"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararının usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle Hukuk Genel Kurulu tarafından bozulması sonrası Mahkemece usule ilişkin bozma ilamının gereği yerine getirilerek tekrar direnme kararı verilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Gap Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Diyarbakır il Müdürlüğünde 01.04.1976 tarihinde işe başladığını, Nisan ayında 2, Mayıs ayında 21, Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere toplam 27 gün çalıştığını, ancak bu çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini ileri sürerek 1976 yılında 27 gün süre ile davalı işyerinde çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (Bakanlık) vekili cevap dilekçesinde; hak düşürücü sürenin geçtiğini, davacının müvekkili nezdinde herhangi bir çalışmasının bulunmadığını, hizmet tespiti davalarının niteliği gereği mahkemece re’sen araştırma yapılarak karar verilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacıya ait sigorta sicil dosyasının incelenmesinde diğer davalı işyerinden herhangi bir bildirimin olmadığının tespit edildiğini, işyerinin 01.06.1978 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamına alındığını, tanık M. Şakir Kalender'in 01.06.1978 tarihinden itibaren çalıştığının Kuruma bildirildiğini, hak düşürücü sürenin geçtiğini, fiili çalışma olgusunun özel bir duyarlılık ve titizlikle incelenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
7. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 03.04.2014 tarihli ve 2013/350 E., 2014/108 K. sayılı kararı ile; bordro tanıklarının fiili çalışma olgusunu doğruladıkları, öte yandan Kurumdan gelen yazı cevapları ve puantaj kayıtlarına göre davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere toplam 27 gün süre ile davalı Bakanlık bünyesinde çalıştığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere toplam 27 gün çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 20.10.2014 tarihli ve 2014/14633 E., 2014/20021 K. sayılı kararı ile; “…Davacı, davalı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Diyarbakır il Müdürlüğünde 01.04.1976 tarihinde işe başlayarak Nisan ayında 2, Mayıs ayında 21, Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere toplamda 27 gün çalıştığını ve bu sürelerin tespitini istemiştir. Dosyanın tetkikinde, davalı Bakanlık tarafından sunulan hizmet belgesinde, davacının 27 günlük çalışmalarının görüldüğü anlaşılmaktadır. Mahkemece, talep gibi kabul kararı verilmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalı diğer taraftan, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Ne var ki, Kamu Kurumları ve Mahalli İdarelerine ait işyerlerinde geçen çalışmalara özgü olmak üzere, bu işyerlerinden sigorta primlerinin kesilmiş ancak Sosyal Sigortalar Kurumu’na intikal ettirilmemiş olması halinde; bu kişilerin sigortalı çalıştıklarının kabulü gerekir. Dairemizin yerleşmiş görüşü de bu doğrultudadır.
Mahkemece, davalı işyerinden belirtilen yöndeki resmi kayıtlar ve özellikle ücret bordroları asılları getirtilerek, davacının çalışmaları ve bu çalışmalara ait sigorta primlerinin ücretlerinden kesildiğinin, ancak, Kuruma her nasılsa yatırılmadığının saptanması durumunda; davada, hak düşürücü süre söz konusu olmayacağından bu husus üzerinde durularak araştırılmalı ve hak düşürücü sürenin varlığı yeniden irdelenerek sonucuna göre karar verilmelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
10. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 07.05.2015 tarihli ve 2014/903 E., 2015/288 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra Kurumdan gelen yazı cevaplarına ve puantaj kayıtlarına göre davacının davalı işyerinde 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün; bozma kararı doğrultusunda dosya arasında alınan çalışma çizelgesine göre ise 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21 ve Haziran ayında 1 gün çalıştığı, bordro tanıklarının davacının çalışma saatlerini hatırlayamasalar da fiili çalışma olgusunu doğruladıkları gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 gün olmak üzere toplam 24 gün davalı işverene ait işyerinde çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 26.10.2015 tarihli ve 2015/19452 E., 2015/17639 K. sayılı kararı ile; “…Davacı, davalı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Diyarbakır il Müdürlüğünde 01.04.1976 tarihinde işe başlayarak Nisan ayında 2, Mayıs ayında 21, Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere toplamda 27 gün çalıştığını ve bu sürelerin tespitini istemiştir. Dosyanın tetkikinde, davalı Bakanlık tarafından sunulan hizmet belgesinde, davacının 27 günlük çalışmalarının görüldüğü anlaşılmaktadır. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacının 1976 yılı Nisan ayında 2 gün, Mayıs ayında 21 gün, Haziran ayında 1 gün olmak üzere toplam 24 gün süre ile davalı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlık nezdinde çalıştığının tespitine dair hüküm tesis edilmiştir.
