Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/226 E. 2022/1889 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Miras yoluyla intikal eden gayri sahhih vakıf arazisi üzerindeki tapu kaydının hukuki geçerliliği, zilyetliğin kazanılmasını sağlayıp sağlamadığı ve arazinin orman sayılıp sayılmayacağı hususlarında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Dava konusu taşınmazın geliri vakfedilmiş mirî arazi niteliğinde olduğu, davacı ve önceki zilyetlerin taşınmazı bir insan ömrünü aşan bir zamandan beri malik sıfatıyla kullandıkları, bu zilyetliğin Medeni Kanun'un yürürlük tarihinden önce en az 10 yıllık bir süreyi kapsadığı ve Arazi Kanunnamesi'nin 20. maddesindeki diğer koşulların da gerçekleştiği gözetilerek direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacı ...’ın davasının kabulüne, diğer davacıların davasının reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davada davacı ... vekili (vekâlet ücretine hasren), birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 25.07.2003 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde bulunan ve doğusu:..., batısı:yol, güneyi:...... kuzeyi:yol ile çevrili dava konusu yaklaşık 600 m2 yüzölçümündeki taşınmazı uzun bir zamandan beri atalarından tevarüsen (miras kalma) malik sıfatıyla aralıksız ve çekişmesiz şekilde zilyedinde bulunduran .........’dan 06.11.1996 tarihinde müvekkilinin satın aldığını, taşınmazın müvekkili adına tesciline hukukî ve fiili bir engelin bulunmadığını ileri sürerek taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen Davada Davacı İstemi:

5. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 01.09.2004 havale tarihli dava dilekçesinde; tescil davasına konu edilen taşınmazın müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı ilk geldisi 1290 tarihli, defter 9, varak 18 ve 19 ile gitti kayıtları kapsamında kaldığını, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, anılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup, ilgili mevzuat gereği müvekkillerinin mülkiyetine geçtiğini, dava konusu taşınmazın da aynı çiftlik hududunda kalan diğer yerler gibi icara verilmek suretiyle kullanıldığını, tapu kayıtlarının muntazam intikal ve tedavül gördüğünü, 1970 yılındaki kadastro işlemleri sırasında tapu malikleri ile çiftlik köylüleri arasında ihtilaflar çıkması üzerine müvekkillerinin tasarruflarına kaba kuvvetle son verildiğini ileri sürerek eldeki davanın tescil davası ile birleştirilmesine, tescil davasının reddine ve davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:

6. Davalı ... idaresi vekili; orman tahdit haritası getirtilerek yapılacak keşif ile taşınmazın ormanla ilişiğinin saptanacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı Hazine vekili; dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlardan olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Davalı ... Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesince; davalar birleştirildikten sonra, davaya konu parsel hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.

10. ... Kadastro Mahkemesinin 04.10.2010 tarihli ve 2010/258 E., 2010/760 K. sayılı kararı ile; davacıların mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ... Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte merî olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini kaybettiği; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının ise davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve mirasbırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının tutundukları tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dâhi davacı ve taşınmazı ona devredenlerin 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra da kadastro tespit tarihine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, davacıların (... ailesi) bu duruma müdahale edip varlığını iddia ettikleri haklarını korumak için herhangi bir çekişme yaratmadıkları, davacı zilyedin ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin davacılar tarafından kanıtlanamadığı, hâlen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının davacı zilyet lehine hukukî kıymetini yitirdiği, davacı ... ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşan kullanımlarının hiçbir itiraza uğramadan malik sıfatıyla, ekonomik amaca uygun bir şekilde sürdüğü, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının davacı lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukukî, fiili ve taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı gerekçesiyle davacı ...’ın davasının kabulüne, diğer davacıların davasının reddine, dava konusu 315 ada 69 parsel sayılı taşınmazın tarla vasfıyla tespit ve davacı ... adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı ... vekili (vekâlet ücretine hasren), birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 12.04.2013 tarihli ve 2012/7390 E., 2013/4291 K. sayılı kararı ile; "...Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında, seri yöntemiyle yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra 1981 yılında yapılıp dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde uygulaması ile 1988 ilâ 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ve 6831 sayılı Kanunun 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B uygulaması vardır.

