Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/227 E. 2022/1632 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacıların tapu kayıtlarına dayalı mülkiyet iddiaları ile davalıların zilyetlik hükümlerine dayalı kazanım iddialarının çelişmesi.

Gerekçe ve Sonuç: Davalıların zilyetliğinin, 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinde belirtilen koşulları sağlayarak, davacıların tapu kayıtlarının hukuki değerini yitirmesine yol açtığı ve davalı zilyetlerin mülkiyeti kazanmalarına sebep olduğu gözetilerek; 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlar yönünden direnme kararı onanmış, 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümü belirlenmediği gerekçesiyle direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacılar ... ve arkadaşlarının davasının reddine, müdahil davacı ...’in dava konusu 142 ada 3 ve 4 sayılı parseller yönünden ve davacı ... ve arkadaşlarının dava konusu 231 ada 29 sayılı parsel yönünden davasının kabulüne ilişkin olarak verilen karar birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, müdahil davacı ... vekili ve davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 438. maddesinin ikinci fıkrasında direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılması öngörülmediğinden birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 12.11.1997 tarihli dava dilekçesinde; davalı ...’in (doğrusu ...) müvekkilleri ... ve ...’in kardeşi, diğer müvekkillerinin de amcası olduğunu, tarafların ortak murisi ...’in 1949 yılında öldüğünü, murisin ölümünden sonra terekesinin taksim edilmediğini, bu nedenle kalan taşınmazların çoğunun erkek çocuk olan ... tarafından kullanıldığını, muris ve davalının zilyetliğinin 50 yılı aşkın süredir devam ettiğini, davalı zilyetliğinin miras sebebiyle sürdüğünü, ... mahallesi ... mevkiinde doğusu:..., batısı:yol ve ..., kuzeyi:dere ve güneyi:... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 20 dönüm miktarındaki tarla; ... mahallesi ... mevkiinde doğusu:... çayı, batısı:..., kuzeyi:... ve güneyi:dere ile çevrili yaklaşık 30 dönüm miktarındaki tarla; ... mahallesi ... mevkiinde doğusu:..., batısı:... ..., kuzeyi:yol ve güneyi:... taşınmazları ile çevrili yaklaşık 3 dönüm miktarındaki evi olan tarla; ... mevkiinde doğusu:..., batısı:dere, kuzeyi:dere ve güneyi:su arkı ile çevrili yaklaşık 16 dönüm miktarındaki tarlanın muris ...’den intikal ettiğini, zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların murisin veraset ilamında gösterilen payları oranında müvekkilleri adına tesciline ve muarazanın önlenmesine karar verilmesini istemiş, 05.11.1998 tarihli celsede sehven ... olarak yazılan davalı isminin ... olarak düzeltilmesini talep etmiş, davacılar vekili 29.06.2009 tarihli dilekçesiyle; ... mevkiinde bulunan taşınmaz yönünden, 05.01.2011 tarihli dilekçesiyle de; 232 ada 41 parsel sayılı taşınmaz yönünden davalarından feragat ettiğini bildirmiştir.

5. Müdahil davacı ... vekili 31.01.2011 tarihli dilekçesinde; dava konusu 4 sayılı parselin ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1989/364 E., 1998/804 K. sayılı kararı ile zilyetlikten alınmış tapu kaydı bulunduğunu, diğer parsellerin de müvekkiline ait olduğunu, müvekkili ve önceki zilyetlerin 100 yılı aşkın bir süredir kullandığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olmadığını ileri sürerek davaya davacı olarak katılmalarına, diğer davacıların davalarının reddine, dava konusu taşınmazların müvekkili ... adına tespit ve tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen Davada Davacı İstemi:

6. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 12.03.2002 havale tarihli dava dilekçesinde; tescil davasına konu edilen taşınmazların müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı ilk geldisi 1290 tarih, defter 9, varak 18 ve 19 ile gitti kayıtları kapsamında kaldığını, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, anılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup ilgili mevzuat gereği müvekkillerinin mülkiyetine geçtiğini, dava konusu taşınmazın da aynı çiftlik hududunda kalan diğer yerler gibi köylüye icara verilmek suretiyle kullanıldığını, tapu kayıtlarının muntazam intikal ve tedavül gördüğünü, 1970 yılındaki kadastro işlemleri sırasında tapu malikleri ile köylüler arasında ihtilaflar çıkması üzerine müvekkillerinin tasarruflarına kaba kuvvetle son verildiğini ileri sürerek eldeki davanın tescil davası ile birleştirilmesine, tescil davasının reddine ve davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:

7. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazlardan birinin ...’e satıldığını ve onun kullanımında olduğunu, bir tanesinin ... isimli şahıstan alındığını, ... ile ilgisinin bulunmadığını, C maddesinde gösterilen taşınmazın babası tarafından oğlu ...’e evlenmesi dolayısıyla bağışlandığını, diğer taşınmazın da ... tarafından satın alındığını, hatta bu taşınmazı alabilmek için eşi ...’ya ait taşınmazın satılarak paranın denkleştirildiğini, ortada davacılar ile müşterek olan bir taşınmazın bulunmağını bildirerek davanın reddini savunmuş, 27.12.2010 tarihli beyan dilekçesiyle; dava konusu 142 ada 4 parsel sayılı taşınmazın yarısının müvekkiline ...’den kaldığını, diğer yarısının da ...’dan satın alındığını, bu durumun müvekkili ile ... arasında görülen el atmanın önlenmesine ilişkin mahkeme kararından anlaşıldığını, 4 sayılı parselin davacılar ile ilgisinin bulunmadığını bildirmiştir.

8. Davalı Hazine vekili; davacının işi ve ikametgâhının başka bir yerde bulunması nedeniyle dava konusu taşınmazlara nasıl zilyet olduğu ile dava konusu taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altında olan taşınmazlardan olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

9. Davalı ... Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

10. ... Asliye Hukuk Mahkemesince; davalar birleştirildikten sonra, davaya konu parseller hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.

