"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “ecrimisil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Hassa Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ile davalının temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı ve dava dışı ...’nin 1193 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduklarını, müvekkiline ait payı davalının kullandığını ve gelirini aldığını, müvekkilinin daha önce taşınmazdan yararlanmak istediğini davalıya söylemesine rağmen davalının buna engel olduğunu, hatta davalının başvurusu üzerine Hassa Kaymakamlığı tarafından müvekkilinin dava konusu taşınmazı kullanmaktan men edildiğini, müvekkilinin payına isabet eden kısım için 2005 yılından dava tarihine kadar olan kısım için taleplerinin olduğunu ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3.000TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 14.03.2013 havale tarihli dilekçesi ile ecrimisil talebini 3.452TL’ye artırmıştır.
Davalı Cevabı:
5. Davalı asıl, dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, yargılama aşamasında; miras bırakan annesi ...’nın dava konusu taşınmazın ½ payını 2001 yılında davacıya muvazaalı olarak devrettiğini, davacıya karşı açtığı tapu iptali ve tescil davasının kabul edildiğini ve taşınmazda 21/168 payın maliki olduğunu, annesinin çekişmeli taşınmazı tapu dışı kendisine devretmesi sonrası 1980 yılından itibaren taşınmaza 280 kök üzüm omcası diktiğini, davacının üzüm bağında hiçbir hakkının bulunmadığını, davacı tarafın tapu iptali ve tescil davasının açıldığı 05.09.2008 tarihine kadar taşınmazı kullanmak için hiçbir talebi olmadığını, tarla niteliğindeki taşınmaz için intifadan men koşulunun gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Hassa Sulh Hukuk Mahkemesinin 07.05.2013 tarihli ve 2011/182 E., 2013/188 K. sayılı kararı ile; davalı taraf 1980 yılında taşınmazın kendisine verildiğini savunmuş ise de bu savunmanın hukukî dayanağının olmadığı, tanık ve mahalli bilirkişi beyanları uyarınca davacıya ait payı haklı bir neden olmaksızın üzüm omcası dikmek suretiyle davalının kullandığı gerekçesiyle ıslah edilen miktar üzerinden davanın kabulü ile 3.452TL ecrimisilin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili (vekalet ücretine hasren) ile davalı temyiz isteminde bulunmuşlardır.
8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 18.01.2021 tarihli ve 2018/9991 E., 2021/158 K. sayılı kararı ile;
"...Eldeki dava, 08.06.2011 tarihinde açılmış olup, ilk işlemden kaldırma kararı 19.06.2012 tarihinde, yani 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra verildiğinden, söz konusu kanunun ilgili usul hükümleri uygulanacaktır.
Somut olayda, mahkemece 19.06.2012 tarihinde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildikten sonra, davacı yenileme talebinde bulunmuş, daha sonra tekrar takipsiz bırakılınca 11.12.2012 tarihinden dosya yeniden işlemden kaldırılmış, davacının 13.12.2012 tarihli yenileme talebiyle yargılamaya devam edilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece HMK’nin 320/4. maddesine göre basit yargılamaya tabi davalarda dosya ikinci kez takipsiz bırakılamayacağından, 11.12.2012 tarihli celsede davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, yargılama devam edilerek davanın kabulüne karar verilmesinin doğru görülmediği…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Hassa Sulh Hukuk Mahkemesinin 10.09.2021 tarihli ve 2021/161 E., 2021/489 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, Tebligat Kanunu’nun 11. ve aynı Kanun’un uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin 18. maddeleri uyarınca vekille takip edilen işlerde tebligatların vekile yapılması gerektiği, 19.06.2012 ve 11.12.2012 tarihlerinde dosyanın takipsiz bırakıldığı gerekçesiyle iki kez işlemden kaldırıldığı, önceki duruşmalara davacı asıl katılarak duruşma günlerini öğrenmiş ise de davacı vekiline anılan duruşma günlerini bildirir davetiyelerin tebliğ edilmediği, dosyanın işlemden kaldırılmasına dair işlemlerin usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen eldeki davada, 19.06.2012 tarihinde dosyanın takipsiz bırakılması nedeniyle ilk kez işlemden kaldırılmasına karar verildikten ve dava yenilendikten sonra 11.12.2012 tarihinde de dosyanın takipsiz bırakılması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin gerekip gerekmediği, belirtilen duruşma günlerinden davacı asılın haberdar olmasının yeterli olup olmadığı, ayrıca davacı vekiline duruşma günlerinin bildirilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmelerde işin esasının çözümlenmesine geçilmeden önce davalının temyiz isteminin miktar itibariyle incelenmesinin mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
VI. GEREKÇE
13. 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş, anılan Kanun’un 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için HMK’da geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
14. Bu bağlamda HMK’nın “Geçici Madde 3” hükmü;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez (Değişik fıkra: 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun, m.47).
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır” düzenlemesini içermektedir.
15. Yukarıdaki madde metninden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427 ila 444. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.
16. Bilindiği üzere, 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarihli ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden HUMK’nın 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL; yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.
17. Direnme kararının verildiği 10.09.2021 tarihinde bu miktar 4.270TL’dir.
18. 16.07.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
19. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, yerel mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
20. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın değeri veya alacağın miktarı dikkate alınır. Faiz, icra (inkâr) tazminatı, vekâlet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz.
21. Eldeki dava paydaşlar arasında ecrimisil istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince 10.09.2021 tarihli direnme kararı ile 3.452TL ecrimisile hükmedilmiş, hükme karşı davalı asıl tarafından temyize gelinmiştir. Hükmedilen bedel verildiği tarihteki temyiz kesinlik sınırı olan 4.270TL’nin altında kalmaktadır. Direnme kararı miktar itibariyle temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz kanun yoluna gidilmesi imkânı bulunmamaktadır.
22. Hâl böyle olunca, davalı asılın temyiz isteminin bu nedenle reddi gerekir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı asılın direnme kararına yönelik temyiz isteminin miktar itibariyle kesin olduğundan REDDİNE,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.05.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.