Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3638 E. 2022/924 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz bölümlerinin tescili ile kadastro tespitinden sonra taşınmaz üzerinde yapılan ahırların mülkiyetinin kime ait olduğu hususunda uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Kadastro tespitinden sonra yapılan yapıların 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/2. maddesi kapsamında muhdesat olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, davacının tapu kaydı lehine olmayan taşınmaz üzerindeki yapılar için tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı ve ileride sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak dava açma imkanının bulunduğu gözetilerek, yerel mahkemenin muhdesat şerhine ilişkin kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TESCİL

Taraflar arasındaki tespit harici bırakılan taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvuruların esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı ... vekili, Kocasinan İlçesinde yapılan kadastro çalışmaları sonucunda tespit harici bırakılan ve taşlık alanda kalan 487 metrekare yerin müvekkili tarafından 1980 yılından bu yana, aynı yerde 598 metrekarelik yerin müvekkilin abisi İbrahim Büyükçekic tarafından 1979 yılından bu yana ahır ve arsası şeklinde kullanıldığını, malik sıfatıyla zilyet olduklarını, imar ihya ettiklerini, İbrahim’in 1990 yılında yurt dışına giderken bu yeri müvekkiline devrettiğini ileri sürerek bu taşınmazların tamamının müvekkili adına tescilini istemiştir

II. CEVAP

Davalı Hazine, dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşlık alan olması nedeniyle zilyetlik ile iktisabının mümkün olmadığını, çekişmeli taşınmaz bölümlerinin kimse tarafından tasarruf edilmediğini, imar ve ihyanın yapılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, yargılama sırasında dava konusu edilen bölümlerin Hazine adına tescilini talep etmiştir.

Dahili davalı ... vekili ile ... vekili davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEME KARARI

Kayseri 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.2017 tarihli 2014/318 E. 2017/539 K. sayılı kararıyla; davacının açtığı davanın reddine, davalı Hazinenin tescil talebinin

kabulüne, her iki ahırın ...’e ait olduğu beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle 04.01.2017 havale tarihli fen bilirkişi raporunda “Z4” ile gösterilen 117.76 metrekarelik kısım ile aynı raporda “Z6” ile gösterilen 149.30 metrekarelik kısmın davalı Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

2.1. Davacı vekili, keşif ve beyanlara göre dava konusu edilen yerler üzerinde davacının imar ihya ile 20 yılı aşkın süredir zilyetliğinin bulunduğu kanıtlandığı halde mahkemece yanlış değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir.

2.2. Davalı Hazine vekili, mahkemece, davaya konu taşınmaz bölümleri üzerinde davacıya ait ahır bulunduğu gerekçesi ile her iki ahırında davacı lehine tapunun beyanlar hanesine şerh düşülmesi yönündeki kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek şerhin kaldırılmasını istemiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin 13. Hukuk Dairesinin 18.04.2019 tarihli ve 2019/49 Esas, 2019/725 Karar sayılı kararıyla, imar ihya ile bir yerin kazanılabilmesi için tarıma elverişli hale getirme ve bu olgunun tamamlandığı tarihten itibaren 20 yıldan fazla süre ile Kadastro Kanunun 14.maddesi koşulları altında tasarruf edilmesi gerektiği, ev, ahır, garaj vb. tesisler yapmanın Kadastro Kanunun 17. maddesinin uygulanması bakımından imar-ihya sayılamayacağı ve davacı tarafça çok uzun süre önce yapıldığı anlaşılan ahırların davacı adına tapunun beyanlar hanesine şerh verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı gerekçesiyle davacı vekili ile davalı Hazine vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

