"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2022/247 E., 2022/335 K.
KARAR : Davanın reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 2019/2449
Esas, 2021/552 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy (Kapatılan) 9. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirkete ait İstanbul ili ... ilçesi ... Mahallesi 238 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 1/12 oranındaki hissenin 06.06.2012 tarihinde 255.000,00 TL bedelle diğer davalıya satıldığının 13.02.2013 tarihinde öğrenildiğini, davalı şirketin feshi için açılan davaların derdest olduğunu, anılan davalarda diğer ortak ve şirket temsilcisi dava dışı Selçuk Kılıç’ın şirket yönetiminde diğer ortağa bilgi ve kar payı vermediğinin ve şirketin içinin boşaltılmaya çalışıldığının ortaya konulduğunu, davalı şirketin tek mal varlığı olan dava konusu taşınmazın satışında müvekkilinin haberdar edilmemesinin bu iddiayı desteklediğini, satış müvekkiline zarar verme kastıyla yapıldığından gerçek bir satış olmadığını, satış bedelinin gerçek değerinin altında olduğunu, satışın muvazaalı şekilde gerçekleştirildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı şirket tarafından diğer davalı ...’a muvazaalı olarak devredilen 1/12 hissesinin tapu kaydının iptali ile yeniden davalı şirket adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı ... vekili; davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, muvazaa iddiasının yerinde olmadığını, müvekkilinin davalı şirket ve ortaklarını daha öncesinde tanımadığını, satış sonrasında taşınmazın tahliyesi için davalı şirkete ihtarname gönderildiğini, taraf muvazaasına dayalı olarak dava açılamayacağını, muvazaa iddiasının ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı şirket usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
7. Bakırköy (Kapatılan) 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.09.2014 tarihli ve 2013/478 Esas, 2014/230 Karar sayılı kararı ile; davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 542 nci maddesi yollaması ile aynı Kanun’un 321 inci maddesi ile belirlendiği üzere şirketi temsile yetkili müdürün şirkete ait bir mal varlığı üzerinde tasarrufta bulunabileceği, ancak bu mal varlığının şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olduğunun veya şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunduğunun belirlenmesi hâlinde anılan devir yönündeki taahhüdün geçerli olabilmesi için ortaklar kurulundan karar alınması gerektiği, davalı şirket yetkilisi Selçuk Kılıç'ın şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati öneme haiz tek taşınmazı ortaklar kurulu kararı almadan diğer davalıya devrettiği, bu sebeple devrin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23.02.2016 tarihli ve 2015/3614 Esas, 2016/1921 Karar sayılı kararı ile; “…1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalılar vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, davacının da ortağı davalı limited şirkete ait tek malvarlığı olan taşınmazın diğer davalıya muvazaalı olarak satıldığı iddiasıyla taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı şirket adına tescili istemine ilişkin olup yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece, şirketin varlığı için hayati önemi haiz tek taşınmazın, ortaklar kurulu kararı alınmaksızın diğer davalıya satıldığı ve bu devrin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Limited şirket müdürlerinin temsil yetkisinin kapsamı, somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 542. maddesi yollaması ile aynı Yasa'nın 321. maddesinde belirlenmiştir. Bu maddede, temsile yetkili olanların şirketin maksat ve konusuna dahil olan her nevi işleri ve hukuki muameleleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haiz oldukları belirtilmiştir. Davalı şirketin anasözleşmesinin “Maksat" başlığını taşıyan 3. maddesinde, şirketin konusu ile ilgili taşınmaz mal alımı ve satımı yapılabileceği belirtilmiştir. Açıklanan yasa hükümlerine ve şirket anasözleşmesine göre, kural olarak şirketi temsile yetkili müdürün şirkete ait bir malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunabileceğinin kabulü gerekir. Ancak bu malvarlığının, şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olduğunun ve şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunduğunun belirlenmesi halinde bu kez, anılan devir yönündeki taahhüdün geçerli olabilmesi için ortaklar kurulundan karar alınması gerekmektedir. Esasen açıklanan husus mahkemece kabul edilmiş ise de bu çerçevede hüküm kurmaya yeterli derecede araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Zira, davalı şirket adına başka bir malvarlığı bulunup bulunmadığı araştırılmadığı gibi dava konusu taşınmazın, şirketin varlığını sürdürmesi için hayati önemi haiz olup olmadığı yönünde de denetime elverişli bir inceleme yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin tüm malvarlığının araştırılması ve gerekirse bir bilirkişi heyeti oluşturularak şirket kayıtları üzerinde de inceleme yaptırılması suretiyle dava konusu taşınmazın, davacı şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olup olmadığının ve şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunup bulunmadığının denetime açık olacak bir biçimde tespit ettirilmesi ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
10. Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 2018/356 Esas, 2019/335 Karar sayılı kararı ile bozma ilâmına uyularak; yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde dava konusu taşınmazın davalı şirkete ait tek taşınmaz olduğu tespit edilmiş ise de davalı şirketin ana faaliyet konusunun alım satıma ilişkin olduğu, tesiste herhangi bir makine ve teçhizat parkuru kurma gibi bir durumun söz konusu olmadığı, taşınmazın şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati öneme haiz bulunmadığı, davalı şirketin 07.05.2018 tarihinde farklı bir adreste kurulduğu, 19.06.2009 tarihinde adres nakli yaparak dava konusu olan taşınmaza taşındığı, öncesinde başka bir adreste faaliyetini devam ettirdiği, ayrıca dava konusu taşınmazın bulunduğu bina da kat irtifakının kurulmayıp iskân ve kat mülkiyetinin bulunmadığı, davalı şirketin tarla niteliğindeki taşınmazın 1/12 payı olan 30,07 m²'sine sahip olduğu, davalı tarafından devri yapılan payında taşınmazın 1/12'sine tekabül ettiği, davalı şirketin iskân ve kat irtifakı bulunmayan dava konusu taşınmazda faaliyetini sürdürmesinin hayati öneme haiz bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 2019/2449 Esas, 2021/552 Karar sayılı kararı ile; “…(1) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
(2) Dava, davacının ortağı olduğu davalı limited şirkete ait tek malvarlığı olan taşınmazın diğer davalıya muvazaalı olarak satıldığı iddiasıyla taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı şirket adına tescili istemine ilişkindir.
Dairemizin 2015/3614 Esas, 2016/1921 Karar sayılı ilamında, ''...Limited şirket müdürlerinin temsil yetkisinin kapsamı, somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 542. maddesi yollaması ile aynı Yasa'nın 321. maddesinde belirlenmiştir. Bu maddede, temsile yetkili olanların şirketin maksat ve konusuna dahil olan her nevi işleri ve hukuki muameleleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haiz oldukları belirtilmiştir. Davalı şirketin ana sözleşmesinin “Maksat" başlığını taşıyan 3. maddesinde, şirketin konusu ile ilgili taşınmaz mal alımı ve satımı yapılabileceği belirtilmiştir. Açıklanan yasa hükümlerine ve şirket ana sözleşmesine göre, kural olarak şirketi temsile yetkili müdürün şirkete ait bir malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunabileceğinin kabulü gerekir. Ancak bu malvarlığının, şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olduğunun ve şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunduğunun belirlenmesi halinde bu kez, olaya uygulanacak mülga 6762 s. TTK'nın 449. maddesi (6102 sayılı TTK'nın 538. maddesi) uyarınca şirketin fiilen tasfiyesine yol açacak ölçüde aktiflerinin toptan satılması şirket genel kurulunun yetkisindedir. Esasen açıklanan husus mahkemece kabul edilmiş ise de bu çerçevede hüküm kurmaya yeterli derecede araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Zira, davalı şirket adına başka bir malvarlığı bulunup bulunmadığı araştırılmadığı gibi dava konusu taşınmazın, şirketin varlığını sürdürmesi için hayati önemi haiz olup olmadığı yönünde de denetime elverişli bir inceleme yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davalı şirketin tüm malvarlığının araştırılması ve gerekirse bir bilirkişi heyeti oluşturularak şirket kayıtları üzerinde de inceleme yaptırılması suretiyle dava konusu taşınmazın, davacı şirketin sahip olduğu tek malvarlığı olup olmadığının ve şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz bulunup bulunmadığının denetime açık olacak bir biçimde tespit ettirilmesi ile sonucuna göre karar verilmesi...'' gerektiğinden bahisle bozulmuş; mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan incelemede dava konusu taşınmazın şirketin tek taşınmazı olduğu ancak şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemi haiz olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içerisinde bilgilerden ve bilirkişi raporundan, şirket merkezinin davaya konu taşınmazın bulunduğu adreste olduğu, davalı şirketin tek faaliyetinin dava konusu taşınmazda züccaciye vb. malları satmaktan ibaret olduğu, dava konusu taşınmazın şirketin tek taşınmazı olduğu ve şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemde bir malvarlığı olduğu, nitekim taşınmazın satımından sonra şirketin faaliyetlerine devam edemediği ve fiilen tasfiye sürecine girdiği halde Mahkemece teknik bilirkişi raporunun aksi yönde değerlendirme yapılarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
(3) Kabule göre de, HMK'nın 266. maddesinde mahkemece, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verileceği düzenlenmiştir.
