Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4529 E. 2022/3557 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro öncesi sebebe (miras payına) dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında, miras bırakanın sağlığında bir mirasçıya ölünceye kadar bakma şartıyla yaptığı temlik nedeniyle davalı adına tescil edilen taşınmaz üzerinde davacı mirasçıların da hak sahibi olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Mirasçılar arasında yöntemine uygun bir taksim yapılmadığı, mirasçının terekeye ait taşınmazı ölünceye kadar bakma şartıyla devretmesinin terekenin tamamı üzerinde tasarruf yetkisi vermediği, davalı mirasçının bu durumu bilerek iyiniyetli olmadığı ve davacı mirasçıların miras payları oranında hak sahibi oldukları gözetilerek, davalı mirasçının temyiz isteminin reddine ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın, davalılar tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davalı ...’in istinaf başvurusunun esastan reddine, davalılar ... ve ...’in istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına ve davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili, Çankırı ili, Ilgaz ilçesi, Yeşildumlupınar köyünde bulunan 138 ada 77, 146 ada 1, 2, 3 parsel sayılı taşınmazların davalılar adına tescil edildiğini, dava konusu taşınmazların kök muris ...'den geldiğini, ... vefat ettikten sonra mirasçılarına kaldığını, bu intikalden sonra ise tüm mirasçılarının bu güne kadar dava konusu taşınmaza zilyet ettiklerini, bu zilyetlikleri sırasında gerek önceki malik ..., gerekse de davacılar ve diğer mirasçılarının üçüncü kişilerle ve birbirleri ile herhangi bir ihtilafları olmadığını, dava konusu taşınmazların bugüne kadar tüm mirasçılar ile birlikte kullanıldığını ileri sürerek taşınmazların davacıların miras payı oranında tapu kayıtlarının iptaline, davacılar adlarına veraset ilamında belirtilen payları oranında tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar ..., ... ve ... vekili, taraflar arasında dava arkadaşlığı bulunmadığından dolayı davada birlikte davalı sıfatıyla bulunmalarının mümkün olmadığını, 146 ada 1, 2, 3 ve 4 parseller yönünden davanın kesin hüküm nedeniyle reddine, 138 ada 77 parsel yönünden ise dava konusu taşınmazın devir ve temlikinin dayanağı nazara alındığında davanın usul yönünden reddine, usul yönünden itirazları kabul olmaz ise de, dava konusu taşınmazların davalılara ait olduğundan ve kendileri tarafından kadastro öncesinde de uzun yıllar kullanıldığından dolayı davanın esası yönünden de reddinin gerektiğini ileri sürerek, davanın öncelikle usul yönünden, aksi halde esas yönünden reddi yönünde hüküm kurulmasını talep etmiştir.

III.İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Ilgaz Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 15.05.2019 tarihli ve 2017/94 Esas - 2019/122 Karar sayılı kararıyla, davacı ve davalıların kök muris ...'in mirasçıları olduğu, mirasçının mirasçıya karşı açtığı tapu iptal tescil davalarında mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp herkesin kendi payını isteyebileceği, dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanlar gereğince, davaya konu taşınmazların kök muris ...'den kaldığı kanaatine varıldığı, taksim hususunda ise; davaya konu taşınmazların usulüne uygun olarak taksim sözleşmesi yapılarak davalılara bırakıldığına ilişkin dosyaya sunulmuş bir belge olmadığı gibi mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarıyla da ispatlanamadığı, davacıların davasında haklı olduğu, 138 ada 77 parsel sayılı taşınmazın beyanlar hanesinde "... 'e ölünceye kadar bakmakla yükümlüdür" ibaresinin yer aldığı görülmekle, davaya konu yerin kök muristen kaldığı, davalının kök murisin mirasçısı olduğu davacıları da tanıdığı ve davaya konu yerin kök muristen kaldığını bilmesi nedeniyle ...'in yalnızca davaya konu taşınmazda kök muristen kalan payını devredebileceği anlaşıldığından davalının iyiniyetli olmadığı ve davacıların davaya konu taşınmazda kök murisin terekeye ait malı olması nedeniyle hakkı bulunduğu, ayrıca davaya konu 146 ada 1 parsel ve 146 ada 2 parsel sayılı taşınmazlar üzerindeki 3 katlı binanın tapu malikleri tarafından kadastro tespitinden önce yapıldığı mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ile kanıtlanmış olup beyanlar hanesinde bu hususun belirtilmesi gerektiği, davacı ... tarafından davalılar ... ve ...'e karşı davaya konu 146 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmaza yönelik olarak Ilgaz Kadastro Mahkemesinin 2008/162 Esas sayılı dosyasında dava açtığı, davanın Ilgaz Kadastro Mahkemesi'nin 2008/136 E. dosyası ile birleştirildiği ancak davasından feragat ettiği ve kararın 14/09/2009 kesinleştiği ve mahkeme dosyasında davacı ...'in bu taşınmazlara yönelik davalılara tekrardan aynı nitelikte dava açtığı anlaşıldığı gerekçesiyle 138 ada 77 parsel ile 146 ada 1, 2, 3 ve 4 parsel sayılı taşınmaza yönelik açılan davanın kabulüne, 146 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 3 katlı kargir evin ...'e ait olduğunun beyanlar hanesine yazılmasına, 146 ada 2 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 3 katlı kargir evin ...'e ait olduğunun beyanlar hanesine yazılmasına, davacılardan ...'in 146 ada 3 ve 146 ada 4 parsel sayılı taşınmaza yönelik davasının kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2. İstinaf Nedenleri

