Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/950 E. 2022/1442 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mahkemenin yetkisizlik kararının bozulmasının ardından yapılan yargılamada, davacının ıslah dilekçesindeki taleplerin dikkate alınıp alınmayacağı hususu.

Gerekçe ve Sonuç: Yetkisizlik kararının bozulması üzerine ilk derece mahkemesinin ilk defa tahkikata geçtiği aşamada yapılan ıslahın HMK’nın 177/1. maddesinde düzenlenen ıslah yapma zamanına uygun olduğu, bu nedenle davacı vekilinin ıslah dilekçesindeki taleplerinin de dikkate alınarak verilen kararın usul hükümlerine uygun olduğu ve İçtihadı Birleştirme kararına aykırı olmadığı gözetilerek direnme kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmüştür.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “sözleşmenin feshi, tazminat, çek iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, dava dışı üniversite ile imzaladığı sözleşme uyarınca “Erzurum Teknik Üniversitesi Eğitim Binası İnşaatı” işini üstlendiğini, sözleşme konusu inşaatın açık teras su yalıtımı uygulaması işinin davalı tarafından yapılması için de müvekkili ile davalı şirket arasında 23.12.2012 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşme konusu işin acilen tamamlanıp teslim edilmesi gerektiğinden müvekkili şirketin Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/20 D. İş sayılı dosyasında tespit yaptırdığını, tespit raporunda davalının sözleşme konusu edimlerinden bir kısmını hiç ifa etmeyip, bir kısmını da eksik, kötü ve ayıplı ifa ettiğinin belirlendiğini, davalının hiçbir işlevi olmayan göstermelik bir teras yapması nedeniyle müvekkilinin açık teras su yalıtım uygulaması işini yeniden ve tamamen yapması gerektiği gibi çürüyen/bozulan tüm imalatı yeniden yapmak zorunda olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı ile imzalanan 23.12.2012 tarihli “Erzurum Teknik Üniversitesi Açık Teras Çatı Su Yalıtımı Uygulaması” konulu sözleşmenin davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle feshine, sözleşmeye aykırılıktan dolayı müvekkilinin uğradığı tüm zararların tespit edilerek davalıdan tahsiline, Yapı Kredi Bankası A.Ş. Yıldız Şubesinin, keşidecisi müvekkili olan 20.06.2013 tarihli, 25.000TL bedelli, 9350087 numaralı çekinin bedelsiz kalması nedeniyle iptaline, Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/20 D. İş sayılı dosyasında yapılan 675,85TL tespit masrafının 03.06.2013 masraf tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra 21.04.2015 harç tarihli ıslah dilekçesinde ise; ayıplı ifadan dolayı zarar gören imalata yönelik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıya çeklerle yapılan ödemelerin iadesine, dava konusu sözleşme nedeniyle davalıya verilen çekin iptaline, bu çekin takibe konulduğu Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2013/12969 sayılı icra takibinin iptaline, 82.000TL gecikme cezasının ticarî faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, davanın dayanağı Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/20 D. İş sayılı delil tespit dosyasında yapılan 675,85TL’lik masrafın 03.06.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı ile imzalanan 23.12.2012 tarihli sözleşmenin 6. maddesine göre İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili İstanbul Mahkemelerine gönderilmesi gerektiğini, müvekkilinin sözleşme uyarınca üstlendiği tüm edimlerini taahhüt ettiği şekilde tam ve eksiksiz olarak ifa ettiğini, işin bitiminden sonra müvekkili şirket yetkililerinin üniversitenin terasında yaptıkları incelemede binadaki sorunun yapılan uygulama ile hiçbir ilgisinin olmadığını tespit ettiklerini, davacının sözleşmeyi haksız şekilde feshettiğini, davacı tarafından sunulan garanti sözleşmesindeki imzanın müvekkili şirket yetkililerine ait olmadığını belirterek yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili İstanbul Mahkemelerine gönderilmesi gerektiğini, esas yönünden ise davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 23.01.2014 tarihli ve 2013/577 E., 2014/81 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğu, davalı tarafından süresi içinde yetki itirazında bulunulduğu, HMK’nın 17. maddesine göre yetki sözleşmesinin tacir olan taraflar için bağlayıcı olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın talep hâlinde ve karar kesinleşince İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 23.06.2014 tarihli ve 2014/3586 E., 2014/4337 K. sayılı kararı ile;

