"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 10. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının asıl işverenliğinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden bulunmaksızın feshedildiğini, en son aylık brüt 729TL olan ücretinin yanında günlük 5TL yemek ve 4TL servis yardımlarından yararlandığını, fazla çalışma ve yıllık izin ücreti alacaklarının ödenmediğini, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürerek, bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (Enstitü) vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, dava konusu alacaklar belirsiz olmadığından hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerektiğini, davacının alacağının bulunmadığını, zamanaşımı def’inde bulunduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 10. İş Mahkemesinin 18.03.2013 tarihli ve 2012/290 E., 2013/114 K. sayılı kararı ile; davalının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini ispatlayamadığı, davacının yıllık izin ücreti alacağının bulunduğu, tanık beyanlarına göre fazla çalışma ücreti alacağına da hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İzmir 10. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 15.10.2014 tarihli ve 2013/17502 E., 2014/27864 K. sayılı kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…Somut olayda, mahkemece, davacı şahitlerinin beyanlarına göre, davacının haftanın beş günü sabah 07.00 - akşam 19.00 saatleri arasında günde oniki saat çalıştığı, birbuçuk saat ara dinlenmesinin düşülmesiyle günde onbuçuk saat; cumartesi günleri ise 07.00 - 14.00 saatleri arasında yarım saat ara dinlenmesinin düşülmesiyle günde altıbuçuk saat olmak üzere haftada toplam ellidokuz saat çalıştığı, haftalık kanuni çalışma süresi kırkbeş saatin düşülmesiyle haftada ondört saat fazla çalışma yaptığı kabul edilmiş ise de, davalı şahitlerinin beyanlarına göre mesai gün ve saatlerinin haftanın beş günü 08.00-18.00 saatleri arasında günlük on saat olduğu, bir saat ara dinlenmesinin düşülmesiyle günlük dokuz saat, haftalık kırkbeş saat çalışıldığı ve fazla çalışma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacı şahitlerinin işverene karşı dava açmış olmaları sebebiyle husumetlerinin bulunduğu, Dairemizden onanarak kesinleşen 2012/26775 ve 26768 esas sayılı dosyalarda işyerinde fazla çalışma yapılmadığının tesbit edildiği ve davalı işyerinin öğrenim görülen Kamu işyeri olup, hafta tatillerinde çalışma olmadığının kabulünün hayatın olağan akışına daha uygun olduğu dikkate alındığında, fazla çalışma ücreti talebinin reddi yerine kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İzmir 10. İş Mahkemesinin 10.07.2015 tarihli ve 2015/124 E., 2015/366 K. sayılı kararı ile; davacıyla aynı dönemde davalıya ait işyerinde çalıştığı anlaşılan ve davacı ile aynı işi yapan ...'ün davalı aleyhine açtığı davada fazla çalışma ücreti alacağına hükmedildiği ve verilen kararın Yargıtay tarafından onandığı, toplanan delillerle de davacının fazla çalışma yaptığının sabit olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. İzmir 10. İş Mahkemesinin 16.10.2015 tarihli ve 2012/290 E., 2013/114 sayılı ek kararı ile; mahkemece verilen 10.07.2015 tarihli ve 2015/124 E., 2015/366 K. sayılı kararın davalı vekili Av. ...'a 18.08.2015 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine kararın davalı vekili tarafından 09.09.2015 tarihli dilekçe ile temyiz edildiği, 8 günlük temyiz süresi geçtikten sonra kararın temyiz edildiği anlaşıldığından davalı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
12. Mahkemece verilen ek karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
13. Hukuk Genel Kurulunun 16.02.2021 tarihli ve 2020/(22)9-227 E., 2021/86 K. sayılı kararı ile; “…IV. GEREKÇE
(1) numaralı ön sorun yönünden:
…18. Somut olayda, mahkemece 16.10.2015 tarihli ek karar ile davalı vekiline direnme kararının 18.08.2015 tarihinde tebliğ edildiği, davalı vekilinin ise 09.09.2015 tarihli dilekçesi ile süresi geçtikten sonra direnme kararını temyiz ettiği gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verildiği, bu kararın davalı vekiline 03.11.2015 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine davalı vekilinin 10.11.2015 havale tarihli dilekçesi ile ek kararı temyiz ettiği anlaşılmaktadır.
