Logo

Hukuk Genel Kurulu2012/4-588 E. 2013/225 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hakim hakkında, yargılama faaliyeti dışında gerçekleşen hakaret iddiası nedeniyle açılan manevi tazminat davasında, Hazine'nin sorumluluğunun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Hakimlerin yargı faaliyetleri dışındaki fiillerinden dolayı Hazine'nin sorumlu tutulamayacağı ve davanın yasal dayanağı bulunmadığı gözetilerek, yerel mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece)

TARİHİ : 27/03/2012

NUMARASI : 2011/19-2012/17

Taraflar arsındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince;

“DAVA: Dava dilekçesinde, davalının ceza yargılaması sırasında müdahale, yönlendirme ve ağır hakaretlerde bulunduğu; kullanılan sözlerin tutanaklara geçirilmesi istemlerinin reddedildiği belirtilerek, 1,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi talep ve dava olunmuştur.

CEVAP: Cevap dilekçesinde, iddiaların gerçek olmadığı savunulmuştur.

GEREKÇE: Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

Yargılama aşamasında, "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair" 6110 sayılı Yasa kabul edilmiş ve 14.02.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. 6110 sayılı Yasa'nın 12. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'na 93/A maddesi eklenmiştir. Maddedeki düzenlemeye göre:

Hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:

a)Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.

b)Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hakim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz.

Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;

a)Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,

b)Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl

içinde açılabilir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden önce, hakim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan mahkumiyeti halinde ise tazminat davası bu hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabilir.

Yine, 6110 sayılı Yasa'nın 14. maddesi ile HUMK'nun 573 maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi değiştirilmiş ve "Hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir." biçiminde düzenleme yapılmıştır.

Aynı şekilde, yargılama aşamasında ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. ve 48. maddelerinde de; sorumluluk davasının Devlet aleyhine açılabileceği ve ilgili hakime re'sen ihbar edileceği düzenlenmiştir.

6110 sayılı Yasa'nın Geçici 2. maddesinin 2. bendinde; söz konusu değişikliklerin görülmekte olan davalar, kesinleşmemiş hükümler; miktar veya değeri itibariyle temyiz veya karar düzeltme yoluna gidilemediği için kesinleşen hükümler bakımından da uygulanacağı ve davaya Devlet aleyhine devam olunacağı belirtilmiş; Yasa'nın Geçici 2. maddesinin 4. bendinde ise; Görevli mahkemede Devlet aleyhine devam olunacak davada, temyiz ve karar düzeltme incelemesinde ilk olarak Hakimler ve Savcılar Kanununun 93/A maddesinde öngörülen dava şartlarının mevcut olup olmadığına bakılacağı, düzenleme altına alınmıştır.

Açıklanan bu nedenlerle, dava dilekçesi 6110 sayılı Yasa uyarınca Hazine'ye tebliğ edilmiştir.

Hazine vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde; yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğu ve davanın reddedilmesi gerektiği savunuluştur.

Dava konusu, yargılama aşamasındaki eylem ve işlemlere ilişkindir. Ankara l. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2008/481 esas sayılı dava dosyasının; Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2009/99 esas sayılı dosyası ile birleştirildiği ve halen derdest bulunduğu anlaşılmaktadır. Asıl ceza davasının yargılaması devam etmekte olup; 6110 sayılı Yasa ile değişik 2802 sayılı Yasa'nın 93/A maddesi uyarınca; ancak, asıl dava sonucunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tazminat davası açılabilir. Şu durumda, davacının istemi dinlenilebilir bulunmamaktadır. Diğer yandan, bu durum dava açıldıktan sonra yapılan Yasa değişikliğinden kaynaklanmış olup; dava açmasında, davacı kusurlu sayılamaz. Şu halde, kesin hüküm oluşturmaması bakımından dava dilekçesinin reddine karar verilmeli; aynı gerekçelerle, yargılama giderleri ile davacı sorumlu tutulmamalıdır.

