Logo

Hukuk Genel Kurulu2021/952 E. 2022/208 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark işçilik alacakları davasının belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağı ve davacının bu davayı açmada hukuki yararının bulunup bulunmadığı ile kısmi dava kapsamındaki alacaklar için hangi faiz oranının uygulanacağı hususları.

Gerekçe ve Sonuç: İşçinin, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından tutulması gereken yasal kayıt ve belgelere ihtiyaç duyması ve alacağın hesaplanması için muhasebe işlemlerinin gerekliliği gözetilerek, davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunduğu kabul edilmiş ve Bölge Adliye Mahkemesi'nin direnme kararı onanmış, ancak davanın esasına ilişkin diğer hususların incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmiştir. Davacı vekilinin, lehine olan faiz oranına ilişkin bozma kararına rağmen direnme talep etmesi nedeniyle, direnme kararının temyizinde hukuki yararının olmadığı gözetilerek davacı vekilinin bu husustaki temyiz istemi reddedilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar taraf vekillerinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1990 yılından itibaren davalı Belediye nezdinde çalıştığını, çalışmasının hâlen devam ettiğini, toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan fark alacaklarının ödenmediğini, işçilere verilmesi gereken bordro ve hesap pusulaları verilmediğinden alacakların miktarının tam olarak tespit edilemediğini, davanın bir kısım alacaklar yönünden belirsiz alacak davası, bir kısım alacaklar yönünden ise kısmi dava olarak açıldığını ileri sürerek, fark işçilik alacakları ile toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; alacakların zamanaşımına uğradığını, her toplu iş sözleşmesinin kendi dönemi için geçerli olduğunu, bir önceki toplu iş sözleşmesindeki hakların kazanılmış hak oluşturmayacağını, ödeme belgelerinin ihtirazı kayıtsız olarak davacı tarafından imzalandığını, alacağın bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 15.02.2019 tarihli ve 2016/1205 E., 2019/149 K. sayılı kararı ile; davalı ... Belediye Başkanlığı ile Belediye İş Sendikası arasında 01.03.2009-29.02.2012 yürürlük tarihli Toplu İş Sözleşmesinin (TİS) fiilen 04.06.2012 tarihinde imzalandığı, vasıfsız işçi olan davacının TİS kapsamında 1. grupta yer aldığı, bu hâli ile TİS'ten doğan haklardan yararlanacağı, gerekçeli ve denetime elverişli bulunan ana rapor ve sonrasında ödeme def'i üzerine alınan ek raporlar ile davacının hak kazanacağı fark alacak kalemlerinin ayrı ayrı hesaplandığı, davalının zamanaşımı itirazına itibar edilmediği, davanın tamamen ıslah edilerek dava türünün tam eda davası, faiz talebinin işletme kredisi faizi olarak belirlendiği, ilave tediye ikramiyeleri farkı ve 2012/4.dönem ilave tediye alacağı farkı için yasal faiz, diğer alacak kalemleri için ise işletme faizi uygulandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

8. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 18.02.2021 tarihli ve 2019/1172 E., 2021/345 K. sayılı kararı ile; dava konusu talepler belirlenebilir nitelikte bulunmadığından, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına ilişkin davalı itirazının yerinde olmadığı, davalı tarafça sunulan ödeme belgelerine göre, ödemeler düşülmek suretiyle yapılan hesaplamalara itibarla hüküm altına alınan alacakların miktarlarında bir hata görülmediği, ancak dava dilekçesinde dava konusu edilen alacak kalemleri yönünden bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi talep edilmesine rağmen mahkemece ilave tediye alacağı dışındaki alacaklar yönünden işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanmasının hatalı olduğu gerekçesiyle HMK 353/1-b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.04.2021 tarihli ve 2021/4418 E., 2021/8545 K. sayılı kararı ile; tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2-…Somut olayda davacının bir kısım alacaklar yönünden belirsiz alacak, bir kısım alacaklar yönünden kısmi dava açtığı şüphesizdir. Belirsiz alacak davası olarak açılan uyuşmazlık konusu toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar bakımından; talep içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere, davacı sendikaya üye olduğu ve toplu iş sözleşmesinden yaralanabileceği tarihi, çalışma süresini, en son ödenen ücreti, toplu iş sözleşmesi gereği alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, ödenmesi gereken alacakları işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesi hükümleri gereğince belirleyebilecek durumdadır.Bu halde toplu iş sözleşmesinden kaynaklı talep konusu alacaklar belirsiz alacak değildir. Belirsiz alacak davasına konu edilen alacakların gerçekte belirlenebilir alacak olmaları ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşılmakla, bu alacaklar yönünden davanın hukuki yarar yokluğundan usûlden reddi gerekir. Kısmi dava konusu olarak talep edilen alacaklar bakımından ıslah ile artırılan miktarlar üzerinden davanın kabulü yerindedir.

