Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4783 E. 2022/4975 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında yol olarak tespit edilip tescil harici bırakılan taşınmazın zilyetlik yoluyla iktisabı davasında, yargılama giderleri ve harçlardan kimin sorumlu olacağı hususundaki uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Hazine’nin yasal hasım sıfatıyla davalı konumunda bulunmasının ve yargı harçlarından muaf olmasının, davacı lehine hüküm kurulan davada yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesini gerektirmediği, aksine HUMK m. 326/1 gereğince yargılama giderlerinin aleyhine karar verilen taraftan alınması gerektiği ve bu durumda yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılması gerektiği gözetilerek yerel mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

.....

DAVA TÜRÜ : TESCİL

Taraflar arasında görülen kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istekli davada bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne ilişkin verilen karar, süresi içinde davalı ... vekili ve Ordu Büyükşehir Belediyesi vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar, kendileri adına kayıtlı 101 ada 16, 17 ve 18 no.lu parseller ile aynı ada 11, 12 ve 13 no.lu parsellerin sınırdaş olduğu halde parseller arasında yol varmış gibi mülkiyet haklarının daraltıldığını, parseller arasındaki bu yolun bahçe yolu olarak işaretlendiğini, oldukça geniş olan bu yolun kırsal kesimde yaya geçişlerinde kullanılan mutad yollara da uymadığını, bu genişlikte bir yolun köyler arası bağlantılarda görülebileceğini, bahçe yolunun kendi bahçe içi yolu olarak işaretlendiğini zannettiklerini, bu nedenlerle paftasında bahçe yolu olarak işaretli arazi parçalarının bitişik oldukları 101 ada 16, 17 ve 18 no.lu parsellere katılmak üzere tevhiden tescillerine karar verilmesini talep etmişlerdir.

II. CEVAP

Davalılar, davanın süresinde açılmadığını, dava konusu taşınmazın keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu yol olduğu sonucuna varılması halinde ise yolların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğundan, özel mülke konu olmasının mümkün olamayacağından davanın reddi gerektiğini, bu nedenlerle davanın reddine, ek cevap verme haklarının saklı tutulmasına, mahkeme masrafı ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 06.02.2014 tarihli ve 2013/334 - 2014/54 sayılı kararıyla, kazanmayı sağlayan 20 yıllık sürenin dolmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BİRİNCİ TEMYİZ

1-Bozma Kararı

Mahkemenin yukarıdaki hükmü, davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/7419 - 6937sayılı kararıyla, "3402 sayılı yasada ve 4721 sayılı yasanın tescili harici bırakılan yerler hakkında kadastro öncesi nedene dayanılarak dava açılmasını engelleyen yada hak düşürücü süre belirleyen bir yasal düzenleme bulunmadığı, hal böyle olunca tescil davalarına özgü araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi ve 6330 sayılı yasa gereğince husumetin Ordu Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Fatsa Belediye Başkanlığına da yaygınlaştırılması" gereğine değinilerek bozulmuştur.

2. Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 02.07.2015 tarihli ve 2014/521 Esas, 2015/324 Karar sayılı kararıyla, çekişmeli taşınmaz bölümleri üzerinde davacılar lehine zilyetlikle iktisap koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, çekişme konusu yol olarak gösterilen (A) ile belirtilen 131.91 metrekarelik alanın davacılar adına kayıtlı 101 ada 16 parsele, (B) ile belirtilen 107,82 metrekarelik alanın 101 ada 17 parsele ve (C) ile belirtilen 473,25 metrekarelik alanın 101 ada 18 parsel sayılı taşınmaza dahil edilmek sureti ile tapuya tesciline karar verilmiştir.

V. İKİNCİ TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde Hazine vekili, Ordu Büyükşehir Belediyesi vekili, Fatsa Belediyesi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Dairece “TMK'nın 713/4 ve 5. fıkraları gereğince keşif sonucu elde edilen bilirkişinin rapor ve krokisine göre gerekli yerel ve gazete ilanlarının yöntemine uygun bir biçimde yapılması, ilanın yapıldığı gazete ile ilan tutanaklarının dosya arasına konulması, yasal 3 aylık sürenin dolmasının beklenilmesi ve menfaati olanlara itiraz hakkı tanınması” gerekçesiyle bozma yapılmıştır.

