"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Hakem sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Malatya’da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne (DSİ) ait olan Derme Sulama Sisteminin işletmesini 2005 yılında devraldığını, devir kapsamında tarımsal sulama şebekesinin büyük bir kısmının bakım, onarım ve işletmesini yaparak tarımsal sulama suyunu çiftçilere tevzi ettiğini, sulama kanalının davalı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin (Şeker Fabrikası) akıttığı sular nedeniyle çamur ve atıkla dolduğunu, bu durumunun Malatya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/160 D. İş sayılı dosyasında yapılan tespit ile sabit olduğunu, davalının tespitten sonra kanalların bir kısmının temizliğini yaptığını ancak temizlenmeyen kısmından dolayı müvekkilinin zararının oluştuğunu ileri sürerek 22.149,40TL tazminatın tespit tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacağın zamanaşımına uğradığını, delil tespiti dosyasında alınan rapora itiraz ettiklerinden raporun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, delil tespitinden sonra kanalın müvekkili şirket işçileri tarafından tamamen temizlendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.05.2007 tarihli ve 2007/178 E., 2007/181 K. sayılı kararı ile; davacı ... Birliğinin (Birlik) kamu hizmeti gören ve Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan bir birlik, davalı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin de kamu kurumu niteliğinde bir kuruluş olduğu, tarafların 3533 sayılı Umumi Mülhak Ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler Ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete Veya Belediye Veya Hususi İdarelere Aid Daire Ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanun’un (3533 sayılı Kanun) 1. maddesinde sayılan kuruluşlardan olduğu, tarafların sıfatlarına göre davaya Hakem sıfatıyla bakılması gerektiğinden dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile mahkemenin görevsizliğine dosyanın Hakem sıfatı ile davaya bakmakla görevli en kıdemli Asliye Hukuk Hakimliğine gönderilmesine karar verilmiş, kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi ve davacı vekilinin süresinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi üzerine dosya görevli mahkemeye gönderilmiştir.
7. Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Hakem sıfatıyla) 23.02.2010 tarihli ve 2007/427 E., 2010/55 K. sayılı kararı ile; davacı Birliğin işletmesini devraldığı sulama sistemine davalı fabrikanın atık sularını bırakarak sulama kanallarının tıkanmasına sebebiyet verdiği, atık maliyetinin 8.445,16TL olduğu gerekçesiyle bu miktarın tespit tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
8. Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince Hakem sıfatıyla verilen karara karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15.04.2013 tarihli ve 2012/4686 E., 2013/6919 K. sayılı kararı ile; “….Davalı şirket,18 Haziran 1935 tarih, 2850 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına istinaden 6 Temmuz 1935 tarihinde kurulmuş,233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname hükümlerine tabi olarak ve söz konusu Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde faaliyette bulunmak üzere, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve sair mevzuat hükümlerine tabi iken, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 08/10/2007 tarihli ve 2007/57 sayılı kararı çerçevesinde özelleştirme programına alınmış bir İktisadi Devlet Teşekkülüdür.
Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması yeterlidir. Burada sermayenin kime ait olacağına ilişkin bir ölçüt belirtilmediğinden kendi kuruluş yasaları (ana statüleri) gereğince özel hukuk düzenlemelerine göre idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kurulan teşebbüslerin tacir sayılacağı kabul edilmelidir. Davalının sermayesinin devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının atama usullerinin özellik göstermesi bu kuruma kamu hukuku kurumu niteliğini vermediğinden bu kuruluşlar özel hukuk tüzel kişisi olup haklarında özel hukuka ilişkin kurallar uygulanır.