“…Taraflar arasında akdedilen 23.12.2012 tarihli sözleşme ile davacının yüklenicisi olduğu Erzurum Teknik Üniversitesi Eğitim Binası yapım işinin açık teras, su yalıtım uygulaması kısmını davalı, taşeron olarak üstlenmiş, bu sözleşmenin 6. maddesinde, taraflar arasında doğan uyuşmazlıkların çözümünde İstanbul mahkemelerinin yetkili olduğu kabul edilmiş ise de; tarafların daha sonra yeniden düzenledikleri 04.05.2013 tarihli garanti sözleşmesinin 5. maddesinde, bu sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Erzurum mahkemelerinin yetkili olacağını kararlaştırmışlardır. 04.05.2013 tarihli garanti sözleşmesinin, 23.12.2012 tarihli sözleşme konusu işleri garanti altına aldığı ve asıl sözleşmenin eki olduğu açıktır. 6100 sayılı HMK'nın 18/2. maddesince, belirli ve açık olmak şartıyla, taraflar isterse birden fazla yer mahkemesini de yetki sözleşmesiyle yetkili kılabilirler. O halde taraflarca İstanbul ve Erzurum mahkemelerinin yetkili kabul edildiği anlaşıldığından davanın esası incelenerek bir karar verilmesi yerine yetki yönünden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

9. Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2016 tarihli ve 2016/657 E., 2016/894 K. sayılı kararı ile; sözleşmeye göre süre uzatımları dahil iş bitim tarihinin 20.04.2013, geçici kabul tarihinin ise 10.06.2013 olduğu ve elli bir gün gecikmeli çalışma yapıldığı, davacı yüklenicinin elli bir gün gecikmeli çalışması neticesinde 85.756,50TL gecikme cezası ödemesinin sebeplerinden birinin açık teras su yalıtımı imalatı olduğu, davalı tarafından açık teraslarda su yalıtımı uygulaması tam ve eksiksiz yapılmış olsa dahi gecikme cezasının ihale yetkilisi kurum tarafından kesileceği, taraflar arasında imzalanan 23.12.2012 tarihli sözleşmede gecikme hâlinde her geçen gün için 1.000TL gecikme cezasının davacı tarafa ödeneceğinin kararlaştırıldığı, gecikme cezası tutarının toplam 82.000TL olduğu, açık teras su yalıtımı uygulamasının hatalı yapılmasından dolayı diğer imalatların da zarar gördüğü, eksik ve kusurlu imalattan kaynaklanan zararın 94.059,43TL olduğu, davalı tarafın ayıplı ifası nedeniyle sözleşmeye konu binada zarar gören ve yeniden yapılan imalatın bedeli belirlenmemiş ise de, davacının bundan doğan dava ve haklarını saklı tutarak davadaki taleplerini ıslah ettiği, davacının davasında haklı olduğu gerekçesiyle hem dava dilekçesinde hem de ıslah dilekçesinde 2.000TL olarak gösterilen bedelin kısa kararda sehven 20.000TL yazıldığı, bu hususun gerekçeli kararda düzeltildiği belirtilerek davanın kabulüne, taraflar arasında imzalanan 23.12.2012 tarihli “Erzurum Teknik Üniversitesi Açık Teras Çatı Su Yalıtım Uygulaması” konulu sözleşmenin feshine; sözleşme nedeniyle davalıya ödenen 10.000TL’nin 17.12.2012 tarihinden; 20.000TL’nin 27.11.2012 tarihinden; 2.000TL’nin 04.05.2013 tarihinden; 25.000TL çek ödemesinin 20.05.2013 tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine; 25.000TL bedelli 9350087 seri numaralı çekin iptaline; 82.000TL gecikme cezasının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine; Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/20 D. İş sayılı delil tespiti davasının açılmasına sebebiyet verdiğinden 675,85TL'lik masrafın 03.06.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 14.09.2017 tarihli ve 2017/740 E., 2017/2980 K. sayılı kararı ile;

