biri ile ispat edilen olay doğru olarak kabul edilmektedir. Takdiri deliller ise hâkimi bağlamaz, hâkim bu delilleri serbestçe tayin ve takdir eder, değerlendirir ve kararını buna göre verir.

25. Açıklanan bu hususlara Hukuk Genel Kurulunun 08.04.2021 tarihli ve 2017/15-425 E., 2021/440 K.; 29.04.2021 tarihli ve 2017/15-3098 E., 2021/546 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.

26. Eldeki davada; her ne kadar mahkemece taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğu belirtilmiş ise de; yukarıda ayrıntılı şekilde ifade edilen kanun maddeleri ve düzenlemelere göre taraflar arasındaki akdî ilişki eser sözleşmesinden değil, hizmet alım sözleşmesinden kaynaklanmakta olup; davacı, davalı şirketi temsilen ... ile imzalanan 19.05.2006 tarihli faks metni ile ve yazılı olarak sözleşme ilişkisinin kurulduğunu ileri sürerken, davalı tarafça sözleşmenin sözlü biçimde yapıldığı savunulmuştur. İster yazılı isterse sözlü biçimde yapılsın netice itibariyle hizmet sözleşmesinin varlığı her iki tarafın kabulünde olduğu gibi, mahkemece ve Özel Dairece de aynen benimsenmiştir.

27. Dosya kapsamında bulunan tüm beyanlar, delil ve belgeler doğrultusunda varlığı sübut bulan hizmet sözleşmesi gereğince davacının, davalı şirket için konaklama, eğlence, günlük tur, transfer ve gezi organizasyonu gibi birtakım hizmetleri gerçekleştirdiği, verilen bu hizmetlere karşılık da davalı tarafından 916.145Euro ödendiği ihtilaf konusu değildir.

28. Uyuşmazlığın temel noktasının tespiti bakımından davacı vekilinin dosyaya sunduğu 19.03.2012 tarihli dilekçesindeki beyanı belirleyici olup, anılan dilekçede davacı vekili; “…Yani; kısaca dava konusu, davalıdan talep edilen sözleşme haricindeki ekstra harcamalardır…” şeklinde beyanda bulunarak davadaki talebini ekstra hizmet harcamaları olarak sınırlandırmış, başka bir anlatımla uyuşmazlığın, yerel hizmet adıyla nitelendirilen sözleşme dışı ekstra hizmetlerin bedelinden kaynaklandığını belirtmiştir. Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler de birlikte değerlendirildiğinde, herkes iddiasını ispatlamakla yükümlü olduğundan, ispat yükü kendisinde olan davacı taraf sözleşme harici ekstra hizmetleri verdiğini ve bu hizmet bedellerinin ödenmediğini yasal delillerle ve usulüne uygun olarak kanıtlamak zorundadır.

29. Gelinen aşamada uyuşmazlığın çözümü için “ticari temsilci (=ticari mümessil)” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulmasında da yarar vardır.

30. Türk Borçlar Kanunu’nun 547. maddesinin birinci fıkrasında ticarî temsilci;

“Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir” şeklinde tanımlanmıştır.

31. Somut olayda uygulanması gereken mülga BK’nın 449/1. maddesinde ise;

“Ticari mümessil, bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekale imza vazetmek üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet verilen kimsedir” biçiminde ticarî mümessil olarak düzenlenmiştir.

32. Ticarî mümessillik; bir sözleşme olmayıp, tek taraflı bir hukukî işlemle verilen temsil yetkisini içerir. Buna bağlı olarak, ticarî mümessillik işletme sahibinin iradesine dayanır. Dolayısıyla burada söz konusu olan temsil yetkisi kanunî değil, iradi temsil yetkisidir.

33. Ticarî mümessilin temsil yetkisinin kapsamı Kanun’da tam olarak belirlenmiştir. Bu hâliyle ticarî mümessillik, sınırı Kanun ile çizilmiş iradi bir temsil yetkisidir. Ticarî temsilci, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili sayılır (mülga BK m. 450; TBK m. 548).

