Logo

Hukuk Genel Kurulu2011/10-170 E. 2011/413 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının 4956 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önceki dönemde Bağ-Kur kaydı olmamasına rağmen, daha sonra 1479 sayılı Kanun'a göre tescil edilmesi nedeniyle, bağımsız çalışma süresinin tespit edilip edilmeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının 1479 sayılı Kanun'un Geçici 18. maddesinde belirtilen altı aylık süre içinde yazılı başvuruda bulunup bulunmadığı veya prim borcunu ödeyip ödemediğinin tespit edilerek, başvuruda bulunmuş veya prim ödemişse borçlanma iradesinin var sayılıp davanın kabulü, aksi halde reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görülerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki "tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Samsun 2.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.04.2009 gün ve 36 - 238 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 12.07.2010 gün ve E:2009/11246, K:2010/10914 sayılı ilamı ile;

(...Dava hukuki nitelikçe; 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02/08/2003 tarihine kadar ki dönemde Bağ-Kur'a kayıt ve tescili bulunmayan, ancak, bu tarihten sonra Kurumca, 04/10/2000 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescili yapılan davacının; Vezirköprü Şoförler odasında 07.01.1987 tarihinden, Esnaf Sicil Memurluğu'nda 03.04.1987 tarihinden, Vezirköprü Mal Müdürlüğü'nde 06.01.1987 tarihinden itibaren devam eden oda ve vergi kaydına dayalı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma süresinin tespiti istemine ilişkindir.

1479 sayılı Kanunda, 506 sayılı Kanun'un 79/10. maddesine paralel nitelikte bir düzenleme bulunmadığı için, kural olarak hizmet tespiti davası açılmasının mümkün olmadığını dikkate alan yasa koyucu, sigortalılık niteliğini taşıdıkları hâlde Kuruma tescil edilmemiş kişilere zaman zaman kendi ad ve hesaplarına bağımsız çalıştıkları süreleri borçlanma ve bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi olanağını tanımıştır.

02.08.2003 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun'un 47. maddesi ile 1479 sayılı Kanun'a eklenen geçici 18.maddesinde;sigortalılık niteliği taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetlerinin 04.10.2000 tarihinden itibaren başlayacağı belirtilmiş;aynı maddede, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde Kuruma yazılı olarak başvurmak şartıyla, 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmayanlara, 20.04.1982 - 04.10.2000 tarihleri arasında vergiye kayıtlı oldukları süreyi borçlanma imkanı getirmiştir.

Somut olayda, 4956 sayılı Kanun ile eklenen 1479 sayılı Kanunun geçici 18. maddesinde belirtilen altı aylık süre içinde 01.09.2003 tarihinde Kuruma intikal eden giriş bildirgesine göre 04.10.2000 tarihi itibarıyla tescili yapılan davacının söz konusu madde hükmünden yararlanıp yararlanmayacağı hususu uyuşmazlık konusudur.

1479 sayılı Kanunun Geçici 18.maddesinde öngörülen "yazılı başvuru" şartı, şekil şartı olmayıp; sigortalının, 04.10.2000 tarihi öncesi döneme ilişkin vergiye kayıtlı olduğu süreyi, yasada belirtilen altı aylık süre içinde, Kuruma başvuruda bulunması veya borçlanma süresine ilişkin primi ödemesi halinde, prim ödemesinin de, borçlanma iradesini ortaya koymuş olacağı kabul edilerek sözkonusu maddeden yararlanması için yeterli sayılmalıdır. Ancak altı aylık yasal sürenin geçirilmesi halinde anılan maddeye göre, 04.10.2000 tarihi öncesi vergiye kayıtlı olunan dönemin 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Mahkemece yapılacak iş, davacının 1479 sayılı Kanunun Geçici 18.maddesi uyarınca yazılı başvurusunun bulunup bulunmadığı, yazılı başvurusu bulunmasa dahi, vergiye kayıtlı bulunduğu 06.01.1987 - 04.10.2000 dönemine ilişkin prim borcunun anılan maddede öngörülen yasal süre içinde ödenip ödenmediği hususunun araştırılarak, ödenmiş ise bu hususun borçlanma iradesini ortaya koyduğu kabul olunarak davanın kabulüne, aksi takdirde ise reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)

gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.06.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.