11. ... Kadastro Mahkemesinin 28.07.2011 tarihli ve 2008/471 E., 2011/373 K. sayılı kararı ile; davacıların mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ...nin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte merî olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının dava konusu taşınmazlar bakımından hukukî kıymetini kaybettiği; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık, kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının ise davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve mirasbırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının tutundukları tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dâhi davacı ve taşınmazı ona devredenlerin 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra da kadastro tespit tarihine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, davacıların (... ailesi) bu duruma müdahale edip varlığını iddia ettikleri haklarını korumak için herhangi bir çekişme yaratmadıkları, davacı zilyedin ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin davacılar tarafından kanıtlanamadığı, hâlen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının davacı zilyet lehine hukukî kıymetini yitirdiği, dava konusu 231 ada 91 parsel sayılı taşınmazın kadastro sırasında davalı olduğundan bahisle malik hanesi boş olarak tutanağında kadastro mahkemesine devredilmesi gerektiği, ancak Hazine adına tespitinin yapıldığı, tespitin yoklukla malul olduğu, anılan taşınmazın kültür arazisi niteliğinde olmadığı, sınırdaş olduğu dere yatağının devamı niteliğinde bulunduğu, yakın zamanda tarım yapıldığına dair emare bulunmadığı, sadece sahiplenmek maksadı ile sürdürülen zilyetliğin ekonomik amaca uygun olmadığı, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesinde yazılı zilyetlikle iktisap koşullarının oluşmadığı, mahkemeye geliş nedeni ile hakimin re’sen maliki belirleme yetkisinin bulunduğu, davacıların davalarının reddi ile Hazine adına tespitinin gerektiği; dava konusu 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazların evveliyatının tarafların ortak murisi ...’e dayanmadığı, terekeye dahil bir mal olmadığı, müdahil davacı ...’in zilyetliğinin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, müdahil davacının Medeni Kanun’un yürürlük tarihinden önceki en az 10 yıllık zilyetliği nedeniyle davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının dava konusu 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlar bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının müdahil davacı lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukukî, fiili veya taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı; dava konusu 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazın tarafların ortak murisi ... tarafından bir insan ömrünü aşan, eski zilyetlerden devralınarak, hiçbir itiraza uğramadan malik sıfatıyla ekonomik amaca uygun olarak zirai gaye ile kullanıldığı, ...’in 1949 yılında ölümü ile mülkiyetin mirasçılarına kaldığı, mirasçılar arasında bir taksim yapılmadığı, zilyetliğin davalı ... tarafından bütün mirasçılar adına kullanıldığı, ...’in Medeni Kanun’un yürürlük tarihinden önceki en az 10 yıllık zilyetliği nedeniyle davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının dava konusu 231 ada 29 parsel sayılı taşınmaz bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının ... mirasçıları lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukukî, fiili veya taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı gerekçesiyle; muteriz davacılar ... ve arkadaşlarının davalarının reddine, tüm davacıların 231 ada 91 parsel sayılı taşınmaza yönelik davalarının reddi ile bu parselin kadastro tespit tutanağındaki vasıfla Hazine adına tespit ve tapuya tesciline, müdahil davacı ...’in 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlara yönelik davasının kabulüne, diğer davacıların bu parsellere yönelik davalarının reddine ve 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespit tutanağındaki vasıfla müdahil davacı ... adına tespit ve tapuya tesciline, davacı ... ve arkadaşlarının (... mirasçıları) 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazlara yönelik davasının kabulüne, diğer davacıların bu parsele yönelik davalarının reddine ve 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki vasıfla ... mirasçıları adına miras payları oranında tespit ve tapuya tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, müdahil davacı ... vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 26.02.2013 tarihli ve 2013/143 E., 2013/1904 K. sayılı kararı ile; ‘’...Bir kısım davacılar vekili Avukat ... tarafından dosyaya eklenmek üzere sunulan belgeler arasında yer alan ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.10.2010 gün ve 2010/1028-926 sayılı veraset ilamından, davacılardan ...'nin, 14.10.2010 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak geride eşi ... kızı 1941 doğumlu ... ile çocukları ... ve ...'ın kaldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, ...nin adı geçen mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilmeden yargılama sona erdirilerek karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2011 gün ve 2011/11-554 -2011/684 sayılı kararında da değinildiği gibi, ...nin öldüğü tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı H.Y.U.Y'nın 73. (6100 sayılı HMK’nun 27.) maddesinde yasanın gösterdiği istisnalar dışında hakimin tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için yasaya uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceği öngörülmüştür. Mahkemece davacı ...'nin ölümüyle, mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilip, kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün değildir. Aksi halde iddia ve savunma hakkı kısıtlanmış sayılır.

Açıklanan hususlar gözetilerek, davacılardan ...'nin yargılama sırasında öldüğü anlaşıldığından, dava dilekçesi ve duruşma gününün adı geçenin tüm mirasçılarına yöntemince tebliğe edilerek, davacı sıfatıyla davayı takip etmeleri için kendilerine olanak tanınması ve bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması gerekirken, yargılamaya devamla işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.’’ gerekçesiyle ve bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığı belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

14. ... Kadastro Mahkemesinin 28.01.2015 tarihli ve 2013/68 E., 2015/17 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak ve ... mirasçıları davaya dahil edilerek yapılan yargılama neticesinde aynı gerekçe ile ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

15. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, müdahil davacı ... vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

16. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 09.06.2015 tarihli ve 2015/5876 E., 2015/5530 K. sayılı kararı ile; ‘’…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, daha sonra 1981 yılında yapılıp kesinleşen aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinden önce kesinleşmiş olan, aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu, 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B uygulaması vardır.

1) Hazine vekilinin 231 ada 29 ve 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda;

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından orman kadastrosu, eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazların orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve adına tescil kararı verilen kişiler yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu belirlenerek ve Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1989/364 E. - 1998/804 K. sayılı kararı da nazara alınarak yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, Hazine vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2) Asli katılan ... tarafından 231 ada 29 parsele ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Çekişmeli taşınmazın ortak muris ...'den intikalen geldiği, mirasçılar arasında taksim yapıldığının veya katılan davacı ...'in iddia ettiği gibi bir başkasından satın alındığının ispatlanamadığından, katılan davacının bu parsele ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

3) Asli Katılan ... ve davacılar ... mirasçıları ve arkadaşlarının 231 ada 91 parsele ilişkin temyiz itirazları yönünden;