19. Davalı vekili 10.11.2015 tarihli ek kararın temyizine ilişkin dilekçesinde, 24.08.2015 tarihli temyiz dilekçesinin UYAP sistemine yüklendiği sırada oluşan hata sebebiyle İzmir 8. İş Mahkemesinin 2014/286 Esas sayılı dosyası içerisine girdiğini, bu hususta kendilerine bir uyarı gelmediğini, bunun üzerine 09.09.2015 tarihli ıslak imzalı temyiz dilekçesini verdiklerini beyan etmiş ve dilekçe ekinde buna ilişkin UYAP Avukat Portalından alındığı anlaşılan ekran görüntü çıktısını sunmuştur.
20. UYAP sistemi kayıtlarında yapılan incelemede, davalı vekili Av. ... tarafından 24.08.2015 tarihinde temyiz dilekçesinin oluşturularak havale edildiği, ayrıca İzmir 8. İş Mahkemesi zabıt kâtibi tarafından da temyiz dilekçesinin 24.08.2015 tarihinde okunduğu görülmektedir.
21. Davalı vekilince temyiz dilekçesinin UYAP sistemine 24.08.2015 tarihinde yüklendiği ve bu suretle temyiz iradesinin ortaya konulduğu anlaşıldığından, gerekçeli kararın tebliği edildiği 18.08.2015 tarihine göre davalı vekilinin direnme kararını süresinde temyiz ettiği kabul edilmiştir.
22. Hâl böyle olunca, mahkemece davalı vekilinin temyiz isteminin reddine ilişkin 16.10.2015 tarihli ek kararın ortadan kaldırılmasına oy birliği ile karar verilerek, diğer ön sorunun değerlendirilmesine geçilmiştir.
(2) numaralı ön sorun yönünden:
…45. Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte davacı, dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerekmektedir.
46. Belirtmek gerekir ki, dava açarken peşin nispi harç ödeme yükümlüsünün davacı olduğu gözetildiğinde, davalı tarafın harç ödemekten muaf olması, davacıyı harç ödeme yükümlülüğünden kurtarmak anlamına gelmeyecektir.
47. Nitekim davalı tarafın harçtan muaf olması, yargılama sonucunda davanın kabul edilmesi durumunda harç yükümlüsü davalı olacağından mahkemece hükmedilecek karar ve ilâm harcının belirlenmesi noktasında dikkate alınması gereken bir husustur.
48. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda usul ekonomisi ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 302, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13, değişiklik yapılan 28. ve 33. maddelerinin 32. madde ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, Hukuk Genel Kurulunun 03.11.2010 tarihli ve 2010/10-550 E., 2010/561 K. sayılı kararı da gözetildiğinde nispi harca tabi ve davalı tarafın harçtan muaf olduğu eldeki davada davanın reddi hâlinde alınması gereken harcın maktu harç olduğu, alınabilecek nispi karar ve ilam harcı bulunmadığı, peşin harcın ¼ nispi harç yerine maktu harç olduğu, davacıya yüklenmesi olanaklı olmayan ve ilam aşamasında tamamlama harcı alınması gerekmediğinden önsorununun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
49. Hâl böyle olunca, direnme kararının işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin açıklanan usuli nedenle bozulması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalı vekilinin temyiz talebinin süreden reddine ilişkin mahkemece verilen 16.10.2015 tarihli ek kararın ORTADAN KALDIRILMASINA oy birliği ile,
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA oy çokluğu ile,
Bozma nedenine göre davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına…” karar verilmiştir.