“…Dava 12.06.2013 tarihinde Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılmış, mahkemece, 23.01.2014 tarihinde mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın talep halinde ve karar kesinleşince İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir. Kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 08.05.2014 tarih, 2013/922 Esas, 2014/3220 Karar sayılı ilâmı (doğrusu 23.06.2014 tarihli ve 2014/3586 E., 2014/4337 K.) ile hükmün bozulmasına karar verilerek işin esasına girilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sırasında davacı 21.04.2015 tarihinde taleplerini ıslah etmiştir.

Mahkemece, davacının bozmadan sonra vermiş olduğu 21.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi gözetilmek sureti ile karar verilmiş ise de, 04.02.1948 tarih, 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da açıklandığı üzere bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Yine 06.05.2016 tarih, 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 Günlü 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın değiştirilmesi gerekmediğine karar verilmiştir. Açıklanan nedenlerle bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı halde ıslah nazara alınarak karar verilmesi hatalı olmuştur.

Bununla beraber; davada, işlerin ayıplı yapılması nedeni ile sözleşmenin feshi, sözleşmenin ihlali nedeni ile uğranılan zararların tespiti ile tahsili, iş bedeli olarak verilen ve henüz ödenmeyen 20.06.2013 tarihli, 25.000,00 TL bedelli çekin iptâli ve Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2013/20 D. iş sayılı dosyasında yapılan masrafın tahsiline karar verilmesi istenmiştir. Yargılama aşamasında davacı vekilince, 21.04.2015 tarihinde harcı ödenmek suretiyle dava dilekçesindeki talepler ıslah edilerek sözleşme nedeni ile ödenen bedellerin iadesi, ödenmeyen 25.000,00 TL bedelli çek için Ankara 9. İcra Dairesi'nin 2013/12969 sayılı dosyasında başlatılan takibin iptâli, gecikme cezasının tahsili ve Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2013/20 D. iş sayılı dosyasında yapılan masrafın tahsili talep edilmiştir.

Dava açılırken sözleşme nedeni ile ödenen bedelin iadesi ve gecikme cezası istenilmediğine göre dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır. Ancak davada yer alan bir talep, ıslah konusu edilebilir. Bu husus yasa koyucunun amacına da uygun düşer. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun uygulaması da bu yöndedir (HGK 15.06.2016 gün ve 2014/4-1193 Esas, 2016/800 Karar sayılı ilâmı).

Somut olayda; Dairemizin yerleşik içtihatları ve HGK 15.06.2016 gün ve 2014/4-1193 Esas, 2016/800 Karar sayılı kararı uyarınca dava açılırken istenmeyen ve ıslah ile talep edilen sözleşme nedeni ile davalıya ödenen bedelin iadesi ve gecikme cezasına da hükmedilmesi doğru olmamıştır.

