Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/929 E. 2022/1749 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı şirketin marka tescil başvurusuna davacının yaptığı itirazın reddine dair YİDK kararının iptali istemiyle açılan davada, taraf markaları arasında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı şirketin "MAKRO TEKNİK PROFİLE+Şekil" ibareli marka başvurusu ile davacının "MAKRO/MACRO" esas unsurlu markaları arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerlik bulunduğu, aynı mal ve hizmetlerde kullanılması halinde iltibasa yol açabileceği, bu nedenle de markanın köken gösterme fonksiyonu yönünden karıştırılma ihtimali bulunduğu gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki "Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi tarafından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkilinin dava dilekçesinde belirtilen “Macro” esas unsurlu tanınmış markaların sahibi olduğunu, davalı şirketin bu markalar ile karıştırılma ihtimali bulunacak derecede benzer nitelikteki 2016/30217 sayılı “MAKRO TEKNİK PROFILE+Şekil” ibaresini 06, 07, 11, 17, 35. sınıflarda tescil ettirmek üzere davalı Kuruma başvurduğunu, başvuruya müvekkilince yapılan itirazın Markalar Dairesi Başkanlığınca kısmen kabul edildiğini ve 35. sınıftaki bir kısım hizmetlerin başvuru kapsamından çıkarıldığını, başvurunun kapsamındaki tüm mal ve hizmetler yönünden reddedilmesi için bu karara yaptıkları itirazın ise dava konusu YİDK kararıyla reddedildiğini, taraf markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, taraf markalarının benzer mal ve hizmetleri kapsadıklarını, davalı şirketin marka başvurusunun müvekkilinin seri markalarından birisi olarak algılanacağını, müvekkilinin markalarının tanınmışlığından haksız yararlanma, markanın ayırt edici karakterini zedeleme ve haksız rekabete neden olma ihtimali bulunduğundan 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK) 8/4. maddesi gereğince tescil edilemeyeceğini, “Macro” ibaresinin müvekkilinin işletme unvanı ile bu kapsamda alınan alan adının esas unsuru olduğunu, marka başvurusunun 556 sayılı KHK’nın 8/5. maddesi gereğince de reddedilmesi gerektiğini, ayrıca davalı şirketin kötü niyetle marka tescil başvurusunda bulunduğunu ileri sürerek YİDK’nin 2017-M-8222 sayılı kararının iptaline, davalı şirkete ait markanın tescili hâlinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı Kurum vekili; dava konusu YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, başvuru konusu ibare ile davacının itirazına mesnet markaları arasında başvuru kapsamında bırakılan mallar yönünden iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, dava konusu esas ibarenin ayırt edici niteliğinin düşük olduğunu, somut olayda 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesindeki koşulların oluşmadığını, kötü niyet iddiasını ispata ... delilin sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı şirket vekili; öncelikle YİDK kararı aşamasında sunulanlar dışındaki markaların nazara alınamayacağını, davacının itirazına mesnet markaları ile müvekkili başvurusu arasında iltibasa yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin farklı olduklarını, müvekkili adına 35. sınıfta tescilli "MACRO" ibareli markası bulunduğundan başvurudaki ibare üzerinde kazanılmış hakkının olduğunu, davacı markalarının tanınmışlık iddialarının yerinde olmadığını, ayrıca davacının markasının tanınmış marka olsa bile bu tanınmışlığın doğrudan farklı sınıflardaki marka başvurularına engel olmayacağını, “Makro” ve “Macro” ibarelerinin ayırt edici niteliklerinin düşük olduğunu, kötü niyet iddialarının da yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 05.07.2018 tarihli ve 2017/447 E., 2018/262 K. sayılı kararı ile; dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet markaları arasında görsel ve işitsel benzerlik olduğu, başvuru kapsamındaki 35. sınıf hizmetler yönünden de markaların benzer bulundukları, dolayısıyla 35. sınıf hizmetler yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi koşullarının oluştuğu, ancak anılan hizmetler yönünden davalı şirketin adına tescilli önceki bir kısım markalarından kaynaklanan müktesep hakkının bulunduğu, 35. sınıf dışında başvuru kapsamındaki mallarla davacı markalarının kapsamlarındaki mal ve hizmetler arasında ise benzerlik olmadığı, davacı markalarının gıda ve ihtiyaç maddeleri perakende sektöründe tanınmış marka olduğu ancak başvuru kapsamındaki farklı mallar bakımından 556 sayılı KHK'nın 8/4 maddesi koşullarının gerçekleşmediği, başvurunun kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı;