Şu durumda açıklanan yönler gözetilerek, davanın genel mahkeme sıfatıyla bakılıp sonuçlandırılması gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, hakem sıfatıyla işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile oy çokluğu ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
10. Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Hakem sıfatıyla) 12.09.2013 tarihli ve 2013/346 E., 2013/430 K. sayılı kararı ile; hakem sıfatıyla verilen karara karşı 3533 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince kararı veren hakeme itiraz yolunun açık olduğu, verilen kararın hüküm fıkrasında kararın temyizinin kabil olduğuna ilişkin sehven yazılan ibarenin 3533 sayılı Kanun’un amir hükmünü ortadan kaldırmayacağı, davalı tarafça verilen dilekçenin itiraz dilekçesi olarak değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken sehven temyiz dilekçesi olarak değerlendirilip dava dosyasının temyiz için Yargıtay'a gönderilmesinin mümkün olmadığı, itiraz sonucu verilecek kararın kesin olacağı düzenlemesine göre Yargıtay tarafından incelenmesinin kanun yararına bozma ile mümkün olacağı, aksi hâlde kanun tarafından tanınmayan bir yetkinin aşılarak kanunun açık ihlâlinin söz konusu olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
11. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacısı Derme Sulama Birliği, davalısı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. olan maddi tazminat istemli eldeki davada, davalının 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunup bulunmadığı; buradan varılacak sonuca göre eldeki davaya tarafların sıfatına göre genel mahkeme sıfatıyla mı, yoksa 3533 sayılı Kanun hükümleri uyarınca zorunlu tahkim prosedürü çerçevesinde hakem sıfatıyla mı bakılıp karar verilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
14. Bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümlenmesini özel kişi veya kişilere bırakmalarına ve uyuşmazlığın bu özel kişi veya kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasına tahkim denir.
15. Kanunlarımızda biri ihtiyarî, diğeri mecburi olmak üzere iki tür tahkim öngörülmüştür. Bazı hâllerde, taraflar arasında ortaya çıkan özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların evvelce bu konuda bir tahkim sözleşmesi yapılmamış olmasına rağmen, sıfatları belirtilen kişiler tarafından bakılması zorunlu kılınmıştır ki; buna mecburi ya da kanuni tahkim denilmektedir. Tahkimin hangi hâllerde mecburi olduğu, özel kanun hükümleri ile tayin edilir. Mecburi tahkime tabi iş ve davalarda, taraflar Devlet mahkemelerinde yani genel mahkemelerde dava açamazlar; kanunla gösterilen hakemlere başvurmaya, bir başka anlatımla hakemlerde dava açmaya mecburdurlar.
16. İhtiyarî tahkime ilişkin hükümler 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 8. kısmında 516 ilâ 536. maddeleri arasında düzenlenmiş iken 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 11. kısmında 407 ilâ 444. maddelerinde yer almaktadır.
17. İhtiyarî tahkimde taraflar hakeme başvurmak zorunda değillerdir. Zorlama olmadan özgür iradeleri ile çözebilecekleri alanlardaki uyuşmazlıklarını yargı önüne getirmeden anlaşarak hakeme götürerek çözebileceklerdir.
18. Mecburi tahkimi öngören düzenlemeler içeren 3533 sayılı Kanun’un 1. maddesi "Umumi, mülhak ve hususi bütçelerle idare edilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı Devlete veya belediye veya hususi idarelere aid olan daire ve müesseseler arasında çıkan ihtilaflardan adliye mahkemelerinin vazifesi dahilinde bulunanlar bu kanunda yazılı tahkim usulüne göre halledilirler" hükmünü içermektedir. Bir uyuşmazlığa 3533 sayılı Kanun hükümlerine göre bakılabilmesi için, davanın her iki tarafının da Kanun’un birinci maddesinde sayılan kamu kurumlarından olması gerekir. Taraflardan birisi anılan Kanunda belirtilen kamu kuruluşu değilse, davaya mecburi hakem sıfatıyla bakılamaz.
19. Somut olayda davanın tarafları Derme Sulama Birliği ve Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. olup Özel Daire ile Mahkeme arasında davalı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin hukukî statüsüne ilişkin uyuşmazlık bulunmaktadır.
20. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin hukukî statüsünün anlaşılması için öncelikle Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) kavramına değinmek gerekmektedir.
21. Kamu İktisadi Teşebbüsleri Türkiye’de sosyal ve özellikle ekonomik ihtiyaçlarla kurulmuş olan ve ekonomi içindeki önem ve ağırlığını aynı nedenlere bağlı olarak sürdüren kuruluşlardır. İktisadi Devlet Teşekkülleri tabiri adı altında ilk yasal düzenleme 17.06.1938 tarihli ve 3460 sayılı Sermayesinin Tamamı Devlet Tarafından Verilmek Suretile Kurulan İktısadî Teşekküllerin Teşkilâtile İdare ve Murakabeleri Hakkında Kanun (3460 sayılı Kanun) ile ortaya atılmıştır. Kanun’da sermayesinin tamamı devlete ait olan, tüzel kişiliği bulunan, idari ve malî açıdan özerk ve sorumluluğu sermayeleriyle sınırlı olan kuruluşlar “İktisadi Devlet Teşekkülü” olarak tanımlanmıştır (Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, 1994 Kamu İktisadi Teşebbüsleri Genel Raporu, Ankara, 1996, s.1).
