Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/575 E. 2022/1298 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İtibari hizmet süresinin tespiti ve yaşlılık aylığı bağlanması istemiyle açılan davada, tespit edilen itibari hizmet süresinin kesinleşmeden yaşlılık aylığı tahsisi talebi yönünden dikkate alınıp alınamayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: İtibari hizmet süresinin tespiti davalarının hukuki niteliği ve bu davalarda verilen kararların sosyal güvenlik hukuku açısından doğurduğu sonuçlar değerlendirilerek, tespit edilen itibari hizmet süresinin yaşlılık aylığı hesabında gözetilmesi için kesinleşmesinin gerekmediği, bu nedenle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karara yönelik davalılar vekillerinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı işverene ait işyerinde matbaa makine operatörü olarak 09.07.1992–20.02.2014 tarihleri arasında çalıştığını, davalı işyerindeki tüm çalışmalarının işyeri ve işin niteliği itibariyle 506 sayılı Kanun’un Ek 5.maddesindeki koşulları taşıdığını ancak hizmetlerinin davalı Kuruma Ek 5. madde kapsamında bildirilmediğini, davalı işyerinde çalışmaya başladığı 09.07.1992 tarihi ile 01.10.2008 tarihleri arasında 5574 gün itibari hizmete tabi çalışmasının olduğunu, öte yandan müvekkilinin itibari hizmet süresi olan 3 yıl 10 ay 13 günün yaş haddinin dolduğu 23.12.2018 tarihinden düşüldüğünde 10.02.2015 tarihinde emekliliği hak edeceği ve izleyen ilk ay başı olan 01.03.2015 tarihinden itibaren kendisine yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğini ileri sürerek müvekkilinin davalıya ait işyerinde geçen hizmetlerinin 506 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesi kapsamına girdiğinin ve itibari hizmet süresinden yararlandırılması gerektiğinin tespiti ile bilirkişi tarafından yapılacak hesaplama sonucunda emeklilik tarihi ile bu tarihten itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; itibari hizmet süresinden istifade edebilmek için sigortalının basım ve gazetecilik işyerinde çalışması ve çalışılan yerde 506 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesinin II numaralı bendinin (a-f) alt bentlerinde belirlenen yazılı fiziksel dış etkenlerden birinin gerçekleşmiş bulunması gerektiğini ayrıca itibari hizmet süresinin sigortalılık süresine eklenebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı ... Baskı Ambalaj San. ve Tic. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirkette 09.07.1992–16.09.2007 ve 01.10.2007–20.02.2014 tarihleri arasında matbaa makine operatörü olarak çalıştığını, işyerinde montajcı, baskı operatörü, harmancı, giyotin ustası, etiketçi vs. farklı meslek kollarının olduğunu, teknik anlamda sadece baskı operatörlerinin matbaacı konumunda bulunduğunu, davacının hâlen aktif çalışan olmadığı için itibari hizmet tespitinde hukukî yararının bulunmadığını ve taleplerinin de zamanaşımına uğradığını öte yandan 01.10.2008 tarihinde yapılan Kanun değişikliği ile matbaa işyerleri ve benzerlerinin itibari hizmet gerektiren işyerleri kapsamından çıkarıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

7. ... İş Mahkemesi 26.10.2016 tarihli ve 2014/420 E., 2016/407 K. sayılı kararı ile; davacının, işyerinde yaptığı işin 506 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesi kapsamında bulunduğu, buna göre 09.07.1992 tarihi ile 506 sayılı Kanun’un yürürlükten kalktığı 30.09.2008 tarihi arasındaki toplam 5574 günlük fiili çalışma süresinin %25’i oranında olmak üzere 1393 gün (3 yıl 10 ay 13 gün) itibari hizmet süresinden yararlanabileceği öte yandan davacının davalı Kurumdan yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğuna dair herhangi bir bilgi ve belgenin dosya içinde mevcut olmadığı ancak Yargıtayın yerleşik uygulamaları ve usul ekonomisi gözetilerek dava dilekçesinin tahsis talep dilekçesi olarak kabul edilmesi gerektiği bu durumda davanın açıldığı 09.07.2014 tarihi itibariyle tahsis talebinde bulunduğu kabul edilerek 23.12.1968 doğumlu davacının 18 yaşını ikmal ettiği 23.12.1986 sigortalılık başlangıç tarihine göre itibari hizmet süresinin sigortalılık süresi ve yaş koşulunda dikkate alınması suretiyle 506 sayılı Kanun’un Geçici 81/B-d maddesinde öngörülen koşulların her üçünü birden yerine getirdiği anlaşıldığından 09.07.2014 tarihini takip eden ay başı olan 01.08.2014 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin Kararı:

8. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalılar vekillerince süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.