Açıklanan nedenlerle mahkemece, dava dilekçesinde talep edilen alacak kalemleri ile sınırlı olarak ıslah dikkate alınmaksızın davanın sonuçlandırılması gerekir iken hatalı değerlendirme ile ıslah da dikkate alınarak davanın kabul edilmesi nedeni ile sair temyiz itirazları incelenmeksizin kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Erzurum Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.12.2017 tarihli ve 2017/457 E., 2017/656 K. sayılı kararı ile; işin esası incelenmeden sadece yetkili mahkemenin belirlenmesine yönelik birinci bozma kararından sonra esastan yapılan inceleme sonucu verilen mahkeme kararının Yargıtay bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozulmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 36. maddesine ve makul süre içerisinde adil yargılanma hakkına aykırı olduğu, davacının Yargıtay bozma kararına uyulması neticesinde yeniden ek dava açarak harcını yatırmasının, bu yargılamanın sonucunu beklemesinin mahkemelerdeki yargılamanın sürüncemede bırakılmaması ve dosyanın hakkaniyete uygun makul süre içerisinde sonuçlandırılması ilkesine aykırı olacağı gibi emek ve mesai kaybına da yol açacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece verilen yetkisizlik kararının bozulmasından sonra bozmaya uyularak yapılan yargılama aşamasında davacı vekili tarafından dosyaya sunulan ıslah dilekçesine değer verilerek hüküm kurulup kurulamayacağı, dava açılırken istenmeyip ıslah dilekçesinde talep edilen ve sözleşme nedeniyle davalıya ödenen bedelin iadesi ile gecikme cezası talepleri hakkında karar verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “ıslah” ile ilgili düzenlemelere değinmekte fayda vardır.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 176 ve devamı (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) m. 83 ve devamı) maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 176. maddede taraflardan her birinin, yargılama usulüyle ilgili yapmış olduğu usul işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceği; 177/1. maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın bitimine (sona ermesine) kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

17. Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Türk Hukuk Lûgatında da; “İddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnası olan ıslah, taraflardan her birinin, davada yapmış oldukları usul işlemlerini bir defaya özgü olmak üzere, kısmen ya da tamamen değiştirmesi ya da düzeltmesi” şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 515).

18. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilirler (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/(15)6-984 E., 2021/1182 K. sayılı kararı).

19. Başka bir anlatımla; ıslah, iyi niyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.

20. Bu konuda mülga HUMK zamanında verilmiş olan 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E., 1948/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında (İBK) yukarıda bahsi geçen hükümler benimsenmiş; ayrıca ıslahın tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği, Yargıtay tarafından hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı kabul edilmiştir. Sözü edilen kararda taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınmasının davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olacağı, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılmasının, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlâl edebileceği gibi davanın tamamen ıslah edildiği hâllerde işin sonuçlandırılmasını güçleştireceği vurgulanmıştır.

21. Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 177/1. maddesinin tahkikat sonuçlanıncaya kadar ıslah yapılabileceğini öngördüğü, bu sebeple Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında tahkikat safhasına dönüleceğinden bozmadan sonra ıslah yapılabileceği, HMK’nın 177. maddesinin yanlış yorumlandığı, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının HMK karşısında güncelliğini kaybettiği, bozma kararı sonrasında ıslah yapılıp yapılamayacağına dair Yargıtay Daireleri arasında görüş aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek 1948 tarihli içtihadın birleştirilmesi kararının değiştirilmesi talep edilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararında 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E., 1948/3 K. sayılı içtihadı birleştirme kararındaki benzer gerekçelerle “bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve içtihadı birleştirme kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.

22. Aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2022 tarihli ve 2019/4-815 E., 2022/603 K.; 19.10.2021 tarihli ve 2017/3-2281 E., 2021/1257 K.; 20.04.2021 tarihli ve 2017/3(13)-572 E., 2021/518 K.; 04.02.2020 tarihli ve 2019/21-442 E., 2020/76 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.

23. Diğer yandan 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de, bu Kanun hükmünün “kanunların geriye yürümezliği ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usulî işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı açıktır.

24. Yapılan tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece Özel Dairenin 23.06.2014 tarihli ve 2014/3586 E., 2014/4337 K. sayılı birinci bozma kararına uyulduğu belirtilerek ve bozmadan sonra davacı vekilinin dosyaya sunduğu 21.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki, az yukarıda ifade edildiği üzere Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E., 1948/3 K. ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararları dikkate alındığında bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün olmadığından, mahkemece verilen yetkisizlik kararına yönelik birinci bozma kararından sonra davacının yaptığı ıslah da gözetilerek direnme kararı verilmesi yerinde ve isabetli değildir.

