Logo

1. Hukuk Dairesi2021/3917 E. 2022/908 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sonucu mera parseli olarak tespit edilen taşınmazın mülkiyetinin davacıya tesciline ilişkin tapu iptali ve tescil davasında, hak düşürücü süreye uyulup uyulmadığına dair uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davanın, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesi uyarınca kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gözetilerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki mera sicil kaydının iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın esastan reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; başvurunun kabulüne, kararın kaldırılmasına, davanın usulden reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı ... vekili, müvekkilinin eklemeli olarak 100 yılı aşkın süredir nizasız fasılasız tarım arazisi olarak kullandığı 200 dönümlük taşınmazın Ağrı İli Diyadin İlçesi Yeniçadır Köyünde yapılan kadastro çalışmalarında mera parseli içinde bırakıldığını, taşınmazın mera ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını, yapılan tespitin hatalı olduğunu ileri sürerek 1957 tarih 282 nolu vergi kaydına dayanarak 200 dönümlük taşınmazın 345 parsel sayılı taşınmazdan ayrılarak müvekkili adına tescilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine, cevap dilekçesi sunmadığı gibi yargılamaya da katılmamıştır.

Davalı köy tüzel kişiliği temsilcisi, dava konusu taşınmazın köy hükmi şahsiyetine ait olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEME KARARI

Diyadin Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.03.2018 tarihli ve 2014/402 Esa, 2018/95 Karar sayılı kararıyla; davacı iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1.İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.İstinaf Nedenleri

Taşınmaza ait eski tespit kayıtlarının mevcut olduğunu, taşınmaz üzerinde başka kişilerin hakkının bulunmadığını, fen bilirkişi raporunda tespit kaydının taşınmazı kapsadığının belirtildiğini, fen bilirkişisi raporunda vergi kaydının uygulanmamasına itiraz ettiklerini ancak Mahkemece itirazları hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilmediğini belirterek Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

3.Gerekçe ve Sonuç

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 05.07.2019 tarihli ve 2019/1013 E. 2019/566 K. sayılı kararıyla, davacı tarafından kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayalı olarak 19/12/2014 tarihinde açılan davanın, kadastro tespitinin kesinleştiği 22/03/2004 tarihinden itibaren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkeme kararının kaldırılarak davanın usulden reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Dava konusu yere ait Diyadin Özel İdare Müdürlüğündeki tespit kaydı ile diğer belgelerin incelenmesi ile dosyadaki tutanaklar ve müvekkilinin bir kararda taraf olduğundan bahsedilerek davanın zamanaşımı nedeni ile red edilmesinin doğru olmadığını, davanın süresinde açıldığını bölge adliye mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.

3.Gerekçe

3.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılmış mera sicil kaydının iptali ve tescili istemine ilişkindir

Dava konusu taşınmazın 1937 tarih 2 tahrir sıra nolu vergi kaydına istinaden 1970 yılında yapılan toprak tevzi komisyonunca yeniçadır köyüne mera olarak tahsis edildiği ve halende bu şekilde kullanıldığı, kadimden beri umumun istifade ve intifasına ayrılmış yerlerden mera olduğu belirtilerek 13.09.1976 tarihinde mera vasfı ile sınırlandırılarak tespit edilmiş, davacı ... ve arkadaşları ile davalılar Hazine ve Yeniçadır Köy Tüzel Kişiliği arasında görülen Diyadin Kadastro Mahkemesinin 1998/6 Esas-2003/3 Karar sayılı ilamına istinaden hükmen 22.03.2004 tarihinde mera siciline kaydedilmiştir.

3.2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi “ Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ve 17. maddesi, “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.”

3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesi’' kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz’’ hükümlerini içermektedir.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nin 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 36,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 09/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış tapu iptal -tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı, diğer yandan Mahkemece resen değer belirlemesinin yapılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK'da düzenlendiğine göre aynı Yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 tarihidir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “Bölge Adliye Mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 ile Kadastro Yasası'nın ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihi arasında hüküm altına alınan uyuşmazlıklar açısından ek 6. maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı Yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de yapılmamıştır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe bulunmamaktadır. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm, verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK'nın 448.maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli, en temel ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun değere bakılmaksızın kanun yolu denetimi yapılması gerektiği yönündeki görüşüne katılmıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile düzenlenen “Hak arama hürriyeti”nin somut olayla ilgisi bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk, dava değerinin düşük olması nedeniyle kanun yolunu kapatan HMK hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyorsa öncelikle Anayasa Mahkemesine iptal başvurusu yapması gerekir. Aksi halde halen yürürlükte bulunan veya uygulama tarihinde yürürlükte bulunan yasanın şu veya bu gerekçelerle uygulanmaması keyfilik sonucunu doğuracaktır.

Somut uyuşmazlığa gelince, taşınmazın değerinin davacı tarafından 10.000 TL olarak gösterildiği, keşfen bir değerin belirlenmediği, davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun kabulü ile davanın usulden reddedildiği, dosya kapsamıyla sabittir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği öngörülmüştür. Dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin 2018/36896 başvuru nolu kararı da bu yöndedir.

Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi ise “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılıyorsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 409. maddesinde (HMK 150) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” şeklinde, 32. maddesi ise; “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” şeklinde düzenlenmiştir. (Örn: 1.H.D. 2020/3743E, 2021/4867K )

Harçlar Kanunu'nun uygulanması (kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle) hakim tarafından re’sen gözetilmesi gereken bir husustur.

Hal böyle olunca, taşınmaz başında keşif yapılarak Harçlar Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından öncelikle gerçek dava değeri usulünce belirlenmeli, taşınmazın değeri istinaf sınırının üzerinde ise öncelikle istinaf incelemesi yapılmalı, ondan sonra temyiz kesinlik sınırının üzerinde ise temyiz incelemesi yapılmalı, değeri temyiz sınırının altında ise yukarıda açıklanan gerekçelerle temyiz dilekçesinin değerden reddine karar verilmelidir, ne var ki bu aşamada taşınmazın gerçek değeri Mahkemece belirlenmediği için bu gerekçeyle kararın bozulması gerekirken değere bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılması gerektiği yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.