1) Kesinleşmiş orman kadastro tutanak ve haritalarının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarıyla çekişmeli parselin tamamının kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları dışında bırakıldığı, tarım alanı olarak kullanıldığı, tesbit tarihi itibariyle Kadastro Kanununun 14. maddesinde öngörüldüğü şekilde, davacı ... yararına zilyetlik edinme koşullarının oluştuğu belirlendiğine göre, davalılardan Orman Yönetimi ile Hazinenin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2) Yargılama giderlerinden davada haksız çıkan taraf sorumlu olduğu gibi, haksız çıkan taraf ayrıca, kendisini avukat ile temsil ettiren ve haklı çıkan karşı tarafa avukatlık ücreti ödemesine karar verilir. Ancak, davalı ... çekişmeli taşınmazın Medeni Kanunun 713. maddesine göre adına tescili için dava açmış, ... ve arkadaşları ise tescil davasına konu taşınmazın kendileri ve murisleri adına olan tapu kaydı kapsamında kaldığı, tescil davasının reddi istemiyle dava açmışlar, çekişmeli parsel için kadastro tesbit tutanağı düzenlendikten sonra, parselin adlarına tescilini istemişlerdir. ... ile çiftlik tapu kayıtlarına tutunan ... ve arkadaşları aynı tarafta olup davacı sıfatı taşıyıp, karşılıklı davacı ve davalı sıfatları yoktur. Davalı sıfatı ise, Hazine, Orman Yönetimi ve Köy Tüzel Kişiliğine aittir. Bu nedenle; davacı ... ....nın temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

3) Davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi sırasında, .... davacılar ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., .... avukatları vasıtasıyla davayı takip ederlerken, davayı takip etmemeleri nedeniyle dava dosyası işlemden kaldırılmışsa da, davanın açılmış sayılmasına karar verilmeden önce, çekişmeli yer için tesbit tutanağı düzenlendiğine ve kadastro mahkemesinde taraflar duruşmaya gelmese bile dava dosyası işlemden kaldırılmayacağına ve yargılama devam edileceğine göre ... ve arkadaşlarının kadastro mahkemesince düzenlenen tensip tutanağında davacı sıfatıyla gösterilerek yargılamadan haberdar edilip, duruşmalara katılımı sağlanarak yargılama devam edilmesinde kanuna aykırı bir yön yoktur.

3) Çifitlik tapu kayıtlarına tutunan davacı ......... Mirasçısı ... ile diğer davacılar ... arkadaşlarının temyiz itirazlarına gelince;

Yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir :

Dayanılan çiftlik tapu kayıtlarının aynı tarihte ve birbirini takip eden sıra numarasıyla aynı şekilde oluştuğu, bir kısım sınırların ortak olduğu, birinin varlığının ve sıhhatinin diğerini de etkileyeceği, bu nedenle ... Köyü için sunulmasa da, çiftlik tapusuna dayananlar tarafından, tapu kaydı kapsamındaki taşınmazların tapuya dayanılarak zilyet edildiğine ilişkin ... ya da ... Köyleri için sunulan belge, rapor ve kararların asılları ya da onaylı suretlerinin, ... Köyü'ndeki taşınmazlar için açılan davalarda da delil olarak kullanılabileceği gözetilmemiş, bu delillerin asılları ya da onaylı suretlerinin ilgili kurumlardan getirtilmesi için bir çaba gösterilmemiş, bu delillerden çoğuna, fotokopi olarak sunulması nedeniyle, özelikle bir başka köye ilişkin olduğu için değer verilmemiş, bazıları hiç tartışılmamış, bu delillere niçin değer verilmediği gerekçede açıklanmadan, delillerden bazılarının toptan reddi yoluna gidilmiş, özellikle zilyetlikle edinme iddiasında bulunanların bir insan ömrünü aşan zilyetliklerini haber veren yerel bilirkişi ve tanık beyanları teknik bilirkişi raporları ile denetlenmemiş, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esasına kayıtlı dava dosyasında yapılan tapu uygulaması ve bu dosyada alınan bilirkişi raporlarının, bu dosyada taraf olmayan Hazine, Orman Yönetimi ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişileri bağlamayacağı, çiftlik tapu kayıtları değişebilir nitelikte sınır içerdiğinden, kapsamının 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince miktarına değer verilerek saptanacağı gözetilmemiş, kayıt fazlasının niteliği, zilyetlikle edinilecek yerlerden olup olmadığı, zilyetliğin başlangıcı, süresi ve şekli konusunda soyut ifadeler ile yetinilmiştir.

Eksik araştırma ve incelemeye dayanılarak karar verilemez.

