Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/259 E. 2022/1398 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hizmet tespiti davası sonucu tahakkuk ettirilen Sosyal Güvenlik Kurumu prim alacaklarında zamanaşımı süresinin ve başlangıcının hangi mevzuata göre belirleneceği uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunda uyuşmazlık konusu miktarın, temyiz edilebilirlik sınırının altında olması nedeniyle, davacı vekilinin temyiz isteminin miktardan reddine karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki "Kurum işleminin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ...Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı ... Kurumu vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı sigortalı ... tarafından ... İş Mahkemesinde açılan davada sigortalının 2512 gün davacı şirkete ait işyerinde çalıştığının tespitine ilişkin kararı temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğinden bahisle davalı Kurumca 14.08.2015 tarihli yazı ile 01.01.2000-10.01.2008 tarihleri arasındaki döneme ilişkin prim ve işsizlik sigortası primi ile bunların gecikme zammı ile birlikte toplam 49.421,46TL’nin ödenmesinin talep edildiğini ancak 14.08.2002-05.07.2004 tarihleri arasındaki prim borçlarının zamanaşımına uğradığını, bu konuda Kuruma yapılan başvurunun kabul edilmediğini, red yazısının 29.12.2015 tarihinde tebliğ edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 01.02.2000-05.07.2004 tarihleri arasındaki dönem prim ve işsizlik sigortası primi ile bunlara ait tüm gecikme zammı, faiz ve fer’îlerinin tahsil zamanaşımına uğramış olması nedeniyle iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... Kurumu vekili (SGK/Kurum) cevap dilekçesinde; prim borcunun dayanağını oluşturan dava dışı ... tarafından açılan davada verilen hizmet tespit kararının kesinleştiği tarih dikkate alındığında 5510 sayılı Kanun'un 93/2. maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin dolmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. ... İş Mahkemesinin 22.09.2016 tarihli ve 2016/39 E., 2016/401 K. sayılı kararı ile; 01.10.2008 tarihinden önceki hizmet sürelerine ait prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının primlerin ait oldukları dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği, somut olayda 01.02.2000-05.07.2004 tarihleri arasındaki döneme ait borcun 06.07.2004 tarihinden önce muaccel olması nedeniyle 506 sayılı Kanun’un 01.12.1993 tarihli ve 3917 sayılı Kanun ile değişik 80. maddesi ile 6183 sayılı Kanun’un 102. maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımına tabi olup bu sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile Kurumun 14.08.2015 tarihli yazısında belirtilen prim borcunun 01.02.2000-05.07.2004 tarihleri arasındaki döneme ilişkin olanlarının ve fer’îlerinin zamanaşımı nedeniyle iptaline karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf yoluna başvurmuştur.

8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 03.02.2017 tarihli ve 2016/325 E., 2017/93 K. sayılı kararı ile; Yargıtay 10. ve 21. Hukuk Dairelerinin konuyla ilgili içtihatları dikkate alındığında Kurumun prim alacağının mahkeme kararına dayandığı durumlarda borcun mahkeme kararının kesinleştiği tarihte talep edilebilir hâle geldiği kabul edilerek bu tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerektiği, mahkeme kararının kesinleştiği tarihte yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanun’un 93/2. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı, bu nedenle Kurum işleminin yerinde olduğu, hâl böyle iken ilk derece mahkemesince aksi yönde verilen kararın yerinde olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusu yönünden ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 23.09.2019 tarihli ve 2017/1460 E., 2019/6409 K. sayılı kararı ile; "...“…Buna göre, hizmet tespiti davası sonucunda Kurumca tahakkuk ettirilen prim borçlarının; tespitine karar verilen hizmetin geçtiği tarihte doğmuş olması, mahkeme kararının prim borcunun doğumuna değil varlığının tespitine yönelik olması, prim borcunun tespit kararına konu devrelere tahakkuk ettirilmesi ve gecikme zammının tespitine karar verilen tarihler itibariyle başlatılması ile 5510 sayılı Kanun’un 93/2. maddesinde yer alan zamanaşımı başlangıcının hizmet tespiti davasının kesinleştiği tarih olduğuna ilişkin özel nitelikli düzenlemenin anılan Kanun’un yürürlük tarihinden öncesine uygulanmasının mümkün olmaması hususları da gözetildiğinde, hizmet tespiti davası ile tespitine karar verilen hizmet sürelerine ilişkin Kurumun prim alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususu, alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenmelidir.

İşveren tarafından bildirilmemiş sürelere ilişkin olarak açılan hizmet tespiti davası neticesinde, hizmetlerin tespitine karar verildiğinde, tespiti yapılan hizmet süresinin primlerini ödeme yükümlülüğü yönünden yukarıda belirtilen kronolojik dönemlere bağlı olarak işverenden bu primleri talep hakkının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı tespit edilebilecektir (Odaman Serkan, Sigorta Prim Alacaklarında Zamanaşımı, MESS-Sicil Dergisi, Aralık 2010, sy:141 vd).

Kaldı ki, önceki mevzuata göre başlayan ve işleyen zamanaşımı süresi, hizmet tespiti davası ile kesilmediğine göre, bu davanın sonuçlanması ile, işverenin yeni mevzuatla getirilen yeni bir zamanaşımı süresine yeniden tabi tutulması hak ve nesafet kurallarına da uygun olmayacaktır.

Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, hizmet tespiti davası ile davaya konu 01.02.2000-10.01.2008 tarihleri arasında kalan dönem içinde bildirilmeyen çalışmaların tespitine karar verildiği, anılan mahkeme kararlarının onanmak suretiyle kesinleştiği, Kurumca anılan döneme ilişkin tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammının,01.02.2000-05.07.2004 döneminin işverence “zamanaşımına uğradığı” iddiasıyla yasal prosedüre uygun ve yasal sürede eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde, mahkemece tespitine karar verilen ve 01.10.2008 tarihinden önceki dönemlere ait hizmet sürelerine ilişkin prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının, primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Somut olayda, prim borcunun 06.07.2004 öncesinde muaccel olduğu görülmekte olup, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde, Kurum alacağının zamanaşımına uğradığı belirgindir.

Mahkemenin bu maddi ve hukuki olguları gözardı ederek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararı bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 03.07.2020 tarihli ve 2020/638 E., 2020/989 K. sayılı kararı ile; Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2016/8683 E., 2016/14753 K. sayılı kararının içeriğine, muacceliyet tarihi, ifa zamanı ve zamanaşımının başlangıç tarihi konuları yönünden atıf yapılıp içeriğine yer verildikten sonra gerek 506 sayılı Kanun’un 79. gerekse 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesindeki hizmet tespitine ilişkin düzenleme dikkate alındığında Kurumun yargı kararı olmadan prim borçlarının talep ve tahsil imkânının bulunmadığı gibi işverenin bu yöndeki talebine de değer verilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle hukuken varlık kazanmamış sigortalılık süresi yönünden zamanaşımının işlemesinin olanaklı olmadığı belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesince 5510 sayılı Kanun’un 93/2. maddesi uyarınca dava konusu prim borcunun zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilen eldeki davada prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında mı yoksa 5510 sayılı Kanunun 93/2. maddesine göre mi değerlendirilmesi gerektiği; buradan varılacak sonuca göre somut olayda talep konusu prim borcunun 06.07.2004 tarihinden öncesinde muaccel olduğu ve Kurum alacağının zamanaşımına uğradığının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı miktar itibariyle temyiz yoluna başvurulmasının mümkün olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacı vekilinin temyiz isteminin miktardan reddinin gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

15. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesinin 1. fıkrasında, “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamış ve böylece istinaf yargılaması hukuk sistemimize dahil olmuştur.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 341. maddesinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar; 361. ve 362. maddelerinde ise temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar hüküm altına alınmıştır. HMK’nın 362. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca, “Miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulmaz.

17. Kesinlik sınırı kamu düzeninden olup bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.

18. 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 44. maddesiyle HMK'ya eklenen "Parasal sınırların artırılması" başlıklı Ek 1. madde ile aynı Kanun'un 362/1-a maddesinde öngörülen kesinlik sınırı her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenmektedir. Anılan Ek 1. maddenin 2. fıkrasına göre, "... 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır".

19. Bu açıklamalara göre direnme kararının verildiği 03.07.2020 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 72.070TL'dir.

20. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki HMK'nın 362. maddesinin 2. fıkrasında 1. fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kesinlik sınırının alacağın tamamına göre belirleneceği ve alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kesinlik sınırını aşmayan tarafın temyiz hakkının olmadığı ancak karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde diğer tarafın da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebileceği hüküm altına alınmıştır.

21. Öte yandan HMK'nın 366. maddesi atfıyla temyiz yolunda da uygulanan HMK'nın 346. maddesi uyarınca temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa kararı veren mahkemenin temyiz dilekçesinin reddine karar vermesi gerekmekle birlikte Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 E., 1990/4 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere temyiz edilen karar kesin olduğu hâlde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeden Yargıtaya gönderilmesi durumunda dosyanın mahalline geri çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin reddine karar verilmesi mümkündür.

22. Yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekilinin fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 01.02.2000-05.07.2004 tarihleri arasındaki döneme ilişkin prim borcunun zamanaşımına uğramış olması nedeniyle iptalini talep ettiği, ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne karar verdiği, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddedildiği, Özel Dairece 06.07.2004 tarihinden önceki döneme ilişkin Kurumun prim alacağının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle hükmün bozulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince önceki hükümde direnildiği, Kurumun tahakkuk ettirdiği prim ve işsizlik sigortası prim miktarının gecikme zamları ile birlikte 2000/2-2007/2. aylar arasındaki dönem için toplam 49.421,46TL olduğu ve direnme kararının verildiği 03.07.2020 tarihinde Bölge Adliye Mahkemeleri için geçerli temyiz edilebilirlik sınırının HMK'nın 362/1-a ve Ek 1. maddeleri uyarınca 72.070TL olduğu dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı miktar itibariyle temyiz yoluna başvurulmasının mümkün olmadığı, bu nedenle ön sorun bulunduğu sonucuna varılmıştır.

23. Hâl böyle olunca davacı vekilinin temyiz isteminin reddi gerekmektedir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz isteminin miktardan REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 27.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.