14. İzmir 10. İş Mahkemesinin 26.05.2021 tarihli ve 2021/105 E., 2021/226 K. sayılı kararı ile; davacı vekili tarafından harç eksikliği tamamlandıktan sonra önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacı tanıklarının davalı aleyhine dava açmaları nedeniyle davalı ile husumetli olmaları, Yargıtay denetiminden geçen emsal dosyalarda fazla çalışma yapılmadığının kabul edilmesi ve davalı işyerinin öğrenim görülen kamu işyeri olması gerekçeleriyle davacının fazla çalışma ücreti talebinin reddedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; Hukuk Genel Kurulunun davacının dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırması ve buna göre 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun (Harçlar Kanunu) 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesinin gerektiğine ilişkin usulî nedenlerle verdiği bozma kararı sonrasında mahkemece verilen kararın yeni bir karar olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
18. Bilindiği üzere Harçlar Kanununun 32. maddesinin 1. cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır.
19. Buna göre harçlar ilgilisince ödenmedikçe davaya devam edilebilmesi olanağından söz edilemez. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 08.06.2011 tarihli ve 2011/5-212 E., 2011/391 K. sayılı kararında da aynı hususa değinilmiştir.
20. Bu noktadan hareketle harç eksikliğinin giderilmesi durumunda dava kaldığı yerden devam edecek; yargılamanın önceki aşamalarında yapılan usulî işlemler de geçerliliğini koruyacaktır.
21. Diğer taraftan Özel Dairenin bozma kararına karşı direnilmesi ile direnme kararı lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak doğduğu da açıktır.
22. Somut olayda, direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca harç yönünden usulî nedenle bozulmasından sonra yapılan yargılamada, mahkemece 16.04.2021 tarihli tensip tutanağı ile davacı vekiline peşin harcı yatırması için iki haftalık kesin süre verilmiş, davacı vekili tarafından süresi içerisinde harç yatırıldıktan sonra önceki gerekçe ile direnme kararı verilmiştir.
23. Bu itibarla, harç yönünden eksiklik giderildikten sonra usulî kazanılmış hak ilkesi de göz önüne alındığında davaya kaldığı yerden devam edilerek direnme kararı verildiğinden temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerekmektedir.
24. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 06.07.2021 tarihli ve 2021/(22)9-453 E., 2021/914 K. sayılı kararında da ön sorun yapılan bu husus aynı gerekçe ile aşılmıştır.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı, somut olayda nispi peşin harç yatırılmaksızın yapılan işlemlerin geçersiz olduğu, Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararı sonrasında mahkemece verilen kararın yeni hüküm olduğu, bu nedenle ön sorunun bulunduğu ve temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
26. Açıklanan nedenlerle, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması gerektiği sonucuna varılarak, ön sorunun bulunmadığına 25.11.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verilmekle işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
27. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelere ve kavramlara değinmekte yarar bulunmaktadır.
28. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu/Kanun) 63. maddesine göre;
"Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır (Ek cümle: 10/9/2014-6552/7 md.; Değişik cümle: 4/4/2015-6645/36 md.). Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok yedi buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saattir.
Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu hâlde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir (Ek cümle: 6/5/2016-6715/3 md.). Turizm sektöründe dört aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz; denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile altı aya kadar artırılabilir.
Çalışma sürelerinin yukarıdaki esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir".
29. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 63 ve devamı maddelerinde çalışma süresi düzenlenmiş olmakla birlikte "çalışma süresi"nin tanımı yapılmamıştır. Ancak 63. maddenin son fıkrası uyarınca 06.04.2004 tarihli ve 25425 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği’nin 3. maddesinde yer alan, "Çalışma süresi, işçinin çalıştırıldığı işte geçirdiği süredir. İş Kanununun 66 ncı maddesinin birinci fıkrasında yazılı süreler de çalışma süresinden sayılır. Aynı Kanunun 68 inci maddesi uyarınca verilen ara dinlenmeleri ise, çalışma süresinden sayılmaz." şeklindeki düzenleme ile çalışma süresinden ne anlaşılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
30. O hâlde işçinin çalıştırıldığı işte geçirdiği "fiili çalışma süresi" ile İş Kanunu’nun 66. maddesi uyarınca çalıştırıldığı işte fiilen geçmemiş olsa bile çalışılmış gibi sayılan hâller de "farazi çalışma süresi" olarak çalışma süresine dâhil edilmelidir.
