Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/538 E. 2022/1296 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hizmet tespiti davası sonucu doğan prim alacakları için zamanaşımı süresinin ve başlangıç tarihinin belirlenmesinde, primlerin ait olduğu dönemdeki mevzuatın mı yoksa 5510 sayılı Kanun'un 93/2. maddesinin mi uygulanacağı hususunda çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesi kararının, temyiz tarihindeki kesinlik sınırının altında kalması nedeniyle, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-(a) ve Ek 1. maddeleri uyarınca miktar itibariyle temyiz edilemeyen bir karar olduğunun anlaşılması gözetilerek davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “İstirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karara yönelik taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine ilişkin verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı ... Makine Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekili dava dilekçesinde; dava dışı işçi ... tarafından müvekkili şirkete ve davalı Kuruma karşı açılan tespit davasında verilen kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, şirketin ticari faaliyeti nedeniyle ihalelere katılmak için “SGK borcu yoktur” yazısı almak istediğinde borçlu olduğunun belirtildiğini, müvekkili şirketin ticari faaliyetini devam ettirebilmek için ihalelere katılmak zorunda olduğundan söz konusu borcu ve fer’îlerini 16.12.2015 tarihli ve ... sayılı dilekçesi ile ihtirazi kayıtla ödeyeceğini beyan ettiğini ve mahkeme kararı gereğince davalı Kuruma prim ve gecikme zammı olarak toplam 110.464,31TL ödeme yapmak zorunda kaldığını, akabinde gerek ihtirazi kayıtla ödeme yapılması gerekse yapılan ödemelerin zamanaşımına uğramış alacaklarla ilgili olduğu gerekçesi ile fazla yapılan ödemelerin iadesinin 21.12.2015 tarihli ve ... sayılı dilekçe ile Kurumdan talep edildiğini ancak dilekçelerine cevap verilmediğini haksız ve hukuka aykırı olarak yapılan tahsilatların davalı Kurum kayıtlarından tespit edilebilecek nitelikte olduğundan şimdilik 1.000TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı Kurumdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 28.12.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile toplam talebini 43.189,87TL’ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; davanın nitelik itibariyle menfi tespit davası olduğunu, zamanaşımının mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren başladığını, davacı hakkında henüz takip yapılmadan bu hakkın kullanılamayacağını, borcun zamanaşımına uğramış olduğu kabul edilse bile zamanaşımına uğramış bir borcun ödenmiş olması hâlinde geri istenmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

6. ... İş Mahkemesi 28.12.2016 tarihli ve 2016/95 E., 2016/568 K. sayılı kararı ile; dava dışı ... tarafından davacı şirket aleyhinde açılan prime esas kazancın tespiti davasında verilen davanın kabulüne ilişkin kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşmesi üzerine davalı Kurum tarafından 2003/12 ila 2008/12. aylara ait prim, işsizlik sigortası primi ve idari para cezasından dolayı borç tahakkuk ettirildiği, borcun davacı şirket tarafından 15.12.2015 tarihinde 110.464,31TL olarak “... İş Mah. 2010/693 E-2013/473 K İht. Kayıt” “SSK İcra tahsilatı geçmiş dönem” açıklaması ile ödendiği, davacı şirket tarafından ödenen 2003/12-2005/11. aylar arası prim ve diğer alacakların toplamı olan 41.912,87TL ile 2008/9. aya ait 1.277TL idari para cezasının zamanaşımına uğradığından 43.189,87TL borcun istirdadının mümkün olduğu, sözkonusu ödemenin ihtirazi kayıt ile ve icra tehdidi altında ödenmiş olması nedeniyle rızaen yapılmış bir ödeme olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 43.189,87TL'nin 1000TL'sinin 15.12.2015, kalan miktarın ıslah tarihi olan 28.12.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin Kararı:

7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekillerince süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.

8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 27.11.2017 tarihli ve 2017/561 E., 2017/1556 K. sayılı kararı ile; 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önceki yasal mevzuatta 506 ve 6183 sayılı Kanunlarda sigorta primi ve diğer alacakların doğması yönünde özel durumlara göre zamanaşımı başlangıcı ile ilgili özel düzenleme bulunmadığı, 5510 sayılı Kanun'un 93/2. maddesiyle 506 sayılı Kanun'da öngörülmeyen yeni bir düzenleme getirildiği buna göre Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi izleyen takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbi olduğu, prim ve diğer alacaklar mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise on yıllık zamanaşımı süresinin mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, bu nedenle Kurumun prim ve diğer alacakları mahkeme kararının kesinleştiği tarihte doğup talep konusu hak anılan tarihte istenebilir konuma geldiğinden kesinleşme tarihi itibarıyla yürürlükte olan yasal mevzuatın uygulanması gerektiği, dava dışı sigortalının açtığı hizmet tespiti davasında mahkemece hüküm altına alınan çalışma süresine ilişkin olarak davacı işveren hakkında Kurumca tahakkuk ettirilen sigorta primi borcu bakımından yargı kararının kesinleştiği tarihte yürürlükte olan 5510 sayılı Kanun'un 93/2. maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresi geçmediğinden sigorta primi borcunun tahsili istemi yerinde olup aksi yöndeki mahkeme kararının hatalı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 18.11.2019 tarihli ve 2018/745 E., 2019/8696 K. sayılı kararı ile; “... İş Mahkemesinin 2010/693 E-2013/473 K sayılı 30.09.2013 tarihli ilamı ile dava dışı ...’in ... Mak. San. ve Tic. A.Ş. “Elektrikli ev aletleri” işi işyerinde hizmet akdine istinaden 01.12.2003-19.12.2008 tarihleri arasında Prime esas kazancının eksik bildirildiğinin tespitine karar verilmiş, karar Yargıtay 21. H.D.’ nin 2015/2560 E. - 2015/13779 K. sayılı, 15.06.2015 tarihli ilamı ile Onanarak kesinleşmiştir.

