"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TESCİL
Taraflar arasındaki tapusuz taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın, davacı ve davalılar Hazine ile ... vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davalı Hazine tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, hudutlarını dava dilekçesinde belirttiği, kadastro tespit işlemleri sırasında tespit dışı bırakılan 2 adet taşınmaza davacının 20 yıldan fazla bir süredir fasılasız ve nizasız malik sıfatıyla zilyet olduğunu, 20 yıldır taşınmazda tarımsal faaliyette bulunduğunu, imar ve ihya suretiyle kültür arazisi haline getirildiğini ve halen bu şekilde kullanıldığını, Kadastro Kanunu'nun 14.ve 17.maddeleri ile TMK'nun 713. maddeleri uyarınca tescil koşullarının oluştuğunu ileri sürerek, davaya konu iki parça taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar davanın reddini savunmuş, Hazine taşınmazların adına tescilini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 13/07/2017 tarihli 2014/184 E. 2017/278 K. sayılı kararıyla; bilirkişi raporunda (A) ve (B) harfleri ile gösterilen taşınmaz bölümleri yönünden davacı lehine kazandırma koşullarının oluştuğu, (C) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü yönünden ise kazandırma koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.Kaldırma Kararı
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 08/03/2018 tarihli ve 2017/1047 E. 2018/299 K. sayılı kararıyla; dava şartlarından olan davacının aktif dava ehliyetine sahip olup olmadığı belirlenmeden işin esasına girilerek karar verilmiş olması ve tescil davasında, Hazine ... ve ... yasal hasım olması nedeniyle yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücreti yükletilemeyeceği halde mahkemece davalı tarafa harç ve yargılama gideri yükletilmesinin usule aykırı olduğu gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulüyle 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-4. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
3. İlk Derece Mahkemesince Kaldırma Kararı Sonrasında Verilen Karar
Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18/09/2018 tarihli 2018/257 E. 2018/475 K. sayılı kararıyla; taraf teşkili sağlanarak yapılan yargılama sonunda, davacı lehine zilyetlik şartlarının oluştuğu kabul edilen kısımlar yönünden davanın kabulü ile Ankara İli, Mamak İlçesi, Ortaköy Mahallesinde kain 813 nolu parselin güneyinde, 376 nolu parselin güney batısında ve 375 nolu parselin doğusunda kalan ve güneyinden yol geçen krokide (A) ile gösterilen 9.413,97 m² tarla vasfındaki taşınmaz ile Mamak ilçesi, Ortaköy Mahallesi, 194 ve 195 nolu parselin güneyinde bulunan (B) ile gösterilen tarla vasfındaki taşınmazın 11.257,53 m²'sinin davacı adına tesciline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
4. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili, davalı Hazine ve davalı ... istinaf başvurusunda bulunmuştur.
5. İstinaf Nedenleri
5.1. Davacı ... vekili, harcın davacı taraftan alınmasının ve yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasının isabetsiz olduğunu ileri sürmüştür.
5.2.Davalı Hazine vekili, davacı adına tescile karar verilen bölümlerin kimden intikal ettiği, davacıdan başka mirasçının bulunup bulunmadığının, kim tarafından ne şekilde kullanıldığı, kullanıma ara verilip verilmediği hususlarının yeterince araştırılmadığını, imar ve ihya şartlarının gerçekleşmediğini reddedilen kısım yönünden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
5.3.Davalı ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davaya konu yerin devletin hüküm ve tasarrufu altında olan, zilyetlikle edinilmesi mümkün olmayan taşınmazlardan olduğunu, TMK'nun 713., Kadastro Kanunu'nun 14.ve 17.maddelerindeki koşulların oluşmadığını ileri sürmüştür.
6. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 27/06/2019 tarihli ve 2018/2027 E. 2019/1170 K. sayılı kararıyla; dava konusu edilen ve krokisinde (A) ve (B) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümleri hakkında 4721 sayılı TMK'nın 713/1 maddesi ile 3402 sayılı yasanın 14 ve 17.maddesinde belirtilen davacı adına dava tarihinden geriye doğru zilyetlik yoluyla imar ihyadan kaynaklı tescil koşullarının oluştuğu, ayrıca tescil davasında Hazine ve ilgili kamu tüzel kişisi olarak ... ve ... yasal hasım konumunda bulunduğundan vekalet ücreti de dahil hiç bir yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağından, mahkemece harcın davacıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması ve davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar vermesinde de bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davalı Hazine vekili , davacı lehine zilyetlikle kazanma şartlarının oluşmadığını ayrıca reddedilen kısım yönünden davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
3.Gerekçe
3.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, MK.713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17.maddelerine dayalı tescil talebine ilişkindir.
3.2.İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti başlıklı 14. maddesinde “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. (Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.”
İhya edilen taşınmaz mallar başlıklı 17.maddesinde “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun olağanüstü zamanaşımı başlıklı 713. maddesinin birinci fıkrasında “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. “ düzenlemeleri yer almaktadır.
3.3. Değerlendirme
3.3.1.Davacı, imar – ihya ve kazandırırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava dilekçesinde hudutlarını belirttiği taşınmaz bölümlerinin adına tescilini talep etmiştir.
3.3.2.Bilirkişi raporunda (A) ve (B) harfleri ile gösterilen taşınmaz bölümlerinin 1950 yılında yapılan tesis kadastrosu sırasında ”hali arazi” vasfıyla tescil harici bırakıldıkları anlaşılmıştır. Mahkemece, dava konusu (A) ve (B) harfleri ile gösterilen taşınmaz bölümleri yönünden imar- ihyanın tamamlanarak, zilyetlikle kazanma şartlarının davacı lehine oluştuğu, gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiştir.
3.3.3. (A) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü yönünden dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (III.) nolu bendinde yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesine ve kararın (IV./6.) nolu bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
3.3.4. (B) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü yönünden yapılan incelemede; Dosya içerisinde yer alan 1980 tarihli hava fotoğrafının incelenmesine ilişkin raporda, (B) harfiyle gösterilen 11.717,48 metrekarelik kısmın genel olarak boş, doğal görünümünde olduğu, diğer bir ifade ile tarımsal faaliyet yapılmamış bir yer olduğu, gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olmadığı belirtildiği halde, sadece 1 yıl sonraki 1981 tarihli hava fotoğrafının incelenmesi neticesi sunulan raporda, (B) harfi ile gösterilen yerin çevresindeki kadastral parsellerle karşılaştırmalı olarak incelenmesi sonucunda, dava konusu yerin sürülmüş ve nadasa bırakılmış bir başka ifade ile tarımsal faaliyet yapılmış bir yer olduğu, gösterilen sabit sınırların arazi üzerinde mevcut olduğu belirtilerek, raporlar arasında çelişki oluşturulmasına rağmen Mahkemece raporlar arasındaki çelişki giderilmeksizin hüküm kurulması cihetine gidilmiştir. Bu şekilde eksik araştırma ve incelemeye dayanılarak hüküm kurulması hukuken mümkün değildir.
