Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4524 E. 2022/2804 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi hukuki sebebe dayalı tapu iptali ve tescil davasında, boşanma protokolünde yer alan karşılıklı feragat hükmünün davacının dava açma hakkını ortadan kaldırıp kaldırmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Boşanma protokolünde tarafların evlilik nedeniyle oluşan borç ve alacaklardan karşılıklı feragat etmelerinin, davacının kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davası açma hakkından feragat ettiği anlamına gelmediği gözetilerek, yerel mahkemenin davayı kısmen kabulüne dair kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : PAZAR(RİZE) 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın, davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucundu; başvurunun esastan reddine dair verilen karar, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, Fındıklı ilçesi, Yaylacılar köyünde yapılan kadastro çalışmaları sonucunda dava ve temyize konu 140 ada 6, 182 ada 31, 185 ada 6, 206 ada 3 parsel sayılı taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle hatalı olarak davalı adına tespit ve tescil edildiğini, oysaki dava konusu taşınmazların davacıya miras bırakanından miras yoluyla intikalen geldiğini ve davacının kadastro çalışmaları sırasında il dışında olduğunu ileri sürerek, çekişmeli taşınmazların tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tescilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı cevap dilekçesinde özetle; tarafların önceden evli olup 2015 yılında boşandıklarından katılma payı davasının Aile Mahkemesinde görülmesi gerektiğini, muristen intikal eden taşınmazlarda mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğunu, tarafların evli olduğu dönemde davacı tarafın verdiği vekaletname doğrultusunda tapuda işlem yapıldığını, davacının kötü niyetli olduğunu, tarafların anlaşmalı olarak boşandıklarını, mal varlıklarını paylaştıklarını ve birbirinden olan alacaklarından karşılıklı feragat ettiklerini, dava konusu taşınmazların muristen kalma taşınmazlar olmadığını, davacı tarafın muristen kalan taşınmazlarını kardeşine sattığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEME KARARI

Pazar (Rize) 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.02.2019 tarihli 2016/230 E. 2019/95 K. sayılı kararıyla; davanın kısmen kabulüne çekişmeli 140 ada 9 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın reddine, çekişmeli 140 ada 6, 182 ada 31, 185 ada 6, 206 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davalı lehine kazandırıcı zamanaşımı koşullarının oluşmadığı ayrıca davalı tarafın bu taşınmazların boşanma davasında paylaşıldığı yönündeki savunmasını ispatlayamadığı gerekçesiyle açılan davanın kabulüne tapu kayıtların iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

Görevsizlik itirazlarının dikkate alınmadan karar verildiğini, Mahkemenin bu malların boşanma protokolünde mal paylaşımına dahil edilmediğine ilşkin tespitin doğru olmadığını, bu malların boşanma protokolünde geçmemesi halinde katılma alacağı davası açılması gerektiğini, Mahkemece eksik inceleme ile karar verildiğini, boşanma protokolündeki “…Mal paylaşımı bu şekilde olup, taraflar bu paylaşıma riayet edeceklerini ve birbirlerinden bunun dışında hiçbir hak ve alacak talep etmeyeceklerini, tüm haklarından feragat ettiklerini….” hükmünün dikkate almadığını, protokole dahil olmasa bile talebin katılma alacağı davasına konu olacağını, davacının protokoldeki tüm haklarından feragat etmesi nedeni ile davacının davalıdan taşınmaz talep etmesinin fiili ve hukuki dayanağı olmadığını, davacı ile davalı tarafın paylaşıma esas olan malları belirlediğini, bunun dışında da birbirlerinden hiçbir hak ve alacak talep etmeyeceklerini belirttiklerini, davacının feragat ettiği bir haktan vazgeçmesinin mümkün olmadığını, zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğunu, davanın süresinde açılmadığını, tanık beyanları ile taşınmazın davacıya verilmesi kararının yerinde olmadığını belirterek, açıklanan ve resen ele alınacak nedenlerle kabul kararına ilişkin Mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Samsun Bölge Adliye Mahkemesinin 2. Hukuk Dairesinin 14.02.2020 tarihli ve 2019/2033 Esas, 2020/280 Karar sayılı kararıyla; istinafa konu çekişmeli taşınmazların davacının murisi Rıdvan İncegümüş'ün 1980 yılında ölümünden sonra yapılan taksim sonucunda davacıya kaldığı, o tarihten sonra da taşınmazların davacının zilyetliğinde bulunduğunun alınan mahalli bilirkişi beyanlarından anlaşılması, davanın kadastro öncesi sebeplere dayalı tapu iptal tescil davası olması, kadastro sonrasında boşanan davacı ile davalı arasında yapılan boşanma protokolünde tarafların evlilik nedeniyle oluşan borç ve alacaktan karşılıklı feragatte bulunmaları nedeniyle davacının bu parsellere yönelik kadastro öncesi nedene dayalı dava açma hakkından feragat ettiğinin kabulünün hukuken mümkün bulunmamasına göre, Mahkemece istinafa konu parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davalı vekili, Yerel Mahkeme ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf dilekçelerindeki taleplerini tekrar ile re'sen belirlenecek nedenlerle kabul kararının hükmen bozulmasını talep etmiştir.

3. Gerekçe

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

HMK'nın 369. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinde belirtilen sebepler ile kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususlar noktasında yapılan temyiz incelemesinde;

Dava, kadastro öncesi hukuki nedene dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Kadastro sırasında dava ve temyize konu 140 ada 6 parsel, 182 ada 31 parsel, 185 ada 6 parsel, 206 ada 3 parsel sayılı taşınmazların tamamı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı adına tespit ve tescil edilmiştir.

Davacı miras yoluyla gelen hakka ve eklemeli zilyetliğe dayanarak işbu davayı açmıştır.

3.2. İlgili Hukuk

3.2.1. 6100 sayılı HMK’nın 190/1. maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”, 4721 sayılı TMK’nın 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” düzenlemelerine yer verilmiştir.

3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15. maddesi "Tapuda kayıtlı taşınmaz malların malikleri veya bunların mirasçıları arasında, tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların ise on dördüncü madde gereğince belirlenen zilyetleri arasında taksim edildikleri belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanları ile sabit olduğu takdirde bu mallar taksim gereğince zilyetleri adına tespit olunur.” hükmünü içermektedir.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın (IV./3.) numaralı bendinde yer verilen Bölge Adliye Mahkemesinin kararında dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 2.848.55 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 06/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğu ile karar verildi.

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2. maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07 2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda Yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. Maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı Yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki Kuru “Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981. sayfasında “Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.

Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmaz değerinin (59.000TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (72.070TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.