Somut olayda, dava konusu uyuşmazlığın çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektiren yönünün de bulunduğu gözetilerek bozma ilamı doğrultusunda mali müşavirden teknik bilirkişi raporu alınmıştır. Raporda dava konusu taşınmazın şirketin tek taşınmazı olduğu ve şirketin varlığını sürdürebilmesi için hayati öneme haiz bulunduğu, kârlılığının düşük olmasından dolayı, önemli bir sabit gider olan kira giderine katlanmasının şirketi daha da zor duruma sokacağı, nitekim taşınmazın satışından sonra şirketin faaliyetlerine devam etmediği, 2012 yılı mizanında hemen hemen tüm hesaplarını kapattığı belirtilmiştir.
Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, fakat hükme esas alınmamıştır. HMK 282 hükmü gereğince, hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir, raporu yeter derecede kanaat verici bulmazsa HMK 281. maddesi gereğince bilirkişiden ek rapor alabilir veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabilir. Mahkemece bir hususun teknik bilirkişi incelemesini gerektirdiği düşüncesiyle bilirkişiye gidildikten sonra bundan dönülerek uyuşmazlığın hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki ve mesleki bilgi ile çözümü yoluna gidilmesi doğru olmamış, kararın bu yön bakımından da bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı
13. Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.03.2022 tarihli ve 2022/247 Esas, 2022/335 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; alınan bilirkişi raporundaki teknik hususlara itibar edilmekle birlikte hukuki değerlendirmenin mahkemece yapıldığı, davalı şirketin faaliyet konusu içerisinde taşınmaz devrinin mevcut olduğu, bu kapsamda bozma ilâmındaki karşı oyun somut olay bakımından kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirketin sahip olduğu tek taşınmaz olan dava konusu taşınmazın diğer davalıya devrinin şirketin varlığını sona erdirecek niteliği haiz önemli miktarda bir mal varlığı devri olarak nitelendirip nitelendirilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece, bozma sonrasında dosya arasına alınan bilirkişi raporundaki görüşlerin aksi yönünde yapılan değerlendirmenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
17. Limited şirketlerin kanunen kurulması zorunlu organları ortaklar genel kurulu ve müdürlerdir. Müdürler limited şirketin iç işlerinde yönetim organı, dış ilişkilerinde ise temsil organı olarak görev yaparlar. Müdürün temsil yetkisi, şirketin üçüncü kişilere karşı borçlanmasını yahut üçüncü kişilerden alacaklı olmasını ifade eden yazılı ve sözlü her tür hukuki işlemin akdedilmesi ve takibini ifade eder. Bu anlamda temsil yetkisini haiz limited şirket müdürünün organ sıfatıyla ve şirketi temsilen üçüncü kişilerle yapacağı sözleşmeler, şirketi bağlayıcı olacaktır. Bu kapsamda limited şirket müdürlerinin organ sıfatını haiz olmaları, şirketin sözleşmeye dayalı ve haksız fiil sorumluluğu bakımından önem taşımakta olup müdür tarafından akdedilen sözleşmenin ifa edilmemesinden bizzat şirket sorumlu olur. Bunun yanında müdürün organ olarak şirket görevlerini ifası sırasında işlediği haksız fiillerden de kural olarak şirket sorumludur (Özer, Işık: Şirketler Hukuku Şerhi, Editör: ... Şenocak, Cilt IV, Ankara, 2023, s. 4625).
18. Limited şirket müdürünün temsil yetkisinin sınırları ise 6762 sayılı TTK’nın 542 nci maddesinde yapılan yollamayla aynı Kanun'un 321 inci maddesine göre belirlenecektir. Buna göre temsile yetkili olanların şirketin maksat ve mevzuuna dâhil her nevi işleri ve hukuki muameleleri şirket adına yapmak ve şirket adına kullanmak hakkına haiz oldukları öngörülmüştür. Bu anlamda temsil yetkisinin sınırları şirketin işletme konusuna göre belirlenecektir. Zira ortaklığın haklardan yararlanma ehliyetleri konularıyla sınırlı olup yararlanma ehliyetinin bulunmadığı hâllerde kullanma ehliyetinden söz edilemeyeceğinden konu dışında yapılan işlemler yok hükmündedir (Poroy, Reha/Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, ...: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2009, s.317).
