"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen tescil davasında bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalı Hazine vekili, davalı ... Belediyesi vekili ile davalı ... Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I.DAVA
Davacı dava dilekçesinde özetle; Güney Bahşiş köyü Bucak mevkiinde bulunan hissedarı olduğu batısındaki 184 parsel, güneyi ve güney batısı Çaltıbükü yolu, batısı kuru dere, kuzeyi Akine köyü sınırı ve tescil dışı yer, doğusu yol ile çevrili, kuzey doğusu Anamur ilçesi Akine köyü sınırı olan 8 dönüm civarında tapusuz taşınmaz ile yine aynı yer güneyi ve güney batısı yol, kuzeyi tescil dışı taşınmaz, batısı 184 parsele komşu, doğusu Akine köyüne sınır olan 1,5 dönüm civarındaki tescil dışı bırakılan taşınmazlardaki zilyetliğinin 30 yılı aşkın bir zamandır devam ettiğini belirterek, açıklanan bu nedenlerle davanın kabulü ile; adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II.CEVAP
1. Davalı ... Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından zilyetlik ve zamanaşımı nedeni ile tescil talebiyle açılan davanın usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, TMK'nın 713 maddesinde aranan zilyetlik koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne 09/02/2016 tarihli bilirkişi raporuna ekli fen bilirkişisi ...tarafından tanzim olunan krokide kırmızı renk ile taralı A ve B harfleri ile gösterilen toplam 7943,12 m2 büyüklükteki tescil harici taşınmazın arazi vasfı ile son parsel numarası altında davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili ile davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Bozma Kararı
(Kapatılan) 16. Hukuk Dairesi 07.05.2019 tarihli 2016/8704 E. 2019/3392 K. sayılı kararıyla; kadastroca tescil harici bırakılan yerler için açılan tescil davalarında, TMK’nın 713/4. ve 5. fıkraları gereğince keşif sonucu elde edilen bilirkişinin rapor ve krokisine göre gerekli ilanların yöntemine uygun bir biçimde yapılması, yasal 3 aylık sürenin dolmasının beklenilmesi ve ilanın yapıldığı gazete ile ilan tutanaklarının dosya arasına konulması, Mahkemece, Kaymakamlık nezdinde yaptırılan ilanın bu şartları sağlamadığı göz önüne alınmadan, belirtilen mevzuat hükümlerine uygun yasal ilanlar yaptırılmaksızın yazılı olduğu şekilde, davanın esası hakkında karar verilmesinin isabetsizliğine değinilerek karar bozulmuştur.
3. Bozma Kararına Uyulurak Verilen Karar
Mahkemece, TMK'nın 713 maddesinde aranan zilyetlik koşullarının gerçekleşmiş olduğu, taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte bulunduğu, Yargıtay 16 .Hukuk Dairesinin 07/05/2019 tarihli 2016/8704 Esas 2019/3392 sayılı bozma kararı doğrultusunda belirtilen eksiklerin giderildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, 09/02/2016 tarihli bilirkişi raporuna ekli fen bilirkişisi ...tarafından tanzim olunan krokide kırmızı renk ile taralı A harfi ile gösterilen 6.653,57 m² ve B harfi ile gösterilen 1.289,55 m² büyüklükteki tescil harici taşınmazların arazi vasfı ile son parsel numarası altında davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
4.Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili, davalı ... Belediyesi vekili ile davalı ... Belediyesi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz nedenleri
5.1. Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle, 1978 yılında tarım arazisi olarak kullanılan bi yerin mahalli bilirkişi beyanları ile 1990 yılı öncesi bayır olduğunu, beyanlar ile hava fotoğrafları değerlendirmesinin çelişkili olduğunu, 2004 tarihli uydu fıotoğraflarında da taşınmazın kullanılmadığının, görüldüğünü çevresindeki taşınmazlarla aynı özellikte olduğunu öne sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
5.2. Davalı ... Belediyesi vekili temyiz dilekçesinde özetle, imar-ihya şartlarının tam olarak araştırılmadığını, karar ilam harcının davalıdan alınmasına karar verilmesinin isabetsiz olduğunu öne sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
5.3. Davalı ... Belediyesi vekili temyiz dilekçesinde özetle, imar-ihya şartlarının tam olarak araştırılmadığını, karar ilam harcının davalıdan alınmasına karar verilmesinin isabetsiz olduğunu öne sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Çekişme konusu taşınmaz, yörede yapılan kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılmıştır.
Uyuşmazlık, TMK’nın 713/1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. (Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.”
6.2.2. İhya edilen taşınmaz mallar başlıklı 17.maddesinde “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.
6.2.3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun olağanüstü zamanaşımı başlıklı 713. maddesinin birinci fıkrasında “ Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. “ düzenlemeleri yer almaktadır.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, (VI.) numaralı paragrafta yer verilen ve hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
6.3.2. Ne var ki, davalıların, davada yasal hasım konumunda bulunmaları nedeniyle vekalet ücreti de dahil hiçbir yargılama giderinden sorumlu tutulamayacakları gözetilmeden, davalılar aleyhine karar ilam harcına hükmedilmesi isabetsiz ve bozma nedeni ise de, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekillerinin yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün 3. bendinde yer alan “davalıdan tahsiline” kelimelerinin hüküm fıkrasından çıkartılarak yerine “davacıdan tahsiline” kelimelerinin eklenmesine hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davalılar Mersin Büyükşehir Belediyesi vekili ile Anamur Belediyesi vekiline iadesine, 492 Sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13. maddesinin j. bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
- MUHALEFET ŞERHİ -
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.
Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderleri ve bunlardan olan karar ve ilam harcının da harçtan muaf olmayan davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Yargılama giderlerinden olan harç davalı ... tarafından temyize getirilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; temyize getirilen karar ve ilam harcına ilişkin hükmün doğru olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur.
Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle resen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323. maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.
Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr. Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.
Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.
Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.
Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım”ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.
TMK 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı şeklinde yorumlanamaz.
Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.
Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.
Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı Belediyenin ise harçlardan muaf olmaması, harcın davalı belediyelerden alınmasının doğru olması nedeniyle hükmün onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun düzelterek onama görüşüne katılmıyorum.