31. Yine İş Kanunu’nun 63. maddesi haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğunu hükme bağlamıştır.
32. Fazla çalışma ise İş Kanunu’nun 41 ilâ 43. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 41. maddesinin 1. fıkrasına göre, "Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hâllerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz".
33. Bu durumda denkleştirmenin uygulandığı hâller hariç, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmaların fazla çalışma sayılarak, normal saat ücretinin %50 yükseltilmesi sureti ile belirlenecek saat ücreti esas alınıp hesaplanarak işçiye ödenmesi gerekir.
34. Bu aşamada, fazla çalışma iddiasının ispat koşulları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
35. Gerek mülga 1475 sayılı İş Kanunu, gerekse hâlen yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nda fazla çalışmanın ispatı ile ilgili olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan alacakların ispatı genel hükümlere tabidir.
36. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”.
37. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinde de;
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
38. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. 2. fıkrasında ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.
39. Dolayısıyla fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi kural olarak, bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Fiili bir olgu söz konusu olduğundan kural olarak işçi, fazla çalışma yaptığını, hafta tatillerinde, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını her türlü delille ispat edebilir. Bu konuda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
40. Davacı işçi tarafından tanık deliline dayanılması hâlinde; gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 254. maddesi, gerekse HMK’nın 255. maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söyledikleri gözetilerek değerlendirme yapılmasıdır.
41. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de, aynı işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi; birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ve bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekir.
42. Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2019 tarihli ve 2019/22-61 E., 2019/317 K.; 02.12.2020 tarihli ve 2016/(22)9-2229 E., 2020/994 K.; 17.06.2021 tarihli ve 2018/(22)9-131 E., 2021/788 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
43. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin davalıya ait işyerinde haftanın altı günü iki vardiya hâlinde 07:00-19:00 veya 19:00-07:00 saatleri arasında yemekhane ve mutfakta çalıştığını, fazla çalışma ücreti alacaklarının ödenmediğini ileri sürmüş; davalı Enstitü vekili ise çalışma saatlerinin 08:30-17:30 saatleri arasında olduğunu, hafta sonu eğitim ve öğretim faaliyetinde bulunulmadığını, fazla çalışma yapılmadığı gibi yapılması durumunda da bu alacaktan müvekkilinin sorumlu olmadığını savunmuştur.
44. Yargılama sırasında dinlenilen davalı tanıklarından Günseli ..., kendisinin gıda mühendisi olarak alt işveren işçisi görev yaptığını, davacının davalı Enstitünün mutfağında 08:00 ilâ 17:30-18:00 saatleri arasında çalıştığını, hafta sonu çalışmadığını; diğer davalı tanığı ... ise davalı işyerinde kendisinin beslenme hizmetleri şube müdürü olarak, davacının ise alt işveren işçisi olarak mutfakta çalıştığını, çalışma saatlerinin 08:30-17:30 saatleri arasında olduğunu, hafta sonu ise Enstitünün kapalı olduğunu ifade etmişlerdir.
45. Davacı tanıklarından ... kendisinin aşçı, davacının da yemekhanede bulaşıkçı olarak hafta içi 07:00-19:00, cumartesi günleri ise 07:00-14:00 saatleri arasında bazen de 15:00’e kadar çalıştıklarını, cumartesi günleri pazartesi gününün hazırlığını yapıp dolaba koyduklarını, bu şekilde pazartesi günü sorun yaşamadıklarını; davacı tanığı ... ise kendisinin aşçıbaşı olarak davacının ise yardımcısı olarak çalıştığını, hafta içi ve cumartesi günü çalışma saatlerinin 07:00-19:00 saatleri arasında olduğunu ve ayrıca her iki davacı tanığı da davalı aleyhine dava açtıklarını beyan etmişlerdir.
46. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı tanıklarının beyanlarına göre davacının hafta içi 07:00-19:00, cumartesi günleri 07:00-14:00 saatleri arasında çalıştığı kabul edilerek fazla çalışma ücreti hesaplanmıştır.
47. Özel Dairece emsal dosyalarda 05.11.2013 tarihli ve 2012/26775 E., 2013/23383 K. ve 2012/26768 E., 2013/23357 K. (eldeki davada davacı tanığı ...’in davalıya karşı açtığı dava) kararlar ile fazla çalışma yapılmadığı kabul edilerek anılan talebin reddine dair kararların onandığı, davalı işyerinin öğrenim görülen kamuya ait işyeri olduğu da belirterek mahkemece fazla çalışma ücreti alacağının kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle bozma kararı verilmiş ise de, direnme kararında belirtildiği üzere davacı tanığı ...’ün dosyasında fazla çalışma ücreti alacağının hüküm altına alındığı, kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18.06.2014 tarihli ve 2012/27571 E., 2014/20471 K. sayılı kararı ile onandığı anlaşılmıştır.
48. Davacı tanıklarının davalı aleyhine açtıkları davalar bulunmakta ise de, yukarıda da açıklandığı üzere tüm dosya içeriği birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmelidir.
49. Bu itibarla, yapılan işin ve işyerinin niteliği ile davacı tarafından delil olarak dayanılan emsal dosyalardan davacı tanığı ...’ün davalı aleyhine açtığı davada fazla çalışma alacağının kabulüne dair kararın Yargıtay tarafından onandığı dikkate alındığında davacının fazla çalışma yaptığının kabul edilmesi isabetlidir.
50. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacı tanıklarının davalıya karşı açmış oldukları davalarının bulunduğu, yan deliller ile de desteklenmediğinden davacı tanıklarının beyanına itibar edilerek fazla çalışma alacağının reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu, diğer taraftan Özel Daire kararında davalı lehine olan emsal dosyalardan bahsedilmesine rağmen davalı tarafça delil olarak emsal dosyalara dayanılmadığı, bu nedenle Özel Daire bozma kararından bu kısmın çıkarılarak değişik gerekçe ile direnme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
51. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.
52. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre hüküm altına alınan alacak miktarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin hüküm altına alınan alacak miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucu fazla çalışma ücreti talebinin reddi yerine kabulüne karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu belirtilerek bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmesine dair hüküm, Hukuk Genel Kurulunca yapılan temyiz incelemesi sonucu somut olayda dava değeri para ile ölçülebilir nitelikte olduğundan 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. maddesinin 1-a alt bendi gereğince dava değeri üzerinden hesaplanacak karar ve ilam harcının dörtte birinin peşin olarak ödenmesi, bununla birlikte davacının dava açarken nispi peşin harç yatırmayıp sadece maktu harç yatırdığından ve buna göre Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağından, mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle usulden bozulmuştur.
Mahkemece bu bozma kararı gereğince harç eksikliği tamamlatılarak yargılamaya devam olunup Özel Daire bozmasına esas ilk kararda direnildiği belirtilerek önceki gibi karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu yaptığı temyiz incelemesi sonucu usulüne uygun bir direnme hükmü kurulması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı vermiş ise bu karar önceki bozma kararını ve direnmeye esas mahkeme hükmünü ortadan kaldıran bir karar olmadığından mahkemece verilen karar yine direnme kararı niteliğini taşıyacağı için temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerekir.