25. Hâl böyle olunca; mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, HMK’nın 177/1. maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceğine ilişkin düzenleme bulunduğu, somut olayda ilk derece mahkemesince tahkikata geçilmeden yetkisizlik kararı verildiği, mahkemece bozma kararına uyulup tahkikat aşamasına geçilmesi üzerine ıslah dilekçesinin sunulduğu, bu durumun HMK’nın 177/1. maddesine uygun olduğu gibi İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı olduğunun da söylenemeyeceği, keza henüz ıslah hakkını kullanması için gerekli olan yargılama aşamasına gelmeden ıslah hakkının yasaklanmasının İçtihadı Birleştirme Kararının amacı olarak kabul edilemeyeceği belirtilerek direnme kararının uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, dava dışı üniversite ile imzaladığı sözleşme uyarınca Erzurum Teknik Üniversitesi Eğitim Binası İnşaatı işini üstlendiğini, müvekkili ile davalı şirket arasında 23.12.2012 tarihli sözleşmenin imzalandığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı ile imzalanan 23.12.2012 tarihli Erzurum Teknik Üniversitesi Açık Teras Çatı Su Yalıtımı Uygulaması konulu sözleşmenin davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle feshine, sözleşmeye aykırılıktan dolayı müvekkilinin uğradığı tüm zararların tespit edilmesine ve tespit edilen zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, Yapı Kredi Bankası A.Ş. Yıldız Şubesi’nin keşidecisi davacı olan 20.06.2013 tarihli, 25.000TL bedelli, 9350087 numaralı çekinin bedelsiz kalması nedeniyle iptaline, Erzurum 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/20 D. İş sayılı dosyasında yapılan 675,85TL tespit masrafının masraf tarihi 03.06.2013 tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafından sunulan garanti sözleşmesindeki imzanın müvekkili şirket yetkililerine ait olmadığını belirterek yetki itirazının kabulü ile dosyanın yetkili İstanbul Mahkemelerine gönderilmesini, esas yönünden ise davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi birinci kararında; taraflar arasında imzalanan 23.12.2012 tarihli Erzurum Teknik Üniversitesi açık teras çatı su yalıtım uygulaması işiyle ilgili sözleşmeye göre İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğu, tarafların tacir olup HMK’nın 17. maddesine göre yetki sözleşmesinin tarafları bağlayacağı gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın talep hâlinde ve karar kesinleşince İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyiz itirazı üzerine, Özel Daire birinci bozma kararında; “…6100 sayılı HMK'nın 18/2. maddesince, belirli ve açık olmak şartıyla, taraflar isterse birden fazla yer mahkemesini de yetki sözleşmesiyle yetkili kılabilirler. O hâlde taraflarca İstanbul ve Erzurum mahkemelerinin yetkili kabul edildiği anlaşıldığından davanın esası incelenerek bir karar verilmesi yerine yetki yönünden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesi bozma kararına uyarak işin esasını incelemeye geçmiştir. Tahkikat aşamasında ise davacı vekil dava dilekçesini ıslah etmiştir. Mahkeme ikinci kararında, davacının ıslah dilekçesinde ki talepleri de dikkate alınarak davanın kabulüne karar vermiştir. Bu karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine

İlk derece mahkemesinin kararının temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, “…Mahkemece, davacının bozmadan sonra vermiş olduğu 21.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi gözetilmek sureti ile karar verilmiş ise de, 04.02.1948 tarih, 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da açıklandığı üzere bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Yine 06.05.2016 tarih, 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 Günlü 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın değiştirilmesi gerekmediğine karar verilmiştir. Açıklanan nedenlerle bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hâlde ıslah nazara alınarak karar verilmesinin hatalı olduğu ayrıca Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ve HGK 15.06.2016 gün ve 2014/4-1193 Esas, 2016/800 Karar sayılı kararı uyarınca dava açılırken istenmeyen ve ıslah ile talep edilen sözleşme nedeni ile davalıya ödenen bedelin iadesi ve gecikme cezasına da hükmedilmesi doğru olmamıştır.