Çekişmeli taşınmazın dere yatağı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğu anlaşıldığından bu parsele ilişkin açılan davaların reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, 3402 sayılı Kanunun 16. maddesi uyarınca dere yataklarının sınırlandırmaya tabi bulunmadığından tescil harici bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, hüküm yerinde özel mülkiyete tabi olacak şekilde Hazine adına tesciline karar verilmesi doğru değil ise de, bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple; hüküm fıkrasının 2 numaralı bendinde yer alan “bu parselin kadastro tespit tutanağındaki vasıfla Hazine adına tespit ve tapuya tesciline” cümlesinin hüküm fıkrasından çıkartılarak, bunun yerine “çekişmeli taşınmazın dere yatağı olması nedeniyle özel mülkiyete ve sınırlandırmaya tâbi bulunmadığından tesbit harici bırakılmasına” cümlesinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle onanmasına karar vermek gerekmiştir.

4) Davacılar ... mirasçıları ve arkadaşlarının 231 ada 29, 142 ada 3 ve 4 parsellere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda ise;

Mahkemece, dava konusu taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarının zilyedi yararına hukuki kıymetlerini kaybettikleri ve kazandırıcı zamanaşımı koşullarının davalılar yararına oluştuğu gerekçesiyle davacıların davasının reddine karar verilmiş ise de, davacıların dayandıkları tapu kayıtlarının uygulamasına ilişkin olarak yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.

Muteriz davacılar tarafından açılan davada; çekişmeli taşınmazların Temmuz 1969 tarih 63, 64 ve Şubat 1962 tarih 4 sıra sayılı tapuların kapsamında kaldığından katılanların dayandığı tapu kaydının mükerrer tapu olduğunu savunmuşlar, yargılama aşamasında başkaca delillere de dayanmalarına rağmen dayanılan tapu kayıtları ve delilleri taşınmazlara denetime elverişli ve yeterli kanaat oluşturacak şekilde uygulanmadığı gibi davanın tarafları arasında çözülmesi gereken, çekişmeli taşınmazın, cinsi ... Valide Sultan Vakfı olan ..., ... ve ... - ... Çiftlik tapuları kapsamında olup olmadığı, bu tapu kayıtları kapsamında ise, geldisi olan ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis edilen, sahih ve icareteynli vakıf olup olmadığı, Mart 1290 tarih 18, 19 ve 20 numaralı çiftlik tapularından paylaşım ve intikal yoluyla oluşan Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapularda malik olarak görülen ... kızı ...'ın kök tapu kaydı maliki ... (...) ...'nin kızı olup olmadığı, tapu kayıtlarının doğru temele dayanıp dayanmadığı ve düzenli şekilde intikallerinin yapılıp yapılmadığı ve yine 1948 yılında ölen ... kızı ...ın davacı kişilerin miras bırakanı olup olmadığı, tapu kayıtlarının sahih esasa dayanıp dayanmadığı, çekişmeli taşınmazın bilinen en eski tarihte kimin tarafından kullanıldığı, kimden kime kaldığı, kadastro mahkemesine aktarılan tescil davasında dayanılan zilyetliğin Medenî Kanunun yürürlüğünden 10 yıl önceye uzanıp uzanmadığı, Arazi Kanunnamesinin 20 ya da 78. madde hükümlerinin yürürlükte olup olmadığı ve somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı; davacıların dayandığı tapu kayıtlarının ... (... çiftliği), ... (... çiftliği) ve ... (... Çifliği) köylerinde yapılan kadastro işlemlerinde revizyon görüp görmediği, görmüş ise hangi parsellere revizyon gördüğü, hükmen uygulanmış ise hangi parsellere uygulandığı, harita, plan ya da krokisinin bulunup bulunmadığı, değişebilir sınırlar içerip içermediği, sınırları itibariyle ya da miktarı ile çekişmeli parseli kapsayıp kapsamadığı, kayıt fazlasının nereden kaynaklandığı, zilyetlik yoluyla edinilip edinilemeyeceği, zilyetlik yoluyla kazanma iddiasında bulunan kişiler için bu koşulların oluşup oluşmadığı, adlarına tescil kararı verilen kişilerin zilyetliklerinin kiracı sıfatıyla mı yoksa malik sıfatıyla mı olduğu, zilyetlerin, tapu malikleri ve maliki evvellerine kira ya da benzeri bir ödeme yapıp yapmadıkları, çiftlik tapu malikleri ile ... köyünden 79 kişi arasında görülüp kesinleşen ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 - 51 sayılı kararının ve davacıların sunduğu diğer kararların, davanın tarafları için kesin hüküm niteliğinde bulunup bulunmadığı, çekişmeli taşınmazın bu kararların kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin hususlar çözüme kavuşturulmamış, taraflarca ileri sürülen deliller gerektiği şekilde irdelenmemiş, hangi delile niçin değer verildiği ya da niçin değer verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.