Diğer taraftan; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün 1977/11819 Esas 1978/13674 sayılı ilâmı ile 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 tarih, 2001/418-2033 sayılı ilâmlarında değinildiği gibi, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunu’nun kaldırılan kanunlar arasında sayılmaması, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak; yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunu’nun 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. Maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerinin yürürlükte bırakılması, 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer’a Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunu’nun 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve diğer maddelerine değinilmemesi nedeniyle, davaya konu parselin tespit ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin bu arada Arazi 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğu,

... Kadastro Mahkemesinin 08.03.2003 gün ve 1991/363-231 kararını temyiz yoluyla inceleyen 16. Hukuk Dairesinin 14.07.2006 günlü 2005/13657-5526 sayılı ve 7. Hukuk Dairesi kararlarında da kabul edildiği gibi, Ağustos 1326 tarihli 2-3-4 numaralı tapu maliki Habibe Hanımın, nüfus kayıtlarına göre baba adının ... olduğu, tapu kayıtlarında “... Kızı” olarak geçtiği, Hacı (Mustafa) Fevzi’nin kızı ve ...'nin de karısı olması nedeniyle, Habibe Hanımın, tapu maliki ...’nin kızı ve mirasçısı olduğu, çiftlik tapu kayıtlarına dayan davacılar adına tapuda yapılan intikallerin yasal olduğu kabul edilmelidir.

Mahkemece yapılması gerekenler:

O halde; mahkemece, bir birine sınır ..., ... ve ... Köylerinde, aynı çiftlik tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesinin, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği gözönünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;

a) Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idarî sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, ..... 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesi'ne ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih ( 12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,

b) Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemelerdeki derdest dosyalar ve Tapu Sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,

c) Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,

d) Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfı'nın niteliği konusunda rapor düzenlettirilmeli,

e) Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç harita mühendisi bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,

g) Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ... ... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18, aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları ve Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... Maa ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırı olup olmadığı irdelenerek, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olması ve bu sınırlar içinde Devlet Ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunması, bir kısım sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olması, bu sınırların çoğunluğunun Devlet Ormanı içinde kalması nedeniyle, değişebilir nitelikte sınır içerdiği, 3402 sayılı kanunun 20/c maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... maa ... Çiftliği tapusunun ... Köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı da, göz önünde bulundurularak, dayanılan çiftlik tapu kayıtları yöntemince uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında ... Köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 sayılı Kanunun 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak, genel kadastroda revizyon gördüğü, çiftlik tapu sahipleri adına kesinleşen parseller de dikkate alınmak suretiyle uygulanarak, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli; düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.

h) Çekişmeli parselin çiftlik tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı içinde kaldığı belirlendiği taktirde; Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılından en az 10 yıl önceden başlanarak, malik sıfatıyla, iyi niyetle, çekişmesiz ve aralıksız zilyet edilip edilmediği, çiftlik tapu kaydı kapsamı dışında ya da yüzölçümü ile geçerli kapsamı dışında kalan taşınmazlar için de, zilyetlikle edinilecek yerlerden olup olmadığı, dava ve tesbit tarihi itibariyle zilyetlikle edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yöntemince araştırılmalıdır. Bu cümleden, çekişmeli taşınmazda ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılmak suretiyle, özellikle eski tarihli ve yakın tarihli hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli parsellerin imar ve ihya görüp görmediği, gördü ise tarihi ve imar ve ihyanın şekli, ne zaman bittiği, kaç yıl süreyle ne şeklide zilyet edildiği, kimden kime geçtiği, bu kullanımın şeklinin taşınmazın ekonomik amacına uygun olup olmadığı konularında, ziraat uzmanı ve jeolog bilirkişilere bilimsel verileri içeren raporlar düzenlettirilmeli, aynı konularda, özellikle zilyetliğin başlangıcının ve süresinin ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı yönünde somut olgulara somut olaylara dayalı yerel bilirkişi ve tanık beyanları alınmalı, 1926 yılından en az 10 yıl önceden başlayan zilyetliğin tanıkla ispatlanma imkansızlığı karşısında, yerel bilirkişi ve tanıkların beyanları ve teknik bilirkişi raporları ile bir insan ömrünü aşan zilyetliğin ispatlanması halinde, 1926 yılından en az 10 yıl önce başlayan zilyetlik olgusunun ispat edildiği kabul edilmeli, yerel bilirkişi ve tanıklardan çiftlik tapu kayıtlarına tutunan davacı tarafın sunduğu deliller ile ilgi bilgileri de sorulmalı, teknik bilirkişi raporları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının yöreye ait eski ve yeni tarihli memleket haritaları ile hava fotoğraflarındaki görüntüleri ile bağdaşıp bağdaşmadığı saptanmalı,