9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 19.04.2017 tarihli ve 2017/98 E., 2017/492 K. sayılı kararı ile; 506 sayılı Kanun’un Ek 5. maddesindeki düzenleme uyarınca davacının itibari hizmet süresinden yararlanma koşullarına sahip olduğu, yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin koşulların tahsis talep tarihinde Kurum kayıtlarında yer alan prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresi gözetilerek belirlenmesi gereğini öngören yasal zorunluluk karşısında eldeki dava sonucu kazanılacak sigortalılık süresinin konuya ilişkin tespit hükmü kesinleştikten sonra Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından aylık koşullarının belirlenmesinde gözetilebilecek sigortalılık süresi niteliğini kazanacağından talep tarihindeki koşullara göre aylık isteminin reddi konusundaki Kurum işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığı gibi hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda davacının 09.07.1992-30.09.2008 tarihleri arası dönemdeki 5574 günlük itibari hizmet süresinden yararlanmayı gerektirir çalışması karşılığı oluşan tüm itibari hizmet süresinin, 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresine eklenmesi ve 506 sayılı Kanun’un geçici 81. maddesi kapsamındaki koşulların 23.05.2002 tarihi itibariyle hak kazanılmamış itibari hizmet süresi de hesaba katılarak belirlenmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

10. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.10.2019 tarihli ve 2017/3349 E., 2019/7420 K. sayılı kararı ile;

“1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerekçelere göre davalıların tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 09.07.1992-30.09.2008 tarihleri arasında davalı işverene ait matbaa işyerinde, tifdruk baskı makinesi operatörü olarak çalıştığı, bu çalışmaları esnasında solunum ve cilt yoluyla vücuda geçen gaz veya diğer zehirleyici maddelere maruz kaldığının tespiti üzerine dava edilen süre zarfında itibari hizmet süresinden yararlanma koşullarına sahip olduğu, bu kapsamda geçen toplam 5574 günlük fiili çalışma süresine 506 sayılı Yasa'nın ek-5. maddesi uyarınca % 25 oranına göre belirlenen 1393 günün, itibari hizmet süresi olarak salt sigortalılık süresine eklenmesi gereğinin tespitine karar verildiği ancak yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin koşulların, tahsis talep tarihinde Kurum kayıtlarında yer alan prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresi gözetilerek belirlenmesi gerektiğinden bahisle, eldeki dava sonucu kazanılacak sigortalılık süresinin tespitine ilişkin hükmün kesinleşmesinden sonra yaşlılık aylığı bağlanmasında gözetilebileceği gerekçesi ile tahsis talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık; yargılama sonucunda belirlenen itibari hizmet süresinin, davacının eldeki davada ikinci talebi olan yaşlılık aylığı tahsisine karar verilmesi talebinin değerlendirilmesinde dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Muhakemesi Kanunu'nun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinin 2. bendinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlenmesi gereği davacının tüm talepleri hakkında, yargılama sonucu varılan tespitler doğrultusunda ve özellikle eldeki davada belirlenen itibari hizmet süresinin yaşlılık aylığı tahsisinde gözetilmesi için kesinleşmesinin gerekmemesine göre, mevcut fiili hizmet ve tespit sonucu belirlenen itibari hizmet sürelerine göre tahsisi koşullarının da irdelenmesi ve sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 04.03.2020 tarihli ve 2020/175 E., 2020/413 K. sayılı kararı ile; sigortalılık süresi tespitine ilişkin davaların yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 79. maddesi ve aynı yöndeki 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesindeki düzenlemelerde prim ödeme gün sayılarının mahkeme kararı ile belirlendikten sonra Kurum tarafından gözetilme zorunluluğu ortaya konulmuş olup itibari hizmet süresi sonucu elde edilen sigortalılık süresi eklenmeksizin davacı yönünden yaşlılık aylığı koşullarının gerçekleşmediği çekişmesiz ve sigortalı özlük dosyasındaki kayıtlarla sabit iken bu konuda herhangi bir tereddüt bulunmadığı gibi dava yoluyla edinilen sigortalılık sürelerinin değerlendirilmesi yöntemini öngören açık yasal düzenleme karşısında bildirimi yapılmamış sürelerin, kesinleşmiş hükme konu olmadan Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yaşlılık aylığı hesabında dikkate alınması mümkün değilken eldeki davaya konu sürenin yine aynı davada talep edilen aylık koşullarının belirlenmesinde esas alınması gereğini öngören bozma ilamındaki yaklaşımın kabulüne olanak bulunmadığı ayrıca aylık koşullarının tahsis tarihi itibariyle incelenmesine ilişkin zorunluluk karşısında kesinleşmemiş hükümle elde edilen sigortalılık süresinin eldeki davaya konu yaşlılık aylığı koşullarının oluşumunda dikkate alınmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı ve davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; itibari hizmet süresinin tespiti ve yaşlılık aylığı bağlanması istemiyle açılan eldeki davada yargılama sonucunda tespit edilen itibari hizmet süresinin kesinleşmeden davacının ikinci talebi olan yaşlılık aylığı tahsisi talebi yönünden dikkate alınmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. Davalı Kurum vekilinin temyizi yönünden:

15. Hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

16. Davalılar vekillerinin ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi üzerine istinaf yoluna başvurduğu, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince itibari hizmet süresinin tespiti yönünden ilk derece mahkemesince verilen karar hukuka uygun bulunarak yaşlılık aylığı bağlanma talebi yönünden istinaf isteminin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesi kararının taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Daire tarafından davalılar vekilllerinin tüm temyiz itirazları reddedilerek hükmün davacı lehine bozulduğu görülmekle, Özel Dairece tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilen davalı Kurum vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukukî yararı bulunmadığı açıktır.

17. O hâlde davalı Kurum vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B. Davacı vekilinin temyizi yönünden:

18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeler ve kavramlar üzerinde kısaca durmak gerekir.

19. Önemle belirtilmelidir ki, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup uluslararası hukuk normları ile Anayasa’da güvence altına alınmıştır. Bu hak, bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo–ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (Arıcı, Kadir; Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s. 95). Diğer bir ifadeyle sosyal güvenlik hakkı ortaya çıkabilecek sosyal riskleri önlemeyi amaçlar.

20. Sosyal güvenlik hakkı içerisinde malûllük, yaşlılık ve ölüm ise insanın kaçınamayacağı sosyal risklerden bazılarıdır. Bu risklerden bireylerin korunması için ise malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları düzenlenmiştir.

21. Bununla birlikte bireylerin malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından yararlanması kanun ile sınırlanmış ve belirli koşulların varlığına bağlanmıştır. Bu koşullardan biri de kişinin belirli bir süre sigortalı olması diğer bir ifadeyle sigortalılık süresidir.

22. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler”.

23. Sigortalılık süresinin düzenlendiği 506 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre, "Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.

Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir".

24. Öte yandan hizmet, 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a maddesi (506 sayılı Kanun sigortalıları) kapsamındaki sigortalılar yönünden “sigortalılık süresi” “prim ödeme gün sayısı” ile sigorta primine esas kazancın bütününü ifade eder. Kayıt dışı istihdam; sigortalı hizmetin tümden bildirilmemesi yanında hizmetin unsurları olan “süre” “prim gün sayısı” veya “sigorta primine esas kazanç”ın biri veya birkaçının tamamen veya kısmen Kuruma bildirilmemesi biçiminde de ortaya çıkabileceğinden hizmet tespiti davasının bu unsurların biri veya birkaçı için açılması mümkündür (Öztürk, Sezai; Öğreti ve Yargıtay Kararları Işığında Hizmet Tespiti Davaları, Ankara 2021, s. 221).

25. Mahkemeden istenen hukukî korunmaya göre davalar; eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak adlandırılmaktadır.

26. Eda davalarında bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken, inşai (yenilik doğuran) davalar ile var olan bir hukukî durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukukî durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukukî durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.

