"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : MERSİN 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil, olmazsa bedel istekli dava sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın davacı ... davalı ... vekili tarafından istinafı üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince tarafların istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli ve davalı ... vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 07.02.2022 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ..... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili ve diğerleri gelmedi. Yokluklarında duruşmaya başlandı, gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, dosyadaki eksikliklerin ikmali için verilen geri çevirme kararları üzerine dosya tekemmül etmiş olmakla dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü.
I. DAVA
Davacı vekili, davacının maliki olduğu dava konusu 218 ada 6, 219 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazları inançlı işleme dayalı olarak davalı ...'ye devrettiğini, taşınmazların davalı ... tarafından muvazaalı olarak baldızı olan davalı ...'ye, onun tarafından da yine muvazaalı olarak davalı ...'e temlik edildiğini ileri sürerek, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline, olmadığı takdirde bedele karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, inançlı işleme dayalı bir temlik bulunmadığını, iddianın yazılı delil ile kanıtlanması gerektiğini; davalı ..., yan yana bulunan taşınmazlarda inşaat yapmak amacı ile taşınmazları devraldığını, diğer paydaşa karşı da ortaklığın giderilmesi davası açarak kalan payı da satın aldığını, davacıya ihtarname gönderdikten sonra eldeki davanın açıldığını; davalı ..., kuzeni olan davacı Şirketin temsilcisinin dava konusu taşınmazları diğer davalı ... ....’a kendisine ödenen para, kefil olarak ödedikleri borçlar ve davacı için çekilmiş olan krediler karşılığında devrettiğini belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, Mersin 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 204/434 Esas sayılı dosyasının 20/11/2014 tarihli duruşmasında davalı ...’ın tanık olarak alınan beyanında taşınmazları inançlı işlem ile aldığını beyan ettiği, davalının Asliye Ceza Mahkemesindeki ikrarının mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu, taşınmazları 14/08/2012 tarihinde temlik alan davalı ...'in de inanç sözleşmesini bildiği, ancak dava tarihi itibariyle taşınmazların davalı ... adına kayıtlı olduğu ve davalı ...’ın taraflar arasındaki inanç sözleşmesini bildiği ve kötüniyetli olduğu hususunun kanıtlanamadığı, terditli bedel istemi yönünden ise davalılar ... ve ...'ın cevap dilekçelerinde takas defiinde bulundukları ve davacının talebinin davalıların alacakları göz önüne alındığında sona erdiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve katılma yolu ile davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; tapu iptali tescil taleplerinin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalı ...'ın kötüniyetli olduğunu, tapu siciline güven ilkesinden yararlanamayacağını, davalı ...'ın taraflar arasındaki inanç sözleşmesini bildiğini, davalılar ... ve ...’e kullandırılmayan ve halen davacı tarafından işletilmeye devam edilen ticari işletme niteliğindeki bir taşınmazın boşaltılmasını dahi beklemeden dava konusu taşınmazları devralan davalı ...’ın iyiniyetli kabul edilemeyeceğini, taşınmazların gerçek değeri ile resmi akitte gösterilen bedelleri arasında misli aşan fahiş fark bulunmasının da davalı ...’ın kötü niyetini gösterdiğini, davalıların takas talebi olmaksızın resen takas yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalıların yargılamanın hiçbir aşamasında takas defiinde bulunmadıklarını, ... ile Akbank T.A.Ş. arasında yapılan 15.04.2008 tarihli sözleşmede her ne kadar ... tarafından 231.400 TL ödeme yapıldığı belirtilmiş olsa da yapılan bu ödemelerin davacı Şirketin, davalı ...’ın yetkilisi olduğu ..... Ltd.Şti’ye kesmiş olduğu faturalardan doğan alacaklarından dolayı ödendiğini, ödemelerin gerçekte davalı ... tarafından yapıldığı iddiasının davalılar tarafından kanıtlanmadığını, davalı tarafından dosyaya sunulan 30.07.2011 tarihli "anlaşma metni" adı altındaki belge gereği dava dışı...tarafından davacı Şirketin borcuna karşılık S.S. Sarıkaraman Tarımsal Kalkınma Kooperatifine 200.000 TL ödeme yapıldığına ilişkin kanıtlanmamış iddiasının da bir an için doğru olduğu kabul edilse bile, bu ödemenin de ancak dava dışı ...’e şahsi bir alacak hakkı verebilecek nitelikte olduğunu, dava dışı bir kişinin yaptığı iddia edilen ödemenin davalının borcuna takas edilemeyeceğini, takasın ancak tarafların birbirlerinden alacakları için yapılabileceğini, bu nedenle bu ödeme iddiasının da takasta dikkate alınmasının usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