2.1. Davacı vekili, mahkemenin red kararının ve Bölge Adliye Mahkemesinin esastan red kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu bölümlerin davacı ve babası tarafından 1968 yılından bu yana ev, ağıl, çamaşırlık ve bahçe olarak kullanıldığını, müvekkilinin hayvanların yem teminini sağlamak amacıyla pancar yetiştirmeye çalıştığını ancak dava konusu edilen yerlerin taşlık ve kayalık alandan ibaret olması nedeniyle tamamen aktif tarım arazisi haline getirilemediğini, müvekkilin taşınmaza dikmiş olduğu fidanların sürekli kuruduğunu, dikmiş olduğu pancarlardan verim alamadığını, kanunun asıl amacının kişilerin yıllarca emek ve para sarfı suretiyle kullanılabilir hale getirdikleri taşınmazın, emeklerinin ve yıllarının karşılığı olarak kendilerine verilmesi olduğunu açıklayarak red kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

2.2. Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın üzerinde bulunan ahırların davacı lehine tapuya şerh verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ve resen belirlenecek nedenlerle mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

3.Gerekçe

3.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro çalışmaları sırasında yol boşluğu olarak tespit harici bırakılan taşınmaz bölümlerinin tescili istemine ilişkindir.

3.2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu 14. maddesi “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en

az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ve 17. maddesi, “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14'üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.” Hükümlerini içermektedir.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 18. maddesi, “Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler Hazine adına tespit olunur. Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez .”

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Davacı vekilinin temyiz itirazları incelendiğinde; Davacı lehine yasada aranan olumlu ve olumsuz şartlar gerçekleşmediğinden, taşınmaz bölümü imar ihya edilmediğinden temyiz itirazlarının reddi gerekmektedir.

3.3.2. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere, eşya hukukunda “muhdesat” kavramından bir arazi üzerindeki arz malikinden başkasına veya bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak sağlamaz. Muhdesat sahibinin hakkı sadece şahsi bir haktır. Bu hakkın hukuki mahiyeti ve nasıl kullanılacağı ise TMK’nın 722, 724. ve 729. maddelerinde açıklanmıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/2. maddesi, bir kişi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına olanak sağlamaktadır.

Bu madde gereğince taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatın kadastro tutanağının ve taşınmazın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilebilmesi için muhtesatın kadastro tespit gününden önce meydana getirilmiş olması zorunludur. Kadastro Kanununun anılan bu ayrık hükmü dışında Kanunlarımızda ve Tapu Sicil Tüzüğünde taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatların tapu kütüğüne tescil veya şerh edilebileceğine veya kütüğün beyanlar hanesinde gösterilebileceğine ilişkin başkaca bir hüküm de bulunmamaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/2. maddesi, "taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir" hükmünü taşımaktadır. Kısaca muhtesat şerhi olarak tanımlanan bu kural sadece kadastro tespit gününden önce taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatlar yönünden uygulanabilir olup, kadastro tespit gününden sonra meydana getirilen muhtesatların tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi yasal olarak mümkün değildir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun mülkiyet hakkının kapsamına ilişkin 684. maddesi hükmüne göre, bir şeye malik olan o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olduğu gibi, 718. maddesi hükmüne göre de taşınmaz mülkiyeti araziyle birlikte arazinin üzerinde bulunan bütünleyici parça niteliğindeki muhtesatları da kapsar. Muhtesatların üzerinde bulunduğu taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığı düşünülemeyeceğinden, muhtesatların mülkiyetinin tespiti istenemez ve aksine bir hüküm bulunmadıkça taşınmaz üzerindeki muhtesatların arzın maliki olan taşınmaz maliki dışında başka bir kişiye ait olması sonucunu doğuracak şekilde hüküm de verilemez.

Her ne kadar davacı tarafından tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemiyle dava açılmış ise de Mahkemece "Çoğun içinde az da vardır" kuralı gözönünde bulundurularak koşullarının varlığı ve davanın kanıtlanması halinde davaya konu muhtesatın davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilebileceği kuşkusuzdur.

Kural olarak tespit davasının dinlenebilmesi için de genel dava koşullarından başka iki özel koşula daha ihtiyaç vardır.

1-HUKUKİ İLİŞKİ: Tespit davasının konusunu ancak bir hukuki ilişki oluşturabilir. Gerçekten tespit hükmü ancak hak ve alacakların doğduğu hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığını tespit etmekte olup, miktarları hakkında bir şey içermez. Bu nedenle uygulamada, konusu yalnızca maddi olay yada olaylar olan tespit davalarının dinlenemeyeceği, maddi olay yada olayların ancak hukuki bir ilişki ile birlikte tespit davasına konu olabilecekleri sonucuna varılmıştır.