19. Bu kapsamda şirketin amaç ve konusu dâhilinde şirkete ait mal varlığına dâhil değerlerin müdürlerce münferiden tasarruflara konu edilerek devredilmesi mümkündür. Ancak şirketin sahip olduğu mal varlığı ile faaliyetini önemli düzeyde etkileyebilecek tasarrufların, şirketin mal varlığının korunmasına dair amaç kapsamında şirket yöneticilerinin yetki alanı dışına alınıp ortakları kurulunun yetkisine dâhil edilmesi gerekliliği doktrin ve yargı kararlarında değerlendirilmiştir (Akıncı Albayrak, Özlem: Anonim Şirketler Hukukunda Şirket Malvarlığının Korunması, İstanbul 2022, s. 488).
20. Bu bağlamda yöneticilerin yetkileri, şirketin amaç ve konusu çerçevesinde gerçekleştirilecek olağan işlerle sınırlı olup şirketin fiilen tasfiye aşamasına girmesine neden olacak düzeyde şirket mal varlığının devrinin şirket yöneticilerinin yetkisi kapsamında olduğu söylenemez. Zira şirket yöneticilerinin yetkileri, işletme konusunun elde edilmesi için gereken olağan işlemlerle sınırlı olup şirketin hayatiyeti ile alakalı olan olağanüstü işlemlerde karar yetkisi ortaklar kuruluna aittir (İmregün, Oğuz: Anonim Ortaklıklar, İstanbul 1968, s. 156, 157). Belirtilen türdeki bir tasarruf, şirketin mevcudiyeti ve devamlılığına etkisi bakımından hayati önemi haiz olağanüstü bir işlem olduğundan bu türdeki bir işlemin ortaklar kurulunun yetkisi kapsamında olması gerekir. Zira ortaklar kurulu, şirketlerde önemli kararların alındığı bir organ olup şirketin sona ermesi sonucunu doğuracak nitelikteki kararlar, münhasıran ortaklar kurulu tarafından alınabilir (6762 sayılı TTK md. 434). Bu durum aynı zamanda, şirketin sağlıklı işleyebilmesi için organlar arasında tesis edilmesi gereken dengenin gereğidir.
21. Buradan hareketle limited şirket müdürlerinin, şirketi fiilen tasfiye aşamasına sokacak nitelikte bir mal varlığı devri için şirket ortaklar kurulundan özel bir yetki almaları gerekir. Bu çerçevede limited şirketlerde tasfiyenin icrası yönünden 6762 sayılı TTK’nın 552 nci maddesi atfıyla uygulanacak olan aynı Kanun’un 443/2 hükmünün, tasfiye aşamasında olmamakla birlikte şirketin faaliyetini sona erdirip fiilen tasfiyesine neden olacak nitelikte bir mal varlığı devri sırasında kıyasen limited şirketlerde de uygulanması mümkündür. Dolayısıyla şirketin üzerinde faaliyetini devam ettirdiği tek mal varlığını oluşturan taşınmazın devrinde yetkinin ortaklar kuruluna ait olduğu kabul edilmelidir.
22. Neticeten limited şirketin üzerinde faaliyette bulunduğu ve devredilmesi hâlinde şirketin faaliyetini sona erip fiilen tasfiye sürecine girmesine neden olacak düzeyde hayati önemi haiz bir mal varlığı değeri olan tek taşınmazının şirketin müdürü tarafından bu yönde bir ortaklar kurulu kararı olmaksızın devrine dair hukuki işlem, yukarıda sayılan emredici düzenlemeler gereğince batıldır. Bu sebeple anılan taşınmazın devri sonucunda yapılan tescil geçersiz olup taşınmazın mülkiyetinin üçüncü kişiye intikal ettiği söylenemez. Bu anlamda devralan kişinin iyiniyetli olup olmadığı hususu, devir işleminin geçersizliği ve mülkiyetin muhafazası yönünden herhangi bir önem arz etmemektedir.
23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ortaklar kurulu kararı olmaksızın devredilen taşınmaz hissesinin davalı şirketin tek taşınmazı olduğu, taşınmazın hâli hazırda mağaza olarak davalı şirket faaliyetlerinde kullanıldığı, şirketin faaliyetini bu taşınmaz üzerinde sürdürdüğü, davalı şirket kayıtlarında ve ana sözleşme üzerinde yapılan incelemede şirketin faaliyet konuları ile ilgili taşınmaz devrinin yapılabileceğinin düzenlendiğini, şirketin 2012 yılı itibariyle borç ödemelerine yetecek derecede nakdi kasasında bulundurduğu, taşınmazın devri sonrasında davalı şirketin faaliyetinin sona erdiği anlaşılmaktadır.