ı) Oluşacak sonuca göre, çekişmeli parselin dayanılan tapu kayıtlarının yüzölçümleri ile geçerli kapsamı içinde kaldığı, zilyetlikle edinme iddiasında bulunanların Medeni Kanunun yürürlüğünden önce en az 10 yıl önce başlayan, malik sıfatıyla ve iyi niyetli zilyetliğinin bulunmadığı saptandığı taktirde tapu malikleri adına,

i) Çekişmeli parselin çiftlik tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı içinde kaldığı ancak, çekişmeli parselin zilyetlikle edinme iddiasında bulunan davacı ve murisleri ve bayileri tarafından, Medeni Kanunun yürürlüğünden önce en az 10 yıl önce başlayan, malik sıfatıyla ve iyi niyetli zilyetliğinin bulunduğu ya da tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı dışında kaldığı belirlendiği taktirde şimdi olduğu gibi zilyetliğe dayanan davacı adına tapuya tesciline karar verilmelidir.’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle Hazine ve Orman yönetiminin temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle davacı ...’ın temyiz itirazlarının reddine, üçüncü bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

13. ... Kadastro Mahkemesinin 25.03.2015 tarihli ve 2014/38 E., 2014/55 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

14. Direnme kararı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleştirilen davada davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, asıl davada davacı ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde kain 315 ada 69 parsel sayılı taşınmazın 01.09.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, senetsizden, tarla niteliğinde, 611,54 m2 olarak, dava dışı 315 ada 59 ilâ 70 sayılı parseller ile bir bütün hâlinde Hasan kızı ....’ın ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken ifraz sonrası tutanağa ekli 06.11.1996 tarihli harici satış senedi ile Cuma oğlu ...’a satarak hak ve alakasını kestiği saptanmış ise de, taşınmazın ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/796 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

17. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: ... Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, ..... ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: ... Beli sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

18. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.

19. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.

20. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78.maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:

1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması

2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması

3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması

4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)

5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.

Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.

21. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.

22. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kadastro Mahkemesince 26.06.2010 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1922 doğumlu mahâlli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın öncesinde güneyindeki ve batısındaki taşınmazlarla bir bütün hâlinde ... .... isimli kişiye ait olduğunu, ...’in bu yerleri 1960’lı yıllarda ...’a sattığını, ....de eşi ....’ye verdiğini,.....’nin parçalar hâlinde değişik kişilere sattığını, dava konusu taşınmazın davacı ...’ye devredildiğini ve o tarihten beri Ali’nin kullandığını, davacılar ... ve arkadaşlarının isimlerini köyde 1970’li yıllarda kadastro çalışmaları sırasında duyduğunu, çok sayıda taşınmaza dava açmışlar ise de hepsini kaybettiklerini, köyde yerleri olduğunu ve bu yerlerini kiraya verdiklerini şimdiye kadar duymadığını ve görmediğini ifade ettiği, 1933 ve 1942 doğumlu davacı zilyet tanıklarının da dava konusu taşınmazın evveli ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını tekrarladıkları, mahkeme tarafından yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın tamamına yakını zirai amaçlı kullanılan toprağı derin büyük bir düzlüğün içerisinde yer aldığı, bir kısım taşınmazda yerel ihtiyacı karşılamaya yönelik iş yerlerinin olduğu, bir kısım taşınmazda ise ikâmet amaçlı kullanılan evlerin bulunduğu, dava konusu taşınmazın da zirai amaçlı kullanıldığı tespit edilmiştir.

23. Ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazın geniş bir düzlüğün içerisinde yer aldığını, taşınmazdaki toprağın derin bir profile sahip (90-100 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi yüksek, gevşek, geçirgen ve süzek olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardır işlendiğini gösterdiğini, taşınmazın zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 45-50 yıl öncesinden tamamlanmış olduğunu (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı), uzun yıllardır zirai amaçla kullanıldığını ve kadim ziraat arazisi olduğunu saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliğinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadığı gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadığını tespit etmiştir. Jeolog bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.

24. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 E., 2001/16 K. sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) mirî arazilerden olduğu, mirî arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, davacı ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davacı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, o hâlde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların da davacı zilyet lehine gerçekleştiği anlaşıldığından, davacı ... lehine tescil kararı veren yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

25. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Harçlar peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.