27. Tespit davaları ise bir hukukî ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalar olup konusunu hukukî ilişkiler oluşturur. Bu dava türü ile bir hukuksal ilişkinin varlığı veya yokluğu saptanmaktadır. Bu davalarda davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hukukî ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesidir.

28. Tespit davasında sadece tespit hükmü verilebilir ve tespit hükmü kesin hüküm ve kesin delil teşkil eder.

29. Tespit davasında verilen karar ile hukukî ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir; diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukukî ilişkinin yok olduğu kesin olarak hükme bağlanır.

30. Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için bu davanın konusunu oluşturan hukukî ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin bulunması gerekir.

31. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (1086 sayılı Kanun) tespit davası açıkça düzenlenmemiş; bu dava türü içtihatlarla kabul edilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 106. maddesi ile tespit davaları açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca bazı özel kanun hükümlerinde de tespit davasına açıkça yer verilmiştir.

32. Bu özel kanun hükümlerinden biri de hizmet tespitine ilişkin davalarında yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun'un 79. ve 5510 sayılı Kanun'un 86. maddelerinde yer almaktadır. Her iki kanun hükmü ile sigortalıların hizmetlerinin tespitine ilişkin olarak dava açılabileceği açıkça ve özel olarak düzenlenmiştir.

33. Bu tür davalar hukukça olumlu bir tespit davasıdır; yoksa, inşai (yenilik yaratıcı) dava değildir. Zira mahkeme esasen var olan hukuksal durumu ortaya çıkarmaktadır (Çenberci M: Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi,1977, s. 627; aynı yönde Tuncay, Can./ Ekmekçi, Ömer: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 15. Bası, İstanbul 2012, s.216).

34. Öte yandan itibari hizmet süresi ise ağır ve yıpratıcı işlerde çalışanların erken yıpranmaları nedeniyle kanun koyucu tarafından belirlenmiş erken emeklilik sağlayan düzenlemelerden biridir. İtibari hizmet süresi fiilen olmayan ancak kanun koyucu tarafından verilen imkân nedeniyle varsayılan bir sürenin sigortalılık süresine eklenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.

35. Nitekim tespitine karar verilen itibari hizmet süresi hesaba alınan hizmet süresi üzerinden hesaplanan ve sigortalılık süresine eklenen süre olup varolan ancak kayıtlara geçmemiş bir süre saptanarak hukuksallaştırılacaktır.

36. Bu değerlendirmenin doğal sonucu olarak, tespitine dair karar verilen süreler, tespit kararının kesinleşme tarihine bakılmaksızın sosyal güvenlik hukuku açısından sonuçlarını doğurmaktadır. İtibari hizmet süresinin tespiti davası sonucunda verilen karar yaşlılık aylığı bağlanma koşullarına doğrudan etki eder niteliktedir.

37. Nitekim HGK'nın 29.04.2021 tarihli ve 2017/10(21)-227 E., 2021/538 K.; 28.09.2011 tarihli ve 2011/10-475 E., 2011/560 K. sayılı kararında da aynı yaklaşım benimsenmiştir.

38. Somut olayda; itibari hizmet süresinin tespiti ve yaşlılık aylığı bağlanması talebiyle eldeki davanın açıldığı, ilk derece mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın davalılar vekillerinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince itibari hizmet süresinin tespiti yönünden verilen karar usul ve yasaya uygun olduğu ancak yaşlılık aylığı bağlanması istemi yönünden usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, taraf vekillerinin kararı temyizi üzerine davalıların temyiz itirazları reddedilerek kararın tespit edilen itibari hizmet süresinin yaşlılık aylığı bağlanması talebinde de değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek davacı lehine bozulduğu, görüldüğü üzere tespit edilen itibari hizmet süresi tespiti yönünden uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmaktadır.

39. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgular bir arada değerlendirildiğinde; itibari hizmet süresinin tespiti davalarının niteliği ve doğurduğu sonuçlar karşısında eldeki davada belirlenen itibari hizmet süresinin yaşlılık aylığı hesabında gözetilmesi için kesinleşmesinin gerekmemesine göre tespit sonucu belirlenen itibari hizmet süreleri de dikkate alınarak yaşlılık aylığı tahsis koşullarının irdelenmesi gerekmektedir.

40. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

41. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekilinin temyiz talebinin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.