2.1. Davalı ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava konusu 138 ada 77 sayılı parselin kök muris ...'den kaldığını, taksim yapıldığını, bu hususu keşifteki beyanların doğruladığını, kardeşi ...'e ölene dek baktığını, tespit tutanağının doğru olduğunu, aksinin kabulünün usul ve yasaya aykırı bulunduğunu ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılarak 138 ada 77 sayılı parsel hakkındaki davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

2.2. Davalılar ... ve ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalar arasında bağlantı bulunmadığından tefrik hususunun değerlendirilmediğini, bu yönde olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediğini, davalıların kesinleşen kadastro tespiti üzerine 146 ada 1 ve 2 sayılı parsele kargir bina inşa ettiklerini, Kadastro Mahkemesince verilen ve kesinleşen kesin hüküm nedeniyle dava konusu 146 ada 1, 2, 3 ve 4 sayılı parsellerin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin ve dava konusu olmadığı halde binalarında da değerlerinin tespiti cihetine gidilmesinin doğru olmadığını, yargılama sırasında teknik bilirkişi raporlarına karşı yaptıkları itirazlarını tekrar ederek usul ve yasaya aykırı bulunan İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

2.3. Davalılar tarafından 02.08.2019 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurulduktan sonra davacı ... ve ... 30.11.2019 tarihli mahkemeye ibraz ettikleri kimlik tespitli imzalı dilekçeler ile ve tüm davacılar vekili Av.... imzalı dilekçe ile 146 ada 1, 2, 3 ve 4 sayılı parseller hakkındaki davalarından feragat ettiklerini, feragat taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir. Dosya içinde bulunan vekaletnameler incelendiğinde, davacılar vekilinin davadan feragate yetkisinin bulunduğu anlaşılmıştır.

2.4. Davacıların feragatine karşı dilekçe veren davalı ... ve ... vekili 30.10.2018 tarihli dilekçe ile davacıların davadan feragati nedeniyle herhangi bir vekalet ücreti taleplerinin olmadığını belirtmişlerdir.

