"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı dava dilekçesinde; Ankara hâkimi olarak görev yapmaktayken 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 13.02.2017 tarihli ve 2017/35 sayılı kararıyla meslekten çıkarıldığını, avukatlık yapmak için baroya kaydolmak istediğini ve Ankara Barosu Yönetim Kurulunun 06.09.2017 tarihli kararıyla bu talebinin kabul edildiğini, Adalet Bakanlığının yeniden değerlendirme için kararı geri göndermesi üzerine Baronun mesleğe kabul kararında ısrar ettiğini, bu karara karşı Adalet Bakanlığınca idari yargıda yürütmeyi durdurma istemli olarak iptal davası açıldığını, Ankara 5. İdare Mahkemesinin 08.02.2018 tarihli ara kararıyla yürütmeyi durdurma kararı verildiğini ve 28.02.2018 tarihinde baro levhasından kaydının silindiğini, Mahkemenin 04.05.2018 tarihli kararıyla baroya kayıt işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Ankara Barosunun işleminin iptal edildiğini, bu kararın istinaf incelemesi yapan Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi kararıyla kesinleştiğini, yargı yollarının tüketilmesi üzerine Türkiye Barolar Birliğinin yanında müdahil olarak Anayasa Mahkemesine başvurduklarını, Anayasa Mahkemesinin 04.11.2020 tarihli kararıyla bireysel başvuru talebinin haklı görüldüğünü ve ihlâl kararı verilerek dosyanın Ankara 5. İdare Mahkemesine gönderildiğini, Mahkemenin yeniden yargılaması sonucunda 30.12.2020 tarihli kararla davanın reddine hükmedildiğini ve sonuç olarak 25.02.2021 tarihinde yeniden baroya kaydının yapıldığını, bu süreçte 28.03.2018-25.02.2021 tarihleri arasında avukatlık mesleğini yapamamasından dolayı maddi ve manevi zarara uğradığını, ilgili hâkim ve istinaf üyelerinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesi kapsamında sorumlu olduklarını ileri sürerek belirsiz alacak davası olarak 10.000TL maddi tazminat ile 40.000TL manevi tazminatın davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, HMK’nın 46. maddesi koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.12.2021 tarihli ve 2021/27 E., 2021/132 K. sayılı kararı ile; “…DAVA : Davacı dava dilekçesinde özetle; Ankara 5. İdare Mahkemesinin 04/05/2018 tarihli ve 2017/3174 Esas, 2018/1103 Karar sayılı yürütmeyi durdurma ve iptal kararı ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 12/02/2019 tarihli ve 2018/911 E, 2019/241 K sayılı istinaf başvurusunun reddi kararlarının; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. maddesinin (e) bendinde düzenlenen farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması düzenlemesiyle örtüşdüğünü anılan kararlar sebebiyle 28/03/2018 tarihi ile 25/02/2021 tarihleri arasında avukatlık mesleğini icra edemediğini belirterek uğradığı maddi ve manevi zararlarının tazminini istemiştir.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin dolduğunu, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, Ankara 5. İdare Mahkemesinin ikinci kararına karşı Adalet Bakanlığının istinaf yoluna başvurduğunu, davanın derdest olduğunu, kesinleşmiş bir zarardan söz edilemeyeceğini, HMK’nun 46. maddesindeki koşulların oluşmadığını, tüm delillerin toplandığını, yeterli inceleme ve irdeleme yapılarak belirlenmiş kurallar çerçevesinde yargılama yapıldığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE : Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından davacının Ankara hakimi olarak görev yapmakta iken 667 sayılı KHK kapsamında Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun 13.02.2017 tarih ve 2017/35 sayılı kararı ile meslekten çıkarıldığı, 22/06/2017 tarihli dilekçe ile baro levhasına yazılmak için Ankara Barosuna başvurduğu, Ankara Barosu Yönetim Kurulunun 06.09.2017 tarih ve 50/5 sayılı kararı ile talebinin kabul edildiği, 15.09.2017 tarih ve 90243 sayılı Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu kararı ile kabulün uygun bulunduğu, kararın Adalet Bakanlığı tarafından bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmesi üzerine 03.11.2017 tarih ve 93280 sayılı Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu kararı ile ilk kararda ısrar edildiği, bu ısrar kararı sonrasında 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümleri uyarınca yemin ederek Ankara Barosuna 30608 Baro Sicil numarası ile kaydının yapıldığı, 03/11/2017 tarih ve 93280 sayılı Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunun ısrar