2.2. Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde özetle; muvazaalı satışın tarafı olan kişinin daha sonra kendi muvazaasına dayanarak satışın iptalini talep etmesinin açıkça hakkın kötüye kullanılması olduğunu, Mersin 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/434 Esas sayılı dosyasında davacı Şirketin sahibi ...'nun 20.11.2014 tarihli ifadesinde "Ben taşınmazları...'ye danışıklı olarak devrettim, burayı...'ye devrederken para almadım, sadece malları kaçırma amacı ile devrettim" şeklinde beyanda bulunarak açıkça yaptığı işlemin muvazaalı bir işlem olduğunu ikrar ettiğini, davalı ...'ın ifadesinde inançlı işlemi ispat etmeye yarar bir beyanın bulunmadığını, davacının iddiasını ispat edebilmesi için ortada yazılı bir inanç sözleşmesi bulunması gerekirken, İlk Derece Mahkemesince inançlı işlemin kanıtlandığının kabul edilmesinin hatalı olduğunu, müvekkilinin taşınmazın üzerindeki hacizlerin kaldırılması için 800.000,00 TL'nin üzerinde para harcayarak taşınmazı diğer davalıdan gerçek bir satış ile devraldığını ve iyinyetli olduğunu, müvekkili ve ...’ın dava konusu taşınmazlar karşılığında ödediği miktarın 1.200.000,00 TL'nin de üzerinde olduğunu, kararın bu yönü ile de eksik olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçe yönünden düzeltilmesini ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesince; toplanan delillere, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nın 355. maddesi gereği istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve re'sen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, İlk Derece Mahkemesi kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile tarafların istinaf itirazlarının HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve katılma yolu ile davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.2. Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesindeki itirazlarını tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, ve özellikle davalı ...’ın Mersin 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 204/434 Esas sayılı dosyasının 20/11/2014 tarihli duruşmasında verdiği “müşteki olay tarihinden birkaç yıl önce ekonomik durumunun kötü olduğunu söyleyerek bizim evimize geldi. ...ve bizim hanımın üzerine olan evi ipotek göstererek kendi adına kredi çekmemizi söyledi. ..böylece evi ipotek ettirerek 212.000 TL kredi çekti, bunun dışında 500.000 TL’lik borca kefil veya borçlu olarak imza attım, daha sonra müşteki yanıma gelerek durumunun kötü olduğunu, kendi iş yerini benim üzerime devretmek istediğini söyledi, ben de kabul ettim, zira kendisine kefil olarak yukarıda belirttiğim gibi 500.000 TL ile evimizi ipotek ettirdiğimizden dolayı herhangi bir bedel vermedim, iş yerinin içerisindeki bazı eşyaları da sigorta icrasından para karşılığında aldım, daha sonra müştekinin başka borçları olduğu için alacaklılar benden talep edince bir kısmını ödedim ama bir kısmına gücüm yetmedi baldızım olan sanıktan yardım istedim onun ekonomik durumu iyi olduğu için...para gönderdiler ve aslında müştekinin olan ve bir şekilde benim üstlendiğim ortalama 600000 TL parayı bizzat Lütfiye ödedi, ben bunun üzerine taşınmazı ona devrettim, zira bu kadar parayı verdikten sonra yer onundur diye düşündüm” şeklindeki beyanından taşınmazın tekrar davacıya temlik edileceği yönünde taraflar arasında bir anlaşma yapıldığı, bir başka ifade ile inançlı işlem iddiasının ikrar edildiği sonucunun çıkarılamayacağı, davacının inançlı işlem iddiasını 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca usulünce kanıtlayamadığı dikkate alındığında, davanın reddine karar verilmiş olması bu gerekçe ve sonucu itibariyle doğrudur.
3.3.2. Anılan bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, sonucu itibari ile doğru olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçe kısmının düzeltilerek onanması gerekmiştir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davalı ... vekilinin gerekçeye yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesinin 15/06/2020 tarih, 2020/47 Esas, 2020/647 Karar sayılı kararının gerekçe kısmının, (IV/3.3.1.) no.lu paragrafta yazılı nedenlerle düzeltilmesi ile 6100 sayılı HMK’nın 370/2. maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı ... vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına, alınan peşin harcın istek halinde temyiz edenlere geri verilmesine, 12/10/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.