Her ne kadar davacı 18.04.2017 tarihli dilekçesi ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu 176. madde gereğince davayı ıslah ederek belirsiz alacak davası olarak açtıkları alacaklar yönünden davayı eda davası olarak ıslah ettiklerini bildirmiş ise de; belirsiz alacak davasının ıslah yolu ile eda davası haline dönüştürülmesi mümkün değildir. Bu itibarla da, dava dilekçesinde belirsiz alacak olarak talep edilen alacaklar yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, anılan talepler yönünden de davanın kısmen kabulüne karar verilmesi hatalıdır.

3-Davacı dava dilekçesinde tüm alacaklar bakımından bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanmasını, 18.04.2017 tarihli ıslah dilekçesinde ise işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanmasını talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince ıslaha değer verilerek işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanmasına karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu edilen alacak kalemleri yönünden bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faiz oranının uygulanması talep edilmesine rağmen Mahkemece ilave tediye alacağı dışındaki alacaklar yönünden işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanmasının hatalı olduğu belirtilerek hükmün ortadan kaldırılmasına, ilave tediye alacağı dışındaki alacaklara bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanmasına karar verilmiştir. Davacının kısmi dava kapsamında talep ettiği alacaklardan 2012/4. dönem ilave tediye ikramiye alacağı dışındaki alacaklar yönünden ıslah dilekçesindeki faize yönelik talebinin kabulü ile işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması gerekirken mevduata uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 14.09.2021 tarihli ve 2021/1299 E., 2021/1393 K. sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/566 K. sayılı kararında yer alan açıklamalara yer verildikten sonra, Hukuk Genel Kurulu kararı kapsamında davacının davasını belirsiz alacak davası olarak açmasında hukukî yararının bulunduğunun açık olduğu, kaldı ki belirsiz alacak davası ile ilgili farklı kararlar söz konusu olup Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.04.2021 tarihli ve 2021/4679 E., 2021/8544K., 2021/4401 E., 2021/8542 K.; 2021/4678 E., 2021/8543 K. sayılı kararları dikkate alındığında hukukî istikrar gereği belirsiz alacak davası açması nedeniyle hukukî yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin zamanaşımı süresi de dikkate alındığında davacı açısından hak kaybına neden olacağı, bozmaya konu edilen diğer hususa ilişkin olarak ise HMK’nın 373/3. maddesi hükmü uyarınca yapılan 14.09.2021 tarihli duruşmada, bozma kararı okunup taraf vekillerinden bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduğunda, davacı vekilinin defaten sorulmasına rağmen "Bozma ilamına karşı direnilmesini talep ediyoruz" şeklinde beyanda bulunduğu, davacı vekilinin bu beyanı ile davalı lehine usulü kazanılmış hak oluştuğu, faize ilişkin bozma gerekçesi yerinde görülmekle birlikte taleple bağlılık kuralı gereği usuli kazanılmış hakkın gözetildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

1-Dava dilekçesine göre bir kısım alacakların kısmi dava, bir kısım alacakların ise belirsiz alacak davası olarak açıldığı eldeki davada, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakların belirsiz alacak olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukukî yararının bulunup bulunmadığı,

2-Davacının ilave tediye ikramiye farkı ve 2012/4. dönem ilave tediye alacağı farkı dışındaki alacak talepleri yönünden 17.04.2017 tarihli ıslah dilekçesindeki faize yönelik talebi dikkate alınarak işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. (1) numaralı uyuşmazlık yönünden:

14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) ile değiştirilmeden önceki metninde;

"1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.

16. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

17. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

18. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (...m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

19. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

i. Davacının kendisinden beklenememesi,

ii. Bunun olanaksız olması,

iii. Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

20. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.

21. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.

22. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.

23. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.

24. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.

25. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.

26. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu'nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.

27. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.

28. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.

29. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K.; 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

30. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.

31. Yukarıda açıklanan bu maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı işyerinde sendikal örgütlenme olduğu, toplu iş sözleşmesi düzeni bulunduğu ve davacı işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlandığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

32. Davacının talep ettiği fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için, kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan işverenin sunacağı bordrolara ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü fark işçilik alacaklarının belirlenebilmesi muhasebe işlemini gerektirmektedir. Bunun için de işyerinde kayıt tutma dolayısı ile belgeleme yükümlüsü olan işverenin sunacağı bordrolara ve kayıtlara ihtiyaç duyulmaktadır.

33. O hâlde, toplu iş sözleşmesi artışlarından kaynaklanan alacaklarını belirlemesi, davacı işçinin eğitim ve sosyal durumu dikkate alındığında kendisinden beklenemeyeceği gibi söz konusu alacakların belirlenebilmesi için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan mahkemece davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi yerindedir.

34. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.06.2019 tarihli ve 2016/22-2747 E., 2019/781 K.; 21.01.2020 tarihli ve 2017/22-2198 E., 2020/29 K.; 16.03.2021 tarihli ve 2020/(22)9-435 E., 2021/272 K. sayılı kararlarında da aynı sonuca varılmıştır.

35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava dilekçesinde fark işçilik alacaklarının neden kaynaklandığının açıkça belirtildiği, toplu iş sözleşmesi hükümleri ile çalışma süresi ve ücret miktarına göre davacının fark işçilik alacaklarını belirleyebileceği, belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı, açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

36. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir.

37. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

B. (2) numaralı uyuşmazlık yönünden;

38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukukî yararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

39. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin 3. fıkrasında “Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir” hükmü bulunmaktadır.

40. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere mahkeme kural olarak bozma kararına uyup uymamak konusunda tarafların düşünce ve istekleri ile bağlı olmayıp uyma ya da direnme kararı verme konusunda serbestiye sahiptir.

41. Ancak Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre, bozma nedenleri kamu düzenine ilişkin ve dolayısıyla hâkimin kendiliğinden göz önünde bulundurması gereken hususlara ilişkin değilse ve her iki taraf ya da vekilleri bozmaya uyulmasını istemişlerse artık mahkemece önceki kararda direnilemez. Bu durumda bozma kararına uyulması gerekir (Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2018 tarihli ve 2017/12-734 E., 2018/1488 K. ile 21.02.2019 tarihli ve 2017/2-2293 E., 2019/190 K. sayılı kararları).

42. Ne var ki, bu kural tarafların veya vekillerinin direnme kararı verilmesini talep etmeleri hâlinde uygulanamaz. Çünkü hâkim yukarıda belirtildiği üzere tarafların bu konudaki düşünce ve istekleri ile bağlı değildir.

43. Diğer taraftan hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, dava açılmasında olduğu gibi, mahkemeye yapılan her talep için, talepte bulunanın hukukî yararının varlığı şarttır. Aksi hâlde mahkeme, böyle bir talebi inceleyip yerine getiremez (Kuru, Baki: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, Cilt I, Mart 2020, s.390).

44. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki; kanun yolu davanın taraflarına tanınan bir hukukî yoldur ki; bununla yanlış olan kararların (daha doğrusu yanlış olduğu iddia edilen kararların) tekrar incelenmesi ve değiştirilmesi sağlanır.