3.3.5.Hal böyle olunca; doğru sonuca ulaşılabilmesi için Mahkemece öncelikle, dava konusu taşınmaz bölümüne ait temin edilebilen en eski ve yeni tarihli ortofoto ve uydu fotoğrafları ile Harita Genel Müdürlüğünün web sitesinin harita sorgulama sayfasına girilerek, (B) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünün bulunduğu köyü/mahalleyi kapsayacak şekilde hangi yıllara ait hava fotoğrafı bulunduğu araştırılıp belirlenmek ve (denetimin sağlanması bakımından) ilgili sayfanın çıktısı dosya içerisine konulmak suretiyle buradan elde edilen verilere göre imar tarihi olan 2007 yılından 15-20-25 yıl öncesine (bulunmadığı takdirde bu tarihlere en yakın tarihlere) ait farklı dönemlerde çekilmiş en az üç adet stereoskopik hava fotoğrafı tarihleri açıkça yazılmak suretiyle Harita Genel Müdürlüğü'nden getirtilerek dosya arasına konulmalı, dosya bu şekilde ikmal edildikten sonra, mahallinde yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları ile bir jeodezi-fotogrametri mühendisi , bir ziraatçı bilirkişi ve fen bilirkişisinin katılımıyla yeniden keşif yapılmalı ve yapılacak bu keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıklardan, çekişmeli taşınmaz bölümlerinin öncesi itibariyle kime ait olduğu, kimden kime ne zaman ve ne şekilde intikal ettiği, kim tarafından ne zamandan beri ve hangi tasarruflarla zilyet edildiği, imar-ihya gerektiren yerlerden olup olmadığı, böyle yerlerden ise imar-ihyaya konu edilip edilmediği ve edilmiş ise imar-ihyasının hangi tarihte tamamlandığı hususları etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, yerel bilirkişiler ve tanıkların sözleri arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılarak giderilmeye çalışılmalı, yerel bilirkişi ve tanıkların sözleri komşu parsellere ait tutanak ve dayanaklarıyla denetlenmelidir.
3.3.6. Ziraat mühendisi bilirkişiden çekişmeli taşınmaz bölümünün niteliğini, kullanım durumunu, imar-ihyaya muhtaç yerlerden olup olmadığını, böyle yerlerden ise imar-ihya edilip edilmediği, edilmiş ise hangi tarihte tamamlandığı hususlarında, önceki tarihli ziraatçi bilirkişi raporlarını da irdeler şekilde taşınmaz bölümümünün tarımsal niteliğini açıklayan, komşu parsellerle karşılaştırmalı biçimde toprak yapısını, eğimini, bitki desenini, zirai durumunu, üzerinde sürdürülen zilyetlik var ise zilyetliğin şeklini ve süresini bildiren, taşınmaz bölümünün değişik yönlerden çekilmiş ve hangi bölüme ait olduğu işaretlenmiş renkli fotoğrafları ile desteklenmiş, bilimsel esaslara ve somut verilere dayalı ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı;
3.3.7. Jeodezi ve fotogrametri uzmanı bilirkişiden, çekişmeli taşınmaz bölümünün kadastro paftasındaki konumunun bilgisayar programı aracılığıyla hava fotoğraflarına aktarılması suretiyle, hava fotoğraflarının ait oldukları yıllara göre taşınmaz bölümünün niteliğini, imar-ihyaya konu olup olmadığını, olmuş ise imar-ihyaya en erken ne zaman başlanıldığını ve imar-ihyanın hangi tarihte tamamlandığını, taşınmazın ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığını ve zilyetliğin hangi tasarruflarla sürdürüldüğünü belirten, önceki raporların irdelenerek çelişkinin sebebinin açıklandığı ayrıntılı ve gerekçeli rapor düzenlemesi istenilmeli;
3.3.8. Fen Bilirkişisinden, keşfi takibe ve denetlemeye imkan verir krokili rapor aldırılmalı;
3.3.9. Tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli ve bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı Hazine vekilinin (A) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü yönünden yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nin 370. maddesi uyarınca ONANMASINA,
2. Davalı Hazine vekilinin B harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü yönünden değinilen yönlerle yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.01.2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, ne var ki yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının davacıdan alınmasına karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf harcının istinaf talebinde bulunan davalı belediyeden alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde davalı Belediyenin istinaf harçlarından sorumlu olup olmayacağı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da ( Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken ( doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “ yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davacıdan alınmasının da doğru olmaması ve bu yanlışlığın düzeltilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi nedeniyle, İlk Derece Mahkemesinin kararının hüküm fıkrasından harcın davacıdan alınmasına ilişkin kısmın çıkarılarak yerine, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan davacının yatırdığı peşin harcın kendisine iadesine cümlesi yazılmak suretiyle hükmün onanması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesinin direnme hakkının elinden alınmak suretiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasının doğru olmadığı düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.