Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/550 E. 2022/1825 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hizmet tespiti davasında, yargılama sırasında davaya dahil edilen ve davacının çalıştığı işyerinin sahibi olan üçüncü kişi yönünden hak düşürücü sürenin geçip geçmediği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Hizmet tespiti davalarında Sosyal Güvenlik Kurumu ile işveren arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu, yargılama aşamasında davaya dahil edilen işverenin, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu ile zorunlu dava arkadaşı sayılması gerektiği ve bu nedenle dava tarihi itibariyle hak düşürücü sürenin bu işveren yönünden geçmediği gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesince verilen davalı ... yönünden husumet yokluğu nedeniyle; davalı ... yönünden ise hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ...’a ait ...-... dolmuş hattında ... ve ... plakalı araçlarda 01.10.1998-22.10.2012 tarihleri arasında şoför olarak çalıştığını ancak sigortasının yapılmadığını ileri sürerek bir kısım işçilik alacaklarının yanı sıra 01.10.1998-22.10.2012 tarihleri arasında ...’a ait işyerinde net 1.350TL ücretle çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin ... plakalı minibüsün sahibi olup ... plakalı minibüs ile ilgisinin bulunmadığını, bu nedenle taraf sıfatı yokluğundan davanın reddi gerektiğini, davacının müvekkiline ait minibüste 01.10.1998 tarihinde çalışmaya başlamadığından hak düşürücü sürenin geçtiğini, öte yandan davacının sürekli bir çalışmasının bulunmadığını, iddia ettiği ücret miktarını kabul etmediklerini, bahsi geçen tarihler arasında davacının Bağ-Kur sigortalılığının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı ... Kurumu (Kurum/SGK) vekili cevap dilekçesinde; hak düşürücü sürenin geçtiğini, davanın kamu düzenini ilgilendirdiğini, bu nedenle re’sen araştırma yapılması ve fiili çalışma olgusunun ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin ... plakalı minibüsün sahibi olduğunu, hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı:

8. Hizmet tespiti davasının tefrikine karar verilip 2013/254 Esasına kaydedilerek yapılan yargılama sonucunda ... İş Mahkemesinin 21.04.2015 tarihli ve 2013/254 E., 2015/469 K. sayılı kararı ile; davacının davalı ...’a ait ... plakalı minibüsteki işinden 31.10.2003 tarihinde ayrıldığı, davanın açıldığı 05.11.2012 ile işten ayrıldığı varsayılan 31.10.2003 tarihine ait yıl sonu olan 31.12.2003 tarihleri arasında 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

9. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.10.2015 tarihli ve 2015/15650 E., 2015/17094 K. sayılı kararı ile; “…Somut dosyada; davacı ... ve ... plakalı minibüslerde çalıştığını iddia etmiş olup, ... plakalı aracın malikinin davalı olduğu, ... plaklı aracın malikinin ise dava dışı ... olduğu anlaşılmakla; davacının, ... plakalı aracın maliki her ne kadar davalının kardeşi ... ise de, söz konusu aracın davalı tarafından işletildiğini beyan etmesi karşısında, ... plakalı aracın vergilerinin kim tarafından yatırıldığı, davacının kimin emir, talimatı ve gözetimi altında çalıştığı, aracın gerçekte kim tarafından işletildiği ve böylelikle işverenin kim olduğu hususu araştırılarak sonucuna göre karar verilmelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

11. ... İş Mahkemesinin 17.01.2018 tarihli ve 2016/272 E., 2018/37 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda tüm dosya kapsamına göre davacının ... plakalı minibüsteki çalışmasının 31.10.2003 tarihinde sona erdiği, davacının işçi olarak çalıştığı ... plakalı araçta davalının fiilen çalıştıran ve işleten olmadığı, bu itibarla davacının ... ve ... plakalı minibüslerde davalı nezdinde kesintisiz 2012 yılına kadar çalıştığını ispat edemediği gerekçesiyle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

12. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.04.2018 tarihli ve 2018/1894 E., 2018/3745 K. sayılı kararı ile; “…Dava 5510 sayılı Kanun’un geçici 7/1’inci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan, mülga 506 sayılı Kanun’un 79/10 hükmü uyarınca açılmış hizmet tespiti davasıdır. Bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re'sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.

506 sayılı Kanunun 4. maddesinde “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin hangi işveren tarafından düzenlenmiş olduğu tespit edilip, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverene yöneltmesi gerekir.

İncelenen dosyada; davacının davaya konu çalışmalarının davalının kardeşi ...'ın işyerinde geçtiğinin anlaşılmasına göre, HMK m. 124 gereğince adı geçene de usulüne uygun bir biçimde husumet yöneltilmelidir. Bu sebeple açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde; HMK’nun 124. maddesi gereğince davalının kardeşi ...'a husumetin yöneltilmesi için davacıya mehil verilerek, ...'a duruşma günü tebliğ edilip davaya iştirakinin sağlanmalı, bu davalının göstereceği deliller de gözetilerek, sonucuna göre karar verilmelidir.

Yukarıda açıklanan maddî ve hukuki esaslar gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı biçimde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin Üçüncü Kararı:

14. ... İş Mahkemesinin 24.04.2019 tarihli ve 2018/286 E., 2019/181 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davalı ...’ın eldeki davada taraf sıfatının bulunmadığı, davalı ... yönünden ise 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 10. fıkrası gereğince 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davalı ... yönünden husumet yokluğu nedeniyle; davalı ... yönünden ise hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:

15. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

16. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25.06.2020 tarihli ve 2019/4468 E., 2020/3901 K. sayılı kararı ile; “…Dava 5510 sayılı Kanun’un geçici 7/1’inci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan, mülga 506 sayılı Kanun’un 79/10 hükmü uyarınca açılmış hizmet tespiti davasıdır. Bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re'sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.

