"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : GEYVE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın, Davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine dair verilen karar, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı ... ve ..., Geyve İlçesi Alifuatpaşa Okul Mahallesinde yapılan kadastro çalışmaları sonucunda 130 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların sehven Hazine adına tespit ve tescil edildiğini dava konusu taşınmazların babaları...’den geldiğini ve uzun yıllardır zilyet olduklarını, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olmadığını ileri sürerek davalı Hazine adına olan tapu kayıtların iptali ile adlarına yarı hisseli olacak şekilde tescilini istemişlerdir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEME KARARI
Geyve Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.01.2018 tarihli ve 2016/324 Esas 2018/17 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazların tapu kaydının iptali ile davacılar ile dahili davalı adına miras payları oranında tesciline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1.İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
Çekişmeli taşınmazların boş ve uzun yıllardır kullanılmaması ve üzerinde kendiliğinden yetişen ağaçların bulunması nedeniyle kanunun aradığı kesintisiz ve aralıksız 20 yılı aşkın zilyetlik süresinin dolmadığını, Devletin hüküm ve tasarrufu altında sayılan yerlerden olduğunu, zilyetlik unsurları bulunmadığı gibi iddiaya konu imar ihyanın hangi tarihte tamamlandığının da mahkemece yeterince araştırılmadığını, davada 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
3.Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 11.07.2019 tarihli ve 2018/1936 Esas, 2019/1076 Karar sayılı kararıyla, davacı tarafça, dava konusu taşınmazların miras bırakandan kaldığının bildirilmesi ve taksim olgusuna dayanılmamasına göre davanın terekeye karşı 3. kişi konumunda olan Hazineye karşı bir kısım mirasçı tarafından açılan tapu iptal ve tescil davası olması nedeniyle Yerel Mahkemece davanın aktif husumete ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, dahili davalının usulüne uygun davası veya müdahale talebi bulunmadığı halde dahili davalıyı da kapsar biçimde yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı açıklanarak davalı hazine vekilinin istinaf isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkeme kararın kaldırılarak davanın, dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen usulden ret kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, terekeye temsilci atanmamış olmasının kamu düzeni ile ilgili bir husus olduğunu ve Mahkemenin re'sen dikkate alması gerektiğini belirterek, istinaf kararının bozulmasını istemiştir.
3.Gerekçe
3.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Yargılama aşamasında davaya dahil edilen muris... ... mirasçısı ..., davanın kabulünü istemiştir.
Dosyadaki tapu kaydı ve kadastro tutanağına göre, 130 ada 1 ve 2 parsel sayılı 1.035,91 ve 326.64 metrekare yüz ölçümündeki taşınmazlar bahçe vasfıyla malikinin tam olarak tespit edilememesi nedeniyle hazine adına 05/12/2018 tarihinde tespit ve tescil edilmiştir.
Mirasçılık belgesine göre, miras bırakan... ...’nin 1984 yılında vefatıyla mirasçılarının davacılar ve davaya dahil edilen... olduğu anlaşılmaktadır.
Mirasçılardan birinin veya bir kısmının, taşınmazın tamamının ya da payının kendi adına tescili için dava açması mümkün değildir. Başka bir anlatımla, bir veya birkaç mirasçının elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunma yetkileri bulunmamaktadır. Mirasçılardan bir bölümünün taşınmazın tamamının ya da payının kendi adına tescili için açtığı dava, diğer mirasçıların paylarını kapsamadığından ve aynı zamanda onlar adına da dava açılmadığından, davaya diğer mirasçıların katılması (olurlarının alınması) veya TMK'nın 640.maddesi uyarınca miras ortaklığına temsilci tayin edilmek suretiyle davaya devam edilmesi de mümkün değildir.
3.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere miras bırakanının ölüm tarihi itibariyle terekesi elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabidir. TMK'nın 701. maddesine göre elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli pay veya payları olmayıp hakları taşınmazın tamamı üzerine yayılmıştır ve terekenin tamamını kapsar. Aynı Kanun'un 702. maddesinde, topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerektiği belirtilmiştir. Dava açıp yürütmekte tasarrufi bir işlemdir. Dava, tapu iptali ve tescil davası niteliğinde olduğundan TMK'nın 640. maddesindeki koruma kapsamında da değildir.
3.3. Değerlendirme
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370.maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,30 TL bakiye onama harcının temyiz edenlerden alınmasına, 09/02/2022 gününde kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.
Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020'dir.
6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.
HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.
Bölge Adliye Mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.
3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.
Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.
Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (20.438TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (58.800TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.