24. Her ne kadar davalı şirketin ana sözleşmesinde düzenlenen faaliyet alanları arasında taşınmaz alım-satımı mevcut ise de; burada bahse konu edilen taşınmazlar, şirketin olağan iştigal konusu ve faaliyetleri arasındaki işlerle ilgili taşınmazlar olup davalı şirketin üzerinde faaliyet sürdürdüğü tek taşınmazının bu kapsamda olduğu söylenemez.
25. Ayrıca dosyada mevcut bilirkişi raporlarına göre; davalı şirketin karlılığı düşük olup sahip olduğu tek taşınmazı devri ile öncesinde tasarruf ettiği kira giderine katlanmak durumunda kalacağı, bu durumun davalı şirketi daha zor bir duruma sokacağı belirlenmiştir. Nitekim aynı rapora ve mevcut duruma göre taşınmazın devri sonrasında davalı şirket faaliyeti sona ermiştir. Bir başka anlatımla taşınmazın devri neticesinde davalı şirket, fiili tasfiye sürecine girmiştir. Dolayısıyla dava konusu taşınmazın devrinin, davalı şirketin kuruluş amacını ortadan kaldıracak nitelikte faaliyet konusunun sona ermesi sonucunu doğuracak bir tasarruf olarak kabulü zorunludur.
26. Bu itibarla davalı şirkete ait tek mal varlığı olan ve üzerinde faaliyette bulunduğu dava konusu taşınmazın ortaklar kurulu kararı olmaksızın davalı şirketin dava dışı müdürü tarafından diğer davalıya devri, 6762 sayılı TTK'nın 542 nci maddesi yollaması ile aynı Kanun 321 inci maddesi kapsamında belirlenen şirket müdürünün yetkisi dışındadır. Bu sebeple 6762 sayılı TTK’nın 552 nci maddesinde yapılan atıf ile somut olaya kıyasen uygulanması mümkün olan aynı Kanun’un 443/2 nci maddesi hükmüne aykırılık sebebiyle davalı şirketin tek taşınmazının diğer davalıya devri batıldır.
27. Ayrıca davalı şirketin sahip olduğu tek taşınmazın diğer davalı ...’a devri, şirketin varlığını sona erdirecek niteliği haiz önemli miktarda bir mal varlığı devri niteliğindedir. Nitekim ilk bozma sonrasında dosyaya alınan ve aynı yönde tespitler içeren bilirkişi raporunda da bu hususa işaret edilerek anılan taşınmazın devir sonrasında şirketin faaliyetine devam etmediği açıkça belirtilmiştir.
28. Hâkimin, bilirkişi raporunu serbestçe takdir etmesi ve bilirkişi raporunun aksine de karar verebilmesi, kendisini bilirkişinin yerine koymasını haklı kılmaz. Zira hâkimin, bilirkişi raporunun aksine karar verebilmesi, sağlam gerekçeler ve dayanaklar göstermesi koşuluna bağlı olup bilirkişinin oy ve görüşünü, hâkimin serbestçe değerlendirebilme yetkisine sahip kılınmış olması, onun bu konuda keyfi bir tutum ve davranış içine girebileceği anlamına gelmez. Hâkim, raporun aksine bir çözümlemeye ulaşmışsa, bunun dayanaklarını somut, tutarlı, açık ve rasyonel bir biçimde ortaya koymak ve vereceği hükümde de, tartışmayı yapmak zorundadır (Tanrıver, Süha: Hukukumuzda Bilirkişilik, Ankara 2017, s. 124). Hâkimin bilirkişi delilini diğer (takdiri) deliller gibi serbestçe değerlendirme hakkına sahip olmasının anlamı, bilirkişi görüşünün bağlayıcı olmamasıdır. Yoksa bilirkişi görüşüne ihtiyaç duyan hâkimin, onu tümüyle göz ardı ederek şahsi bilgisi ile karar vermesi değildir. Bu sebeple bozma sonrasında dosyaya alınan ve aynı yönde tespitler içeren bilirkişi raporundaki görüşlerin aksi yönünde yapılan ve somut dayanaktan yoksun değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
29. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davalı şirketin üretim faaliyetinde bulunmadığı, alım satım işlemleri ile iştigal ettiği, bu faaliyetin başka taşınmazlarda da devam ettirilebileceği, dava konusu taşınmazı devrinin müdürün temsil yetkisi kapsamında olduğu, bilirkişi tespitlerinin mahkemeyi bağlamadığı, 6762 sayılı TTK’nın 443/2 nci maddesinin somut olaya uygulanamayacağından direnme kararının onanması gerektiği görüşü ile devralan ...’ın iyiniyetinin korunması gerektiğinden kararın bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemişlerdir.
30. Hâl böyle olunca mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
27.09.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.