22. Aynı konuları düzenleyen 12.03.1964 tarihli ve 440 sayılı İktisadi Devlet Teşekkülleriyle Müesseseleri ve İştirakler Hakkında Kanun’un (440 sayılı Kanun) 1. maddesinde "İktisadi Devlet Teşekkülleri, sermayelerinin yarısından fazlasının tek başına veya birlikte Devlete ( Genel ve katma bütçeli idarelere ) ve İktisadi Devlet Teşekküllerine ait olup, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan ve kuruluş kanunlarında bu kanuna tabi olacakları belirtilen teşebbüsler" olarak tarif edilmiştir. Kanun’un 2. maddesinin “A” bendinde bu teşekküllerle müessese ve iştiraklerinin karma ekonominin kurallarına ve ekonomik gereklere uygun olarak yönetilmelerinin, kârlılık ve verimlilik anlayışı içinde çalışmak ve sermaye birikimine yardım etmek suretiyle daha fazla yatırım kaynağı yaratmalarının amaçlandığı belirtilmiştir.
23. Aynı Kanun’un 11. maddesinde sermayesinin tamamı Devlete ait teşekküllerin, işletmelerini kendilerine bağlı, tüzel kişiliği haiz müesseseler olarak teşkilatlandırmaya mecbur oldukları ve kurulacak müesseselerin ticaret unvanı alıp ticaret siciline tescil edilecekleri ve limited veya anonim şirket hâlinde teşkilatlanabilecekleri düzenlenmiştir.
24. Bu Kanunlardan sonra yürürlüğe giren ve hâlen yürürlükte bulunan 18.06.1984 tarihli ve 18435 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayınlanıp ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (233 sayılı KHK) 2. maddesinde şu tanımlara yer verilmiştir;
“Kamu iktisadi teşebbüsü “Teşebbüs”; iktisadi devlet teşekkülü ile kamu iktisadi kuruluşunun ortak adıdır.
İktisadi devlet teşekkülü “Teşekkül”; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan, kamu iktisadi teşebbüsüdür.
Kamu iktisadi kuruluşu “Kuruluş”; sermayesinin tamamı Devlete ait olup tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür”.
25. Sonuç olarak Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) ve Kamu İktisadi Kuruluşlarının (KİK) ortak adları olduğu belirtilmiştir.
26. 233 sayılı KHK’nın 3. maddesinde Teşebbüslerin kurulmasına ilişkin düzenlemelere yer verildikten sonra 4. maddesinde “Teşebbüslerin Nitelikleri” başlığı altında;
“1. Teşebbüsler tüzelkişiliğe sahiptir.
2. Teşebbüsler, bu Kanun Hükmünde Kararname ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabidir.
3. Teşebbüsler, Genel Muhasebe Kanunu ile Devlet İhale Kanunu hükümlerine ve Sayıştay'ın denetimine tabi değildir.
4. Teşebbüslerin sorumlulukları sermayeleri ile sınırlıdır. Teşebbüslerin sermayesi, ilgili bakanlığın talebi üzerine Koordinasyon Kurulunca tesbit edilir”. düzenlemesine yer verilmiştir.
27. Kanun koyucu, tüzel kişiliğe sahip KİT’lerin özel hukuk hükümlerine tâbi olduğunu düzenlerken iktisadi devlet teşekküllerinin ticaret şirketleri gibi verimlilik ve karlılık ilkeleri doğrultusunda çalışacakları vurgulanmıştır.
28. 19.04.2001 tarihli ve 24378 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan ve hâlen yürürlükte bulunan Şeker Kanunu’na tabi olan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin 233 sayılı KHK’nın ekli listesinde iktisadi devlet teşekkülü olduğu belirtilmiştir. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. faaliyetlerini 233 sayılı KHK ve şirket ana statüsüne göre yürütmektedir. Ayrıca 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanuna (4046 sayılı Kanun) tâbi bir iktisadi devlet teşekkülü olarak faaliyetine devam etmektedir. Özelleştirme Yüksek Kurulunun 20.12.2000 tarihli kararı çerçevesinde özelleştirme kapsamına alınmış, hazırlık işlemlerinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. tarafından Özelleştirme İdaresi Başkanlığıyla işbirliği içerisinde yürütülmesine karar verilmiş, bu kapsamda özelleştirme çalışmaları devam etmekte olup henüz tamamlanmamıştır.