Davalı kurum tarafından 1.12.2015 tarihli resen hesaplanan borç konulu yazıda 31.12.2015 tarihine kadar hesaplanan faiziyle birlikte 113.894 TLnin 1 ay içinde ödenmesi davacı işverenden istenmiştir. Davacı şirket tarafından 14.12.2015 tarihli dilekçede borcun zamanaşımı,diğer tüm itirazlar ve dava açma hakkı saklı tutulmak kaydıyla ihtirazi kayıtla ödeneceği bildirilmiş, 15.12.2015 tarihinde 110.464,31 TL olarak ... Bankası ... şubesi aracılığı ile ödenmiştir. Bilahare 21.12.2015 tarih ve ... vr sayılı dilekçe ile davacı şirket zamanaşımına uğradığı halde ihtirazi kayıtla ödenen fazla paranın iadesini talep etmiştir.

Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 80. maddesinde, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değişiklik yapılarak Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 30.09.2003 günü yürürlüğe giren 38. maddesiyle anılan madde yeniden değiştirilerek tahsilde, 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, sonrasında bu maddede 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanunun 11. maddesi ile bir kez daha değişikliğe gidilerek tahsilde, 6183 sayılı Kanunun 51 ve 102. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı açıklanmış, böylelikle 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki duruma dönülmüştür.

Şu durumda söz konusu mevzuat kapsamında, zamanaşımı süresi bakımından, 08.12.1993 günü öncesine ve 06.07.2004 sonrasına ilişkin prim ve diğer alacaklar yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen (10) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanunun 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 – 05.07.2004 dönemine ait prim ve diğer alacaklar yönünden ise, 6183 sayılı Kanunun “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanmakta, anılan madde hükmüne göre (5) yıl olan zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak kabul edilmektedir.

Diğer taraftan, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Prim belgeleri ve işyeri kayıtları” başlıklı 86. maddesinin yedinci fıkrasında, Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler sonucunda veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata karşın (1) ay içinde verilmemesi veya eksik verilmesi durumunda, bu belgelerin Kurumca resen düzenleneceği ve içeriği sigorta primlerinin Kurumca belirlenerek işverene tebliğ edileceği, işverenin, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren (1) ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebileceği, itirazın reddi durumunda, işverenin kararın tebliğ tarihinden itibaren (1) ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabileceği açıklanmıştır. Kanunun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 88. maddesinin on altıncı fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanunun 51., 102. ve 106. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı bildirildikten sonra “Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı” başlıklı 93. maddesinin ikinci fıkrasında ise, Kurumun prim ve diğer alacaklarının ödeme süresinin dolduğu tarihi izleyen takvim yılı başından başlayarak (10) yıllık zamanaşımına tâbi olduğu, Kurumun prim ve diğer alacaklarının; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımının (10) yıl olarak uygulanacağı yönünde düzenleme yapılmıştır.

Konuya ilişkin 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki yasal mevzuatımızda, 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde ve 6183 sayılı Kanunda prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlara göre zamanaşımı başlangıcı yönünden özel bir düzenlemenin yer almadığı, 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin ikinci fıkrasıyla, 506 sayılı Kanunda öngörülmeyen yeni bir düzenleme getirilerek, prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlarda zamanaşımının hangi tarihten başlayacağının belirlendiği belirgin bulunmakla, genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı ve zamanaşımına ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunda, geriye yürüyeceğine olanak veren bir düzenlemenin bulunmaması gözetildiğinde, zamanaşımı hükmü içeren anılan fıkranın geçmişe yönelik uygulanamayacağı benimsenmelidir.Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, mahkemece tespitine karar verilen ve 01.10.2008 tarihinden önceki dönemlere ait hizmet sürelerine ilişkin prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının, primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Somut olayda, prim borcunun bir kesiminin 06.07.2004 öncesinde, bir kısmının ise anılan tarih sonrasında muaccel olduğu görülmektedir.