3402 sayılı Kanunun 26 ve devamı maddelerinde kadastro mahkemesinin yargılama usûlî düzenlenmiştir. İstisnalar dışında, kadastro mahkemesi de, genel mahkemelerde olduğu gibi, tarafların iddiaları ve savunmaları ile bağlı olup, aynı yere ilişkin olsa bile, farklı dosyalarda sunulan delillere dayanılarak, hüküm kurulamaz. Başka deyişle, istisnalar dışında, kadastro mahkemesinde de, delillerin taraflarca sunulması ve dosyasının taraflarca oluşturulması ilkesi geçerlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile dayanılan deliller, kesin ya da takdiri delil olmasına göre mahkemece tek tek değerlendirilmelidir.

Mahkemece, çiftlik tapu kaydına tutunan davacı gerçek kişilerin iddiaları ve sundukları deliller, dayandıkları tapu kayıtları yöntemince uygulanmamış, tapu kaydı uygulaması yönünden, Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu dosyadaki tapu uygulamasına dayanılmışsa da, bu karar, o davanın tarafı olan tapu malikleri ... ve paydaşları yönünden Kadastro Kanunun 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluştursa da, Kadastro Mahkemesinin sözü edilen 1996/11 E. sayılı dosyasında taraf olmayan Hazine ve bu dosyanın davacıları olan ve zilyetlikle edinme iddiasında bulunan gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı gözetilmemiştir.

Tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medenî Kanunun 04 Nisan 1926 tarihinde yayımlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarihli ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Kanununun 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “mecelle mülgadır” hükmüyle, Mecelle ve Medenî Kanuna aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunu, kaldırılan bu kanunlar arasında sayılmamıştır.

Medenî Kanunun yayınlandığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 02.05.1926 tarih 837 sayılı Kanunla, Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, Arazi Kanunnamesinin diğer maddelerinin (özellikle Arazi Kanununun mera, yaylak ve kışlaklarla Medenî Kanuna aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanununun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün ve 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 45. maddesinin, Medenî Kanunun 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı, ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7 - 1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunnamesinin 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunnamesinin Medenî Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılması gerekmektedir.

Mahkemece, tapu kaydının çekişmeli parselleri kapsamadığı, bir an için kapsadığı kabul edilse bile, taşınmazların Medenî Kanunun yürürlüğünden önce tapu malikleri dışındaki kişiler tarafından 10 yıldan fazla süreyle zilyet edilmesi nedeniyle, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydına değer verilemeyeceği kabul edildiğine göre, dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın davacılar ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulamanın yetersiz olması bir yana, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medenî Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce zilyet olup olmadıkları, zilyetlikleri varsa ne zaman ve ne şekilde başladığı, zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik sıfatıyla devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan deliller de hüküm kurmaya yeterli değildir. Çiftlik sahibi tapu kaydı maliklerinin dayandığı kesinleşmiş mahkeme kararları, komisyon kararları, vergi kayıtları, şer’i mahkeme ilâmları, kamulaştırma kararları, Orman Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer’iye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler ile diğer deliller karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmaza önce ya da şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, zilyetliğe esas sözleri hükme esas alınan yerel bilirkişi ve taraf tanıkları ile bir kısım tapu malikleri muteriz davacılar arasında aynı nitelikte davalar olup olmadığı araştırılmamış ve irdelenmemiştir.