29. Bu aşamada iktisadi devlet teşekküllerinin ticarî niteliğine değinmek gerekmektedir.
30. Gerek 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 16. maddesi gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (eTTK) 18. maddesi benzer düzenlemeler içermekte olup ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticarî bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticarî şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşların tacir sıfatını taşıdıkları belirtilmiştir. Her iki Kanunda da sözü edilen teşebbüslerin yukarıda anılan ve 233 sayılı KHK'de belirtilen Kamu İktisadi Teşebbüslerini kapsadığı benimsenmektedir. TTK’nın 16 ve eTTK ‘nın 18. maddesinde kuruluş kanunlarından söz edilmekte ise de bugün için Kamu İktisadi Teşebbüslerinin kendi kuruluş kanunları bulunmadığı ve onların yerine Yüksek Planlama Kurulu tarafından ana statüler hazırlanıp bunlar Resmî Gazete'de ilan edildikleri için kanundaki düzenlemeyi ana statüleri gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek üzere kurulmak şeklinde anlamak gerektiği benimsenmektedir. Bir KİT’in tacir sayılabilmesi için ticarî şekilde işletilmek üzere kurulması yeterlidir. Burada sermayenin kime ait olacağı bir kıstas olarak alınmamıştır. Teşebbüslerin tacir sayılması için kanunda öngörülen iki şart birlikte aranmamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek cümlesinden sonra veya eki getirilerek "Ticari şekilde işletilmek üzere kurulan" teşebbüslerin de tacir sayılacakları belirtilmektedir. Öğretide baskın görüş de Kamu İktisadi Teşebbüslerinin tacir oldukları yönündedir (Bozer, Ali: Sosyal Sigortalar Kurumunun Tacir Sıfatı, Batıder, 1962. C.1, S.4, s.576; Yaşar Karayalçın: Ticari İşletme, s.209; Öcal Akar: TTK’nun 18/1.Maddesinin Uygulanması Hakkında Bazı Düşünceler, Esader, 1975, S:1, s.238; Sabih Arkan: Ticari İşletme Hukuku, 4.Baskı sh.118 vd.; Ercüment Erdem: KİT’lerin Tacir Sıfatı, 1992, s.49 vd).
31. Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, İktisadi Devlet Teşekkülleri ticarî işletme kurup işlettikleri için tacirdirler. Sermayelerinin Devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usullerinin özellik arz etmesi, bu kurumlara kamu hukuku müessesi vasfı kazandırmaz; bunlar özel hukuk tüzel kişileri olup, haklarında hususi hukuk hükümleri uygulanır (Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.2013 tarihli ve 2012/10-1616 E., 2013/854 K.; 22.03.2006 tarihli ve 2006/4-12 E., 2006/95 K.; 19.10.2005 tarihli ve 2005/3-560 E., 2005/587 K. ; 25.02.2004 tarihli ve 2004/4-40 E., 2004/113 K. sayılı kararları).
32. 28 Mart 1945 tarih ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının (YİBK) gerekçesinde; "Devlet İktisadi Teşekkülleri özel hukuk prensiplerine tabi olmak üzere kurulmuş müesseselerdir. Bu müesseselerin hukuk hayatında görülen sair teşekküllerden farkının sermayelerinin devlete ait olması ve bazı yönetim organlarının tayin usullerinde mevcut hususiyetten ibarettir. Gerçi bu teşekküllerin görecekleri vazifelerden bir kısmı devletin ekonomik politikasıyla ilgilidir. Ancak bu keyfiyet, İktisadi Devlet Teşekküllerine kamu hukuku müessesi vasfı vermeyip sadece kurucusunun devlet oluşundan ve kuruluşunun bir kanuna dayanmakta bulunmasından ileri gelmektedir" denilerek bu kuruluşların özel hukuk tüzel kişisi oldukları ayrıca vurgulanmıştır. Yine 15 Mart 1950 tarih ve 29/5 sayılı YİBK gerekçesinde de; "Toprak Mahsulleri Ofisinin kendi çalışanları ile aralarında hizmet bağıtı bulunduğuna göre, mevcut münasebetin hususi hukuk icaplarına ve aradaki bağıt hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği" vurgulanarak bu kuruluşların sermayesi devlet tarafından konulsa bile özel hukuk tüzel kişisi oldukları ve doğan uyuşmazlık hakeme gitmeden özel hukuk hükümlerine göre genel adli yargı içinde çözümlenebileceği açıklanmıştır.