3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 05.12.2019 tarihli ve 2019/23 Esas, 2019/317 Karar sayılı kararıyla, TMK 'nın 713/1, ve Kadastro Kanun'un 14. ve 17. maddelerinde düzenleme altına alınan kazanma koşullarının davacılar lehine gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, çekişme konusu yol olarak gösterilen (A) ile belirtilen 131.91 metrekarelik alanın davacılar adına kayıtlı 101 ada 16 parsele, (B) ile belirtilen 107,82 metrekarelik alanın 101 ada 17 parsele ve (C) ile belirtilen 473,25 metrekarelik alanın 101 ada 18 parsel sayılı taşınmaza dahil edilmek sureti ile tapuya tesciline karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Verilen Karara Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili ve davalı ... Belediyesi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Davalı ... ve Ordu Büyükşehir Belediyesi vekili, temyiz dilekçesinde, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olduğunu ve bu tür yerlerin zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin yasal hasım olan kendilerine yükletilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın bozulmasını talep etmişlerdir.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, 2007 yılında Fatsa ilçesi, Düğünlük mahallesi çalışma alanında yapılan kadastro çalışmaları esnasında yol olduğu gerekçesiyle tespit harici bırakılan taşınmazın davacılar adına tescili isteğinden ibarettir.

6.2. İlgili Hukuk

6.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1. maddesi, "Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. "

6.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi, "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. "

6.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, "– Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir." hükümlerini içermektedir.

6.3. Değerlendirme

Dosya içeriğine ve delillerin takdirinin yerinde olmasına ve bozma kararları gereğince işlem yapılmış olmasına göre, davalı ... ve Ordu Büyükşehir Belediyesi vekillerinin temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; davanın açıklanan niteliği itibariyle davalı ... yasal hasım konumunda olması nedeniyle aleyhine yargılama giderine hükmedilmesi hukuken mümkün bulunmaması nedeniyle Mahkemece, yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılarak davacılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken, yargılama giderinden yasal hasım konumunda bulunan davalıların sorumlu tutulması ve yasal hasım aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir. Bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması gerekmiştir.

VI. SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar Hazine ve ... vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 2, 3, 4 ve 5. fıkralarının hükümden çıkarılması ile yerine " 2-) Davanın niteliği gereği yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına, 3-) Davacılar lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-) 296,74 TL eksik harcın davalılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına" cümlelerinin yazılmasına, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 438/7. Maddesi gereğince hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1.maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davalılardan alınmasına karar verilmiştir.

Yargılama giderleri davalılarca temyize getirilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; re'sen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, diğer yargılama giderlerinin ise davalıdan tahsiline karar verilmesinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle re'sen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan ve diğer yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyedir. Davalının Hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, Hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr...... da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5. cilt 5339. sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanununun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı ... ise harçlardan muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal–tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal–tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım”ın ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler.

TMK 713/3. maddesinde tescil davasının Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapu maliki gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir. Yargıtay uygulamalarında taşınmaz tapusuz ise dava, tescil davası, tapulu ise tapu iptal tescil davası olarak nitelendirilmekte, tapu iptal tescil davalarında yargılama giderleri yasaya uygun olarak haksız çıkan taraftan alınırken tescil davasında davacı üzerinde bırakılmaktadır. Aynı yasa maddesinin aynı fıkrasında düzenlenen davalılar arasında yargılama giderleri açısından ayrı uygulama yapılması da doğru değildir. Davalının kim olacağının yasada gösterilmiş olması, bu davalının yargılama giderlerinden muaf olduğu şeklinde yorumlanamaz.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın ilk derece mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, davalı ... tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı ... yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca yargılama giderleri bir bütündür. Davanın açılmasından kesinleşmesine kadar aynı yasal düzenlemelere tabidir. İlk derece mahkemesinde alınmayan yargılama gideri aynı gerekçeyle istinaf ve temyiz kanun yollarında da alınmamalı veya alınmalıdır. Bir dava ilk derece mahkemesinde hangi hükümlere tabiyse kanun yollarında da aynı hükme tabidir.

Mahkemece davalı Hazinenin harçtan muaf olduğu gözden kaçırılmak suretiyle harçtan Hazinenin de sorumlu tutulması doğru olmamış, diğer yargılama giderlerine ise doğru olarak hükmedilmiştir. Ne var ki Mahkeme gerekçesinin son kısmında davalıların yasal hasım olmaları nedeniyle harç ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına dair gerekçe yerinde olmamış hüküm ile gerekçe çelişkisi oluşturulmuştur.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların temyiz sebepleri de nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davacının ise lehine hüküm kurulması nedeniyle Yerel Mahkeme kararının gerekçe kısmının sonunda bulunan “davanın niteliği gereği” ile başlayan kısmın gerekçeden çıkarılarak, Hükmün 2. Bendinin “eksik harcın” ifadesinden sonra “Davalı Hazinenin harçtan muaf olması nedeniyle” ifadesi eklenerek kararın bu gerekçeyle düzeltilerek onanması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı gerekçeyle düzelterek onama görüşüne katılmıyorum.