"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Yalova Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 1.3.1999 gün ve 1997/1051 E- 1999/175 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesi'nin 1.7.1999 gün ve 1999/5156-6118 sayılı ilamiyle; (...Davacı imar ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik hukuki nedenine dayanarak dava konusu ve tespit dışı bırakılan taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiş, davalılar davanın reddini savunmuşlar, mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahallinde yapılan keşifte dinlenen uzman bilirkişi orman mühendisi ile ziraatçı bilirkişi raporları ve dosyaya celbolunan belgelere göre; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 1945 yılında 3116 sayılı Orman Kanunu uyarınca yapılan orman tahdidi sonucu taşınmazın bu tahdit içerisinde kaldığı, 1950 yılında Maki Tefrik Komisyonu tarafından yapılan işlem sonunda da komisyonca makilik alan olarak ayrıldığı, 1957 yılında gelen arazi kadastrosu işleminde taşınmazın taşlık ve çalılık olması nedeniyle tespit dışı bırakıldığı, 1988 yılında 2/B uygulamasına tabi tutularak orman sınırları dışına çıkartıldığı, ancak bu işlemin kesinleşmediği açıklanan raporlardan ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Taşınmaz her ne kadar 1945 yılında 3116 sayılı Orman Kanunu uygulaması sonucu orman tahdidi içerisinde bırakılmış ise de, 1950 yılında yapılan Maki Tefrik Komisyonun işlemi sonucu makilik alan olarak belirlenmiştir. Makilikler 8.2.1937 tarihli ve 3116 sayılı Orman Kanununun 1.maddesi hükmüne göre orman sayılmış ve bu Yasaya göre yapılan tahditlerde maki alanları orman sınırları içine alınmıştır.
Ancak, "3116 sayılı Orman Kanununun Bazı maddelerinin Değiştirilmesine ve bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair 24.3.1950 tarihli olup 3.5.1950 tarihinde yürürlüğe giren 5653 sayılı Kanunun 1/f fıkrasında kural olarak makiliklerin orman sayılmadığı açıklanmıştır. Bu fıkranın son bendinde 43.maddeye atıfta bulunarak hangi makiliklerin orman olduğu belirtilmiştir.
Böylece daha önce orman niteliği ile Hazine adına tapuya bağlanan orman alanları Yasa gereğince nitelik değiştirerek orman olmaktan çıkmış ve Hazinenin özel mülkü haline gelmiştir. Tapuya bağlanmayan yerler ise Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar durumuna dönüşmüştür. Bu niteliği nedeniyle koruma makiliği dışında kalan makilikler ancak imar ihya koşullarının gerçekleşmesi halinde özel mülkiyete konu teşkil edebilecek duruma gelmiştir. Somut olayımızda dava konusu taşınmaz 1950 yılında Maki Tefrik Komisyonunun kesinleşen kararıyla makilik alan olarak belirlendiğine göre yukarıda da açıklandığı gibi hukuki niteliği itibariyle orman olmaktan çıkmış ve ancak imar ihya ile iktisabı mümkün hale gelmiştir.
Taşınmazın bulunduğu yerde arazi kadastrosu yapılmış ve taşınmaz 1957 yılında taşlık ve çalılık niteliği ile tespit dışı bırakılmıştır. 1988 yılında bu yerde her ne kadar 6831 sayılı Yasa'nın 2.maddesi uyarınca 2/B uygulaması yapılarak taşınmaz tahdit dışına çıkartılmış ise de HGK.nun 26.11.1997 T.1997/1-715-982 sayılı kararında da, açıklandığı gibi ilgili Maki Tefrik Komisyonlarınca makilik olarak belirlenen ve orman sayılmayan taşınmazlar için sonraki tarihlerde yapılan orman dışına çıkarma işlemleri geçersiz olup bunlara değer verilemez ve hiçbir hukuki sonuç doğurmaz. Bu durumda normal koşullarda yani kesinleşmiş orman tahdidi kapsamında iken 2/B uygulamasına tabi tutularak orman dışına çıkartılan durumlarda zilyetliğin 2/B uygulamasının kesinleştiği tarihte başlayacağı şeklindeki kuralın da somut olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Zira yukarıda açıklandığı gibi ilgili Maki Tefrik Komisyonlarınca makilik olarak belirlenen ve Orman sayılmayan taşınmaz için sonraki tarihte yapılan orman dışına çıkarma işlemi geçersiz olduğundan 2/B uygulaması yok hükmündedir. Bu durumda davacının zilyetliğinin dosyada açıklanan ve ispatlanan tarih itibariyle kabulü ve bu tarih itibariyle dava tarihine kadar kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik süre ve iktisap koşullarının tamamlanmış ve 3402 sayılı Yasa'nın 14 ve 17.maddelerindeki koşullarında yerine gelmiş olması halinde iddianın kabulü ile dava konusu taşınmazın davacı adına tesciline karar vermek gerekir. Açıklanan Yasal koşullara ve taşınmazın yukarıda belirlenen niteliğine göre, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunan ve makilik özelliğine sahip olan bu tür yerlerin kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisabı için 3402 sayılı Yasanın 17.maddesindeki koşullarla birlikte aynı yasanın 14. ve MK.nun 639/1.maddesindeki koşulların yerine gelmiş olması gerekir. Ancak bu koşullardan 3402 sayılı Kanunun 17/2.maddesinde açıklanan taşınmazın bulunduğu ilçe imar planı kapsamında kalıp kalmadığı hususu ile 3402 sayılı Yasanın 14.maddesi yönünden davacının belgesizden zilyetlik yoluyla kazandığı taşınmazlar bulunup bulunmadığı yönü ile ilgili miktar araştırması ve aynı madde uyarınca taşınmazın Devletçe sulanan yerlerden olup olmadığı araştırılmamıştır. Açıklanan hususlar araştırılmadan eksik inceleme ve yanlış gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6.12.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.