Açıklanan nedenlerle mahkemece, dava dilekçesinde talep edilen alacak kalemleri ile sınırlı olarak ıslah dikkate alınmaksızın davanın sonuçlandırılması gerekir iken hatalı değerlendirme ile ıslah da dikkate alınarak davanın kabul edilmesi nedeni ile sair temyiz itirazları incelenmeksizin kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince; Özel Dairenin birinci bozma kararında dosyanın esasına ilişkin herhangi bir incelemenin yapılmadığı, sadece yetkili mahkemenin belirlenmesine ilişkin bozma yapıldığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ile Anayasanın 36. maddesine ve özellikle makul süre içerisinde adil yargılanma hakkına aykırı olduğu, davacının Yargıtay bozma kararına uyulması neticesinde yeniden ek dava açarak harcını yatırmasının, bu yargılamanın sonucunu beklemesinin mahkemelerdeki yargılamanın sürüncemede bırakılmaması ve dosyanın hakkaniyete uygun makul süre içerisinde sonuçlandırılması ilkesine aykırı olacağı, emek ve mesai kaybına yol açacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir. Direnme kararı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık mahkemece verilen yetkisizlik kararının Özel Dairece bozulmasından sonra bozmaya uyularak yapılan yargılama aşamasında davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 21.04.2015 havale ve harç tarihli ıslah dilekçesine değer verilerek hüküm kurulup kurulamayacağı ile ilgilidir.

Islah müessesesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 176. maddesinde ıslahın kapsam ve sayısı başlığı altında, taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceği düzenlenmiştir.

HMK’nın 177. maddesinde ise ıslahın zamanı ve şekli başlığı altında ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar sözlü veya yazılı olarak yapılabileceği, karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirileceği düzenlenmiş olup bu maddede 7251 sayılı Kanunun 18. maddesi ile 22.07.2020 tarihinde yapılan değişiklik ile ikinci fıkra eklenerek eski ikinci fıkra üçüncü fıkra olarak düzenlenmiştir. Eklenen ikinci fıkraya göre, Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceği ve bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukukî durum ortadan kaldırılamayacağı düzenlenmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun ıslahın yapılma zamanı ile ilgili olarak 177. maddesinin birinci fıkrası, “Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.” Hükmü gereği ıslahın tahkikat aşamasında yapılabileceği ve ıslah talebinin tahkikat bittikten sonra yapılamayacağı açıkça düzenlenmiş olduğunu görüyoruz.

Hukuk Muhakemeleri Kanunun da yazılı yargılama usulü beş aşamada düzenlenmiştir. Davanın açılması ve dilekçelerin verilmesi aşaması, ön inceleme aşaması, tahkikat aşaması, sözlü yargılama aşaması ve hüküm aşamasıdır. Dava dilekçesi ile birlikte tarafların dilekçelerini vermelerinden sonra mahkeme taraflara ön inceleme duruşma davetiyesi çıkartarak bu davetiyede ön inceleme duruşma gün ve saati ile birlikte dilekçelerinde gösterdikleri ancak mahkemeye sunmadıkları deliller varsa sunmaları içinde iki haftalık kesin süre verilir. Ön inceleme duruşmasında hâkim, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.

Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’îleri inceleyerek karara bağlar ve taraflar, tahkikat ve sözlü yargılama için duruşmaya davet edilir.

Tahkikat aşamasında tarafların davada ileri sürdükleri bütün iddia ve savunmalar birlikte incelenir. İşte bu aşamada taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.

Sayın çoğunluğun kararına dayanak olan 06.05.2016 tarih, 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 Günlü 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın değiştirilmesi gerekmediğine karar verilmiş olması nedeniyle öncelikle, 04.02.1948 gün ve 1948-3 esas, 1944-10 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını incelememiz gerekecektir.