34. Ticarî temsilci, işletmenin belirli yetkilere sahip idarecisi niteliğindedir ve adeta işletmenin sahibiymiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri mülga BK’nın 451. maddesinde sayılan sınırlandırmalar dışında yapabilme yetkisine sahiptir. Başka bir ifadeyle ticarî temsilcinin işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisi vardır. Ayrıca ticarî mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına da bağlı değildir.

35. Bu çerçevede somut olaya gelince; her ne kadar davalı tarafından ...’ın şirket adına sözleşme imzalamaya ve şirketi imzası ile temsil etmeye yetkisi olmadığı, ...’ın yaptığı işlemlerin kendileri için bağlayıcı olmadığı savunulmuş ise de; Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ... Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü’nün mahkemeye gönderdiği bordrolar incelendiğinde, ...’ın 2006 yılına ait tüm aylarda ve 2007 yılının haziran ayına kadar davalı şirketin çalışanı olduğu; davacı tarafından dosyaya sunulan ve 19.05.2006 tarihinde imzalandığı iddia edilen, ancak üzerinde herhangi bir tarih bulunmayan hizmet sözleşmesi ile devamındaki onay belgelerinde davalı şirket adına ...’ın imzasının bulunduğu, dosyaya yansıyan tanık anlatımlarında da açıkça belirtildiği gibi akdî ilişkinin başından itibaren tüm yazışma ve e-maillerde davacının muhatabının ... olduğu, davalı tarafından ...’ın imzaladığı belgelere ve davacı ile arasındaki yazışmalara göre ödemeler yapıldığı, dolayısıyla ...’ın davalı şirketin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma, taraflar arasındaki akdî ilişki sürecini devam ettirme yetkisine sahip olduğu anlaşılmaktadır.

36. Öte yandan sözleşme kapsamındaki asıl hizmetler yönünden davalının yetkilisi sayılan ...’ın dava konusu ekstra hizmetlerle ilgili davalıyı temsil etmediğinden ve davalı nam ve hesabına işlem yapma yetkisi bulunmadığından söz etmek çelişkili olacağı gibi, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere de uygun düşmeyecektir. Bu durumda mülga BK’nın 449/1. (TBK m. 547/1) maddesi gereğince ...’ın davalı şirketin ticarî temsilcisi olarak hareket ettiği ve yaptığı işlemlerin de davalı açısından bağlayıcı olduğunu kabul etmek gerekir.

37. Bu noktada bilirkişi incelemesi ve raporu ile yazı ve imza inkârına ilişkin düzenlemelerden bahsedilmelidir.

38. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266/1. maddesinde bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller;

“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” şeklinde düzenlenmiştir.

39. Aynı Kanun’un 281. maddesinde;

“(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.

(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir” hükmüne yer verilmiştir.

40. Anılan düzenlemeler gereğince mahkeme çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden (re’sen) bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir.

41. Bilirkişi raporu; bilirkişinin, hukukî değerlendirmeleri içermeyecek şekilde davanın çözümlenmesinde gereken teknik konulardaki açıklamalarını içeren mahkemeye sunduğu metindir. Bilirkişi raporu, mahkemenin uyuşmazlığı çözerken kullandığı kanıtlardan biri olup yargıç, bilirkişinin oy ve görüşünü öteki kanıtlarla birlikte serbestçe değerlendirir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 164).

42. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 208. maddesine göre taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde mahkemeye sunulan bu belge, sahtelik iddiasında bulunmayan aleyhine delil olarak kullanılır. Yazı veya imza inkârının sonucuna ilişkin HMK’nın 209. maddesindeki hüküm uyarınca adi senetteki yazı veya imza inkâr edilirse, bu konuda bir karar verilinceye kadar o senet herhangi bir işleme esas alınamaz ve delil olarak kullanılamaz; resmî senetlerdeki yazı veya imzanın inkârı hâlinde de senetteki yazı veya imzanın sahteliği ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz.

43. Sahtelik iddiası hâlinde HMK’nın 211. maddesinde;

“(1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:

a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.

b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir” şeklinde sahtelik incelemesinin nasıl yapılacağı belirtilmiştir.