33. 3533 sayılı Kanunun 6. maddesinde "Hakem tarafından verilecek kararlar kat'idir ve tescile tabi değildir. Aleyhine hiçbir makam ve mahkemeye müracaat edilemez. Ancak hakem tarafından verilmiş olan karara karşı yeniden tetkiki icap ettirecek haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde kararın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde kararı veren hakeme itiraz olunabilir. İtiraz üzerine verilecek kararlar kat'idir" şeklinde düzenleme mevcuttur. Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere bu kararlar aleyhine başka bir mahkemeye itiraz edilemeyeceği gibi Yargıtay’a başvurma hakkı da bulunmamaktadır.
34. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesine göre "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir". Anayasanın 90. maddesine göre uygulanması zorunlu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. ve 13. maddelerinde adil yargılanma ve etkili başvurma hakkının demokratik toplumun vazgeçilmez haklarından olduğu açıklanmıştır. Bu iki hak öylesine öncelikli bir etkiye sahiptir ki sözleşmenin 6. maddesinin dar yorumlanması bu maddenin amacına uygun düşmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; sözleşme düzenlediği haklar alanında bireyi gerçeksel pratik olarak korumayı amaçlamıştır. İlgili maddeye göre kişisel hak, yükümlülüklerin karara bağlanmasında tarafların etkili biçimde mahkemelere ulaşma imkânından yoksun bırakılmamasını istemektedir. Mahkeme, davanın hakkaniyete uygun dinlenmesinden amacın, hakka ulaşmak için maddi engellerin yanında hukukî engellerin de kaldırılmasını bunun aksinin sözleşmenin 6. ve 13.maddesine aykırılık teşkil edeceğini kabul etmektedir ( AİHM 21.02.1975 tarihli Golder Kararı, paragraf.26, 17.11.1970 tarihli Delcourt Kararı paragraf 25 Osman Doğru İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, İçtihatları Adalet Bakanlığı yayını 2.Bası 2003 Cilt:1 s.322 ve 323 ). Yargı organına başvuru hakkının gerekli ve etkin kullanımının engellenmesi (maddi ve hukukî anlamda) hâllerinde adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği kabul edilmektedir (Prof. Dr. Süheyl, Donay: İnsan Hakları Açısından Sanığın Hakları ve Türk Hukuku, 1982, s.39 vd).
35. Bu açıklamalar kapsamında; tarafların özgür iradeleri dışında uyuşmazlıklarını belli kurullarda çözmelerinin yasal zorunluluk olarak öngörüldüğü zorunlu tahkim yoluna başvurunun kanunda belirtilen şartlar dahilinde istisna olduğu anlaşılmakla hakem kararlarına karşı itiraz yoluna başvurulup temyiz yoluna başvurulamaz ise de, kamu düzenine ilişkin olan görev hususunda hakemlerin yetki aşımı suretiyle görevi dışına çıkarak verdiği kararlar yönünden adil yargılanma hakkının ihlâli söz konusu olacağından temyiz incelemesine konu edilmesi mümkündür.
36. Tüm bu açıklamalardan hareketle İktisadi Devlet Teşekkülü niteliğinde olan ve özel hukuk hükümlerine tabi bulunan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. aleyhine açılan eldeki davanın 3533 sayılı Kanun uyarınca hakem sıfatıyla görülmesi mümkün değildir. Mahkemece verilen hükmün itiraz yoluna tâbi olduğunun belirtilmesi de yetki aşımı nedeniyle sonuç doğurmayacağından kararın temyiz edilebilirliğinin bulunduğu açıktır.
37. Sonuç itibariyle, davanın genel mahkeme sıfatıyla bakılıp sonuçlandırılması gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, hakem sıfatıyla işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
38. Diğer taraftan dava tarihi 03.05.2007 olduğu hâlde gerekçeli karar başlığında 19.06.2013 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
39. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.