04.02.1948 gün ve 1948-3 esas, 1944-10 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı;

"1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile usul hükümleri beyanına giren 'ıslah' müessesesi ile; açılmış olan bir davada usule müteallik olmak üzere yapılan yanlışlıkları, bir defaya mahsus olmak üzere tamamen veya kısmen düzeltmek imkânı sağlanmıştır. ..Bir dava açıldıktan sonra. .. davayı, sebebi olan vakıalar sonradan öğrenilerek düzeltmek ve deliller safhasında yeni deliller ikame etmek lüzum ve zarureti hasıl olabilir ve iyi niyet sahibi olan taraflar bu yanlışlıkları ve unutulmuş şeyleri 'ıslah' yoluyla düzeltir veya tamamlayabilirler. Bu fasıl hükmünün sağladığı bu önemli faidelerine mukabil davanın her hangi bir safhasında bu hükümlerin uygulanması davaların sonu alınamayacak suretle uzamasına da yol açabileceğinden bu değerli ve faydalı hükümlerin sadelik ve çabukluk esasını hedef tutan umumi usul prensiplerine uygun bir şekilde hızlandırılması da tatbikatın gösterdiği lüzum ve icaplarından bulunmaktadır. Konunun aydınlanması ve anlaşmazlığın çözümü bakımından olaya temas eden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesi hükmü kanunumuzun mehazı olan Noşatel Usul Kanununun iş bu seksen dördüncü maddemize tekabül eden yetmiş sekizinci maddesi hükmü ile birlikte mütalaa edilmek icap eder. Noşatel Usul Kanununun yetmiş sekizinci maddesinde 'ıslah'ın duruşmanın sonuna kadar "Jusqu'a la cloture des debast" ve teşkilatımızı hedef tutan seksen dördüncü maddede 'ıslah; tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye ve tabi olmıyanlarda muhakeme hitamına kadar yapılabilir' denilmekle bahis konusu yetmiş sekiz ve seksen dördüncü maddelerin açık ibarelerinden 'ıslah'ın yalnız tahkikat ve yargılama safhalarında yani tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar mümkün olabileceği kastedildiği ve tahkikat ve yargılama devresinden sonra tarafların bu hakkı kullanamayacakları anlaşılmaktadır. Kanunumuzun temyiz faslında ve hususiyle 430. maddede hüküm temyizen bozulduktan sonra da ıslahın cari olabileceğine dair sarih ve zımni bir hüküm mevcut olmamasına ve aksine tahkikat ve hüküm devreleri gösterilmek suretiyle bir devre ve zaman ile takyid edildiğine göre seksen dördüncü maddenin mücerret ıtlakına bakılarak bu istisnai yolun hükmün Yargıtay’ca bozulmasından sonraki safhalara da şumulünün kabul edilmesi bozma karariyle kazanılan hakları ihlâl edebileceği gibi tamamen 'ıslah' suretiyle davanın değiştirilmesi hâllerinde de işin sonuçlanması güçleşir. Ve bu suretle bu müesseseden beklenilen gayeye ve çabukluk esaslarına aykırı düşer.

Netice; Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen 'ıslah'ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksendördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına...” şeklindedir.

İçtihadı Birleştirme Kararının amacı ve değerlendirilmesi yapıldığında şu iki temel hususu tespit edebiliriz.

Birincisi, ıslah, iyi niyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına imkân sağlayan bir kurumdur.

İkincisi ise, İçtihadı Birleştirme Kararında bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılırken, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. (HMK 177/1) maddesindeki kural yanında, bozmaya uyulmakla oluşan usulî kazanılmış hakların ihlâli endişesinin de etken olduğu görülmektedir. Bu endişenin nedeni şudur: Bir davada verilen hükme yönelik bozma ilamı doğaldır ki, bozmanın kapsam ve gerekçelerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte genellikle, tarafların hak ve borçlarının hukuksal dayanak, nitelik, miktar ve kapsamları gibi yönlerden, davanın ondan sonraki seyrini belirler; mahkemece bozmaya uyulması hâlinde, uyma sonrasında hangi işlemlerin ve araştırmaların yapılması gerektiğini ortaya koyar. Dolayısıyla, mahkemenin bozmaya uyması, davanın artık bozmada gösterilen yön, kapsam ve sınırlar çerçevesinde sonuçlandırılacağı anlamını taşır. O nedenle de, uyma kararı, bozma kendisinin yararına olan taraf bakımından usulî kazanılmış hak oluşturur ve mahkeme uyduğu bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlü hâle gelir. Davanın, bu şekilde, uyulan bozmanın öngördüğü yön ve içeriğe bürünmesinden sonra, salt Kanunun tanıdığı yetkiye dayanılarak, taraflardan birinin ıslah yoluna gitmesi, her davanın kendine özgü yapısı içerisinde, bozmayla diğer taraf yararına oluşan usulî kazanılmış hakkın ortadan kalkması ya da sınırlanması, zayıflaması sonucuna yol açabilir.