44. Şu hâlde HMK’nın 211. maddesi uyarınca sahtecilik hususunda sıhhatli bir sonuç alınabilmesi ve kesin bir kanaat oluşması için, inkâr edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan ilgili kişiye ait mukayeseye elverişli yazı ve imzalar temin edildikten sonra sahtelik iddiasına ilişkin bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.

45. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılması mümkün değildir. Bu nedenle imza incelemesine esas alınan ilgili tarafın tatbike medar (uygulamaya elverişli) imzalarının bulunduğu belge asıllarının getirtilerek, incelemenin bunlar üzerinden yapılması gerekir.

46. Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2001 tarihli ve 2001/12-436 E., 2001/467 K. sayılı kararı ile 06.06.2001 tarihli ve 2001/12-466 E., 2001/483 K. sayılı kararında da aynen benimsendiği gibi; herhangi bir belgedeki imza veya yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi sebeple farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır (Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2021 tarihli ve 2019/(23)6-128 E., 2021/1131 K. sayılı kararı).

47. Diğer yandan “vekâletsiz iş görme” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemeler hakkında açıklama yapmakta fayda bulunmaktadır.

48. Mülga Borçlar Kanunu’nun 410 ve devamı maddelerinde vekâletsiz iş görme “vekâleti olmadan başkası hesabına tasarruf” başlığı ile düzenlenmiş iken, TBK’nın 526-531. maddeleri aralığında “vekâletsiz iş görme” başlığı altında düzenlenmiştir. Gerek mülga BK’da gerekse TBK’da vekâletsiz iş görmenin tanımı yapılmamış, iş görenin hak ve borçları ile iş sahibinin hak ve borçları düzenlenmiştir.

49. Vekâletsiz iş görmenin unsurları; iş görme, görülen işin başkasına ait olması, vekâlet ya da iş görme sözleşmesi bulunmaması, vekâletsiz iş yapanın iş görme iradesi ve görülen işin iş sahibinin yararına olmasıdır.

50. Vekâletsiz iş görme iki hâlde söz konusu olabilir. Bunlardan ilki sözleşmesi olmayan işler olup taraflar arasında usulüne uygun olarak kurulan bir sözleşme ilişkisi bulunmamasına rağmen iş gören tarafından yapılan ve iş sahibinin yararına olan işlerdir. İkinci hâl ise, iş gören ile iş sahibi arasında usulüne uygun ve geçerli bir sözleşme yapılmış olup, işin ifası sırasında veya bitiminde iş sahibinin talimatı ile veya talimatı olmaksızın iş sahibinin yararına olarak sözleşme kapsamı dışında kalmasına rağmen iş görenin yaptığı işlerdir. Başka bir ifadeyle bu hâle; sözleşme dışı iş veya sözleşme fazlası imalât da denilmektedir.

51. Vurgulamakta fayda vardır ki; Türk Hukuk Lûgatında da vekâletsiz iş görme (vekâleti olmadan başkası hesabına tasarruf), “Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören kişi, yaptığı işi hesabına yaptığı kişinin yararına varsayılan iradesine uygun davranmakla yükümlüdür. Vekâletsiz işgören kişi her türlü ihmalinden sorumludur. İş sahibi yapılan işi uygun bulursa işe vekâlet hükümleri uygulanır. Vekâletsiz işgörme sözleşmeden değil, yasadan doğan bir ilişkidir” şeklinde açıklanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1174).

52. Yargıtayın yerleşik içtihat ve uygulamalarına göre sözleşme kapsamı dışında kalan ilâve işlerle ilgili vekâletsiz iş görme hükümlerinde, iş sahibinin yararına olan imalatların işin yapıldığı tarihteki mahalli piyasa rayiçlerine bedelinin hesaplanması, piyasa fiyatlarının içinde katma değer vergisi ve yüklenici kârı bulunduğundan ayrıca eklenmemesi gerekir. Vekâletsiz iş görme hükümleri gereğince yapılan iş bedelinin sorumlusu sözleşme fazlası işlerde sözleşmenin tarafı olan ve fazla işten yararlanan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi ya da kamu kuruluşu; sözleşmesiz işlerde ise iş görenin sözleşmesiz yaptığı işlerden yararlanan ve kullanan kişi ve kuruluşlardır (Hukuk Genel Kurulunun 10.06.2021 tarihli ve 2017/15-2636 E., 2021/740 K. sayılı kararı).

