Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/253 E. 2022/624 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kısmi dava ile hüküm altına alınan alacağın bakiyesi için açılan ek davada, davalının borcunun varlığı hususunda ayrıca inceleme yapılıp yapılmayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Kısmi davanın kabulü ile davalının borçlu olduğuna dair husus kesin hüküm oluşturduğundan, ek davada davalının borcunun varlığı hususunda ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek olmadığı gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin temyiz dilekçesinde talep ettiği duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:

4. Davacılar vekili, müvekkilleri üzerine hisseleri oranında kayıtlı İstanbul ili, Beşiktaş ilçesindeki bir arsanın 03.02.2011 tarihli protokol ile 4.000.000USD bedelle davalı tarafa satıldığını, satış bedelinin tam olarak ödenmediğini, bunun üzerine İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/309 E. sayılı dosyasıyla, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla, 50.000USD talepli alacak davası açıldığını, kabulüne karar verilen davanın onanarak kesinleştiğini, kesinleşen hükümde müvekkillerinin 3.587.500USD alacaklı olduklarının tespit edildiğini ileri sürerek hükme bağlanan 50.000USD’nin mahsubuyla bakiye 3.537.500USD’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı:

5. Davalı vekili, ek dava ile kısmi davanın bağımsız iki dava olduğunu, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/309 E. sayılı dosyasında bazı hususların incelenmediğini veya eksik incelendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı :

6. İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.02.2017 tarihli ve 2016/190 E., 2017/56 K. sayılı kararı ile; aynı taraflar arasında aynı konuya ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının kesin delil niteliğinde olduğu gerekçesiyle bakiye alacak yönünden (3.537.500USD) davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin 15.05.2017 tarihli ve 2017/657 E., 2017/651 K. sayılı kararı ile; kısmi davada taraflar arasındaki uyuşmazlığın bütün olarak değerlendirerek tespitler yapıldığı ve Yargıtay denetiminden de geçtiği nazara alınarak kısmi davada alınan ve kesinleşen bilirkişi raporunun alacağın bakiye kısmı için açılan ek davada kesin delil hükmü taşıdığı gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 20.12.2018 tarihli ve 2018/4289 E., 2018/12512 K. sayılı kararı ile; “…Dosyanın incelenmesinde, davacılardan ... ile davalı arasında 03.02.2011 tarihli "Satış Bedeline ilişkin Protokoldür" başlıklı belgede "..., tapu kayıtları mucibinde İstanbul ili, Beşiktaş İlçesi, Dikilitaş Mah. 410 Ada 66 parselde bulunan arsa niteldiğindeki taşınmazı ALICI'ya satacak, bu manada tapu sicil müdürlüğü huzurunda resmî senette mülkiyeti hiçbir kısıtlama olmaksızın tamamıyla ALICI adına tescil ettirecektir. ALICI 410 ada 66 parselin satış bedeli olarak Satıcı ...'e toplam 4.000.000 USD (dörtmilyon amerikandoları) bedel ödeyecektir. Bu toplam bedelin 300.000,00 USD'si (üçyüzbinamerikandoları) tapu müdürlüğündeki satıştan önce elden, bakiye kalan kısım ise İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi Dikilitaş Mahkemesi 410 ada 55,56,57,58,59,60, 61,62,63,64,65,66, ve 1438 ada 1,2,3,4,5,6,7 parsellerdeki diğer tüm maliklerin, tapularını Aygünler Pazarlama Turizm ve İşletmecilik Tic. A.Ş. adına devir, ferağ ve tescil ettirmelerinin hemen ardından diğer maliklerin satış bedelleri ile birlikte kendisine ödenecektir. Ancak 410 ada 55 parselde bulunan İBB, Hisselerinin ve 410 ada 64 parselde bulunan Murat ALEMDAĞ hisselerinin tapuda ALICI Aygünler adına tescil edilmesine ilişkin süreç buna dahil olmayıp, ...'in toplam satış bedelinin ödenmesi için bu parsellerdeki hukukî sorunların çözülmesi beklenilmeyecektir." şeklinde düzenleme yer almaktadır. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Buna göre taraflar, sözleşme koşullarını istedikleri gibi düzenleyebilirler. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Başka bir ifade ile, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Taraflar arasında geçerli bir sözleşme olup bu sözleşmeye göre de 410 ada 66 parsel sayılı taşınmaz 03.02.2011 tarihinde ..., ..., Zeynep Erdem, ... adlarına kayıtlı iken davalı şirkete satılarak tapuda tescil edilmiştir. Sözleşmeye göre ödenmesi gereken satış bedeli olarak kararlaştırılan 4.000.000 USD ın bir kısmı ödenmiş ancak kalan kısmın ödenmemesi nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan kısmı davanın kabulüne karar verilmiş, karar Yargıtay onaması ile kesinleşmiştir. Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor, tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de somut olay ve şarta bağlı protokol hükümleri dikkate alındığında kesin delil niteliğini alamayaçakları da göz ardı edilmemelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No:2013/1728, Karar (No:2015/1036) Somut uyuşmazlıkta, kısmı davada alınan bilirkişi raporunda davalı tarafın sadece ticarî defterlerinin incelendiği, taraflar arasında düzenlenen protokol hükümlerinin taraflara yüklediği hak borç ve yükümlülüklere ilişkin hiç bir değerlendirme tespit yapılmadığı anlaşılmaktadır. Yine mahkemece de, davacılardan ...'in, protokol hükümler gereğince İstanbul ili, Beşiktaş ilçesi, Dikilitaş Mahallesi, 410 ada, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66 nolu parseller ile 1438 ada, 1, 2, 3, 4 ,5, 6 ve 7 parsellerin davalı şirkete satışları konusunda bir taahhütte bulunduğu ve bu taahhüdünü kısmen yerine getiremediği anlaşılıyor ise de; davacılara ait taşınmazın satış parasının 4.000.000,00 USD olduğu ve yukarıda açıkladığımız bölümünün ödenmediği, taşınmazın hâlen davalı şirket üzerine kayıtlı olduğu ve davacıların ödenmeyen satış bedelini talep etme hakları bulunduğu şeklinde değerlendirme yapılmış, böylece protokoldeki düzenleme taahhüt olarak kabul edilerek taahhütün yerine getirilmediği kabul edilmiştir. Temyize konu davada ise, taraflar arasında düzenlenmiş bulunan sözleşme (protokol) hükümleri değerlendirilmeden kesinleşmiş hüküm doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Hâl böyle olunca, az yukarıda belirtildiği gibi taraflar arasında yapılan sözleşmenin (protokol) 2. maddesindeki "... Bu toplam bedelin 300.000,00 USD'si (üçyüzbinamerikandoları) tapu müdürlüğündeki satıştan önce elden bakiye kalan kısım ise İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, Dikilitaş Mah. 410 ada 55,56,57,58,59,60,61,62,63,64,65,66,ve 1438 ada 1,2,3,4,5,6,7 parsellerdeki diğer tüm maliklerin, tapularını Aygünler Pazarlama Turizm ve İşletmecilik Tic. A.Ş. adına devir, ferağ ve tescil ettirmelerinin hemen ardından diğer maliklerin satış bedelleri ile birlikte kendisine ödenecektir." şeklindeki düzenleme, alınan bilirkişi raporları gerek içerik gerekse miktar yönünden eksik incelemeye dayalı olduğundan açılan iş bu fazlaya ilişkin ek dava yönünden kesin delil niteliği taşımamaktadır. Akit serbestisi ilkesi gereğince geçerli olduğundan ve hak ve yükümlülükler incelenmediğinden bu durumda; mahkemece, belirtilen hususlarda değerlendirme ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle ve oy çokluğuyla karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/120 E., 2019/233 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ek dava mahiyetinde açılan eldeki davada, başkaca araştırma değerlendirme yapılmadan kısmi davada verilen hüküm doğrultusunda karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmalıdır.

15. Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi durumunda kısmi dava söz konusudur. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olmadıkça kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen mümkündür. Uygulamada bu ayrı davaya, ek dava denilmektedir.

16. Hemen burada, kısmi dava ve ek davanın etkisi üzerinde durulmalıdır.

17. Her dava, kural olarak tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen kararın tespit kısmı, kalan kısım için açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.

18. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın ret ile sonuçlanması hâlinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmektedir.

19. Başka bir deyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki; bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü, sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.

20. Kısacası ikinci davaya (ek davaya) bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca doğrudan (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.

21. Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması hâlinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse, kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm oluşturacaktır.

22. Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığının değerlendirilmesinde de yarar bulunmaktadır.

23. Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de, somut olayın özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

24. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/9-148 E., 2021/1183 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

25. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendiğinde; davacılar, davalı şirket aleyhine, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/309 E. sayılı dosyasında görülen kısmi davada, davaya konu edilen 03.03.2011 tarihli “satış bedeline ilişkin protokoldür” başlıklı sözleşmeye dayanarak alacaklı oldukları iddiasıyla 50.000USD talepte bulunmuş, yargılamada anılan protokol hükümlerinin ve davalı tarafından yapılan ödemelerin değerlendirilmesi suretiyle davalıların toplam 3.587.000USD satış bedelini ödemedikleri ve bu bedel kadar borçlu olduklarının tespiti ile birlikte taleple bağlı kalınarak 50.000USD bedel yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Verilen kararın Özel Daire tarafından onanması ve karar düzeltme talebinin reddi suretiyle kesinleşmesi üzerine, davalıların anılan protokol gereği sözleşme bedelini ödemekle yükümlü oldukları hususu vakıa olarak kesinlik kazanmıştır.

26. Eldeki ek davada ödenmeyen bakiye bedel istenilmekle, kısmi davanın davalının anılan sözleşme gereği sorumlu ve borçlu olduğuna ilişkin tespit bölümü bağlayıcı olduğundan artık davalının sorumluluğunun veya borcunun olup olmadığı hususu tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesinleşen vakıalar nedeniyle mahkemenin, alacağın varlığına yönelik yeniden araştırma ve inceleme yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtayca doğrudan (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.

27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, sözleşmede belirtilen bedelin tüm taşınmazların devrinin karşılığı olduğu, bu taahhüdün ise henüz gerçekleşmemesi ve sözleşme maddesinin geciktirici şarta bağlı düzenlenmiş olması nedeniyle davacıların alacağa henüz hak kazanmadıkları, kısmi davadaki tespitin doğru olmayabileceği, bu nedenle Özel Daire kararında işaret edildiği üzere sözleşme maddelerinin yeniden değerlendirilmesi suretiyle hüküm tesisi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

28. Hâl böyle olunca, Mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.

29. Ne var ki, hüküm altına alınan bedel yönünden inceleme yapılmadığı anlaşılmakla bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup davalı şirket vekilinin hükmedilen miktara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 28.04.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.