Ancak, söz konusu sakıncaların doğabilmesi için, her şeyden önce, ortada, hakkında tahkikat yapılmış, hükme bağlanmış ve kurulan hüküm Yargıtay tarafından hukuka uygunluk yönünden denetlenerek bozulmuş istem/istemler bulunmalıdır.

İçtihadı Birleştirme Kararları konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla bağlayıcı nitelik taşırlar.

İçtihadı Birleştirme kararıyla kabul edilen, bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönündeki kural, HMK’nın 177/1. maddesi hükmüyle birlikte değerlendirildiğinde, bir davadaki talepler hakkında mahkemece tahkikat yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde bir hükmün kurulduğu ve Yargıtay'ın ilgili Dairesinin de, kurulan bu hükmü, herhangi bir nedenle usul ve yasaya aykırı görerek bozduğu hâllerle sınırlı bir içeriktedir. Somut olaydaki gibi, yerel mahkemenin, davadaki istemlerden biri veya daha fazlası hakkında açıklanan şekilde bir tahkikat yapmadığı, bu konuda olumlu veya olumsuz herhangi bir karar vermediği; yetkisizlik gerekçesine dayalı kurulan hükmün de bu mahkemenin yetkili olduğuna ilişkin bozulduğu durumlar, anılan İçtihadı Birleştirme Kararın kapsamı dışında kalmaktadır.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.03.2005 Tarih, 2005/13-97 Esas, 2005/150 Kararı)

Somut olayda, ilk derece mahkemesi, birinci kararından tahkikata geçmeden HMK’nın öngördüğü nitelikte bir tahkikat yapmadan ve özellikle de davacının talepleri hakkında açıkça herhangi bir hüküm kurmadan mahkemenin yetkisizliğine karar vermiştir. Yetkisizlik kararının temyiz edilmesi ile birlikte Özel Dairenin mahkemenin yetkili olduğuna ilişkin bozma kararı sonucu mahkeme bozmaya uyarak esas hakkında tahkikat yaptığı aşamada davacı taraf dava dilekçesini ıslah etmiştir. Bozmadan sonra mahkemenin ilk defa tahkikata geçtiği aşamada yapılan bu ıslah HMK’nın 177/1 maddesinde düzenlenen ıslah yapma zamanına uymaktadır. HMK’nın 177/1 maddesinde ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğine ilişkin kuralı karşısında henüz ıslah hakkını kullanması için gerekli yargılama aşamasına gelmeden bir başka ifade ile davacının ıslah yapma hakkı doğmadan bu hakkın kullanılmasının yasaklanmasının İçtihadı Birleştirme Kararının amacı olduğunu kabul etmek mümkün değildir.

Açıklanan bu sebeplerle, yetkisizlik kararının bozulmasından sonra bozmaya uyarak işin esasına geçen mahkemenin tahkikat aşamasında davacı vekilinin ıslah dilekçesindeki taleplerinin de dikkate alınarak verilen kararın usul hükümlerine uygun ve söz konusu İçtihadı Birleştirme kararına aykırı olmayacağı düşüncesi ile Sayın Çoğunluğun mahkemenin yetkisizlik kararının Özel Dairece bozulması üzerine mahkemece bozmaya uyarak işin esası ile yaptığı yargılamada tahkikat aşamasında davacı vekili tarafından verilen ıslah dilekçesinin dikkate alınmadan karar verilmesi gerektiğine ilişkin ilk derece mahkemesinin kararının bozulması yönünde ki görüşüne katılmıyorum.