Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/314 E. 2022/978 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının 26.07.2004-30.09.2014 tarihleri arasında kesintisiz çalışıp çalışmadığı ve davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü'nün davacının işçilik alacaklarından sorumlu olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkemenin, Yargıtay’ın bozma ilamına karşı verdiği direnme kararında, UYAP sistemine elektronik imza ile imzalanmış, gerekçeleri farklı iki ayrı karar bulunması ve mahkemenin davadan elini çektikten sonra dosyaya tekrar el koyarak yeniden gerekçe yazamayacağı gözetilerek direnme kararı usulden bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Zonguldak 3. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair karar davalı ... Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı ... Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün alt işvereni olarak faaliyet gösteren Zonguldak Kozlu Galeri Islahı sürülmesi işini üstlenen ... İnşaat ve Ticaret A.Ş’de elektrik şefi olarak 26.07.2004 tarihinde işe başladığını, iş sözleşmesinin 30.09.2014 tarihinde ihbar sürelerine riayet edilmeden ve yazılı bildirim yapılmaksızın feshedildiğini ve işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, 2014 yılı Temmuz ve Ağustos aylarına ait ücret farkları ile 2014 yılı Eylül ayı ücretinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

5. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; Yargıtay kararları ile sabit olduğu üzere davalılar arasındaki hukukî ilişkinin muvazaalı olduğunu, Zonguldak 3. İş Mahkemesinin 2014/1068 Esas sayılı dosyasında bilirkişi incelemesi yapıldığını ve müvekkilinin işçilik alacaklarının hesaplandığını, eldeki dava ile fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 582,85TL kıdem tazminatı ve 2.053,20TL yıllık izin ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Davalı ... Genel Müdürlüğü (TTK Genel Müdürlüğü/Kurum) vekili asıl davada cevap dilekçesinde; müvekkili Kurumun Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesinin üretim yaptığı -630 Kat Hazırlığı II. Kısım Galerileri ve -560 Katı Kılıçlar Galerisi Sürülmesi işinin ihalesini yaptığını ve ihale sonucunda ... İnşaat ve Ticaret A.Ş. ile 16.01.2008 tarihli ve 1342 yevmiye numaralı hizmet alım sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince yer teslimi yapılarak şirketin ocaktaki çalışmalarına başladığını ve işin gerektirdiği işçileri de şirketin aldığını, işçilerin ücret dâhil tüm ödeme ve haklarından ... İnşaat ve Ticaret A.Ş.’nin sorumlu olduğunu, davacının müvekkili Kurumun işçisi olmayıp ... İnşaat ve Ticaret A.Ş.’nin işe başlattığı işçilerden olduğunu, işin tamamı ihale usulü ile anahtar teslim olarak davalı şirkete verildiğinden müvekkilinin asıl işveren olarak sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuş, yargılama sırasında birleşen davaya ilişkin olarak yargılama devam ederken ileri sürülen muvazaa iddiasının dikkate alınmasının hukuken mümkün olmadığını, müvekkili Kurumun ana statüsündeki yetkiler çerçevesinde ihaleleri gerçekleştirdiğini ve muvazaa olmadığını belirtmiştir.

7. Davalı ... Ticaret A.Ş. (... A.Ş.) asıl ve birleşen davalara cevap vermemiştir.

Mahkemenin Birinci Kararı:

8. Zonguldak 3. İş Mahkemesinin 03.05.2016 tarihli ve 2014/1068 E., 2016/334 K. sayılı kararı ile; davacının, davalı TTK Genel Müdürlüğünün asıl işveren, diğer davalı ... A.Ş’nin ise alt işveren olarak faaliyet gösterdiği işyerinde çalışmaktayken iş sözleşmesinin 30.09.2014 tarihinde feshedildiği, davalı tarafça iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğine dair herhangi bir delil sunulmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