Bu nedenle Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı belirlenirken, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenmesi gerektiği ilkesi gözetilmek suretiyle, öncelikle prim borcunun muaccel olduğu tarihler itibariyle ay be ay ayrıştırılması ile prim ve gecikme zamlarının hangi aylara ait olduğu miktarlarıyla saptanmalı, yapılacak tespit uyarınca uygulanması gereken mevzuat belirlenerek, varılacak sonuca göre her aya ait prim borcu için ayrı karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı süresinin "borcun muaccel olduğu tarih" yerine, hizmet tesbiti kararının kesinleştiği tarihten başlatılması suretiyle eksik ve yanılgılı değerlendirme ile davanın tümden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu, zamanaşımı bakımından 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki yanılgılı değerlendirmeyle zamanaşımı süresi (10) yıl olarak benimsenerek istemin tümüyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 26.02.2020 tarihli ve 2019/2283 E., 2020/376 K. sayılı kararı ile; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi'nin 06.12.2016 tarihli ve 2016/8633 E., 2016/14753 K. sayılı ilamının içeriğine yer verildikten sonra 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinde, ".. mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır." hükmüne; aynı yöndeki 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinde ise ".. alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır." düzenlemesine yer verilmiş olup her iki düzenlemede de mahkeme kararı ile belirlendikten sonra Kurum tarafından gözetilme zorunluluğu bulunan sigortalılık sürelerine ilişkin prim borçlarının yargı kararı olmadan Kurum tarafından talep ve tahsili mümkün olmadığı gibi işveren tarafından yapılacak ödeme başvurusuna da değer verilmesi olanağı bulunmadığı, gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinilmesini önlemek için kamu düzenine ilişkin dava sürecindeki yargılama sonucu elde edilecek kesin hükümle ortaya çıkacak sigortalılık süresi için prim tahsil olanağı öngörülmüşken hukuken varlık kazanmamış sigortalılık süresi yönünden zamanaşımı süresinin işletilmesine olanak bulunmadığı belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında mı yoksa 5510 sayılı Kanun’un 93/2. maddesi uyarınca mı değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle direnme kararına yönelik davacı vekilinin temyiz isteminin kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz isteminin miktar yönünden reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

15. Öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

16. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesinin 1. fıkrasında, “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiili olarak göreve başlamıştır.

17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 341. maddesinde yer alan;

“(Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:

a) Nihai kararlar.

b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.

(2) (İptal birinci cümle: Anayasa Mahkemesi’nin 24/2/2022 tarihli ve E.:2021/34, K.:2022/21 sayılı Kararı ile) (…) (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.

(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.

(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.

(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir” şeklindeki düzenleme ile istinaf yoluna başvurulabilen kararların neler olduğu düzenlenmiştir.

18. Öte yandan HMK’nın 361 ve 362. maddelerinde de temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar hüküm altına alınmıştır. HMK’nın 362/1-(a) maddesi uyarınca “Miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamaz.

19. 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesiyle HMK'ya eklenen Ek 1. madde ile aynı Kanun’un 362/1-(a) maddesinde öngörülen parasal sınır her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle ile belirlenmektedir. Anılan Ek 1. maddenin 2. fıkrasında ise HMK’nın 341, 362 ve 369. maddelerindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

20. Belirtilmelidir ki; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağından duraksama bulunmamaktadır.

21. Bu açıklamalara göre davacı şirket aleyhine kesinleşen prime esas kazanç tespiti davası neticesinde Kurum tarafından resen hesaplanan 110.464,31TL prim borcu 15.12.2015 tarihinde davacı tarafından ödenerek ödeme sonrası fazlaya ilişkin haklar ve talep artırma hakkı saklı tutularak 1000TL talepli eldeki davanın açıldığı, 28.12.2016 tarihinde ıslah dilekçesi (talep artırım) ile toplam talebin 43.189,87TL olduğunun belirtildiği, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından faiz başlangıcı ve nispi vekâlet ücreti; Kurum vekilince davanın reddine karar verilmesi talebi ile istinafa başvurulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusu reddedilerek davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle davanın reddine karar verildiği, verilen kararın davacı vekilince temyizi üzerine kararın bozulması sonrası Bölge Adliye Mahkemesince davanın reddine yönelik önceki kararda direnildiği gözetildiğinde direnme kararının verildiği 26.02.2020 tarihinde HMK’nın 362/1-(a) maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 72.070TL olup Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlığa konu toplam alacağın 43.189,87TL dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK'nın 362/1-(a) ve Ek 1. maddeleri gereğince miktar itibariyle temyiz edilemeyen kararlardan olduğu anlaşılmaktadır.

22. Hâl böyle olunca davacı vekilinin temyiz isteminin reddi gerekmektedir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı ... Makine Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi vekilinin temyiz isteminin miktardan REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.