53. Yapılan bu açıklamalar ışığında mahkemece davacının sözleşme dışı ekstra hizmetlerle ilgili alacaklı olup olmadığının nasıl belirleneceği konusu irdelendiğinde; öncelikle davacının sözleşme harici ilave hizmetleri verdiğine dair dosyaya sunduğu ve davalı şirketin ticarî temsilcisi ...’ın ıslak imzalarının bulunduğu belgeler üzerinde imza incelemesi yapılmalıdır. İmza incelemesinde ...’ın dava tarihinden önce vefat ettiği gözetilerek ölümünden önce mukayeseye esas olabilecek imzalarının il ve ilçe seçim kurulları, bankalar ve diğer resmî kurum ve kuruluşlardan temin edilmesi, grafoloji ve belge sahteciliği konusunda uzman olan yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak kurumlardan temin edilen tüm bu belgeler ile ...’un ıslak imzalarının bulunduğu belgeler üzerinde inceleme yaptırılması, yeterli teknik donanıma sahip laboratuvar ortamında, optik aletler ve gerekli teknik cihazlar kullanılarak, inceleme konusu ekstra hizmetlere ilişkin ıslak imzalı belgeler ile mukayeseye esas belgelerdeki imzaların tersim biçimi, seyir, işlerlik derecesi, istif, eğim, hız, doğrultu ve kalem baskı derecesi gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırıldığı denetime elverişli rapor alınması gereklidir.

54. Uzman bilirkişi heyetinden alınan raporda, sunulan belgeler üzerindeki imzaların davalının ticarî temsilcisi olarak hareket eden ...’ın eli ürünü olduğu saptandığı takdirde, ispat yükü kendisinde olan davacının bu belgelerde belirtilen hizmetleri verdiğini tanık beyanları, üçüncü kişilerden alınan faturalar, dava dışı ... İlaç San. ve Tic. A.Ş.’de bulunan kayıtlar gibi her türlü delil ile ispatlaması hâlinde, anılan belgelerde bulunan bedeller üzerinden hesaplama yapılması; şayet bu belgelerdeki imzaların ...’a ait olmadığı tespit edilirse, hizmetin verildiği yıl serbest piyasa rayiçlerine göre hizmet bedelinin saptanması gerekir.

55. Netice itibariyle özetlemek gerekir ise; mahkemece davacının talebinin ekstra hizmet harcamalarıyla ilgili olduğu ve iddiasını ispatlamakla yükümlü olduğu dikkate alınarak taraflar arasında akdî ilişkinin kurulduğu tarihten itibaren tüm yazışmalarda davacının muhatabı olan ...’ın davalı şirketin ticarî temsilcisi olarak davalı nam ve hesabına işlem yapmaya yetkili olduğu da gözetilmek suretiyle davacı tarafından ekstra hizmetlere ilişkin dosyaya sunulan belgeler üzerinde grafoloji ve belge sahteciliği konusunda uzman olan bilirkişi heyetine imza incelemesi yaptırılmalı, imza incelemesi sonucunda belgelerdeki imzaların ...’a ait olduğunun saptanması hâlinde bu belgelerde yazılı tutarlar esas alınarak hizmet bedeli hesaplanmalı, imzaların ...’ın eli ürünü olmadığı tespit edilirse, işin tekniği konusunda uzman olan yeni bir bilirkişi kurulundan alınacak rapor ile davacı tarafça kanıtlanabilen ekstra hizmetlerin bedeli mülga BK’nın 410 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekâletsiz iş görme hükümleri gereğince işin yapıldığı yıl serbest piyasa rayiçlerine göre ayrıca Katma Değer Vergisi (KDV) ve kâr eklenmeksizin belirlenmeli ve hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

56. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

57. Diğer taraftan dava tarihi 15.07.2008 olmasına rağmen, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 11.12.2015 olarak hatalı gösterilmiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddî hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

58. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen genişletilmiş değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.