9. Zonguldak 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı TTK Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 10.12.2019 tarihli ve 2017/26029 E., 2019/22901 K. sayılı kararı ile; “Taraflar arasında davacının çalışma süresinin tespiti ile davalı ... Genel Müdürlüğünün sorumlu olduğunun alacak miktarının belirlenmesi noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Mahkemece davacının değişen alt işverenler bünyesinde 26/07/2004-30/09/2014 tarihleri arasında 10 yıl 2 ay 4 gün kesintisiz çalıştığı kabul edilerek hesaplanan alacaklar hüküm altına alınmıştır. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre davacının 26/07/2004-05/05/2007 tarihleri arasında 1029539, 10/01/2008-30/09/2010 tarihleri arasında 1038466, 01/10/2010-30/09/2014 tarihleri arasında 10338778 ve 000001 sicil numaralı işyerlerinde çalıştığı, son işten ayrılma bildirgesinin davalı ... İnş ve Tic A.Ş. tarafından verildiği, diğer şirketlere ait bilgilerin ise dosya kapsamında bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı ... Genel Müdürlüğü vekili, diğer davalı ile Kurum arasındaki hizmet alım sözleşmesinin 2008 yılında yapıldığını ileri sürmüş olup, dosyada sadece 16/01/2008 tarihli hizmet alım sözleşmesi mevcuttur. Mahkemece uyuşmazlık konusu döneme ait tüm hizmet alım sözleşmeleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları eksiksiz olarak dosyaya getirtilerek, davacının tüm çalışmasının asıl işveren bünyesinde geçip geçmediği yöntemince belirlenmeden eksik inceleme ile sonuca gidilmesi hatalıdır.

Ayrıca hizmet döküm cetveline göre davacının 05/05/2007 – 10/01/2008 tarihleri arasında sigortalı çalışması görülmemektedir. Mahkemece bu yönden herhangi bir araştırma yapılmadan çalışma süresinin kesintisiz kabul edilmesi de yerinde değildir. Davacı tanığı Muhtar, işyerinde 2007 -2008 yıllarında fiili çalışma yapılmadığını ifade etmiş, tanık Meftun ise “2014 yılı 9. Ayına kadar bu çalışmamız aralıksız devam etti, ihale arası dönemde 3 ay kadar ara dışında çalışma kesintiye uğramadı” şeklindeki beyanda bulunmuştur. Eksik Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları, hizmet alım sözleşmeleri ile davacının çalışma süresine ilişkin tüm kayıt ve belgeler dosyaya getirtildikten sonra, tanık anlatımları ile dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek, öncelikle davacının davalı asıl işveren bünyesindeki çalışma süresi belirlenmeli, ayrıca çalışmanın süresinin kesintisiz olup olmadığı konusunda bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup, temyiz edilen hükmün bu sebeple bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

11. Zonguldak 3. İş Mahkemesinin 08.12.2020 tarihli ve 2020/42 E., 2020/381 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre 1029539, 1038466, 10338778 sigorta sicil numaralı işyerlerinin davalı ... İnş. ve Tic. A.Ş.’ye ait olduğu, davacının çalışmasının kesintisiz devam ettiği, iş sözleşmesinin haksız feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

12. Zonguldak 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı TTK Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.

13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 30.03.2021 tarihli ve 2021/2960 E., 2021/7152 K. sayılı kararı ile; “Taraflar arasında davacının çalışma süresinin tespiti ve bu sürenin kesintili olup olmadığı noktalarında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Bozma öncesi karar, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince “Mahkemece davacının değişen alt işverenler bünyesinde 26/07/2004-30/09/2014 tarihleri arasında 10 yıl 2 ay 4 gün kesintisiz çalıştığı kabul edilerek hesaplanan alacaklar hüküm altına alınmıştır. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre davacının 26/07/2004 - 05/05/2007 tarihleri arasında 1029539, 10/01/2008 - 30/09/2010 tarihleri arasında 1038466, 01/10/2010 - 30/09/2014 tarihleri arasında 10338778 ve 000001 sicil numaralı işyerlerinde çalıştığı, son işten ayrılma bildirgesinin davalı ... İnş. ve Tic. A.Ş. tarafından verildiği, diğer şirketlere ait bilgilerin ise dosya kapsamında bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davalı ... Genel Müdürlüğü vekili, diğer davalı ile Kurum arasındaki hizmet alım sözleşmesinin 2008 yılında yapıldığını ileri sürmüş olup, dosyada sadece 16/01/2008 tarihli hizmet alım sözleşmesi mevcuttur. Mahkemece uyuşmazlık konusu döneme ait tüm hizmet alım sözleşmeleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları eksiksiz olarak dosyaya getirtilerek, davacının tüm çalışmasının asıl işveren bünyesinde geçip geçmediği yöntemince belirlenmeden eksik inceleme ile sonuca gidilmesi hatalıdır.