2-HUKUKİ YARAR: Davacının tespitini istediği hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının hemen tespitinde, hukuki bir yararı bulunmalıdır. Hukuki yarar koşulu, tespit davalarını düzenleyen tüm yasalarda, öğretide ve uygulamada kararlılıkla aranmaktadır. Öte yandan, bir hukuki ilişkinin hemen tespitinde hukuki yararın varlığının kabul edilebilmesi için, üç koşulun birlikte bulunması da zorunludur. Sözü edilen üç koşulu hemen açıklamak gerekirse;

A) YAKIN TEHLİKE VE CİDDİ TEHDİT: Davacının bir hakkı veya hukuki durumu halen mevcut bir tehlike ile ciddi biçimde tehdit edilmiş olmalıdır.

B) TEHDİDİN ZARAR DOĞURABİLECEK NİTELİKTE OLMASI: Yakın ve ciddi tehdit sebebiyle davacının hukuki durumu tereddüt yada belirsizlik içinde olmalı, objektif olarak değerlendirildiğinde tehdit davacı için bir zarar meydana getirebilecek nitelikte olmalıdır.

C) TESBİT HÜKMÜNÜN TEHLİKEYİ ORTADAN KALDIRACAK NİTELİKTE OLMASI, DAVACININ DA HUKUKEN KORUNMA İHTİYACI BULUNMASI: Yalnızca koşulları usulün 237. maddesi hükmünde tanımlanan biçimde kesin hüküm sonuçlarını meydana getiren, cebrî-icraya yetki vermeyen, bir başka deyişle icra ve infaz kabiliyeti bulunmayan tespit hükmünün tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olması zorunlu olduğu gibi, aynı zamanda davacının halihazırda hukuken korunma ihtiyacı da bulunmalıdır. Özellikle hukuki yarar koşulu tespit davasının açıldığı günde mevcut olmalı ve verilen hüküm kesinleşene değin de varlığını sürdürmelidir.

Az yukarıda açıklanan tespit davasının kendine özgü koşullarının genel dava koşulları ile birlikte ve taraflarca öne sürülmese bile mahkemelerce kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Bu hukuksal olgular ışığında duraksamasız belirtmek gerekirse hukuki yarar, dava koşuludur.

Somut olaya gelince, toplanan delillerden davaya konu muhtesatların üzerinde bulunduğu köyde kadastro çalışmalarının 1959 yılında yapıldığı, 2 adet ahırın kadastro tespitinden sonra 1975 yılında davacı ve abisi tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Az yukarıda açıklanan hukuksal olgular ve davaya konu yapıların, kadastro tespit gününden sonra yapıldığı, davaya konu taşınmaz bölümü hakkında tutanak düzenlenmediği belirlenmiş olmasına göre 3402 sayılı Yasa'nın 19/2 maddesinin uygulanma olağanı yoktur.

Öte yandan taşınmazların davalı hazine adına tesciline karar verildiği gözetildiğinde mahkemenin Türk Medeni Kanuna göre de muhdesat şerhine ilişkin kararı yerinde olmadığı gibi taşınmazın kamulaştırılmasının söz konusu olmadığı, davacının ileride taşınmazın satılması halinde Borçlar Kanununun 61 ve devam eden maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme kurallarına göre eda nitelikli alacak davası açma haklarının bulunduğu gözetildiğinde de yapının kendisi tarafından meydana getirildiğinin tespiti istemiyle dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı da kuşkusuzdur.

VI. SONUÇ:

1- Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV/3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, mahkemenin davacının tescil talebine ilişkin verdiği red kararı dogru olduğundan, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden, davacının temyiz itrazlarının REDDİNE,

2- Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin kararının ortadan kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesinin kararının 6100 saylılı HMK’nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın karar veren Kayseri 3. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacıya iadesine, 09/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle ile karar verildi.