3. Gerekçe ve Sonuç

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 15.01.2020 tarihli ve 2019/1783 Esas - 2020/22 Karar sayılı kararıyla, 138 ada 77 sayılı ve tarla vasfıyla tespit edilen parselin öncesinin tarafların ortak murisi ...'e ait iken 11.10.1988 tarihinde ölümü ile mirasçılarına kaldığı, tüm mirasçılarının katılımı ile yöntemine uygun taksimin yapılmadığı, bir kısım mirasçılar tarafından yapılan taksime tüm mirasçıların katılmaması nedeniyle taksimin geçerli bulunmadığı, mirasçılar arasında kazandırıcı zamanaşımı ile taşınmaz edinmenin mümkün bulunmadığı, bir mirasçı tarafından sürdürülen zilyetliğin tereke adına olduğunu kabul edilmesi gerektiği, taşınmazın tutanağın edinme sebebinde geçen ...'e murisinden taksimen kaldığı hususu ispat edilemediği, böylece tespit tutanağının aksinin sabit olduğu gerekçesiyle davacılar tarafından iddiaları ispat edildiği sonucuna varılan 138 ada 77 sayılı parselde davacı ... mirasçılarının veraset ilamına göre miras paylarının adlarına tesciline karar verilmesi yönünde mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı ...'in istinaf başvurusunun esas yönünden reddine, hükümden sonra fakat kesinleşmesinden önce ortaya çıkan feragat hakkında karar verme yetkisinin HMK'nın 353/1-b-2 maddesi gereğince daireye ait bulunduğu gerekçesiyle HMK'nın 353/1-b-2 maddesi gereğince davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davacıların 146 ada 1, 2, 3 ve 4 sayılı parsele yönelik davalarının davadan feragat nedeniyle reddine, davalıların talebi doğrultusunda davalılar lehine vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davalı ... vekili temyiz başvuru dilekçesinde özetle; Mirasçılar arasında miras taksimi yapıldığını ve tarafların taksim sonucunda sahip oldukları malları aktif olarak kullanmaya başladıklarını, davacının kız kardeşi ...'e ise söz konusu 138 ada 77 parselin taksim edildiğini, muris ...’in sağlığında 138 ada 77 parseli kızı ...'ya bıraktığını ve daha sonrasında ise ...'nın sağlığı yerinde olmadığı için bu parselin ona bakana kalacağını vasiyet ettiğini ve böylelikle kızının geleceğini ve bakımını garanti altına almaya çalıştığını, dava konusu taşınmazın davalının malik ...'i bakıp gözetmesi nedeniyle davalı adına tespit edildiğini, davacının kız kardeşinin bakım ve gözetimini ölünceye kadar yerine getirdiğini, bu hususun yine dosya kapsamında yapılan keşifteki tanıkların beyanları ile sabit olduğunu, davacının uzun yıllardır söz konusu parselin sahibi olduğunu düşünerek kullandığını ve taşınmaza birçok maddi harcama yaptığını, davacıların da söz konusu bu harcamalardan haberdar olmalarına rağmen daha öncesinde hak iddiasında bulunmadıklarını, gelinen bu aşamada açılan bu dava ile davacının büyük maddi kayıplara uğradığını, iyiniyet kuralına aykırı hareket edildiğini ileri sürerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.

3.Gerekçe

3.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

3402 sayılı Kadastro Kanunu'na göre 2007 yılında yapılan tesis kadastrosu sırasında Çankırı ili, Ilgaz ilçesi, Yeşildumlupınar köyü çalışma alanında bulunan temyize konu 138 ada 77 parsel sayılı ve 413,58 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tarla vasfıyla ...'in irsen ve taksimen gelme 20 yılı aşkın zilyetliği altında bulunan malı iken ölünceye kadar bakma yükümü ile ...'e devir ve temlik etmesi ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı ... oğlu ... adına tespit ve tescil edilmiştir.

Dava, kadastro tespitinden önceki sebebe (miras payına) dayalı hak düşürücü süre içerisinde genel mahkemede açılan tapu kaydının iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

3.2.İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 15. maddesinde "Tapuda kayıtlı taşınmaz malların malikleri veya bunların mirasçıları arasında, tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların ise on dördüncü madde gereğince belirlenen zilyetleri arasında taksim edildikleri belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanları ile sabit olduğu takdirde bu mallar taksim gereğince zilyetleri adına tespit olunur." düzenlemeleri yer almaktadır.

3.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine, toplanan delillere, (III.) no.lu paragrafta yer verilen İlk Derece Mahkemesi kararının ve (IV/3.) no.lu paragrafta yer verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesine göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davalı ... vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA, aşağıda yazılı 26,30 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalı ...’den alınmasına, 27/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-MUHALEFET ŞERHİ-

Dava, kadastro öncesi sebebe dayalı asliye hukuk mahkemesinde açılmış tapu iptal-tescil davasıdır.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, temyiz incelemesine konu kararın değer itibariyle verildiği anda kesin olup olmadığı, bir başka ifadeyle temyiz incelemesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Temyize ilişkin hükümler 6100 sayılı HMK da düzenlendiğine göre aynı yasanın 448. Maddesi “Zaman bakımından uygulanma” başlığıyla “ Bu kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” demektedir.