Ayrıca hizmet döküm cetveline göre davacının 05/05/2007 – 10/01/2008 tarihleri arasında sigortalı çalışması görülmemektedir. Mahkemece bu yönden herhangi bir araştırma yapılmadan çalışma süresinin kesintisiz kabul edilmesi de yerinde değildir. Davacı tanığı Muhtar, işyerinde 2007 -2008 yıllarında fiili çalışma yapılmadığını ifade etmiş, tanık Meftun ise “2014 yılı 9. Ayına kadar bu çalışmamız aralıksız devam etti, ihale arası dönemde 3 ay kadar ara dışında çalışma kesintiye uğramadı” şeklindeki beyanda bulunmuştur. Eksik Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları, hizmet alım sözleşmeleri ile davacının çalışma süresine ilişkin tüm kayıt ve belgeler dosyaya getirtildikten sonra, tanık anlatımları ile dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek, öncelikle davacının davalı asıl işveren bünyesindeki çalışma süresi belirlenmeli, ayrıca çalışmanın süresinin kesintisiz olup olmadığı konusunda bir karar verilmelidir.” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Yargıtay’ın bozma kararına uyulduğunda, mahkemece bozma doğrultusunda araştırma yapılması zorunlu hale gelir. Somut olayda, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları getirtilmiş, kayıtlara göre davacının çalıştığı 1029539, 1038466, 1038778 sicil numaralı işyerlerinin davalı ... Tic. A.Ş'ye ait olduğu belirlendiğinden davacının çalışması süresinde bir değişiklik bulunmadığı gerekçesi ile hüküm kurulmuştur. Ancak bozma kararında da işaret edildiği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre davacının 26/07/2004-05/05/2007 tarihleri arasında 1029539, 10/01/2008-30/09/2010 tarihleri arasında 1038466, 01/10/2010-30/09/2014 tarihleri arasında 10338778 ve 000001 sicil numaralı işyerlerinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Kayıtlara göre davacının çalışma süresi kesintilidir. Ayrıca davalı kurum, ... İnşaat Ticaret A.Ş. ile 2008 yılında sözleşme aktedildiğini savunmaktadır. Bozma sonrası celbedilen Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları arasında 2007 ve 2008 yıllarına ait işe giriş ve işten ayrılış bildirgeleri mevcut değildir. Davacının 26/07/2004-30/09/2014 tarihleri arasındaki çalışmalarının tamamına isabet eden alacaklardan davalı ... Genel Müdürlüğü’nün sorumlu olduğuna karar verilebilmesi için, çalışılan işverenler ile davalı Kurum arasında bir bağ kurulması gerektiği açıktır. Her ne kadar davacının çalıştığı işyerlerinin davalı ... Şirketine ait olduğu belirlenmiş ise de, öncelikle bu işyerlerinin diğer davalıya karşı üstlenilen iş kapsamındaki işyerlerinden olup olmadığı belirlenmelidir. Belirtilmesi gereken bir diğer husus ise, davacının tüm çalışmalarının ... İnşaat Ticaret A.Ş.'ye ait işyerlerinde geçmiş olması, çalışmanın kesintisiz olarak kabulü için yeterli değildir. Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına yansıyan çalışma kesintili olup, bozma kararında özellikle tanık anlatımları ve diğer tüm deliller dikkate alınarak bu konuda bir değerlendirme yapılması gerektiği ifade edildiği halde, mahkemece bozmaya uygun inceleme yapılmadığı görülmektedir.