506 sayılı Kanunun 4. maddesinde “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin hangi işveren tarafından düzenlenmiş olduğu tespit edilip, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverene yöneltmesi gerekir. İncelenen dosyada; mahkemece davalı ... hakkında kurulan hüküm isabetli ise de, davacının davaya konu çalışmalarının davalının kardeşi ...'ın işyerinde geçtiğinin anlaşılmasına göre, dava tarihi itibariyle davalı ... yönünden hak düşürücü sürenin dolmadığı açıktır. Bu sebeple mevcut dava dosyası ve deliller irdelenerek elde edilecek sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, yukarıda açıklanan maddî ve hukuki esaslar gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı biçimde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı :

17. ... İş Mahkemesinin 13.11.2020 tarihli ve 2020/507 E., 2020/948 K. sayılı kararı ile; eldeki davanın 05.11.2012 tarihinde davalı ... aleyhine açıldığı, yargılama sırasında davaya dâhil edilmesi amacıyla davalı ...’a 07.02.2019 tarihinde tebligat yapıldığı ve davacı vekilinin dava dilekçesinde davacının 22.10.2012 tarihinde işten ayrıldığını iddia ettiği hususları gözetildiğinde davanın 05.11.2017 tarihine kadar açılabileceği, bu itibarla davalı ... yönünden hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

18. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

19. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının davalı ... aleyhine açılan 01.10.1998-22.10.2012 tarihleri arasında ... ve ... plakalı araçlarda şoför olarak net 1.350TL ücretle çalıştığının tespiti istemiyle 05.11.2012 tarihinde açılan ve yargılama sırasında davaya dâhil edilmesi amacıyla davalı ...’a 07.02.2019 tarihinde tebligat yapılan eldeki davada davalı ... yönünden hak düşürücü sürenin geçip geçmediği; buradan varılacak sonuca göre dosya kapsamı ve tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

20. Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuki bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı karşılığını dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı zorunlu ve ihtiyari olmak üzere iki ana başlık altında; zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

21. Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hâllerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulun...tadır.

22. Bazı durumlarda ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı hâlde kanun, gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.

23. Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında ise dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Mecburi Dava Arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesine göre; “(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.” hükmü bulunmaktadır. Maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir.

24. Mecburi dava arkadaşı olarak birlikte dava açılması gereken hâllerde dava bunlardan biri ya da bazılarına karşı açılmış ise bu durumda davalı kişi ya da kişilerin tek başına davalı sıfatı bulun...tadır. Çünkü davalı sıfatı mecburi dava arkadaşlarının tümüne aittir. Ancak mecburi dava arkadaşlarının tümüne karşı açılmayan bu davalarda dava sıfat yokluğundan hemen reddedilmemeli mahkemece davanın diğer mecburi dava arkadaşlarına teşmil etmesi için davacı tarafa süre vermesi gerekir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, ... 2001, s.1218).

25. Eldeki dava hizmet tespit davası olup Hukuk Genel Kurulunun 27.10.2022 tarihli ve 2021/(21)10-551 E., 2022/1405 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere bu davalarda Sosyal Güvenlik Kurumu ile işveren arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.

26. Bundan başka 10.09.2014 tarihli ve 29115 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinin 6552 sayılı Kanun’un 64. maddesi ile eklenen son fıkrası ile 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren ve 5521 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 4. maddesinin 2. fıkrası; “Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, dava Kuruma resen ihbar edilir. İhbar üzerine davaya davalı yanında ferî müdahil olarak katılan Kurum, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabilir. Kurum, yargılama sonucu verilecek kararı kesinleştikten sonra uygulamakla yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir.

27. Bu durumda hizmet tespiti davalarında Kurumun fer’î müdahilliğine ilişkin hükmün geçmişe yürütüleceği yönündeki düzenlemenin kanun koyucu tarafından benimsenmemiş olması karşısında mülga 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkranın 11.09.2014 tarihinden önce açılan davalarda uygulanamayacağı, bu tarih sonrası açılan davalarda ise Kurumun sıfatının fer’î müdahil olduğu açıktır.

28. Somut olayda davacının davalılar ... ve Kurum aleyhine ... ve ... plakalı araçlarda şoför olarak 01.10.1998-22.10.2012 tarihleri arasında net 1.350TL ücretle çalıştığının tespiti istemiyle açtığı eldeki davada yapılan yargılama sırasında dava konusu çalışmaların davalının kardeşi ...’a ait işyerinde geçtiği tespit edildiğinden davaya HMK’nın 124. maddesi kapsamında kendisine husumet yöneltilen ... ile 11.09.2014 tarihinden önce açılan davada mülga 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkranın uygulanması mümkün olmadığından davalı konumundaki Sosyal Güvenlik Kurumu arasında bu çalışma dönemi bakımından zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğunun anlaşılması karşısında dava tarihi itibariyle davalı ... yönünden hak düşürücü sürenin geçmediği sonucuna ulaşılmıştır.

29. Bu durumda davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği de nazara alınarak deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.

30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

31. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.