Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/951 E. 2022/292 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı işverenin işçilik alacakları davasında, ikramiye, ilave tediye, yıllık izin ücreti, kıdem ve ihbar tazminatları ile aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının belirsiz alacak olup olmadığı ve belirsiz alacak davası açılıp açılamayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: İşçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutmakla ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı belgelere ihtiyaç duyulması, davacının elinde bu kayıt ve belgelerin bulunmaması ve davacının iş sözleşmesinin sona erdiği tarih itibariyle net ücretinin de bilinmemesi gözetilerek, belirsiz alacak davası açılmasının koşullarının oluştuğu gerekçesiyle yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 25.01.2002 tarihinden iş sözleşmesinin haklı nedene dayanılmaksızın davalı işveren tarafından feshedildiği 19.05.2014 tarihine kadar davalıya ait işyerinde şoför olarak çalıştığını, alacaklarının ödenmediği, yıllık izinlerinin de kullandırılmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları, fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücreti ile ikramiye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacakların zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin ödeme gücünün bulunmadığını, davacının mağdur edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 02.03.2016 tarihli ve 2014/305 E., 2016/69 K. sayılı kararı ile; davacının toplu iş sözleşmesi imzalanmadan önce sendikaya üye olması nedeniyle bilirkişi tarafından toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapılan hesaplamaların yerinde olduğu, iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanmayacak şekilde feshedildiğinin davalı tarafından ispatlanamadığı, davacının yıllık izin ücreti alacağının bulunduğu, ikramiye ve ilave tediye alacaklarına hak kazandığı, tanık beyanlarına göre belirlenen fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının taleple bağlı kalınarak kabul edildiği, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacakları ise davalı işverence karşılandığından bu taleplerin reddinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli ve 2016/30565 E., 2019/14167 K. sayılı kararı ile; “…1-Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır… Somut olayda, dava dilekçesinde açıkça, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığı belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, somut olayın özellikleri dikkate alınarak,dava konusu alacakların belirsiz alacak olup olmadığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gereklidir.

Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacakları bakımından davacı, çalışma süresini, kendisine en son ödenen aylık ücret miktarını, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri, hak kazandığı izin süresini, çalışma süresi boyunca varsa kullanmadığı veya karşılığı ödenmeyen izin sürelerini belirleyebilecek durumdadır. Bu halde, dava konusu kıdem tazminatı,ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının gerçekte belirlenebilir alacaklar olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri nazara alınarak, hukuki yarar yokluğundan anılan alacaklara yönelik taleplerin usulden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olmuştur.

Uyuşmazlık konusu ikramiye, ilave tediye, aile yardımı, çocuk yardımı, yakacak ve giyim yardımı alacaklarını, davacı; sendikaya üye olduğu ve toplu iş sözleşmesinden yaralanabileceği tarihi, çalışma süresini, en son ödenen ücreti, toplu iş sözleşmesi gereği alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, yan alacaklarını işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesi hükümleri gereğince belirleyebilecek durumdadır. Bu halde talep edilen bu alacak kalemleri de belirsiz alacak değildir. Dava konusu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın usülden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

2-Dava tüm alacaklar bakımından belirsiz alacak davası türünde açılmış olduğu sabittir. Davacı vekili, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları dışında kalan alacak taleplerini artırdığı görülmüş ise de, davanın türü belirsiz alacak davası olarak kalmaya devam etmektedir. Yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi değildir. Çünkü, belirsiz alacak davasında, kısmi alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya dahil edilmesine imkan verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmektedir. Mahkemece, bu yönün nazara alınmayarak, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından, miktar artırımına karşı davalı tarafın ileri sürdüğü zamanaşımı itirazının kabul edilmesi hatalı olmuştur.