Hukuk Genel Kurulu bu kapsamda olmaksızın esastan veya usulden bir bozma kararı vermiş ise bu karar, mahkemece yerine getirilmesi zorunlu yeni bir bozma kararı olup özel daire bozma kararının yerini de bu karar alır. Bu bozma kararı ile özel dairenin önceki bozma kararı ve mahkemenin direnme hükmü de ortadan kalkar. Bu şekilde kabul edilmediği takdirde birbirini tamamlayan geçerli iki bozma kararı varlığını sürdürüyor gibi bir sonuç ortaya çıkar ki bunu mümkün kılan bir usul kuralı bulunmamaktadır. Bulunmadığı kadar HUMK hükümleri de iki bozmanın aynı anda geçerli ve ayakta olmadığı sonucunu gerektirecek kadar açıktır.
Özel Daire bozma kararı, Hukuk Genel Kurulunun daha farklı nedene dayalı bozma kararı ile ortadan kalktığına ve hatta önceki direnme hükmü de ortadan kalkmış olduğuna göre mahkemenin kalkmış sayılan kararları esas alarak direnme kararı verebileceğinden de söz edilemez. Mahkemece usul eksikliği tamamlandıktan sonra kalkmış olan bu kararları esas alarak verilecek karar, önceki ile aynı olsa bile bu karar direnme hükmü sayılamayıp yeni bir hüküm olacağı için temyiz incelemesinin de Özel Daire tarafından yapılması gerekir.
Usule dair yapılan bozmalardan sonra mahkeme önceki kararı ile bağlı dahi değildir. Mahkeme usulî kazanılmış hakları gözetmek suretiyle öncekinden farklı karar da verebilir. Çünkü bir dosyadaki usule dair eksiklik aynı zamanda esasa dair de eksikliktir. Usule dair eksikliğin aynı zamanda esasa dair eksiklik sayılmaması hâlinde usul bozmaları yapılmasının çoğu kez anlamı dahi kalmaz.
Kaldı ki bozma sonrası verilecek kararın yeni bir karar olduğu Hukuk Genel Kurulunun bozma kararından da anlaşılmaktadır. Zira bu kararda mahkemece harç eksikliğinin tamamlattırılması ve daha sonra işin esasının incelenmesi gerektiği belirtildiğine ve önceki gibi direnme hükmü kurulmasından söz edilmediğine göre verilecek kararın esasa dair yeni inceleme ile verilecek yeni bir karar olduğu da görülmektedir.
Harç eksikliği tamamlatıldıktan sonra davanın esasının incelenmesine değinen bozma kararına rağmen verilecek karar yeni bir karar sayılmayacak ise harç eksikliği nedeniyle bozma kararı verilmesine gerek de duyulmayıp geri çevirme kararı verilerek harç eksikliğinin tamamlatılması mümkündür. Nitekim temyiz harçlarındaki eksiklikler yönünden geri çevirme kararları verilebilmektedir. Oysa ki davacının eksik harcı tamamlayıp tamamlamayacağı, sonucuna göre dosyanın işlemden kaldırılması ve açılmamış sayılması kararı verilip verilmeyeceği belli olmadığından geri çevirme kararı verilebilmesi de olanaklı bulunmamaktadır. Bu durumda usul bozması yapılmasının asıl nedeni de harç eksikliği tamamlanmadan karar verilemeyecek bir durumda iken verilen kararın usulüne uygun geçerli bir hüküm sayılmamış olmasıdır. Geçerli bir şekilde verilmediği bozma kararı ile sabit olan bir kararın belirtilen nedenle direnilebilecek yeterlilik taşıyan geçerli bir hüküm sayılması da mümkün değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, mahkemece Hukuk Genel Kurulunun usul bozması gereği yerine getirildikten sonra verilen hüküm, direnme kararı sayılmayan yeni hüküm niteliğinde olduğundan temyiz incelemesinin Özel Daire tarafından yapılması gerekmektedir. Bu durumda ön sorun bulunduğu kabul edilerek dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, yeni hüküm sayılmayacağı ve temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.