Dairemizin 20.10.2014 tarihli ve 2014/14633 E. ve 2014/20021K. sayılı ilamı ile; … “ Mahkemece, davalı işyerinden belirtilen yöndeki resmi kayıtlar ve özellikle ücret bordroları asılları getirtilerek, davacının çalışmaları ve bu çalışmalara ait sigorta primlerinin ücretlerinden kesildiğinin, ancak, Kuruma her nasılsa yatırılmadığının saptanması durumunda; davada, hak düşürücü süre söz konusu olmayacağından bu husus üzerinde durularak araştırılmalı ve hak düşürücü sürenin varlığı yeniden irdelenerek sonucuna göre karar verilmeli” gerekçeleriyle bozulmuş olup bozma sonrası yapılan yargılamada davalı Bakanlık’dan ücret bordroları ve tüm yazılı belgeler istenmiş olduğu ancak gelen belgelerin bozma öncesi gelen belgelerle aynı olduğu ve sadece çalışma gün sayısını gösterir çalışma çizelgesinden ibaret olduğu görülmüştür. Bu haliyle, gelen bilgi ve belgelerden sigorta primi kesildiğine dair bir veriye ulaşılamadığı ve davanın hak düşürücü süreye uğradığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davanın hak düşürücü süreye uğradığının kabulüyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 17.02.2016 tarihli ve 2015/818 E., 2016/129 K. sayılı kararı ile; Kurumdan gelen yazı cevaplarına ve puantaj kayıtlarına göre davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün süreyle çalıştığı, bordro tanıklarının davacının çalışma saatlerini hatırlayamasalar da fiili çalışma olgusunu doğruladıkları, Kamu kurumlarında sigortasız işçi çalıştırılamayacağı, davalı işveren tarafından sunulan puantaj kayıtları ile davacının fiili çalışma olgusunun sabit olduğu, bu itibarla hak düşürücü sürenin geçmediği gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere toplam 27 gün çalıştığının tespitine dair direnme kararı verilmiştir.
14. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı davalılar vekillerinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2020 tarihli ve 2016/10-1908 E., 2020/229 K. sayılı kararı ile; direnmeye esas karar ile direnme kararının hüküm fıkraları arasında farklılık bulunduğundan mahkemece usule uygun direnme kararı verilmek üzere sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur.
15. Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/302 E., 2021/53 K. sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulu kararına uyulmasına karar verildikten sonra Kurumdan gelen yazı cevaplarına ve puantaj kayıtlarına göre davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün süreyle çalıştığı, bozma kararı doğrultusunda dosya arasında alınan çalışma çizelgesine göre ise davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21 ve Haziran ayında 1 gün olmak üzere toplam 24 gün çalışmasının bulunduğu, bordro tanıklarının davacının çalışma saatlerini hatırlayamasalar da fiili çalışma olgusunu doğruladıkları gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 gün olmak üzere toplam 24 gün çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararını süresi içinde davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının davalı Bakanlık nezdinde 01.04.1976 tarihinden itibaren Nisan ayında 2, Mayıs ayında 21, Haziran ayında 1 ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere toplam 27 günlük hizmetinin tespitini talep ettiği eldeki davada hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Öncelikle uyuşmazlık konusu ile ilgili yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.
19. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
20. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
21. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
22. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) İşin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) Çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
23. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.
24. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
25. Ayrıca 5510 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).
26. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yoldur. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
27. Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında; “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlenmiştir.
28. Sigortasız çalışmaların tespiti yönünden dava açma ve hak arama özgürlüğüne getirilen süre sınırlaması başka bir deyişle dava açma süresinin 5 yıl ile sınırlandırılması doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkilediğinden hak düşürücü niteliktedir ve bu sürenin geçmesi ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanun'un kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 5 yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle 10 yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında da bu süre 5 yıl olarak geçerliliğini korumaktadır.
29. Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmemiş veya düzenlenmesine karşın hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmemiş, süresi içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirim yapılmamış, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir tespit yapılmamış ise, hizmetlerin tespitini talep eden kişilerin hak düşürücü süre geçmeden dava açması zorunludur.
30. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 1. fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi vs.'dir. 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında bu belgeler aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi olarak belirtilmiştir. Sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında ve 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında düzenlenen hak düşürücü süreden söz edilemez.
31. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun sigortalının çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.
32. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı sonuca ulaşılmaktadır. Bu kabulün temelinde yatan neden; hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tâbi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.
33. Somut olayda davacı vekili müvekkilinin 1976 yılının Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 gün ve Ekim ayında 3 gün olmak üzere 27 gün çalıştığının tespitini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalılar vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece verilen birinci bozma kararı ile davalı işyerinden resmî kayıtlar ve ücret bordrolarının asılları getirtilerek davacının çalışmalarına ait sigorta primlerinin ücretinden kesildiği ancak Kuruma yatırılmadığının tespit edilmesi durumunda hak düşürücü sürenin söz konusu olmayacağı hususu göz önüne alınarak araştırma yapılması ve hak düşürücü sürenin varlığı yeniden irdelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirterek bozulmuştur. Bozma kararına uyan mahkemece yapılan yargılama sonucunda bozma sonrası dosya arasına alınan çalışma çizelgesine göre davacının davalı işyerinde çalıştığı günlerinin belirlendiği, bordro tanıklarının fiili çalışma olgusunu doğruladıkları gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının 1976 yılı Nisan ayında 2; Mayıs ayında 21; Haziran ayında 1 gün olmak üzere toplam 24 gün çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
34. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Özel Dairenin birinci bozma kararında davalı işyerinden resmî kayıtlar ve ücret bordrolarının asılları getirtilerek davacının çalışmalarına ait sigorta primlerinin ücretinden kesildiği ancak Kuruma yatırılmadığının tespit edildiği takdirde hak düşürücü sürenin söz konusu olmayacağı vurgulanmış olup mahkemece bozma kararında belirtilen belgelerin getirtilmesi için müzekkere yazılmış olup bozma kararı öncesi dosyada bulunan aynı belgelerin yeniden gönderildiği, ayrıca bunlara ilaveten çalışma gün sayısını gösterir çizelgenin sunulduğu anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece birinci bozma kararına uyma kararı verilmesi ve sigorta primlerinin davacının ücretinden kesildiğine ilişkin bir bilgiye ulaşılmaması karşısında davanın 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığının kabulü gerekmektedir.
35. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
36. Öte yandan, dava tarihi “03.04.2013” olmasına rağmen direnme kararında “25.11.2014” olarak yazılması maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
37. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 09.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.