45. Hüküm mahkemelerinin karar verirken yanlış yapmaları ihtimali bulunduğundan, verilen kararların daha yüksek bir mahkeme tarafından kontrol edilmesi için, her hukuk sisteminde kanun yolları kabul edilmiştir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt III, s. 4483).

46. Kanun yollarından biri de temyiz kanun yolu olup nihai bir karar, kanunda öngörülen süre içinde, harca tabi ise harcı yatırılarak temyiz edilebilir. Bunlara ilaveten nasıl ki, davacının dava açmakta hukukî menfaatinin bulunması gerekiyorsa, temyize başvuranın da hukukî menfaatinin bulunması gerekir.

47. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2019 tarihli ve 2015/21-2228 E., 2019/256 K. ve 08.04.2021 tarihli ve 2019/10-497 E., 2021/452 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.

48. Buna göre temyiz yoluna başvuran tarafın temyiz ettiği kararın kaldırılması ya da değiştirilmesinde korunmaya değer bir menfaati olmalıdır. Davada haklı çıkmış olan tarafın da hukukî menfaati bulunmak kaydıyla hükmü temyiz etmesi mümkündür.

49. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark işçilik alacakları yönünden belirsiz alacak davası açılmayacağı ve kısmi dava kapsamında talep edilen 2012/4. dönem ilave tediye ikramiye alacağı dışındaki alacaklar yönünden ıslah dilekçesindeki talebin kabulü ile işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması gerekirken mevduata uygulanması gereken en yüksek faiz oranının uygulanmasının hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

50. Bölge Adliye Mahkemesinde bozma kararı sonrası yapılan yargılamada, 14.09.2021 tarihli duruşmada mahkemece taraf vekillerinin bozmaya karşı diyecekleri sorulmuş olup, davacı vekili "Yargıtay bozma kararına karşı beyanlarımızı tekrar ediyoruz, bozma ilamına karşı direnilmesini talep ediyoruz” şeklinde beyanda bulunmuş, Bölge Adliye Mahkemesince “Davacı vekilinden Yargıtay bozma ilamıyla faiz yönünden lehlerine düzeltme yapıldığı hususu hatırlatılarak tekrar soruldu” ifadesi duruşma tutanağında belirtildikten sonra davacı vekili “Yargıtay bozma ilamına karşı beyanlarımızı tekrar ediyoruz, bozma ilamına karşı direnilmesini talep ediyoruz” beyanında bulunmuş ve Bölge Adliye Mahkemesince her iki bozma sebebi yönünden direnme kararı verilmiştir.

51. Şu hâlde davacı vekilinin lehe olan bozma sebebine ilişkin olarak Bölge Adliye Mahkemesince bu hususta hatırlatma yapılmasına rağmen önceki hükümde direnilmesi talep ettiği, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından da direnme kararı verildiğine göre, davacı vekilinin artık direnme kararını temyiz etmekte hukukî yararının bulunmadığı açıktır.

52. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacı vekilinin bozma kararına karşı sunduğu 17.06.2021 tarihli dilekçesinde toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar bakımından belirsiz alacak davası açılamayacağına ilişkin bozma sebebi yönünden açıklamalarda bulunarak direme kararı verilmesini talep ettiği, 14.09.2021 tarihli duruşmada da bozma ilamına karşı beyanlarını tekrar ettiğini ifade ettiği, bozma kararına karşı beyanlarının da faize ilişkin bozma sebebine dair olmadığı dikkate alındığında davacı vekilinin faiz yönünden direnme kararı verilmesini talep ettiği sonucuna varılamayacağı, buna göre davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukukî yararı bulunduğundan ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

53. Hâl böyle olunca davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuk3İ yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

(1) numaralı uyuşmazlık yönünden direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE (III-A) oy çokluğu ile,

(2) numaralı uyuşmazlık yönünden davacı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-B) oy çokluğu ile 24.02.2022 tarihinde kesin olarak verildi.