Diğer yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Ek madde 6 ise “…kadastro öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin verdiği kararlar …..miktar veya değerine bakılmaksızın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilir.” şeklindedir. Söz konusu bu düzenleme 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı yasanın 53. maddesi ile getirilmiştir. Yürürlük tarihi ise 28.07.2020 dir.

6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ise “ Bölge adliye mahkemelerinin …göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur…” şeklinde düzenlenmiştir.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesi ise “ miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” Demek suretiyle gayrımenkullere ilişkin uyuşmazlıklarda değere bakılmaksızın temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiştir.

HMK’nın Temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362. maddesinin 1-a bendi ise “Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.” demek suretiyle temyiz sınırını belirlemiştir. Bu miktarın her yıl yeniden değerleme suretiyle arttırıldığı izahtan varestedir.

Bölge adliye mahkemeleri ise bilindiği üzere 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Bu yasal düzenlemeler karşısında çözümlenmesi gereken husus; Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07. 2016 ile Kadastro Yasasının ek 6. Maddesinin yürürlüğe girdiği 28.07. 2020 tarihi arasında hüküm altına alınan ve miktar itibariyle verildiği anda yasa yolu kapalı olan uyuşmazlıklar açısından ek 6. Maddenin uygulanıp uygulanmayacağı, bir başka ifade ile verildiği anda kesin olan bu kararlara karşı temyiz yolunun mümkün olup olmadığı hususudur.

Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten sonra 1086 sayılı HUMK’un 427/2 maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı yine 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesinin açık hükmüdür. 6100 sayılı yasada temyiz sınırı için gayrımenkuller açısından bir ayrım yapılmamıştır.

3402 sayılı yasanın ek 6. maddesinin geriye yürüyeceğine dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Genel kural, özel hukuk yargılamasına ilişkin kanun hükümlerinin yürürlük tarihinden sonra sonuç doğurmasıdır.

Verildiği anda değer itibariyle istinaf veya temyiz sınırının altında kalan kararların o anda kesinleştiğinde ise şüphe yoktur. Bir kararın kesinleşmesi, ya verildiği anda miktar itibariyle kanun yoluna kapalı olması, veya kanunda açıkça kesin olduğunun belirtilmesi nedeniyle, ya da kanun yolları tüketilmek suretiyle olur. Verildiği anda kesin olan hüküm bakımından artık yargılama bitmiştir. Yargılama süreci biten bir uyuşmazlık için temyiz incelemesi mümkün değildir. Kesinlik, yargılamanın devamına engel bir durumdur. Hüküm verildiği anda kesin olduğu için artık tamamlanmış bir usulü işlem söz konusudur. Bu nedenle HMK 448. maddesi gereğince Kadastro Kanunu’nun ek 6. maddesinin tamamlanmış işlemlere uygulanması mümkün değildir. Ayrıca kesin olan bu kararın, lehine olan taraf bakımından usulü kazanılmış hak doğuracağı da unutulmamalıdır. Usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeninden olup usul hukukunun en önemli ilkelerinden biridir.

Prof. Dr. Baki KURU “ Miktar veya değeri temyiz (kesinlik) sınırını geçmeyen menkul (taşınır) mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.” (HUMK hükümlerine göre) derken Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 Altıncı baskı 4981.sayfasında “ Kanundan ötürü verildiği anda kesin olan bir karar temyiz edilirse, temyiz talebi (esasına girilmeden) mesmu olmadığından dolayı reddedilir. Fakat, Yargıtay, böyle bir (kesin) kararı yanlışlıkla bozarsa, bu bozma kararı ve mahkemenin bundan sonra yaptığı işlemler geçersizdir (yok sayılır)” demektedir.

Somut uyuşmazlığa gelince, keşfen belirlenen dava konusu taşınmazın davacı payına düşen değerinin (13.573.TL) karar tarihi itibariyle temyiz kesinlik sınırının (72.070TL) altında kaldığı anlaşılmaktadır. Esasen bu nedenle Bölge adliye mahkemesi tarafından temyiz dilekçesinin değerden reddi yönünde ek karar verilmesi gerekir ise de, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da bir karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, eldeki dava bakımından temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek temyiz incelemesi yapılmasının doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.