"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 21/06/2005
NUMARASI : 2005/284-2005/440
Taraflar arasındaki “Tapu İptali ve Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Diyarbakır Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 08.06.2004 gün ve 2003/363 E. 2004/674 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 09.12.2004 gün ve 2004/10740 E-12330 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, 1956 senesinden beri eski Yaytaş (Yeni Yukarı Nasırlar) Köyü, 786 parselin 224,69 m2 lik kısmına boru hattı geçirilerek el konulduğundan bahisle bu bölümün davalı üzerindeki tapusunun iptali ile idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, Kamulaştırma Kanununun 38. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle yasal dayanağı kalmayan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmaza 03.09.1956 tarihinde el atılması nedeniyle 221 sayılı Kanunun 1. maddesi uyarınca el atılan bölüm, davacı Bakanlık adına bu tarihte kamulaştırılmış sayılacağından ve dava konusu taşınmazın toprak altından geçirilen petrol boru hattının arazinin kullanımını etkilemediğinden irtifak hakkı tesisinin yeterli olacağından davacı idarenin istemi hakkında irtifak hakkı tesisine karar verilmek gerekirken, gerekçede açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 1956 senesinden beri eski Yaytaş (Yeni Yukarı Nasırlar) Köyü, 786 parselin 224,69 m2 lik kısmına boru hattı geçirilerek el konulduğundan bahisle bu bölümün davalı üzerindeki tapusunun iptali ile idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemenin, “2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 04.11.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2002/112 Esas 2003/33 Karar sayılı ve 10.04.2003 tarihli kararı iptal edilmiş olması nedeniyle davanın yasal dayanağı kalmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki; kamulaştırmasız el koyma kavramı, 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olgular için söz konusu olup; bu tarihten önceki el koymalar, 05.01.1961 gününde kabul edilen ve 13.01.1961 tarihinde yürürlüğe giren, 221 sayılı “Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanun” ile “Kamulaştırılmış” sayılmıştır.
Milli Birlik Komitesi zamanında çıkarılan 221 sayılı Kanun, genel bir kamulaştırma kanunu olmakla beraber, kapsamını çizerken bir zamanla sınırlandırma yoluna gitmiştir.
Bu cümleden olarak; 221 sayılı Amme Hükmi Şahıslar veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanunun 1. maddesinde, “6830 sayılı İstimlak Kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kamulaştırma işlerine dayanmaksızın Kamulaştırma Kanunlarının göz önünde tuttuğu maksatlara fiilen tahsis edilmiş olan gayrimenkuller, ilgili amme hükmi şahsı veya müessesesi adına tahsis tarihinde kamulaştırılmış sayılır.” Hükmü öngörülmüştür.
Dolayısıyla, 6830 sayılı İstimlak Kanunu 09.10.1956 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, 221 sayılı Kanunun kapsamı 09.10.1956 tarihinden önce vuku bulmuş el koymalardır.
Öte yandan, 221 sayılı Kanunun uygulama alanı; özel mülkiyet konusu olan taşınmazların, yetkili organ tarafından, kamulaştırma kanunlarının göz önünde tuttuğu bir kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi için, fiilen özgülenmiş olması hallerinin, birlikte bulunması durumunda söz konusudur.
Böyle bir durumda idare tapu iptal ve tescil davası açabileceği gibi (m.7); taşınmaz mal sahibinin de, tazminat ve meni müdahale dışında, salt taşınmazın bedelini dava etme hakkı bulunmaktadır (m.3).
Ne var ki, 221 sayılı Kanunun 4. maddesinde, taşınmaz mal sahibinin bedeli dava hakkı iki yıllık hak düşürücü süreyle sınırlanmış olduğundan; bu gün artık bedel davası açma olanağı bulunmamaktadır.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki; 221 sayılı Kanunun bir tasfiye kanunu olduğu ve bu niteliği itibariyle de kamu düzenini ilgilendirdiği göz önüne alındığında, uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden bu Kanunda öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ve buna bağlı olarak 221 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının Mahkemece re’sen nazara alınması gerektiği, her türlü duraksamadan uzaktır.
Somut olayda; davacı idarece, davalı adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmaza, kısmen boru hattı geçirilmek suretiyle 03.09.1956 tarihinde fiilen el atıldığı ve buna göre, dava konusu taşınmaz yönünden 221 sayılı Kanunda öngörülen koşulların gerçekleştiği belirgindir.
Az yukarıda açıklandığı üzere, 221 sayılı Kanun genel ve yasal bir kamulaştırma düzeni tanıdığından; davacı idarenin mülkiyete ilişkin el koymalarda tapu iptal ve tescil isteminde bulunması yeterlidir.
Somut olayda olduğu gibi, yapılan tahsis veya tesis, taşınmazın tamamını kamulaştırmayı gerektirmediği ve bu tahsis nedeniyle irtifak tesisinin yeterli bulunduğu durumlarda da, idarece irtifak hakkı tesisi ve tescil talebinde bulunulabileceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyularak, davacı idarenin istemi hakkında irtifak tesisine karar verilmesi gerekirken, isabetsiz teşhis ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 27.10.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.