Dava, ön koşul eksikliğinden reddedildiğinden; tarafların delilleri konusunda bir inceleme ve değerlendirme yapılmamış olup, aşağıdaki şekilde karar verilmek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-Dava dilekçesinin REDDİNE,

2-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 21,15-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 17,15-TL'den mahsubu ile bakiye 4,00-TL'nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,

3-Yargılama giderlerinin tarafların üzerinde bırakılmasına,”

Dair oybirliği ile verilen 27.03.2012 gün ve 2011/19-17 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Davacı F. D. Ş.dava dilekçesinde, ihbar edilen hakim H. K.’in, 2008/481 numaralı dosyaya ait 12.06.2009 tarihli celsede savunmasını yaptığı sırada çok sayıda müdahalelerde ve yönlendirme teşebbüslerinde bulunduğunu, şahsına karşı vücut dili ile ve bir çok kez hakarete varan bir ses tonuyla "be", "lan", "sen de kim oluyorsun", "senin ne olduğun belli" tarz ve türünde hakaret ettiğini, insan haklarının ihlal edildiğini, bunların tümünü tutanak dışı bıraktığını, kamuya açık bir ortamda şeref ve haysiyetime leke sürmeye kalktığını, Adalet Bakanlığı'na ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikayet ve suç duyurularında bulunulduğunu iddia ederek 1 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Maliye Hazinesi vekili ise HMK'nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.02.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dava dilekçesinde yer alan açıklamalardan; tazminat talebinin, hakimin yargılama faaliyetiyle ilgili olmadığı görülmektedir. Davacı, dava dilekçesinde; “Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/481 esas numaralı dosyasının 12.6.2009 günü yapılan duruşmasında hakimin, şahsına hem ses tonu hem de vücut dili ile hakaretlerde bulunduğunu, bir çok kez “..be..” “..lan,” “..sen de kim oluyorsun... senin ne olduğun belli..” tarzında sözler söyleyerek şahsına hakaret ettiğini, bunların tümünü de tutanak dışı bıraktığını”, hakimin bu tutum ve davranışının, kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu ileri sürerek manevi tazminat istemektedir. İsteğin dayandırıldığı olayların, hakimin yürüttüğü yargılama faaliyetiyle bir ilgisi kurulamamıştır. 2802 sayılı Yasaya, 9.2.2011 tarihli 6110 sayılı Yasayla ilave edilen ve yürürlüğe girdiği tarihte görülmekte olan davalarda da uygulanan 93/A. maddesi ve aynı Yasayla değişik, dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesi, “hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğini” hükme bağlamıştır. 2802 sayılı Kanunun 93/A. maddesinin (b) bendindeki “kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hakim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağına” ilişkin hükümde yer alan “kişisel kusur ve haksız fiilin”, aynı maddenin birinci fıkrasından bağımsız ele alınamayacağı, buradaki kişisel kusurun, yargılama faaliyeti içindeki ve onunla bağlantılı kişisel kusur ve haksız fiil olduğu açık ve tartışmasızdır. Bu hükümden yola çıkılarak yargılama faaliyetiyle ilgisi olmayan kişisel kusur ve haksız fiilden dolayı da birinci derecede Devletin sorumluluğuna gidileceği sonucuna ulaşmak hukuka aykırı olur. Şu halde, yasal düzenlemeye göre, Devletin birinci derecede sorumluluğu, hakimin yargılama faaliyeti çerçevesinde yaptığı işlemler ve verdiği kararlar nedeniyledir. Yargılama faaliyetiyle ilgisi olmayan kişisel kusur ve haksız fiilden Devlet sorumlu tutulamaz. Yargılama faaliyetiyle ilgisi olmayan kişisel kusur ve haksız fiilin, bu faaliyetin yürütüldüğü sırada meydana gelmiş olması da Devletin sorumluluğu için yeterli değildir. Bu bakımdan, Yüksek Dairenin “ilk derece mahkemesi sıfatıyla” verdiği kararın Yasaya uygun olmadığı kanısındayım. Ne var ki dava reddedildiğine göre, karar yukarıda açıkladığım sebeplerle sonucu bakımından doğru olmuştur. Açıklanan sebeple sonucuna iştirak etmekle birlikte sayın çoğunluğun Yüksek Dairenin gerekçesini yerinde bulan görüşüne katılamıyorum .