kararına karşı, 14/11/2017 tarihinde Adalet Bakanlığı tarafından, hukuka aykırı olduğu ve anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesinin ikinci fıkrasında bu Kanun Hükmünde Kararnameye istinaden meslekten veya kamu görevinden çıkarılanların bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği yönündeki düzenleme gereği kamu hizmeti olan avukatlık mesleğini icrasının mümkün olmadığı ileri sürülerek yürütmeyi durdurma istemli olarak Ankara 5. İdare Mahkemesinde iptal davası açıldığı; Ankara 5. İdare Mahkemesinin 08/02/2018 tarih 2017/3174 Esas sayılı ara kararıyla “667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesinin 2. fıkrasında yer alan birinci madde gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceklerine, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceklerine yönelik düzenleme karşısında hakimlik mesleğinden ve kamu görevinden çıkarılan kişinin avukat olarak baro levhasına yazılmasına ve avukat unvan sıfatını kullanmasına olanak bulunmadığı" şeklindeki gerekçe ile yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, yürütmeyi durdurma kararına yapılan itiraz üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 27/03/2018 tarih YD itiraz No: 2018/246 sayılı kararıyla itirazın reddine karar verildiği, bu kararlara istinaden Ankara Barosu Yönetim Kurulunun 28/03/2018 tarih ve 81/12 sayılı kararı ile davacının baro levhasından çıkarılması yönünde işlem tesis edildiği, yargılama sonucunda Ankara 5. İdare Mahkemesinin 04/05/2018 tarihli ve E:2017/3174, K:2018/1103 sayılı kararıyla ve aynı gerekçeyle davacının baro levhasına yazılmasına ilişkin kararın iptaline karar verildiği, istinaf başvurusu üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 12/02/2019 tarihli ve E:2018/911, K:2019/241 sayılı kararıyla işlemin iptalinin onanarak kesinleştiği, İdari yargı yollarının tüketilmesi üzerine, Türkiye Barolar Birliği yanında müdahil sıfatı bulunan davacının Anayasa Mahkemesi'ne 2019/17499 numaralı bireysel başvuruda bulunduğu, bu başvurunun 2018/12324 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verildiği, Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü'nün 04/11/2020 tarihli ve 2018/12324 numaralı "A.K. ve Diğerleri" bireysel başvuru kararında kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceklerine ilişkin kuraldaki istihdam kavramının bağımlı çalışmayı gerektirdiği, anılan kuraldan Devlete bağlı olarak çalışmayı gerektirmeyen avukatlık mesleğini de kapsadığı hususunun açıkça anlaşılamadığı, serbest çalışan avukatlar ile Devlet arasında Devlet memurununkine benzer bir güven ilişkisi aramanın Anayasa ile oluşturulan demokratik hukuk düzeninde anlamlı olmadığı, hak ve özgürlükleri sınırlandıran hükümlerin kamu makamlarınca geniş yorumlanmasının bireyler açısından öngörülemez sonuçlar doğurabileceğinden hukuk devletine aykırılık teşkil etmenin yanında adil yargılanma hakkını da zedeleyeceği, somut olayda da kamu görevinden çıkarılan başvurucuların baro levhası staj listesine kaydedilmelerine ilişkin işlemlerin mahkeme tarafından avukatlık mesleğinin kamu görevi olduğu ve ilgili KHK'lar gereği kamu görevinden ihraç edilen başvurucuların bir daha kamu görevinde istihdam edilemeyecekleri gerekçesiyle iptal edildiğinin tespit edildiği, yukarıda anılan kararlarda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmadığından başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır." gerekçesi ile yeniden yargılama yapılması yönünde karar verildiği, gereğinin yapılması ve ihlalin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması için kararın Ankara 5. İdare Mahkemesine gönderildiği, ihlal kararının mahkemeye ulaşması üzerine ihlal kararı doğrultusunda dosyanın yeni bir esasa kayıt edildiği ve Ankara 5. İdare Mahkemesinin 30/12/2020 tarih 2020/2270 E, 2020/2186 K. sayılı kararıyla 04/05/2018 tarihli ve E:2017/3174, K.2018/1103 sayılı kararın tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte kaldırılmasına, davanın reddine karar verildiği, Ankara Barosu Başkanlığı Yönetim Kurulunun 25/02/2021 tarih ve 149/4 sayılı yeniden baro levhasına yazılması kararı verilmesi neticesinde davacının avukatlık mesleğini icra etmeye başladığı, Ankara 5. İdare Mahkemesin 30/12/2020 tarih 2020/2270 E, 2020/2186 K. sayılı kararının derecattan geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.