Diğer taraftan, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından, taleplerin belirsiz alacak davası olması sebebiyle, hüküm altına alınan miktarlarda faiz başlangıç tarihlerinin belirlenmesinde, dava tarihi ve miktar artırım tarihi şeklinde ayrım yapılmamalı, anılan alacaklarda hüküm altına alınacak tüm miktara dava tarihinden itibaren faiz işletilmelidir. Mahkemece eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Fazla çalışma yönünden Mahkemenin kabulü yerinde ise de, toplu iş sözleşmesinin 21.08.2013 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girdiği anlaşılmakla, fazla çalışma hesabının 21.08.2013 tarihinden itibaren %60 zamlı ücret üzerinden hesaplanması gerekirken bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 23.09.2020 tarihli ve 2019/87 E., 2020/96 K. sayılı kararı ile; “bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine'' dair ara karar kurulduktan sonra, “Her ne kadar Yargıtay bozma ilamından sonra 12/02/2020 tarihli celsede o dönemdeki mahkeme müstemir yetkili hakimi tarafından bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verilmiş ise de verilen bu ara kararda bozma ilamının hangi kısmına uyulduğu hangi kısmına direnildiğine dair her hangi bir açıklama yer almadığından bozma ilamındaki bozma gerekçelerine göre yargılamaya devam edilerek eksiklikler giderilmiş, bozma gerekçeleri doğrultusunda bozma ilamı öncesi rapor alınan bilirkişiden ek rapor alınmıştır” şeklindeki açıklamadan sonra kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti, ikramiye, ilave tediye, aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının hukukî yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine, fazla çalışma ücreti alacağının alınan ek rapor doğrultusunda ve talebini arttırdığı miktar üzerinden kabulüne, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacaklarının da kabulüne karar verilmiştir.

10. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 03.03.2021 tarihli ve 2020/8536 E., 2021/5473 K. sayılı kararı ile; “…Dosya içeriğine göre, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli bozma ilamı üzerine yeniden yapılan yargılama sırasında 12.02.2020 tarihli celsede bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verilerek aynı celsede bozma ilamı ile dosya içerisinde yer alan diğer bilgi ve belgeler doğrultusunda fazla çalışma yönünden bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verildiği görülmektedir. Bu hali ile fazla çalışma alacağı dışındaki diğer alacaklar yönünden önceki kararda direnildiği anlaşılmakta ise de, Mahkemece gerekçeli karar ile, 12.02.2020 tarihli celsede o dönemdeki mahkeme müstemir yetkili hakimi tarafından bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verildiği ancak verilen bu ara kararda bozma ilamının hangi kısmına uyulduğu hangi kısmına direnildiğine dair her hangi bir açıklama yer almadığı gerekçesiyle bozma ilamında belirtilen eksik hususlar giderilerek bozma ilamı doğrultusunda karar verilmiştir. Her ne kadar bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verilmesi mümkün ise de, Mahkemece bu karar gereğinin yerine getirilmeyerek tamamen bozma ilamı doğrultusunda karar verilmesi hatalı olmuştur. Şöyle ki, Yerel mahkemelerce verilen direnme kararları davayı sona erdiren kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Davaya sonradan bakan hakim direnme kararını uygun bulmasa dahi artık direnme kararından dönülerek uyma kararı verilmesi mümkün değildir. Direnmeye ilişkin karar ile karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşur. Hal böyle olunca Mahkemece, bozma ilamına kısmen direnme kararından tamamen dönme sonucunu doğuracak şekilde bozma ilamı doğrultusunda karar verilmesi, kısmen direnme kararı ile kazanılmış bulunan usuli hakları zedeleyici nitelikte bulunduğundan, önceki bozma ilamına kısmen uyulup kısmen direnilmesine dair karar doğrultusunda hüküm tesis edilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

12. Bünyan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 18.05.2021 tarihli ve 2021/75 E., 2021/182 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra, ilk bozma kararından sonra mahkemece verilen kısmen direnme kararı gereğince fazla çalışma ücreti dışındaki alacak kalemleri ile ilgili olarak önceki karardaki hükmün aynen korunduğu, fazla çalışma ücreti ile ilgili olarak alınan ek bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, dava konusu ikramiye, ilave tediye, yıllık izin ücreti, kıdem ve ihbar tazminatları ile aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının belirsiz alacak olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının anılan alacaklar yönünden belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;

"1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.

17. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

18. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

19. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (...m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

20. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

i. Davacının kendisinden beklenememesi,

ii. Bunun olanaksız olması,

iii. Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

21. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.

22. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.

23. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.

24. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.

25. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.

26. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.

27. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu'nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.

28. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.

29. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.

30. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

31. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.

32. Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin 25.01.2002 tarihinden iş sözleşmesinin davalı işverence haklı nedene dayanılmaksızın feshedildiği 19.05.2014 tarihine kadar çalıştığını belirtmiş, ücret miktarına ilişkin beyanda bulunmamış; davalı vekili ise cevap dilekçesinde davacının çalışma süresi ve ücretine dair açıklama yapmamıştır.

