"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Samandağ 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 31/01/2020 tarihli ve 2019/192 Esas, 2020/56 Karar sayılı karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı Hazine vekili, davalı adına kayıtlı bulunan çekişme konusu 1185 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalmadığını, özel mülkiyet kapsamında edindiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 16/02/2006 tarihli ve 2004/341 E., 2006/60 K. sayılı kararıyla; kıyıların denizlerin uzantısı olup, denizin bütünleyici parçasını oluşturduğu, denizlerden yararlanmanın kıyılar aracılığıyla sağlanabileceği, dolayısıyla kıyılar ait olduğu devletin hükümranlık sahasına girdiğinden, menfaati umuma açık olan yerlerden olup, doğal nitelikleri gereği özel mülkiyete konu olamayacağı, kamu tüzel kişilerinin herhangi bir kararla halkın yararlanacağı yer niteliğini kaldırmaya yetkisi olmadığı, davalının üçüncü kişiden satın aldığı iddiasının yerinde görülmediği, kıyıların özel kişiler adına tescilinin o kişiyi mülk edindirmeyeceği, hükümsüz olan tapu kütüğüne güvenerek deniz kıyısını satın almış kişinin de herhangi bir şekilde mülkiyet hakkının doğmayacağı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Birinci Bozma Kararı
Dairenin 24/09/2008 tarihli ve 2008/7383 Esas, 2008/9703 Karar sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesine ait 16/02/2006 tarih ve 2004/341 E., 2006/60 K. sayılı kararın onanmasına karar verilmiş; davacı ve davalı vekilinin karar düzeltme istemi Dairenin 14/05/2009 tarihli ve 2009/4953 Esas, 2009/5750 Karar sayılı kararıyla; “...Mahkemece kurulan hüküm onama tarihi itibariyle doğru olmakla beraber, sonradan yürürlüğe giren ve kesin hüküm halini almamış eldeki davalara da uygulanacağı öngörülen 5841 sayılı Yasa hükümleri karşısında olayda 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde sözü edilen hak düşürücü sürenin gerçekleştiği kabul edilmelidir. Bu nedenle, davacı Hazine’nin karar düzeltme isteğinin reddine, davalının karar düzeltme isteğinin ise HUMK’un 440. maddesi gereğince kabulüne, Dairenin 24/09/2008 tarihli 2008/7383 Esas, 2008/9703 Karar sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına” karar verilmiştir.
3. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar
Mahkemenin 27/10/2009 tarihli ve 2009/570 Esas, 2009/480 Karar sayılı kararıyla; bozma kararında belirtilen gerekçe benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4.Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. İkinci Bozma Kararı
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 19/09/2017 tarihli ve 2017/12203 E., 2017/11004 K. sayılı kararıyla; "...Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14/03/2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanun'un 2. ve 3. maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur. 14/03/2009 tarihinde yürürlüğe giren 25/02/2009 tarihli 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile 3402 sayılı Kanun'un 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen geçici 10.maddesinde ise; “Bu Kanun'un 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu Yasa'nın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır. Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli ve 2009/31 E., 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25/02/2009 tarihli ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21/06/1987 tarihli 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23/07/2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır. Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33.maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10/03/1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Hal böyle olunca; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28/11/1997 tarihli 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi, taşınmaza ait tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tedavüllerine esas tüm belgeler getirtilip keşifte uygulanması ve ayrıca 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulmasına” karar verilmiş, davalı vekilinin karar düzeltme talebi ise 06/03/2019 tarihinde reddedilmiştir.
6. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Üçüncü Karar
Mahkemenin 31/01/2020 tarihli ve 2019/192 Esas, 2020/56 Karar sayılı kararıyla; bozma kararında belirtilen gerekçe benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
7. İkinci Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Temyiz Nedenleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece deliller usulünce toplanmadan ve yeterli araştırma yapılmadan hüküm kurulduğunu, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kaldığını, bilirkişi raporunda belirtilen bitki köklerinin uzun yıllardır rüzgarın etkisi ile taşınmaz üzerindeki evin etrafına toplandığını, gerçekte taşınmaz üzerine bina inşa edildiği zaman bölgede kumun bulunmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. Anayasanın 43 ve 3621 sayılı Kıyı Yasası'nın 5. maddesine göre kıyılar; Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Deniz, göl ve akarsu kıyıları ile deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmakta, öncelikle kamu yararı gözetilir. 4.madde hükmüne göre Kıyı çizgisi: Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgi, Kıyı Kenar çizgisi: Kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturulduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınır, Kıyı ise: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır. TMK'nın 999. maddesine göre de; özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz, tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.
9.2.2. HMK'nın 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” düzenlemesi yer almaktadır.
9.3. Değerlendirme
9.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; hükme esas alınan 09/07/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda miktar belirtilmemekle birlikte kırmızı ile belirtilen kıyı kenar çizgisinin kumsal tarafta kalan kısmın iptaline karar verilmesi gerekirken dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kalan kısmının da iptaline karar verilmesi doğru olmamıştır.
9.3.2. Öte yandan, bilirkişi raporunda kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın miktarı belirtilmediğinden raporun infaza elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı da yoktur.
9.3.3. Hal böyle olunca, mümkün ise aynı bilirkişilerden ek rapor alınarak kıyı kenar çizgisinde kalan kısmın miktarı açıkça belirtilmek suretiyle yeniden alınacak denetime elverişli rapor sonrasında bir karar verilmesi gerekirken, bu husus göz ardı edilerek infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
V. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönlerden kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın yatıran tarafa geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.