Belirtilen sebeplerle öncelikle, yukarıda işaret edilen eksiklikler tamamlanarak davacının uyuşmazlık konusu dönemdeki çalışmasının tamamının davalı Kurum bünyesinde geçip geçmediği netleştirilmeli, çalışmanın kesintisiz olup olmadığı dosya kapsamındaki tüm deliller yeniden birlikte değerlendirilerek açıklığa kavuşturulmalı, oluşacak sonuca göre davacının talepleri hakkında bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

14. Zonguldak 3. İş Mahkemesinin 05.10.2021 tarihli ve 2021/226 E., 2021/323 K. sayılı 01.11.2021 tarihinde elektronik imza ile imzalanan kararı ile; davalılar arasında akdedilen sözleşmenin TTK Genel Müdürlüğü Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi -630 Katı II. Kısım Galerileri ve -560 Katı Kılıçlar Galerisi Sürülmesi işi olup işin niteliği ve türü ile miktarı kısmında da 1. sınıf gazlı kömür ocaklarında 7325 metre farklı kesit, tahkimat ve meyilde galeri sürülmesi işi olduğunun düzenlendiği, davalı TTK Genel Müdürlüğünün kendi İşletme Müdürlüklerinde taşkömürü üretim işinin bir parçası olan hazırlık, galeri açma, taban yolu açma, galerilerin ıslahı ve diğer benzer işlerini alt işverenlere ihale yoluyla verdiği, davalı Kurum tarafından davalı şirkete verilen işin asıl işin bir bölümü olduğu, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren bir iş olmadığı, Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 4/b maddesinde belirtilen asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulma şartının gerçekleşmediği, davalılar arasındaki hukukî ilişki muvazaalı olduğundan davacının başından itibaren davalı TTK Genel Müdürlüğünün işçisi sayılması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

15. Zonguldak 3. İş Mahkemesinin 05.10.2021 tarihli ve 2021/226 E., 2021/323 K. sayılı 04.11.2021 tarihinde elektronik imza ile imzalanan ve UYAP sisteminde “Ek Karar Evrakı” olarak kayıtlı bulunan kararı ile; davacının işe başladığı 26.07.2004 tarihinde davalılar arasında 20.05.2004 tarihli akdedilen sözleşmenin TTK Genel Müdürlüğü Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi -630 Katı II. Kısım Galerileri ve -560 Katı Kılıçlar Galerisi Sürülmesi işi olup işin niteliği ve türü ile miktarı kısmında da 1. sınıf gazlı kömür ocaklarında 7325 metre farklı kesit, tahkimat ve meyilde galeri sürülmesi işi olduğu, 28.12.2007 tarihli sözleşmenin TTK Genel Müdürlüğü Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi -630 Katı II. Kısım Galerilerin ıslahı işi olup işin niteliği ve türü ile miktarı kısmında da 1. sınıf gazlı kömür ocaklarında toplam 3.300 metre eski açma, tamir-tarama, tabanyolu ve nefeslik sürülmesi ve galeri betonlaması işi olduğu, 16.01.2008 tarihli sözleşmenin TTK Genel Müdürlüğü Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesesi -630 Katı II. Kısım Galerileri ve -560 Katı Kılıçlar Galerisi Sürülmesi işi olup işin niteliği ve türü ile miktarı kısmında da 1. sınıf gazlı kömür ocaklarında toplam 7325 metre farklı kesit, tahkimat ve meyilde galeri sürülmesi işi olduğu, davacının çalıştığı işyerlerinin davalı ... Tic. A.Ş.’ye ait olduğu ve davalı ... Tic. A.Ş. ile davalı ... Genel Müdürlüğü arasında davacının çalıştığı tarihler itibariyle sözleşme bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

16. Direnme kararı süresi içinde davalı TTK Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosyadaki delil durumu dikkate alındığında davacının 26.07.2004-30.09.2014 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının kabul edilip edilemeyeceği, davacının çalışmasının tamamından davalı ... Genel Müdürlüğünün sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

18. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, 01.11.2021 tarihinde elektronik imza ile imzalanan ve UYAP sisteminde kayıtlı bulunan direnme kararı ile 04.11.2021 tarihinde elektronik imza ile imzalanan ve UYAP sisteminde “Ek Karar Evrakı” olarak kayıtlı bulunan ve dosyada yer alan direnme kararının gerekçeleri ile hüküm fıkraları dikkate alındığında; direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

19. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenleme irdelenmelidir.

20. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

21. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;

“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”.

22. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.

23. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.

24. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî nedenlerle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.

25. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan, sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde “zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)” olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.

26. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).

27. Mahkemenin verdiği her karar, prensip olarak onun, önüne gelen somut uyuşmazlık hakkında, “Anayasa, kanunlar ve hukuk” çerçevesindeki vicdani kanaatini ifade eder. Bu vicdani kanaatin, söz konusu çerçeveye uygunluğu ise kararın gerekçesiyle ortaya konulur. Bundan dolayıdır ki, Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrasına göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmak zorundadır. Bu çerçevede yargısal karar, mahkemenin önüne gelen uyuşmazlık hakkında açıkladığı kanaatinden ibarettir. Diğer bir ifadeyle yargısal karar, mahkemenin somut bir hukukî soruna ilişkin kanaat açıklamasıdır.

28. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyması gerekir.

29. Aksi hâlde tarafları, adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan kanuna uygun verilerek yazılmış kanun yolu denetimine elverişli bir hükmün varlığından söz edilemez.

30. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

31. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

32. Bu noktada belirtilmelidir ki; direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar.

33. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü kuşkudan uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

34. Diğer yandan Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukukî geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (HGK’nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).

35. Tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Nihai kararlar temyiz edilip Yargıtayca bozulmadıkça, hâkimin nihai kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması (el koyması) mümkün değildir.

36. Diğer taraftan Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP); HMK’nın “Elektronik işlemler” başlıklı 445. maddesinin 1. fıkrasında “Adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir” şeklinde tanımlandıktan sonra, dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır denilmiş, 2. fıkrasında “Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Sözü edilen maddenin 5. fıkrasında ise, mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukukî koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esasların yönetmelikle düzenlendiği hükmüne yer verilmiştir.

37. 06.08.2015 tarihli ve 29437 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in (Yönetmelik) “Kayıtların düzeni ve düzeltilmesi” başlığını taşıyan 257. maddesi;

“(1) UYAP’ta tutulan tüm belgeler tarihi, türü ve alfabetik sırasına göre düzenlenir.

(2) Bir elektronik kayıttan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde güvenli elektronik imza ile imzalanmış belgenin örneğine “Elektronik imza ile imzalanan aslının aynısı olduğunu tasdik ederim." ifadesi yazılarak belge örneği imzalanır ve mühürlenir.

(3) Düzeltilmesi veya değiştirilmesi kanun yollarına başvurulmak suretiyle mümkün olan kayıtların elektronik olarak onaylanmasından sonra düzeltme ve değiştirme işlemi yapılamaz.

(4) Üçüncü fıkra kapsamı dışında kalan kayıtlarda yanlışlık yapılması hâlinde, yetkili daire başkanı, üye, komisyon başkanı, hâkim veya Cumhuriyet savcısının onayı ile oluşturulan düzeltme onayından sonra sistemde kaybolmayacak şekilde yetkili kişi tarafından gerekli değişiklik yapılır.” hükmünü içermektedir.

38. Bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; UYAP sisteminde kayıtlı bulunan ve gerekçeleri birbirinden farklı şekilde düzenlenerek elektronik imza ile imzalanmış iki adet direnme kararı bulunmaktadır.

39. Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 257. maddesinde belirtildiği üzere; düzeltilmesi veya değiştirilmesi kanun yollarına başvurulmak suretiyle mümkün olan kayıtların elektronik olarak onaylanmasından sonra düzeltme ve değiştirme işlemi yapılamaz. Bahsedilen sebeple hâkimin karar verip davadan el çektikten sonra dosyayı yeniden ele alıp yeniden bir gerekçe yazması mümkün olmayıp, yapılan işlem önemli bir usul hatasıdır.

40. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme kararından bahsetme imkânının olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.

41. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı TTK Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davalı TTK Genel Müdürlüğü vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.