33. Diğer taraftan, davacı vekilinin 09.10.2014 havale tarihli dilekçesi ekinde sunduğu Kayseri Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü müfettişleri tarafından davacının şikâyeti üzerine yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 27.08.2014 tarihli tutanakta davacının 16.10.2012-19.05.2014 tarihleri arasında günlük brüt 40.74TL ücret ile çalıştığı ve kullanmadığı 18 gün yıllık izninin bulunduğu belirlenmiş ise de, tutanağın dava tarihi olan 18.08.2014 tarihinden sonra düzenlendiği anlaşılmaktadır.

34. Bununla birlikte, davacı vekili müvekkilinin çalışma süresinin 16.10.2012-19.05.2014 tarihleri arasındaki dönem olarak kabul edildiği ve 27.08.2014 tarihli tutanağa göre yıllık izinlerini kullandığı gerekçesiyle yıllık izin ücretinin hesaplanmadığı ilk bilirkişi raporuna karşı verdiği itiraz dilekçesinde, müvekkilinin bilgisi ve rızası dışında davalı işveren tarafından bölüm değişikliği yapılması nedeniyle işyeri sicil numarası farklılığından dolayı çalışma süresinin hatalı hesaplandığını, esasen işe giriş tarihinin 25.01.2002 olduğunu belirtmiş, bu itiraz üzerine alınan bilirkişi ek raporunda Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında davacının işe giriş tarihinin 25.01.2002 olduğu belirtilerek yıllık izin ücreti 236 gün üzerinden hesaplanmıştır.

35. Öte yandan yargılama sırasında dinlenen davacı tanığı Bayram Çavdar, ücretlerinin düzensiz şekilde 3-4 taksit hâlinde ödendiğini; davalı tanıklarından Göksel Keskin ücretlerin parça parça ödendiğini; diğer davalı tanığı Ahmet Burak Türkmen de benzer ifadelerde bulunarak bordroları almalarının zor olduğunu, bordroların takibini yapamadıklarını beyan etmiştir.

36. Öncelikle belirtmek gerekir ki, dosya içeriğinden davalı işyerinde sendikal örgütlenme olduğu, toplu iş sözleşmesi düzeni bulunduğu ve davacı işçinin sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlandığı anlaşılmaktadır.

37. Dosyada bulunan bilirkişi raporlarında, davacının kıdem ve ihbar tazminatlarına esas olan giydirilmiş ücreti toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre tespit edilmiş, yıllık izin ücreti ise yukarıda da belirtildiği üzere davacı vekilinin çalışma süresi bakımından itirazı dikkate alınarak bilirkişi ek raporunda yeniden değerlendirilmiştir. İkramiye ve ilave tediye alacakları da yine toplu iş sözleşmesi hükümleri uyarınca hesaplanmıştır.

38. Açıklanan maddi ve hukukî olgulara göre, dava konusu ikramiye, ilave tediye, yıllık izin ücreti, kıdem ve ihbar tazminatları ile aile, çocuk, yakacak ve giyim yardımı alacaklarının hesaplanabilmesi için kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulduğundan mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi yerindedir.

39. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.03.2021 tarihli ve 2020/(22)9-435 E., 2021/272 K.; 06.07.2021 tarihli ve 2021/(22)9-453 E., 2021/914 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlık konusu alacak miktarlarının davacı tarafından belirlenebileceği, belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

41. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.

42. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

43. Özel Daire 26.06.2019 tarihli bozma kararının (2) numaralı bendinde “..Mahkemece, bu yönün nazara alınmayarak, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından, miktar artırımına karşı davalı tarafın ileri sürdüğü zamanaşımı itirazının kabul edilmesi hatalı olmuştur.” ifadesine yer verilmiş ise de, bu ifadenin dosya içeriğine uygun olmayıp maddi hata niteliğinde olduğu anlaşıldığından belirtilen hususa işaret etmekle yetinilmiştir.

44. Öte yandan tarafların uyulan kısımlara ve sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelemesi için de dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1-Davalı vekilinin temyizi yönünden direnme uygun bulunduğundan işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE oy çokluğu ile,

2-Taraf vekillerinin uyulan ve sair yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE oy birliği ile,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.03.2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.