Oysa, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.

O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği gözönünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, muteriz davacılar ... mirasçıları ve arkadaşlarının dayandığı delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;

Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih (12 Ramazan 1263 (1847)) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve Genel Müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,

Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve tapu sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,

Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,

Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,

Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfının mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli, muteriz davacıların tapu kayıtlarının tesis ve tedavüllerinin nitelikleri ve mevzuat karşısındaki geçerlilikleri konuları üzerine değişik zamanlarda, üniversite öğretim üyelerinden 6100 sayılı HMK'nın 293. maddesi hükmü uyarınca aldıkları bilimsel mütalaalar incelenmeli, gerekirse bu uzman kişiler HMK'nın 293/2. maddesi uyarınca dinlenilmeli,

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin 2863 sayılı Kanun hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,

Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,

Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ...... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise, bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ... çiftliği, ... çiftliği ve ... çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... çiftliği tapusunun ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında ... köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilerek kayıtlar 3402 sayılı Kanunun 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre, sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak, genel kadastroda revizyon gördüğü, çiftlik tapu sahipleri adına kesinleşen parseller de dikkate alınmak suretiyle uygulanarak, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli;

Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli hava fotoğrafları, memleket haritaları, amenajman planları ve orman kadastro haritası ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadığı alanlar içinde kalıp 4785 sayılı Kanun hükümlerine göre devletleştirilen orman alanları belirlenmeli, yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kalan orman alanlarının, 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre zaten devlet ormanı sayılması nedeniyle, devletleştirmeye ve iadeye konu edilemeyeceği gözetilmeli, devletleşen orman alanları var ise, bu alanlarının yüzölçümü, tapu kayıtlarının yüzölçümünden düşüldükten sonra, artan bölümün tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle birbirlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu göz önünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan miktarın bir bütün halinde çiftliğin tapu kaydı kapsamındaki diğer araziler olabileceği düşünülerek muteriz davacıların tapu kayıtlarının kapsamı belirlenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, tapu kayıtlarının sınırları, yüzölçümü ile kapsadığı alanları ve devletleştirilen orman alanlarını birlikte gösterir ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli ve düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.

Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın, muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı ile kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kalması ve nitelik yitirdiği gerekçesiyle orman sınırı dışına çıkarıldığının belirlenmesi halinde, 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ile mi yoksa 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde çalışması ile mi dışarı çıkarıldığı belirlenerek, dayanılan tapu kaydı malikleri adına mı yoksa Hazine adına mı orman sınırı dışına çıkarıldığı tesbit edilmeli, Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığının belirlenmesi halinde ise, bu neviden taşınmazların 6831 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunla eklenen ek madde 10 uyarınca orman sınırları dışına çıkarılma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemeyeceğinden, niteliği belirlenmek suretiyle Hazine adına tesciline karar verilmelidir.

Şayet, dava konusu taşınmazın davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı içinde kaldığı ve orman tahdidi dışında olduğu belirlendiği takdirde; kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme iddiasında bulunan davalı gerçek kişi ile tapu kaydına tutunan davacı gerçek kişilerin tanıkları ve yerel bilirkişiler taşınmaz başında dinlenip, zilyetliğin kiracı ya da malik sıfatıyla olup olmadığı, Medenî Kanunun yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik olup olmadığı, varsa zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı sorulup, somut olaylara dayalı yeterli ve kesin yanıtlar alınmalı, bir birinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, tarafların dayandıkları deliller ile özellikle Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 E. - 1994/51 K., ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1960/104 E. - 1961/25 K. sayılı kararları ile 1989/103 Esas sayılı dava dosyası krokileri yerine uygulanmalı, çiftlik ve tapu sahipleri tarafından sunulan kiralamaya ilişkin 1940 yılından sonra noterde düzenlenen taahhüt senetleri kendilerine okunarak, bu belgelerde söz edilen kişi ve taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazın ve taşınmaza zilyet olanın ilgisinin olup olmadığı hususundaki bilgileri sorulmalı, bu deliller karşısında bazı dosyalarda davacı, bazılarında davalı durumunda olan köylülerin zilyetliğinin asli zilyetlik olup olmadığı değerlendirilmeli, Türkiye genelinde 1936-1937 yıllarında arazi ve bina vergi yazımı yapıldığından ..., ... (..., ...), ..., ... (...) köylerinde bu yıllarda vergiye kayıt edilen arazi ya da bina olup olmadığı Özel İdare Müdürlüğünden sorularak varsa getirtilip yerine uygulanmalı, bu köyde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan gerçek kişiler, bunların bayi yada murislerinin, o yıllara ait hiç vergi kaydı yoksa bunun nedeni araştırılmalı, 1926 yılından önce asli zilyet olan kişilerin 1936 - 1938 yıllarında sahip oldukları yerleri vergiye kayıt ettirmemiş olmalarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, köylülerin vergi kayıtları olmayıp, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları olması halinde bu durumun köylülerin ... köyü arazilerine o yıllarda aslî zilyet olmadıklarının karinesi sayılıp sayılmayacağı tartışılmalı, muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamında kalması ve tapuların sahih ve geçerli olduğunun kabul edilmesi halinde davacı gerçek kişiler adına tesciline karar verilmelidir.

Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı ve orman tahdidi dışında kaldığı belirlendiği ya da tapu kaydı kapsamında kalmakla birlikte tapu kaydının, davalı yararına hukukî kıymetini kaybettiği kabul edildiği takdirde ise, kazandırıcı zamanaşımı koşullarının oluşması nedeniyle şimdi olduğu gibi çekişmeli 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazların katılan davacı ... adına, çekişmeli 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazın ise katılan davacılar ... ve arkadaşları adına tesbit ve tesciline karar verilmelidir’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle Hazine vekilinin 231 ada 29 ile 142 ada 3 ve 4 sayılı parsellere yönelik temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle müdahil davacı ...’in 231 ada 29 sayılı parsele yönelik temyiz itirazlarının reddine, üçüncü bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşları vekili ile müdahil davacı ...’in 231 ada 91 sayılı parsele yönelik temyiz itirazlarının reddine ile anılan taşınmaz yönünden hükmün onanmasına, dördüncü bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşlarının 231 ada 29 ile 142 ada 3 ve 4 sayılı parsellere yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

17. ... Kadastro Mahkemesinin 27.07.2016 tarihli ve 2016/32 E., 2016/47 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

18. Direnme kararı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

19. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleştirilen davada davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, asıl davada davacılar ... ve arkadaşları (muris ...) ile müdahil davacı ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

20. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü Merkez mevkiinde kain 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlar 06.06.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, senetsizden, sırasıyla 686,28 m2’lik depo ve tarlası, 1058,88 m2’lik iki adet tek katlı ev ve tarla niteliğinde, daha evvel bir bütün hâlinde ... oğlu ...’in ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken 2004 yılında ikiye ifraz edilerek 3 numaralı parseli ...’a ve 4 numaralı parseli ...’a bağışladığı saptanmış ise de, taşınmazların ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/926 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet haneleri boş bırakılarak tespitinin yapıldığı; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde kain 231 ada 29 parsel sayılı taşınmaz 30.07.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, senetsizden, tarla niteliğinde, yüzölçümü boş bırakılarak, ... oğlu ...’in ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde olduğu saptanmış ise de, taşınmazın ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/926 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

21. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: ... ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: ... sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

22. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.

23. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.

24. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:

1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması

2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması

3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması

4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)

5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.

Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanunî şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.

25. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.

26. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, 30.04.2011 tarihinde dava konusu taşınmazlar başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi 142 ada 3 ve 4 sayılı parsellere ilişkin beyanında; davanın taraflarının ... ve ... mirasçıları olduğunu, ...’in 50-60 yıl önce öldüğünü, dava konusu Merkez mevkiinde kain taşınmazların batı kısmının eskiden ...’ye ve kardeşine ait olduğunu, ...’e bu yerin ... isimli şahıstan kaldığını, bu kısma ...’in ev yaptığını, ... ailesinin ev yaptığı için bu yeri ...’e verdiğini, ... kardeşlerin ne zaman öldüğünü hatırlamadığını, taşınmazların doğusunda kalan kısmın eskiden ... kızı ile bilinen birine ait olduğunu, bu kişiyi zar zor hatırladığını ve kendisi çocukken öldüğünü, o öldükten sonra ... ve oğlu ...’in buraya bir odalı ev yaptıklarını, daha sonra ...’in buraya ek odalar yaptığını ve evlenerek yerleştiğini, ...’in hâlen burada ikamet ettiğini, yaşlı ve yatalak olduğunu, 231 ada 29 sayılı parsele ilişkin beyanında; dava konusu taşınmazda ...’in ölmeden önce oğlu ... ile hasat yaptığını gördüğünü, ...’in ölümünden sonra ...’in kullandığını, taşınmazın evvelinde arpa, buğday ve yulaf ekiminde tarla olarak kullanıldığını, ...’in 60 yıldır ekip biçtiğini, davacılar ... ve arkadaşlarının isimlerini köyde 1970’li yıllarda kadastro çalışmaları sırasında duyduğunu, çok sayıda taşınmaza dava açmışlar ise de hepsini kaybettiklerini, köyde yerleri olduğunu ve bu yerlerini kiraya verdiklerini şimdiye kadar duymadığını ve görmediğini ifade ettiği, davacı zilyet tanıklarının da dava konusu taşınmazların evveli ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını tekrarladıkları, mahkeme tarafından 142 ada 3 ve 4 sayılı parsellerde yapılan gözlemde; 4 sayılı parselde iki adet ev olduğu, 3 sayılı parselde baraka bulunduğu, kalan kısımların bahçe olarak kullanıldığı, taşınmazlarda çok miktarda meyve ağacının olduğu, taşınmazların köy yerleşim içerisinde bulunduğu, 231 ada 29 sayılı parselde yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın tamamına yakını zirai amaçlı kullanılan toprağı derin büyük bir düzlüğün içerisinde yer aldığı, bir kısım taşınmazda yerel ihtiyacı karşılamaya yönelik işyerlerinin olduğu, bir kısım taşınmazda ise ikamet amaçlı kullanılan evlerin bulunduğu, dava konusu taşınmaz toprağının derin profilli ve hâlen yulaf ekili olduğu tespit edilmiştir.

27. Kadastro Mahkemesince yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporları incelendiğinde; ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazlardaki toprağın derin bir profile sahip (90-100 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi yüksek, gevşek, geçirgen ve süzek olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardır işlendiğini gösterdiğini, taşınmazların zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 45-50 yıl öncesinden tamamlanmış olduğunu (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı), uzun yıllardır zirai amaçla kullanıldığını ve kadim ziraat arazisi olduklarını saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazların orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliklerinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadıkları gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadıklarını tespit etmiştir. Jeolog bilirkişi, dava konusu taşınmazlarda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.

28. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 E., 2001/16 K. sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi) mirî arazilerden olduğu, mirî arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazların zilyet edilebilir nitelikte taşınmazlar olduğu, davacılar ... ve arkadaşlarının murisi ... ile müdahil davacı ... ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazları bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davacı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmazlar bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, o hâlde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların da davacı zilyetler lehine gerçekleştiği anlaşıldığından, davacı zilyetler lehine tescil kararı veren yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

29. Ne var ki, tapu sicilinin tutulmasını üstlenen Devletin doğru sicil oluşturma yükümlülüğü bulunduğundan ve kadastro hâkimi tarafından bu ilke re’sen gözetileceğinden, dava konusu 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazın tesciline karar verilirken yüzölçümünün açık bırakılması doğru değildir. Bir başka ifadeyle, anılan taşınmazın kadastro tutanağında yüzölçümü belirlenmediğinden mahkemece hüküm kurulurken yüzölçümünün boş bırakılması doğru sicil oluşturma ilkesine aykırıdır.

30. Hâl böyle olunca, dava konusu 142 ada 3 ve 4 sayılı parseller yönünden direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle onanması, dava konusu 231 ada 29 sayılı parsel yönünden ise yöntemince yüzölçümünün belirlenmesi için direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlar yönünden; birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

2- 231 ada 29 parsel sayılı taşınmaz yönünden; birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda (§28) açıklanan nedenle kabulü ile direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.