İstenen Ankara 5. İdare Mahkemesinin dosyasının örnekleri getirtilerek incelenmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 46 maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK 46. maddesine göre Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a)Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b)Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c)Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç)Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d)Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e)Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
Somut olayda, sorumluluk sebebine dayanak yapılan olgu, 667 sayılı KHK’nın 4/2 maddesinde yer alan kamu görevinden çıkarılan kişilerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekleri şeklindeki düzenlemede geçen “kamu hizmetinde istihdam” kavramının, ihbar olunan hakimlerce avukatlık mesleğini de kapsar şekilde yorumlanmasının açıkça hukuka aykırı olduğu, anılan hakimlerce verilen kararların HMK’nın 46/1-c madde ve bendindeki farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması kapsamında değerlendirilmesi gerektiği iddiasıdır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 1. maddesinde avukatlığın açıkça kamu hizmeti olduğu belirtilmiştir. Yine aynı maddedeki avukatlığın yargının kurucu unsurlarından olduğuna ilişkin belirleme, 5237 sayılı TCK'nın 6/1-c maddesindeki tanım, 1136 sayılı Kanun'un 35/1 ve 35/A maddelerinde yazılı ve münhasıran avukatlar tarafından yapılabilecek iş ve işlemler ile uzlaştırma işlemi ve barolar ile Türkiye Barolar Birliğinin organlarında ifa ettikleri görevleri düşünüldüğünde avukatların kamu görevlisi oldukları da yargı kararları ile kabul edilmiştir(Yargıtay 9. CD 03/06/2021 tarih ve 2020/731-2021/2802). ihbar olunan hakimlerce, 667 sayılı KHK da geçen “kamu hizmetinde istihdam” kavramı kamu hizmeti yapan bütün kamu görevlilerini (avukatları da) kapsayacak şekilde geniş yorumlanmış, Anayasa Mahkemesi ise “kamu hizmetinde istihdam” kavramında geçen istihdam kelimesinin devlete bağlı çalışma olarak yorumlanması gerektiğini, devlete bağlı olmayan çalışma yönünden 667 sayılı KHK daki yasağın geçerli olmayacağını belirtmiştir. Derece mahkemeleri ile Anayasa Mahkemesi kararları arasındaki farklılık “kamu hizmetinde istihdam” kelimesinin farklı şekilde yorumlanmasından kaynaklanmış olup, buna göre, derece mahkemelerince farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olmasından bahsedilmesi mümkün değildir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de ihlal kararında anılan kuraldan devlete bağlı olarak çalışmayı gerektirmeyen avukatlık mesleğinin de kapsama dahil olduğunun açıkça anlaşılamadığı vurgulanmıştır. Kapsamı açıkça anlaşılamayan bir kuralın derece mahkemelerince yeni yeni uygulanması sırasında farklı şekilde yorumlanması olağandır. HMK 46/1-c maddede belirtilen sorumluluk sebebinin bu gibi durumları kapsamadığından şüphe etmemek gerekir.
Davacının iddiası ve gelişim biçimi itibariyle hukuki süreç işlemiştir. Davacı, HMK 46. maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan HMK’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00-TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda gösterilen nedenlerle;
1-HMK'nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,
2-HMK'nun 49.maddesine göre takdiren 1.000,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,
3-Alınması gereken 59,30-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 853,90-TL'den mahsubuna, kalan 794,60 -TL'nin istek halinde davacıya iadesine,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 5.940,00-TL maddi tazminat, 5.940,00-TL manevi tazminat olmak üzere toplam 11.880,00-TL avukatlık ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 27.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.