8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 29.11.2019 tarihli ve 2018/1698 E., 2019/1216 K. sayılı kararı ile; davacının itirazına mesnet markaların asli unsurlarının "MACRO/MAKRO" ibarelerinden oluştuğu ve bu ibarenin Türkçe'de büyük, geniş anlamlarına geldiğinden ayırt ediciliğinin oldukça düşük olduğu, koruma kapsamlarının dar değerlendirilmesi gerektiği, bu ibarenin ortak olarak yer aldığı markalarda yapılacak küçük değişikliklerin dahi iltibas tehlikesini ortadan kaldıracağı, dava konusu başvuruda da "MAKRO" ibaresinin yanında "TEKNİK PROFILE" ibaresi ile renk ve şekil unsurlarına yer verildiği dikkate alındığında dava konusu başvuru ile davacının itirazına mesnet "MAKRO/MACRO" asıl unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında ortalama alıcılar nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları genel izlenim itibariyle ilişkilendirilme ihtimalini de içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunmadığı, taraf markaları arasında benzerlik görülmediğinden davacı markalarının tanınmış oldukları kabul edilse dahi 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesi uyarınca başvurunun tesciline engel olunamayacağı, başvurunun kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle HMK'nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın açıklanan değişik gerekçeyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27.01.2021 tarihli ve 2020/1119 E., 2021/520 K. sayılı kararı ile; “…Dava, davalının marka tescil başvurusuna davacının yaptığı itirazın kısmen reddine dair TPMK YİDK kararının iptali ile tescili halinde markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Mahkemece davalının 2016/30217 sayılı “MAKRO TEKNİK PROFILE+ŞEKİL” ibareli başvuru markası ile davacının itirazına mesnet gösterdiği “MAKRO/MACRO” esas unsurlu markaları arasında 556 sayılı KHK.nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu ancak başvuru kapsamındaki 35. sınıf hizmetler için davalının müktesep hakkının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacının istinafı üzerine bölge adliye mahkemesince “makro” ibaresinin ayırt ediciliğinin düşük olduğu, davalının başvurusuna “teknik profil” ve şekil unsuru ekleyerek ayırt ediciliği sağladığı ve bu nedenle benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın bu değişik gerekçeyle reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, başvuru konusu “MAKRO TEKNİK PROFILE+ŞEKİL” ibareli marka ile davacının itirazına gerekçe gösterdiği “MAKRO/MACRO” markalarının 556 sayılı KHK’nın 8/1-b anlamında benzer olmadığı ve iltibas tehlikesi bulunmadığı kabul edilmişse de, iltibas tehlikesinin değerlendirmesinde markaların baskın unsurları da gözetilmek suretiyle üzerinde kullanılacağı ürünlerin ortalama tüketiciler nezdinde görsel, işitsel ve anlamsal olarak karışıklığa yol açıp açmayacağının dikkate alınması gerekmektedir. Bu hususlar nazara alınarak yapılan değerlendirmede davacı markalarının asıl unsurunu “MAKRO” ve “MACRO” ibareleri oluşturmakta olup, başvuru konusu işaret ise “MAKRO TEKNİK PROFILE + Şekil” ibaresidir. Bu durumda, itiraza mesnet davacı markaları ile davalı başvuru markası arasında görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerlik bulunduğu, dolayısıyla aynı mal ve/veya hizmetlerde kullanılması halinde o mal ve hizmetlerin aynı teşebbüsten ya da bağlı teşebbüsten geldiği yönünde iltibasa sebep olabileceği kabul edilmelidir. Şu halde, aynı mal ve hizmetlerde markanın köken gösterme fonksiyonu yönünden karıştırma ihtimali bulunduğu gözetilip bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış kararın davacı taraf yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 26.05.2021 tarihli ve 2021/662 E., 2021/753 K. sayılı kararı ile; markaların ayırt edicilik güçlerinin de iltibas ihtimalinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği, ayırt edici niteliği zayıf olan markalar yönünden iltibas ihtimalinin daha düşük olduğu, başka bir ifadeyle tescili istenilen mal ve hizmetleri, diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etme gücü düşük kalan marka olarak nitelendirilebilecek markaların koruma alanının daha dar olduğu, böyle durumlarda küçük farklılıkların dahi tescil olunmak istenen markaya ayırt edicilik kazandırabileceği, "MAKRO" ibaresi Türkçe'de "büyük, geniş" anlamlarına gelmekte olup bu anlamı ile ülkemizde yaygın olarak bilinmekte ve birçok sektörde de sıklıkla kullanılmakta olduğu, bu markaların zayıf marka olarak kabulünün gerektiği, aksinin kabulü hâlinde tasviri ve vasıf bildirici veya ticaret alanında herkesin kullanımına açık ibarelerin bir şekilde tescil ettiren kişilerin, bu ibarelerin başkaları tarafından kullanımına engel olmaları sonucunu doğuracağı, Özel Dairenin benzer ibareyi içeren markalar hakkında verilen bir kısım kararları onadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu “MAKRO TEKNİK PROFILE+Şekil” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “MACRO” ve “MAKRO” esas unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında markanın köken belirtme fonksiyonu yönünden iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.

16. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.

17. Bilindiği üzere, Türk Hukukunda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından "re'sen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurumun bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re'sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, .../Kılıç, ...: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s. 79-80).

18. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.

19. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.

20. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:

a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,

b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.

21. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.

22. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı oluşturarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.

23. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.

24. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dâhi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.

25. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.

26. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı şirket tarafından başvurusu yapılan “MAKRO TEKNİK PROFİLE+Şekil” ibareli ve 2016/30217 sayılı markaya karşı davacı tarafından, “Makro” ve “Macro” esas unsurlu markalara dayalı olarak gerçekleştirilen itirazın davalı Kurum Markalar Dairesi Başkanlığınca kısmen kabul edilerek davalı şirkete ait dava konusu markanın 35. sınıfındaki bir kısım mal ve hizmetlerin çıkartılmasına karar verildiği, davacı tarafından bu karara karşı dava konusu davalı markasının tüm mal ve hizmetler yönünden reddi için 556 sayılı KHK’nın 8 ve 35. maddelerine dayalı olarak yapılan itirazın ise nihai olarak dava konusu YİDK kararıyla reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

27. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle bu aşamada, taraf markalarındaki işaretler arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İşaretlerin benzerliği incelenirken de özellikle redde mesnet markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve ayırt edici unsurların dikkate alınması ve bu baskın unsurların ayırt edicilik seviyesi göz önünde bulundurulmalıdır. Tescil kapsamında mal ve hizmetleri tür, çeşit, nitelik, karakteristik özellik gibi tanımlayıcı sözcükler asıl unsur olarak dikkate alınamayacağı gibi ima yoluyla bu özellikleri belirten unsurların da ayırt ediciliğinin zayıf olacağı unutulmamalıdır.

28. Ayrıca bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.

29. Davalı şirkete ait dava konusu markadaki “MAKRO TEKNİK PROFİLE+Şekil” ibaresinde öne çıkan unsurun “MAKRO” ibaresi olması sebebiyle anılan markadaki esas unsur “MAKRO” ibaresi olup markadaki diğer ibarelerin yardımcı unsur niteliğinde oldukları görülmektedir. Buradan hareketle davacıya ait itiraza mesnet “Makro” ve “Macro” esas unsurlu markalar ile davalı şirkete ait “MAKRO TEKNİK PROFİLE+Şekil” ibareli marka arasında, esas unsurlar nazara alınarak yapılan karşılaştırmada, görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerliğin bulunduğu açıktır. Dolayısıyla davacı markaları ile davalı şirkete ait dava konusu markanın aynı mal veya hizmetlerde kullanılması durumunda o mal ve hizmetlerin aynı teşebbüsten ya da bağlı teşebbüsten geldiği yönünde iltibasa sebep olabileceğinin kabulü zorunludur.

30. Bu itibarla davalı şirkete ait “MAKRO TEKNİK PROFİLE+Şekil” ibareli marka ile davacıya ait “Makro” ve “Macro” esas unsurlu markalar arasında aynı mal ve hizmetlerde markanın köken gösterme fonksiyonu yönünden karıştırılma ihtimali bulunmaktadır.

31. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; taraf markalarındaki ortak unsur olan “MAKRO” ibaresinin ayırt edici niteliği zayıf bir ibare olduğu, koruma kapsamının dar yorumlanması gerektiği, dava konusu markadaki “MAKRO” ibaresi yanında “TEKNİK PROFİLE" ibaresi ile renk ve şekil unsurlarına da yer verildiği, bu unsurların markalar arasındaki benzerliği ve iltibas tehlikesini ortadan kaldıracak düzeyde olduğu, bu sebeple taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, dolayısıyla direnme kararının yerinde olup onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

32. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereği dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,15.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.